Miras davası yani miras davaları; kişinin ölümü halinde malvarlığının durumunun belirlenmesine ilişkin davalardır. Miras davaları, malvarlığına ilişkin olmakla birlikte ölen kişinin özel hukuk ilişkilerini düzenlenmesi bakımından önem taşımaktadır. Mirasbırakanın ölümü durumunda, ölenin malvarlığı külli olarak mirasçılarına geçmektedir. İşte ölüm anından sonra özellikle malvarlığının geçişinde mirasçılar arasında birtakım anlaşmazlıklar çıkabilmektedir. Miras davaları özellikle bu anlaşmazlıkların çözümünde karşımıza çıkmaktadır. Miras davaları miras ortaklığını oluşturan kişiler arasında görülen davalardır. Özellikle miras davaları arasında halk arasında en çok bilinen miras davası türleri;
- Tenkis davası,
- Miras ortaklığının giderilmesi (izale-i şuyu) davası,
- Miras nedeniyle istihkak davası,
- Muris muvazaası davası,
- Veraset ilamının iptali davası,
- Denkleştirme davası,
- Terekenin tespiti davasıdır.
Miras davası denildiğinde tam olarak ne tür bir davadan bahsettiğimiz belli değildir. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz; miras davası, miras hakkında açılan, konusu miras olan her davayı kapsayan genel bir terimdir. Birçok değişik türde miras davası bulunmaktadır. Birkaç örnek vermemiz gerekirse, vasiyetnamenin iptali davası, tenkis davası, mirasın reddinin iptali davası gibi tüm davalar miras davasıdır. Türk hukukunda ölüm anında mülkiyetin kendiliğinden mirasçılara geçtiği kabul edilmektedir. Mirasbırakanın malvarlığı ile birlikte borçları da ölenin mirasçılarına geçmektedir. Mirasçıların tereke üzerinde mülkiyet hakkı kazanması için bir şey yapmalarına gerek yoktur. Mirasçılar terekenin üzerinde elbirliğiyle mülkiyete hak kazanmaktadırlar. Bu sebeple kanun gereği miras ortaklığı kurulmaktadır.
Miras Davasının Türleri
Miras davası yukarıda da açıklandığı üzere dava konusu talebe göre değişik türlerde karşımıza çıkabilmektedir. Mirasçılar hukuki yararları bulundukları takdirde bahsi geçen davaları açabilmektedirler. Bu davalardan bazıları;
- Tenkis Davası: Mirasçıların saklı paylarının ölen kişinin yaşamında gerçekleştirmiş olduğu işlemlerle veya ölüme bağlı tasarruflarla ihlal edilmesi durumunda açılacak davadır. Tenkis davasında mirasçının kısıtlanan saklı payının mirasçıya iadesi amaçlanmaktadır.
- Mirasın Ortaklığının Giderilmesi (İzale-i Şuyu) Davası: Mirasın, miras ortaklığı tarafından irade birliği içerisinde paylaşılamaması sebebiyle mirasın paylaştırılması talebiyle açılan dava türüdür. Hakim tarafından mirasın paylaştırılması yönünde karar verildiğinde miras ortaklığının hakim tarafından sonlandırıldığının kabulü gerekmektedir.
- Miras Nedeniyle İstihkak Davası: Mirasbırakanın mirasa dahil malvarlığı haklarının üçüncü kişilerce haksız yere bulundurulması durumunda açılacak davadır. Özellikle bu dava türü mirasbırakanın üçüncü kişilere karşı istihkak davası açma hakkının mirasçılara intikal etmesi şeklinde açıklanabilir.
- Muris Muvazaası Davası: Murisin kendisinin ölümü durumunda mirasçılarına kendi malvarlığının intikal etmesini engellemek amacıyla yapmış olduğu muvazaalı işlemlerdir. Bu işlemlere karşı mirasçılar işlemlerin geçersiz sayılmasını talep edebilmektedir.
- Veraset İlamının İptali Davası: Veraset ilamı yani mirasçılık belgesi, kişinin mirasçı olduğuna karine teşkil eden aksi ispat edilebilen bir belgedir. Geçersizliği süresiz olarak ileri sürülebilmektedir. Menfaati olan herkes, mirasçılık belgesini iptal ettirmek üzere dava açabilir.
- Denkleştirme Davası: Mirasbırakanın, yaşamındayken mirasçılardan birinin daha fazla pay almasını sağlamak amacıyla yapmış olduğu karşılıksız kazandırmaların terekeye tekrar dahil edilmesini amaçlayan bir kurumdur. Böyle bir durum söz konusu olduğunda, payların eşitlenmesi amacıyla dava açılabilir.
