İşkence suçu, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya idare yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi için gündeme gelir. Türkiye, taraf olduğu Milletlerarası Sözleşmelerde işkencenin yasak olduğunu kabul ederek işkencenin önlenmesiyle ilgili gerekli tedbirleri alma konusunda taahhüt altına girmiştir. Türkiye’nin üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca ilan edilen “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 5. Maddesine göre, “Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tabi tutulamaz.” İşkence suçu aşağıdaki şekillerde işlenmiş sayılır;
- Kamu görevlisinin bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştirmesi ile (TCK 94/1)
- Suçun çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı işlenmesi ile (TCK 94/2)
- Suçun avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla işlenmesi ile (TCK 94/2)
- Suçun cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi ile (TCK 94/3)
- Suçun ihmali davranışla işlenmesi (TCK 94/4)
İşkence olarak, bir kimseye karşı insan onuruyla bağdaşmayan bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. İşkence teşkil eden fiiller, aslında kasten yaralama, tehdit, hakaret, cinsel taciz niteliği taşıyan fiillerdir. Ancak bu fiiller ani olarak değil sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içerisinde işlenmektedir. Bir süreç içerisinde süreklilik arzeder bir tarzda işlenen işkencenin en önemli özelliği, kişinin psikolojisi, ruh sağlığı, algılama ve irade yeteneği üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta ömür boyu devam etmesi, işkencenin bu kapsamda işlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir.
İşkence Suçu Nedir?
İşkence suçu, “bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlar”dır. TCK’nın 94. maddesinin gerekçesinde bu suçla korunan hukuki değer konusunda “İşkence suçu ile korunan hukuki değer, karma bir nitelik taşımaktadır. İşkence teşkil eden fiiller, bir yandan buna maruz kalan kişilerin vücut dokunulmazlığına ve onuruna saldırı niteliği taşımakta, beden ve ruh sağlığını bozmaktadır. Diğer yandan, “işkenceye maruz kalan kişi, irade serbestisi bertaraf edildiği için ve hatta algılama yeteneği etkilendiği için, duyduğu acı ve elemin etkisiyle gerçek dışı bazı açıklama ve kabullenmelerde bulunabilir. Bu nedenle, belli bir suça ilişkin ikrar veya sair delil elde etmek için başvurulan işkence, gerçeğin ortaya çıkarılmasına ve adaletin gerçekleşmesine engel olucu bir etki de doğurabilir. Böylece işkencenin ayrı bir suç olarak ceza yaptırım altına alınması, ceza muhakemesinin maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına yönelik amacının gerçekleştirilmesine de hizmet eder.” biçiminde açıklamaya yer verilmiştir.
İşkence suçuyla korunan hukuki değer karma nitelik taşımaktadır. Öncelikle suçun düzenlendiği yere bakılarak korunan hukuki yararın, kişinin vücut bütünlüğü, ruh ve beden sağlığı, şeref ve haysiyeti ve bu bağlamda yaşama hakkı ve dokunulmazlığı olduğunu söylemek mümkündür. Bundan başka, bu suçla kişilerin özgür iradeleri ortadan kaldırılmakta, kimsenin kendisi veya yakınlarını suçlayıcı beyanlarda bulunmaya zorlanamayacağı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ilkelerinin ihlalinin de önüne geçilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır. Böylece bu suçla ceza adaleti ve kamu idaresinin işleyişi de korunmaktadır. Özetleyecek olursak işkence suçu ile TCK’nın “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı İkinci Kısmında “Hayata Karşı Suçlar” ve “Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar”dan hemen sonra düzenlenerek kişi dokunulmazlığı korunurken, failin kamu görevlisi olarak öngörülmesi suretiyle kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişi korunmuş, ayrıca maddi gerçeğin zorla ortaya çıkarılması ile ilgili tereddütlerin önüne geçeceğinden de adliye korunmaya çalışılmıştır. Yargıtay’a göre, işkence suçu ile asıl korunan hukuki yarar, insan onurudur.
Türk Ceza Kanununun (TCK) 94. maddesiyle işkence eylemi suç olarak düzenlenmiştir. Madde şöyledir:
(1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (Ek cümle:12/5/2022-7406/4 md.) Suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı beş yıldan az olamaz.
(2) Suçun;
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,
b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla,
İşlenmesi halinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.
(5) Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz.
(6) (Ek: 11/4/2013-6459/9 md.) Bu suçtan dolayı zamanaşımı işlemez.
İşkence Suçu – TCK 94 | |
---|---|
Kanun Maddesi | 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu madde 94 |
Şikâyet | Şikâyete tabi değildir. Resen soruşturulur. |
Zamanaşımı | Zamanaşımına tabi değildir. |
Tutuklama ve Adli Kontrol | Tutuklama ve adli kontrol kararı verilebilir. |
Uzlaşma | Uzlaşmaya tabi değildir. |
Etkin Pişmanlık | Etkin pişmanlık hükümleri uygulanamaz. |
İndirim | Şartları varsa 62 indirimi uygulanabilir. |
Memurluğa Etki | Memuriyete engeldir. |
Görevli Mahkeme | Ağır Ceza Mahkemesidir. |
Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış İşkence Suçu Nedir?