- Terekenin Tespiti Davası: Mirasçıların haklarının korunması amacıyla, terekenin net olarak belirlenmesi ve paylaşım sırasında karşılaşılabilecek mağduriyetleri önlemek için getirilmiş bir kurumdur. Terekenin tam olarak net bilinmediği durumlarda menfaati olan herkes tarafından açılabilmektedir. Görevli ve yetkili mahkeme sulh hukuk mahkemesidir.
Mirasçıların Belirlenmesi
Mirasçı, murisin ölümünden sonra miras üzerinde hak kazanan kişiye denmektedir. Mirasçılar yasal olarak doğrudan mirasçı konumunda olabildikleri gibi muris hayattayken muris tarafından ölüme bağlı tasarruflarla mirasçı olarak da atanmış olabilirler. Hukukumuzda kişinin mirasçı olabilmesi için bazı koşullar öngörülmüştür. Bu koşullar;
- Murisin ölümü anında hayatta olmak
- Hak ehliyetine sahip olmak
- Mirastan yoksun olmamak
Türk hukukunda mirasçıların belirlenmesi hususunda kabul edilen sistem zümre sistemidir. Zümre sistemi; kan hısımlarının murise olan yakınlıkları esas alınarak gruplandırılmasıdır. Yapılan gruplandırmalar yakınlık derecelerine göre numaralandırılmaktadır. Zümre sisteminde mirasçı olma bakımından önemli olan murise yakınlık değil mirasçının bulunduğu zümredir. Zira birinci zümrede bulunanlar mirasçı konumunda yer alabiliyorsa, ikinci zümredeki hısımlar mirasa hak kazanamamaktadır.
- Birinci Zümre: Murisin yaşamında en çok duygusal bağ kurduğu kabul edilen kişilerdir. Aynı zamanda miras bırakanın bakmakla yükümlü olduğu kişilerdir. Mirasbırakanın alt soyudur. Çocukları, torunları ve torunlarının çocukları bu zümreye dahildir.
- İkinci Zümre: Murise birinci zümreden sonraki duygusal bağı en yoğun olduğu kabul edilen kişilerdir. Mirasbırakanın annesi, babası ve onların ortak ya da ortak olmayan çocuklarıdır.
- Üçüncü Zümre: Murisin büyük anne, büyük baba, onların ortak ve ortak olmayan alt soylarından oluşmaktadır.
- Eşin Durumu: Mirasbırakanın eşi, kişinin ölüm anında sağ ise tüm zümrelerle birlikte mirasçı olabilmektedir. Birinci derece zümre ile mirasçı olması durumunda mirasın dörtte birine, ikinci derece ve üçüncü derece zümre ile mirasçı olması durumunda mirasın dörtte üçüne sahip olmaktadır.
Mirasın (Terekenin) Belirlenmesi
Miras bir diğer ifadeyle tereke, mirasbırakanın ölümü anında sahip olduğu ve mirasçılarının da sahip olabileceği tüm malvarlığı haklarıdır. Bu malvarlığı haklarının parasal değeri mirasbırakanın ölüm tarihindeki değerlerine göre belirlenmektedir. Terekenin içerisine mirasbırakanın ölüm tarihine kadar olan tüm kazandırmalar ve borçlar dahil edilmektedir. Aynı zamanda terekenin net değerinin belirlenmesi açısından terekenin aktiflerinden pasiflerinin çıkarılması gerekmektedir.
Terekenin aktif kısmında özellikle ölen kişiye ait taşınırlar, taşınmazlar, kıymetli evraklar, alacak hakları ve nakit para gibi malvarlığı değerleri bulunmaktadır. Pasif kısmında ise ölen kişinin üçüncü kişilere ait borçları, cenaze giderleri, terekenin mühürlenmesi ve yazımı giderleri, mirasbırakan ile birlikte yaşayan ve onun bakımına muhtaç kimselerin üç aylık geçim giderleri oluşturmaktadır.
Özellikle mirasçılar bakımından önem arz eden kısım mirasın paylaştırılabilen kısmıdır. Mirasın paylaştırılabilmesi için ise terekenin paylaştırmaya müsait olması, yani pasiflerinin aktiflerinden çıkarılması gerekmektedir. Buna öğretide net terekenin hesabı adı verilmektedir. Mirasbırakanın ölümünden sonra net terekenin belirlenmesi gerekmektedir. Bu yapılan belirleme sonucunda mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirmesinin yapılması gerekmektedir.
Mirasın Reddi
Mirasçıların kendince sebeplerle, koşulsuz olarak mirasın tümünün kabul edilmediğinin beyan edilmesidir. Yasal süresi içinde mirasçı tarafından kullanıldığında mirasa ilişkin tüm hakların kaybedilmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu süre yasal mirasçılar bakımından mirasçı olduklarını daha sonra öğrendiklerini ispat etmedikçe murisin ölüm tarihinden itibaren 3 aydır. Genelde borca batık tereke üzerinde kullanılmaktadır. Buna ilişkin Türk Medeni Kanunu’nun 605. maddesinin 2. fıkrasında “Ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır.” denilerek mirasbırakanın borç ödemeden aciz olduğu tespit edilmiş ise kişinin beyanına gerek kalmadan mirasın reddedildiği karine olarak kabul edilmiştir.
Mirasbırakanın alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirasın reddedildiğinin anlaşılması karşısında bu işlemin iptal edilebilmesi için dava açılabilmektedir. Ret tarihinden 6 ay içerisinde alacaklılar mirası reddin iptali davasını açabilmektedirler. Alacaklılara borcun ödeneceğine ilişkin yeterli güvencelerin verilmemesi durumunda davanın açılması mümkündür. Aynı zamanda mirası reddeden mirasçıların açıkça alacaklılara zarar verme kastının bulunması gerekmektedir.
Mirasın Paylaştırılması
Mirasın paylaşılması miras ortaklığının giderilmesi adına yapılan tüm işlemleri ifade etmektedir. Terekedeki tüm malların mülkiyetinin mirasçılara payları oranında devri anlamına da gelmektedir. Mirasın paylaşılması hususunda hakim olan ilke mirasın mirasçılar tarafından serbestçe paylaşılmasıdır. Eğer mirasçılar kendi aralarında bir anlaşmaya varabildiklerinin tespiti yapılabiliyorsa hakim tarafların istekleri doğrultusunda karar vermek zorundadır. Bu anlaşma ancak oybirliğiyle sağlanabilmektedir. Mirasçılardan birinin dahi paylaştırmayı kabul etmemesi durumunda hakim ne tür bir paylaşma yapılacağına kendisi karar vermek zorundadır.
Miras bırakan, mirasçılarının saklı paylarına müdahale etmediği müddetçe paylaştırmayı kendisi de yapabilir. Sağlığında yapacağı ölüme bağlı tasarruflar ile mirasçıların kendi malvarlığından ne oranda yarar sağlayacağını kendisi belirleyebilir. Ancak yapılan bu paylaştırmanın mirasçıların saklı paylarına müdahale etmediği sürece geçerliliği bulunmaktadır. Mirasçılar uygun koşullarda oluşturulmuş bu paylaştırmayla bağlıdır.
Kanuni olarak mirasçıların miras payları ise sağ kalan eş durumuna göre değişkenlik göstermektedir. Murisin ölümü halinde sağ kalan eş bulunmuyorsa miras, zümre içerisinde eşit olarak paylaştırılmaktadır. Örneğin birinci zümrenin mirasçı olması durumunda birinci zümrede bulunan tüm alt soylar eşit olarak mirasa hak kazanacaktır. Ancak murisin ölüm tarihinde sağ kalan elin bulunması durumunda yasal miras payları Türk Medeni Kanunu’nun 499. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;
- Sağ kalan eş, mirasbırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte biri,
- Sağ kalan eş, mirasbırakanın ana ve baba zümresi ile birlikte mirasçı olursa, mirasın yarısı,
- Sağ kalan eş, mirasbırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte üçü, bunlar da yoksa mirasın tamamı eşe kalır.
Mirasta Saklı Pay
Türk hukukunda, yasal mirasçıların mirasın tamamından mahrum kalmalarını önlemek amacıyla mirasbırakanın dahi üzerinde tasarruf edemeyeceği miras hakkı tanınmıştır. Saklı pay, murisin üzerinde tasarruf edemeyeceği, hak kazanmış olan mirasçıdan başka kimseye devredilemeyen kısmına denmektedir. Yasal mirasçıların yalnızca bazıları saklı paya sahiptir. Bunlar; altsoy, anne ve baba, sağ kalan eştir.