TCK ‘nın 94. Maddesi hükmü ile temel şekli düzenlenen işkence suçunun TCK 95. Maddesi ile neticesi sebebi ile ağırlaşmış tipi düzenlenmiştir. TCK 95. Maddesi ile düzenlenen neticesi sebebi ile ağırlaşmış işkence suçunun tamamında fail, mağdura işkence yapmak, insan onuruyla bağdaşmayacak davranışlarda bulunmak amacıyla hareket etmektedir. Ayrıca madde metninde belirtilen sonuçları ya istemektedir ya kabul etmektedir ya istememesine karşın öngörmektedir yada öngörebilecek durumda iken fail, dikkat ve özen yükümlülüklerine aykırı davranması nedeniyle öngörememektedir. Bu nedenle failin neticesi sebebi ile ağırlaşmış işkence suçunun oluşabilmesi için en azından taksir derecesinde kusuru bulunmalıdır. Failin neticesi sebebi ile ağırlaşmış işkence suçunun unsurlarının oluşumunda taksir derecesinde kusurunun bulunmaması halinde TCK 95 kapsamında neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence suçundan değil, TCK 94 kapsamında işkence suçundan sorumlu olacaktır.
TCK 95. Maddesine göre neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence;
(1) İşkence fiilleri, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, yarı oranında artırılır.
(2) İşkence fiilleri, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(3) İşkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması halinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
İşkence Suçunun Şartları
İşkence suçunun oluşması için öncelikle, yapılan davranışların insan onuruyla bağdaşmayan bir davranış olması gerekir. İnsan onuruyla bağdaşmayan her davranış değil, mağdurun bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine veya aşağılanmasına yol açacak nitelikteki davranışlar bu suçu oluşturacaktır. Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere, işkence suçunun asıl fiil unsuru, insan onuruyla bağdaşmayan harekette bulunulmasıdır. Bu nedenle anılan suç, serbest hareketli bir suçtur, insan onuruyla bağdaşmayan herhangi bir davranışla bu suç işlenebilir. Ancak suçun oluşması için mağdura insan onuru ile bağdaşmayan bir davranışta bulunulması yeterli değildir, aynı zamanda bu davranışın mağdurun bedensel veya ruhsal acıdan acı çekmesi veya algılama ve irade yeteneğinin etkilenmesi veya aşağılanmasına da yol açmaya elverişli olması da gerekir.
- İnsan Onuruyla bağdaşmayan davranış; TCK’nın 94. maddesinde işkence suçunun oluşumu bakımından insan onuru kavramı temel alınmakta ve hangi davranışların insan onuruna aykırı olduğu hususu önem kazanmaktadır. İnsan onuru (haysiyeti) kavramı bilinçli olma, kendi kaderini tayin etme ve kendi çevresini şekillendirme yeteneği veren ve kişiliksizliği ortadan kaldıran ruhtur, manevi güçtür, şeklinde tanımlanmaktadır “İnsan haysiyeti” tabiri ile, “insan onuru” terimi aynı anlama gelmektedir. İnsan onurunu bu şekilde belirledikten sonra, insan onuruyla bağdaşmayan hareketleri, mağdurlarda korku, ıztırap ve aşağılık duygusu yaratan ve onları küçük düşürecek veya alçaltacak nitelikteki, yapılınca insanı bir amaç olmaktan çıkarıp araç durumuna düşüren muameleler olarak belirleyebiliriz. Bu muamele kapsamında, mağdurun fiziksel veya moral direncini kırmaya yönelik uygulamalar veya mağduru iradesi veya vicdanı hilafına hareket etmeye yönelten uygulamalar da bulunur. İşkence suçunun oluşması için failin yalnızca insan onuruyla bağdaşmayan hareketlerde bulunması yeterli değildir, aynı zamanda bu hareketlerin mağdurun bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine veya aşağılanmasına yol açacak biçimde de olması gerekir. Bir kişiye karşı insan onuru ile bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışların korkutmak, otoritesini göstermek, ayrımcılık yapmak, cezalandırmak ya da benzer sebeplerle işlenmesi halinde işkence suçu oluşacaktır.
- Bedensel ve ruhsal Yönden Acı Çektirme: Mağdurun bedensel yönden acı çekmesi, mağdurun bedenine yapılan müdahaleler sonucu bedeninde acı duyması anlamına gelir. Mağdurun dövülmesi, falakaya yatırılması, vücuduna elektrik verilmesi, dişlerinin ve tırnaklarının sökülmesi, yakılması, Filistin askısına alınması, gerdirme hareketinin yapılması gibi davranışlar bu kapsamda değerlendirilir. Bu eylemlerin çoğu yaralama suçu ile örtüşmektedir, ancak bu eylemlerin sürekli ve sistematik olarak yapılması veya yapısı itibariyle onur kırıcı nitelikte olması nedeniyle yaralama suçundan ayrılırlar. Burada mağdur ayrıca yaralanmışsa, bu yaralama TCK’nın 86. maddesi kapsamında kaldığı sürece TCK’nın 94. maddesi uygulanır, 87. maddedeki şekilde bir yaralama gerçekleşirse artık 95. maddeye göre ceza artırılır. Mağdurun ruhsal yönden acı çekmesinde ise, mağdura bedensel olarak acı verilmemektedir, ruhunun acı çekmesine yönelik, üzülmesi ve psikolojik durumunun bozulması sonucunu doğuracak davranışlarda bulunulmaktadır. Sürekli işkence tehdidi altında tutulması, sahte ölüm cezası infazı ya da öldürme tehdidi, binanın terasından aşağı atma tehdidi, gözleri bağlanarak ormanlık alana götürülüp orada öldürülme tehdidi, gözleri önünde yakınlarına işkence edilmesi, daha önceki işkence görüntülerinin seyrettirilmesi veya bu kişilere nasıl işkenceler yapıldığının anlatılması bu duruma örnek olarak verilebilir.
- Algılama ve İrade Yeteneğini Etkileme: Algılama ve irade yeteneğinin etkilenmesi ise, mağdurun normal olarak düşünebilmesinin ve düşüncelerine göre hareket edebilmesinin, davranışlarına yön verme yetisinin önüne geçilmesini, akli durumunun normalin dışında çalışmasını sağlamaktır. Burada mağdur artık normal ve doğru bir şekilde düşünememekte, kararlarını olağan bir biçimde verememektedir. Bu davranışlar sonucu mağdurun bedensel veya ruhsal açıdan acı çekmesi gerekli değildir, insan onuruyla bağdaşmayan ve bu sonucu doğurmaya elverişli tüm eylemler bu kapsamdadır. Mağdura ilaç vererek psikolojisinin bozulması, sürekli uykusuz bırakılması, sürekli eller baş üstünde, bacaklar yanlara açılmış olarak ve bedenin ağırlığını ayak parmaklarına yükleyecek biçimde ayakta tutulması, sürekli olarak gözleri bağlı tutulması, psikolojiyi bozacak nitelikte sesler verilmesi, gürültüye maruz bırakılması, aşırı sıcak veya soğuk ortamda tutulması, aç ve susuz bırakılması bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
- Aşağılama: Aşağılanma, kişinin kendisinin onuru ile oynanmış, onursuz bırakılmış olarak hissetmesi sonucunu doğuran durumdur. Kişinin çırılçıplak bırakılarak dolaştırılması, dışkı yedirilmesi, sakalı ve bıyığının kesilmesi, sorgu sırasında küçültücü dil kullanılması, kendisine fahişe belgesi verileceğinin ısrarla söylenmesi, kusmuk dolu kaba kafasının sokulması, kadının erkeklerin yanında tuvaletini yapmak zorunda bırakılması, yakınlarının fuhuş işiyle uğraştığına ilişkin işlemler yapılması hususları bu kapsamda değerlendirilir.
İşkence suçunun şartlarına bakacak olursak;
- Kamu görevlilerince işlenen,
- İnsan onuruyla bağdaşmayan,
- Bedensel ve ruhsal yönden acı veren,
- Zalimane /gayriinsani davranışlarla,
- İradeyi yoketme,
- Aşağılama,
- Algılamayı yok etme gibi seçimlik hareketli olarak işlenebilen suçtur.
İşkence Suçunun Unsurları
- Fail: Bu suçun faili ancak kamu görevlisi olabilir, kamu görevlisi olmayan kimselerin bu suçun faili olabilmeleri mümkün değildir, bu nedenle işkence suçu faili bakımından özgü suçlardandır. Kimlerin kamu görevlisi olduğu hususu TCK’nın 6. maddesine göre belirlenecektir. Suçun faili olabilmek için yalnızca kamu görevlisi sıfatını haiz olmak yeterlidir, aynı zamanda bu kamu görevlisinin sorgulamaya ve ifade almaya veya soruşturma yapmaya, zor kullanmaya yetkili olması zorunlu değildir. Özgü suç niteliğindeki bu suça kamu görevlisi olmayan kimselerin aslında TCK’nın 40/2. maddesi uyarınca ancak azmettiren veya yardım eden olarak iştirak edebilmesi mümkün iken, TCK’nın 94. maddesinin dördüncü fıkrasına göre, bu suçun işlenişine iştirak eden kamu görevlisi olmayan kimseler de, kamu görevlisi gibi cezalandırılacaktır. Daha açık bir deyişle kamu görevlisi olmayan kimseler, bu suçun işlenişine herhangi bir şekilde katılmış iseler, yani kamu görevlisinin yanında suça iştirak etmiş iseler bunlar da kamu görevlisi gibi cezalandırılacaktır. Böylece kanun koyucu kamu görevlisi olmayan kişilerin sadece bu nedenle yardım eden olarak sorumlu tutulmalarının ve daha az ceza almalarının önüne geçebilmeyi amaçlamıştır. O halde kamu görevlisi olmayan kimseler, işkence suçuna yalnızca azmettiren veya yardım eden olarak değil, her türlü, bu arada birlikte işleyen olarak bile katılabilirler. Kamu görevlisinin yalnızca bu sıfata sahip olması, anılan suçun faili olması için yeterli değildir. Kamu görevlisinin bu eylemi, görevini yerine getirirken, göreviyle bağlantılı bir şekilde, yani görevden kaynaklanan nüfuzunu kötüye kullanarak işlemiş olması gerekir. Aksi takdirde, yani davranışın görevle herhangi bir bağı yoksa TCK’nın 96. maddesinde düzenlenen eziyet suçundan söz edilecektir. Nihayet madde gerekçesinde de “işkence suçunun kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenebileceği” vurgulanmıştır.