Saklı pay oranları Türk Medeni Kanunu’nun 506. maddesinde düzenlenmiştir. İlgili maddede “Saklı pay aşağıdaki oranlardan ibarettir: 1. Altsoy için yasal miras payının yarısı, 2. Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri, 3. (Mülga: 4/5/2007-5650/2 md.) 4. Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması hâlinde yasal miras payının tamamı, diğer hâllerde yasal miras payının dörtte üçü.” denilerek saklı pay oranları ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemede yer alan saklı pay oranları mirasçıların kanunen terekede hak kazandığı ve bu hak üzerinde murisin dahi tasarruf edemeyeceği oranlardır.
Mirasbırakanın, mirasçıların saklı payları üzerinde haksız bir şekilde tasarruf etmesi durumunda, hakkı zedelenen mirasçı tenkis davası yoluyla bu hakkını muhafaza edebilmektedir. Tenkis davasında mirasçı, saklı payının ihlaline sebep olan tasarrufun ihlal oranında indirime tabi tutulmasını talep edebilir. Dava diğer mirasçıların katılımı olmadan, hakkı ihlal edilen mirasçı tarafından da tek başına açılabilir. Mirasçılıktan çıkarma, mirastan yoksunluk ve mirası-ı ret sebepleri bulunanlar tenkis davası açamazlar.
Miras Davalarında Görevli ve Yetkili Mahkeme
Miras davalarında, davanın türüne göre görevli mahkeme değişebilmektedir. İstem konusuna göre davalar asliye hukuk veya sulh hukuk mahkemeleri tarafından karara bağlanmaktadır. Asliye hukuk mahkemesince görülen davaların bazıları; tenkis davası, denkleştirme davası, muris muvazaası davası, miras sebebiyle istihkak davası şeklinde sıralanabilir. Sulh hukuk mahkemeleri tarafından görülen davalar ise genellikle hızlı bir şekilde karara bağlanmasında yarar bulunan davalardır. Bunlar; veraset ilamının verilmesi istemi, veraset ilamının iptali davası şeklinde sıralanabilir.
Miras davalarında yetkili mahkemeler ise yine davanın türüne göre değişebilmektedir. Terekeye ilişkin davalarda çoğunlukla ölen kimsenin son yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir. Mirasçıları yakından ilgilendiren mirasçılık belgesine ilişkin davalarda ise mirasçıların her birinin oturduğu yer mahkemesi de yetkili olarak görülmektedir. Terekeye ilişkin davalarda öngörülen yetki kuralları kesin yetki kurallarıdır.
Miras Davalarında Yargılama Usulü ve Tarafları
Mirasçılığa ve mirasa ilişkin uygulanacak hükümler, murisin öldüğü tarih itibariyle yürürlükte olan hükümlere göre belirlenmektedir. Özellikle bu hususta kişinin 2002 yılında Türk Medeni Kanunu’nda gerçekleşen değişiklikler dikkate alınmalıdır. Murisin 01.01.2002 yılından önceki bir tarihte ölmüş olması durumunda mirasa ilişkin uyuşmazlıkta 743 sayılı Medeni Kanun hükümleri uygulanacaktır. Miras davalarının bir kısmı çekişmesiz yargı işi olarak karşımıza çıkmaktadır. Mirasçılık belgesi verilmesi, verilen mirasçılık belgesinin iptali ya da tereke mallarının korunması gibi hususlar sulh hukuk hakimliğince çözümlenmektedir. Miras davalarında dava türüne göre uygulanacak yargılama usulleri değişiklik gösterebilmektedir. Her dava bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda vardır.
Miras davalarında taraflar her dava türüne göre farklılık gösterebilmektedir. Dava türlerinin bazıları çekişmesiz yargı işi niteliğinde bulunduğundan karşı taraf gösterilmeden açılmalıdır. Bunlardan en önemlisi veraset ilamının verilmesi istemidir. Davacılar mirasçılar olup davalı taraf gösterilmemektedir. Muris muvazaasında ise dava tüm mirasçılar tarafından açılabilmektedir. Davacı tarafta ise muvazaalı işlemi gerçekleştiren kişi yer almaktadır. Tenkis davasında ise davacı saklı payı ihlal edilmiş mirasçıdır. Davada bu ihlale konu veren işlemden yararlanan kişi davalı konumundadır. Denkleştirme davasında ise davacı sağlararası kazandırmadan zarar gören yasal mirasçılardır. Davacı konumunda ise bu kazandırmadan yarar sağlayan mirasçı bulunmaktadır.