- Mağdur: Mağdur kendisine karşı işlenen bir suçtan dolayı vücut bütünlüğünde veya ekonomisinde zarara uğrayan kişidir. Yani mağdurun hak ve menfaatleri ihlal edilmektedir. İşkence suçunun mağduru herkes olabilir, bu kimsenin şüpheli, sanık, mağdur, davacı, davalı, bilirkişi, tanık gibi niteliklere sahip olması aranmaz. Bu niteliğe sahip olan olmayan herkes bu suçun mağduru olabilir. Hatta, kamu görevlileri de bu suçun mağduru olabilecektir. Kamu görevlisi failin, göreviyle bağlantılı olarak onunla muhatap olan herkesin bu suçun mağduru olması mümkündür. TCK maddesi ile işkence suçunun mağduru için sadece suç şüphesi altında olan kişi ile sınırlı tutulmamıştır. Tanık hatta bir kamu görevlisi de bu suçun mağduru olabilir.
- Suçun Hukuki Konusu: Suçun hukuki konusu; kanunda korunan hak ve menfaatlerdir. İşkence suçunun konusunu, işkenceye maruz kalan mağdurun vücut bütünlüğü, yaşamı, iç huzuru, iradesi ve şeref ve haysiyetidir. Fail işkence olarak mağdurun bedensel olarak acı çekmesini sağlamışsa, suçun konusu mağdurun vücududur. Fail acı çektirirken mağdur ölmüşse suçun konusu mağdurun yaşamıdır. Fail algılama ve irade yeteneğini etkileyecek davranışlarda bulunmuşsa suçun konusu, mağdurun iradesi ve iç huzurudur. Fail mağdurun aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunmuşsa suçun konusu mağdurun şeref ve haysiyetidir. Ancak Yargıtay içtihatlarına göre, işkence suçu ile asıl korunan hukuki değer insan onurudur.
- Suçun Maddi Konusu: Suçun maddi konusu suçun üzerinde gerçekleştiği kişiler ya da şeylerdir. İşkence suçunun konusunu, işkenceye maruz kalan vücut bütünlüğü, yaşamı, iç huzuru, iradesi, şeref ve haysiyetidir. TCK’nın 94. maddesinde düzenlenen işkence suçunun fiil (hareket) unsurunu, “insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştirmek” olarak gösterilmiştir. İşkence suçunun oluşması için, işkence sayılan fiillerin ani bir şekilde değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde yapılmasının aranır. Başka başka hareketler bu süreçte, sistematik olarak yapılıp, sonucunda bir bütün halinde mağdurun bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama ve irade yeteneğinin etkilenmesine veya aşağılanmasına yol açacak nitelik kazanmışsa ise, bu eylemler de işkence suçunu oluşturacaktır. Yapılan hareketlerin değişik günlerde olması, uzun bir zamana yayılması şart değildir, belli bir süreye yayılması, kamu görevlilerinin gelip gidip birkaç defa eylemi gerçekleştirmesi, suçun oluşması için yeterlidir.
- Suçun Manevi Unsuru: Manevi unsur, işlenen fiil ile kişi arasındaki manevi bağı ifade eder. Suçun oluşabilmesi için bu bağın kurulması gerekir. Suçun manevi unsuru denildiği zaman, fiilin kasten veya taksirle işlenmiş olması durumuna bakılması gerekir. İşkence suçu, ancak kasten işlenebilir, taksirle işlenmesi olanağı bulunmamaktadır. İşkence suçu genel kastla işlenebilir, failin özel bir amaç veya saikle hareket etmesine, özellikle TCK açısından suçunu söyletmek, olayları bildirmesini sağlamak veya engellemek, ihbar veya şikayette bulunmasını sağlamak veya engellemek, tanıklık yapmasını sağlamak veya engellemek amacıyla yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Bu suç açısından genel kast, failin, insan onuruyla bağdaşmayan ve mağ durun bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine veya algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine veya aşağılanmasına yol açacak davranışları yaptığını bilmeyi ve bu davranışları yapmayı istemesini gerektirir. Failin hareketinin objektif olarak bu sonuçlardan birini doğurabilecek nitelikte olduğunu bilmesi, genel kastının varlığı için yeterlidir. Bu suç doğrudan kastla işlenebileceği gibi, olası kastla da işlenebilir. Failin, eylemiyle mağdurun bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine veya algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine veya aşağılanmasına yol açacağını öngörmesine karşın, sonuca aldırmadan, bu sonuca razı olarak, kabullenerek eylemini gerçekleştirmesi halinde olası kastla hareket etmiş sayılmalıdır. İşkence suçunda, mağdurun haksız bir hareketi ile faili kışkırtması durumunda bile, haksız kışkırtma hükümleri uygulanamayacaktır. Çünkü kamu görevlisi kendi kişisel hisleri ile değil, görevinin gereklerine uygun bir biçimde davranmalıdır. Yargıtay uygulaması da bu yönde olup insan onurunun korunan en yüksek değerlerden olmasından hareketle işkence suçunda haksız tahrik hükümlerinin uygulama olanağının bulunmadığı kabul edilmiştir.
İşkence Suçunun Cezası Nedir?
TCK’nın 94. maddesinin birinci fıkrası uyarınca işkence suçunun basit halini işleyen kimseye 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası verilir. Suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde ise ceza, 5 yıldan 12 yıla kadar hapistir. Maddenin ikinci fıkrasına göre işkence suçunun çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı veya avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla işlenmesi halinde verilecek ceza, 8 yıldan 15 yıla kadar hapistir. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, işkence cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşirse, faile verilecek ceza 10 yıldan 15 yıla kadar hapistir. Öte yandan bu suç işlendiğinde TCK’nın 53/5. maddesi de uygulama alanı bulacaktır. Kamu görevlisi olan fail, işkence suçunu kamu görevini kötüye kullanmak suretiyle işleyeceğinden, faile ceza verildiği hallerde TCK’nın 53/5. maddesi uyarınca cezanın yarısından bir katına kadar bir süre de, kamu görevinden yasaklanmasına da karar verilmelidir.
İşkence Suçu Cezası | Kanuni Dayanağı |
---|---|
TCK 94 Basit Hali Cezası | 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası |
İşkence Suçunun Kadına Karşı İşlenmesi | 5 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası |
İşkence Suçunun Nitelikli Hali (TCK94/2) | 8 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası |
İşkence Suçunun Cinsel Yönden Taciz Olarak İşlenmesi Nitelikli Hali (TCK94/3) | 10 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası |
İşkence Suçunun İhmali Davranışla İşlenmesi | İndirim sebebi yapılmaz. |
Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış İşkence Suçu (TCK 95/1) | Ceza yarı oranında arttırılır. |
Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış İşkence Suçu (TCK 95/2) | Ceza bir katı oranında arttırılır. |
Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış İşkence Suçu (Kemik Kırığı) (TCK 95/3) | 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası |
Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış İşkence Suçu sebebi ile Ölüm (TCK 95/2) | Ağırlaştırılmış müebbet cezası |
İşkence Suçunun Temel Halinin Cezası: Türk Ceza Kanunu’nun 94. Maddesinde yer alan işkence suçunun temel hali 1. Fıkrada düzenlenmiştir. Yasa hükmüne göre, işkence suçunun temel hali için kişiye verilebilecek ceza 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezasıdır. Hangi hareketlerin işkence niteliğinde olduğunun önceden belirlenmesine, tek tek sayılmasına imkan yoktur. Somut olayın özelliğine göre bir eylemin işkence olup olmadığını hakim takdir edecektir. Burada önemli olan husus, failin davranışının mağdurun bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama ve irade yeteneğinin etkilenmesine veya aşağılanmasına yol açacak nitelikte olmasıdır. Mağdurun aşırı derecede dayanıklılığı veya duyarsızlığı gibi nedenlerle bunlar subjektif olarak hissetmemiş veya önemsememiş olması suçun oluşumunu engellemez.
Suçun Nitelikli Halleri: TCK’nin 94/2. maddesinde mağdurun özelliğinden kaynaklanan bir nitelikli hale, aynı Yasanın 94/3. maddesinde ise fiilin özelliğinden kaynaklanan nitelikli hale yer verilmiştir. Bunları aşağıda tek tek ele alacağız.
- Suçun Kadına Karşı İşlenmesi: TCK’nın 94/1 son maddesi ile işkence suçunun kadına karşı işlenmesi hali durumunda hükmedilecek ceza düzenlenmiştir. İşkence suçunun oluşabilmesi için bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine algılama ve irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışların gerçekleştirilmesi ve bu davranışları gerçekleştiren kişinin kamu görevlisi olması gerekir. İşkence suçunun kamu görevlisi tarafından kadına karşı işlenmesi halinde cezanın alt sınırının beş yıldan az olamayacağı şeklinde düzenleme yapılmıştır. Bu nedenle işkence suçunun kadına karşı işlenmesi hali nitelikli hal kapsamındadır.