Miras Davası Nasıl Açılır ve İspat
Miras davalarının nasıl açıldığının yanı sıra miras davasında ispat konusu da oldukça önemli bir husustur. Öyle ki mirasçıların bir araya gelerek anlaşma sağlayamadığı hallerde bu tür davaların uzun sürelerce çözülemediği ve yıpratıcı bir hal aldığı bilinmektedir. Bu sebeple bu tür davaları açmadan önce mirasçıların kendi aralarında anlaşarak bir avukat yardımıyla malların veya bırakıtların paylaşımı yolunu tercih etmeleri önerilir. Anlaşmazlık olması halinde ise miras bırakanın son ikamet adresinin bulunduğu bölgedeki yetkili mahkemede dava açmak gerekir.
Miras davaları mirasa ortak olduğu belirlenen kişilere tebligat yapılması ile başlar. Bu süreç miras davalarının uzamaması adına önemli bir süreçtir. Tebligat sürecinde davaya taraf olan herkese tebligat yapılması zorunludur. Mirasa taraf olanlardan birinin vefat etmiş olması durumunda vefat edenin mirasçıların her birine de ayrı ayrı tebligat yapılır. Açılacak olan davanın aile içi miras davası olması halinde tebligat süresi daha kısa olacağından davanın sonuçlanması da o nispette daha kısa sürebilmektedir.
Miras süreci, kuşkusuz, kolay bir süreç değildir. Büyük bir dikkatle, yasaların ve doğru avukatların yardımıyla incelenmelidir. Süreci olabildiğince az sorunla daha hızlı tamamlamak için her zaman bu kaynaklardan rehberlik istemek önemlidir. Miras davalarının hem duygusal hem de finansal yönü vardır. Bu hassas davaları yönetmek ve olumlu sonuçlandırmak gerekmektedir.
Miras davalarında ilk olarak ispatlanması gereken kişilerin mirasçı konumunda olduklarıdır. Bu husus murisin ölümünden sonra alınacak mirasçılık belgesi veya diğer adıyla veraset ilamı ile mümkündür. Atanmış mirasçılarda bu husus vasiyetname veya mirasçılık sözleşmesi ile de kanıtlanabilmektedir. Diğer hususlarda ise davacı, davaya konu hususun varlığını ispatlamakla yükümlüdür. Örneğin miras sebebiyle açılacak istihkak davasında davacı istihkaka konu olan malvarlığı değerinin haksız bir şekilde edinildiğini ispatlamakla yükümlüdür. Ancak davalının malın elinde olmasının bir sebebe dayandığını iddia ediyorsa bu durumda ispat yükü davalıya geçmektedir. Davalı mala haklı bir sebeple zilyet konumunda bulunduğu ispat etmekle mükelleftir.
Miras Davası Emsal Yargıtay Kararları
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 22.05.2023 tarihli ve 2022/1443 E., 2023/2727 K. sayılı kararı
- Miras Davası
- Miras Davası Türleri
Ölüm tarihinde miras bırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır (TMK m. 605/2). Mirasçılar Türk Medeni Kanununun 610 uncu maddesinde yazılı aykırılık da bulunmadıkça yani zımnen mirası kabul etmiş duruma düşmüş olmadıkça her zaman murisin ödemeden aczinin tespitini isteyebilir. Türk Medeni Kanununun 606 ncı maddesinde belirtilen süre bu davada uygulanmaz. Miras bırakanın ödemeden aczi ölüm tarihine göre belirlenir. Ölüm tarihi itibariyle, miras bırakanın tüm malvarlığı terekenin aktifini, tüm borçları ise terekenin pasifini oluşturur. Terekenin pasifinin aktifinden fazla olması; terekenin ödemeden aczini ve dolayısıyla da terekenin borca batık olduğunu gösterir. Ancak, tereke borca batık olmasına rağmen Türk Medeni Kanununun 610/2 nci maddesinde açıklandığı şekilde tereke işlemlerine karışan, tereke mallarını gizleyen veya kendine maleden mirasçı, mirası reddedemez.
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 25.05.2023 tarihli ve 2023/2082 E., 2023/2838 K. sayılı kararı
- Miras Davası
- Miras Davası Türleri
Tüm terekenin ölüm tarihi itibarıyla değerinin tespit edilmesi gerekirken sadece temlik dışı terekenin ölüm tarihi itibarıyla değerinin tespit edilmesi doğru değildir. Miras bırakanın Medeni Kanun’un 564 üncü maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanacaktır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedelenen kastının varlığından söz edilemez.