- Suçun Çocuğa, Beden veya Ruh Bakımından Kendisini Savunamayacak Durumda Bulunan Kişiye Karşı İşlenmesi: TCK’nın 6. maddesine göre çocuk deyiminden anlaşılması gereken, henüz 18 yaşını doldurmamış olan kişidir. Burada belirleyici olan yaştır. Mağdurun 18 yaşını tamamlamadığı durumlarda bu nitelikli hal uygulanacaktır. Bu nedenle mahkeme mağdurun 18 yaşını bitirip bitirmediğini getireceği nüfus kayıt örneğine göre belirler. Mağdur, evlenme veya kazai rüşt kararıyla reşit olsa bile 18 yaşını doldurmadığı sürece ona karşı işlenen suçlarda bu nitelikli hal uygulanacaktır. Beden ve ruh bakımından kendini savunamayacak kişi tabiri doktrinde, “uyku hali, bilinçsizlik, narkoz, alkol ve uyuşturucu madde etkisi altında bulunma, ileri yaşta olma, hastalık, malullük gibi nedenlerle mağdurun öldürme fiiline karşı kendini koruma gücüne sahip olamaması” biçiminde tanımlanmıştır. Mağdurun kendini savunamayacak duruma düşmesinin kendi kusurundan ileri gelmiş olması, bu nitelikli halin uygulanmasını engellemeyecektir. Mağdurun beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda olup olmadığı, adli tip uzmanının raporu ile belirlenecektir. Beden ve ruh bakımından kendini savunamayacak durumda olma halinin, olay anında olması aranacak, süreklilik aranmayacaktır. Geçici nedenlerle, beden ve ruh bakımından kendini savunamayacak durumda olma halinde de, bu nitelikli hal uygulanabilecektir. Failin bu durumu bildiği veya bu durumdan faydalanarak suç işlediği durumlarda, anılan nitelikli hal uygulanacaktır. Aksi takdirde, fail hatasından yararlanacaktır. Her iki halde de, mağdurun kadın veya erkek olması açısından bir fark yoktur. Başka bir deyişle mağdurun kadın olması tek başına, bu bendin uygulanmasını gerektirmez.
- Suçun Gebe Kadına Karşı İşlenmesi: TCK’nın 94/2-a maddesiyle işkence suçunun gebe kadına karşı işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Suçun gebe kadına karşı işlenmesi halinde, iki hayata karşı suç işlenmektedir. Bir tarafta anne hayatı, diğer tarafta ise çocuğun hayatı. Burada çocuğun erken doğumuna neden olma tehlikesi ve hamile kadınların daha çok korunmasına ilişkin toplumdaki mevcut yargı bu nitelikli halin kabul edilmesini sağlamıştır. Failin söz konusu nitelikli unsur dolayısıyla sorumlu tutulabilmesi için, mağdurun gebe olduğunu bilmesi gerekir. Yani, suçun bu nitelikli unsuru açısından failin doğrudan kastla hareket etmesi gerekir. Failin olası kastla hareket etmesi, örneğin “maktul hamile olursa olsun” diye düşünmesi, nitelikli halin uygulanmasını gerektirmez. Bu nitelikli halin uygulanması için failin mağdurun hamile olduğunu bilmesi ve bu durumda hamile olan kadına işkence yapmayı istemesi yeterlidir. Mağdurun karnındaki çocuğu düşürme kastıyla hareket etmiş olmasına gerek yoktur. Bu nitelikli halin uygulanması açısından gebeliğin hangi aşamada olduğunun bir önemi bulunmamaktadır. Kadın, döllenmenin gerçekleştiği andan, çocuğun anne vücudundan tamamen ayrılıncaya kadar geçen aşamada gebe sayılır. Bu nitelikli halin uygulanması için, anneye karşı gerçekleştirilen eylem sonucu çocuğun düşmesi veya ölmesi de zorunlu değildir. Çocuk düşerse veya ölürse bu durumda, işkence suçuyla birlikte, TCK’nın 99. maddesindeki çocuk düşürtme suçu da oluşur.
- Suçun Avukat veya Diğer Kamu Görevlisine Karşı Görevi Dolayısıyla İşlenmesi: Suçun avukata ve diğer kamu görevlilerine karşı görevlerinden dolayı işlenmesi de, nitelikli hal olarak sayılmıştır. Bu nitelikli halin öngörülmesinin sebebi, avukatlara ve diğer kamu görevlilerine ayrıcalık tanımak değil, bunlar görevlerini kendileri için değil, toplum için yerine getirdiklerinden, bu görevlerin emniyet içinde yerine getirilmesini sağlamaktır. Burada önemli olan, suçun kişinin yerine getirdiği avukatlık veya diğer kamu görevi sebebiyle işlenmesidir. Suçun avukat veya kamu görevlisinin görevi yaptığı sırada işlenmesi şart değildir. Mesai bitimi, avukatlık veya diğer kamu görevlisinin izinde olması, hatta avukatlıktan veya kamu görevinden istifa, emeklilik vs. nedenlerle ayrılmış olduğu durumlarda dahi işlense, avukat veya diğer kamu görevlisinin görevi sebebiyle işkence yapıldığı durumlarda, bu nitelikli hal uygulanacaktır. Dolayısıyla, bir kimsenin görevi sebebi dışında bir nedenle, örneğin kişisel nedenlerle, görevi sırasında işkence edilmesi halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. TCK’nın 6. maddesine göre, kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi, anlaşılır. Genel kabule göre, kamu görevlisinin görevinin gereklerine uygun davranarak yaptığı görev sebebiyle işkence edilmesi durumunda, bu nitelikli hal uygulanmalıdır.
- Fiilin Cinsel Yönden Taciz Şeklinde Gerçekleşmesi: TCK’nın 94. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, işkence suçunun cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi durumunda, faile ceza artırılarak verilir. Cinsel taciz kavramı TCK’nın 105. maddesine göre belirlenmelidir. Cinsel taciz teşkil eden eylemler sözle, yazıyla veya davranışla olabilir. Burada söz, yazı ve davranışın cinsel amaçlı olarak yapılmış olması aranır. Cinsel amaçlı olmayan, karşı tarafın rencide etmek için yapılan hareketler veya sözler, cinsel taciz sayılmazlar. Hangi eylemlerin cinsel taciz niteliğinde olduğu, hangi eylemlerin de olmadığını somut olaya göre hâkim belirleyecektir. Ayrıca bir eylemin, cinsel taciz sayılması için vücuda dokunmadan gerçekleştirilmiş olması gerekir. Vücuda dokunarak gerçekleştirilen eylemlerde cinsel istismar veya cinsel saldırı suçlarından söz edilir. Kanun koyucu basit işkence eyleminin içinde yer alan aşağılanmaya yol açacak eylemlerin, cinsel taciz şeklinde gerçekleşmesini bile üçüncü fıkra kapsamında değerlendirmiştir. Failin eylemi cinsel taciz boyutunu aşıp cinsel saldırı veya istismar boyutuna ulaşmış ise, ayrıca fail basit işkence suçu yanında, cinsel saldırı veya istismar suçundan da cezalandırılmalıdır. Bu durumda hakim tarafından TCK’nın 94/1. ve 102. veya 103. maddesi uyarınca ceza tayin edilirken, 94. maddenin üçüncü fıkrasında düzenlenen nitelikli hal için cezanın alt sınırının 10 yıl olduğu gözetilerek belirlenmelidir.
- İşkence Suçunun İndirim Halleri: İşkence suçunda TCK 94/5. ile suçun ihmali davranışla işlenmesi halinde verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmayacağı düzenlenmiştir. Hakim suçun işleniş biçimi, suç işlemede kullanılan araçlar, zaman, yer gibi hususları dikkate alarak belirlediği temel cezada alt ve üst sınır arasında bir temel ceza belirler. Akabinde artırım nedenleri uygular ve sonrasında belirlenen cezada indirim hükümleri uygulanır. Şartları bulunuyorsa 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 62. Maddesinde yer alan indirim hükümleri uygulanabilir. Bunlar yaş küçüklüğü, iyi hal indirimi, içtima kuralları, akıl zayıflığı gibi sıralanabilir.
- İşkence Suçunun İhmali Davranışla İşlenmesi: İşkence suçunu oluşturan insan onuruyla bağdaşmayan ve mağdurun bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesi, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesi, aşağılanması sonucunu doğuran davranışlar icrai veya ihmali şekilde olabilir. Mağdurun dövülmesi, sürekli hakaret edilmesi, tehdide maruz bırakılması icrai davranışa, mağdurun aç ve susuz bırakılması, tedavisi gereken hastalığının tedavi ettirilmemesi, tuvalet ihtiyacını gidermek için çağrılarına cevap verilmemesi ihmali davranışa örnek verilebilir. Bir failin, icrai nitelikteki işkence oluşturan davranışı engellemek yükümlülüğünde bulunmasına karşın bu kimsenin ihmali davranışla bu eyleme zımnen rıza göstermesi durumunda, TCK’nın 94/5. maddesi uyarınca icrai davranışta bulunan asıl fail ile aynı ceza ile cezalandırılır.
Bir kimse, bir başka kamu görevlisinin gerek ihmali davranışla, gerekse icrai davranışla bir başka kimseye işkencede bulunduğunu görmesine veya bilmesine karşın buna engel olmaz ise, bu kişi de TCK’nın 94/5. maddesi uyarınca sorumlu olacaktır. ikinci fail, işkence yapan failin amiri durumunda ise, astını engellemekle yükümlü olduğu konusunda tereddüt yoktur. Ancak ikinci fail, işkence yapan kimsenin amiri değil ise, bu durumda bu kişinin işlenen suçu engelleme yükümlülüğü bulunup bulunmamasına göre sonuca varılacaktır. Eğer ikinci failin, işlenen suçu engelleme yükümlülüğü bulunmakta ise (kolluk kuvvetleri ve infaz kurumu görevlileri gibi) bu durumda failin işkence yapan kimseyi engelleme yükümlülüğüne karşın bu yükümlülüğü yerine getirmemesi durumunda, TCK’nın 94/5. maddesi uyarınca işkence suçuna ihmali davranışla katılmış olacaktır. Eğer ikinci failin işkence yapan kimsenin eylemini engelleme yükümlülüğü veya yetkisi yok ise ve bu kişi kamu görevlisi ise, işlenen suçu TCK’nın 279. maddesi uyarınca yetkili mercilere bildirmekle yükümlüdür, bu yükümlülüğü yerine getirip getirmemesine göre, 279. maddedeki suç oluşacak veya oluşmayacaktır. Burada önleme yükümlülüğünden bulunan kimsenin de, kasıtla hareket etmesi, işkence yapıldığını veya yapılacağını bilmesine karşın bunu önlememesi, en azından ses çıkarmaması gerekir. Bu kasıt doğrudan kast olabileceği gibi, olası kast da olabilir. Ancak failin taksirli olduğu durumlarda, TCK’nın 94/5. maddesi hükümleri uygulanamaz.
Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış İşkence Suçu Cezası
TCK ‘nın 95.maddesi ile işkence suçunun neticesi sebebi ile ağırlaştırılmış halleri ve cezaları düzenlenmiştir. Netice sebebi ile ağırlaşmış hallerin gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda şüphe olduğunda bu durumun tespiti için bu konuda uzman kurum olan Adli Tıp Kurumu’ndan veya Adli Tıp Grup Başkanlıklarından rapor alınmaktadır. Bu maddeye göre neticesi sebebi ile ağırlaşmış işkence hallerine bakacak olursak;
- TCK 95/1 maddesi gereğince neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence halleri; TCK 95/1 maddesi gereğince ağırlaşmış işkence halleri düzenlenmiş ve bu hallerin varlığının tespit edilmesi durumunda cezanın arttırılmasına hükmedilmiştir. Bu haller;
- Mağdurun duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
- Mağdurun konuşmasında sürekli zorluğa,
- Mağdurun yüzünde sabit ize,
- Mağdurun yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
- Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğun vaktinden önce doğmasına sebep olma durumudur. Bu durumlarda TCK 95/1. Maddeye göre verilen ceza yarı oranında arttırılır.
- TCK 95/2 maddesi gereğince neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence halleri; TCK 95/2 maddesi gereğince ağırlaşmış işkence halleri düzenlenmiş ve bu hallerin varlığının tespit edilmesi durumunda cezanın arttırılmasına hükmedilmiştir. Bu haller;
- İşkence fiili mağdurun, iyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine neden olmuşsa,
- İşkence fiili mağdurun, duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine neden olduysa,
- İşkence fiili mağdurun, konuşma yada çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına neden olursa,
- İşkence fiili mağdurun, yüzünün sürekli değişikliğine neden olduysa,
- İşkence fiili gece bir kadına karşı işlenip de çocuğun düşmesine neden olduysa cezada artırım uygulanır. Bu durumlarda TCK 95/2. Maddeye göre verilen ceza bir kat arttırılır.
- TCK 95/3 maddesi gereğince neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence hali; TCK 95. maddesi gereğince ağırlaşmış işkence halleri düzenlenmiştir. TCK 95/3. Maddesi gereğince işkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması halinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre hapis cezasına hükmolunur. İşkence fiili sonucunda mağdurda kemik kırığı oluşması durumunda kemik kırığının hayati fonksiyonlardaki etkisine göre sekiz yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
- TCK 95/4 maddesi gereğince neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence hali; TCK 95. maddesi gereğince ağırlaşmış işkence halleri düzenlenmiştir. TCK 95/4. Maddesi gereğince işkence sonucunda ölüm meydana gelmiş ise hapis cezasında artırım yapılmaktadır. İlgili kanun maddesine göre işkence sonucunda ölüm meydana gelmiş ise kişi hakkında ağırlaştırılmış müebbet cezasına hükmolunur.
İşkence Suçu Örnekleri
- Mağdura bir defa küfredilmesi, hakaret suçunu oluşturacakken, gelip gittikçe sürekli sövülüp aşağılanması durumunda işkence suçundan söz edilecektir. Fiilin sistematik bir yapıda olup olmadığı ve belirli bir sürece yayılıp yayılmadığı hususu somut olayın özelliklerine göre hakim tarafından takdir edilecektir. Yine özellikleri itibariyle belli bir sürece yayılan ve sistematik olma özelliğini bünyesinde barındıran bir kısım hareketler, bir kez yapılsa bile anılan suç oluşabilecektir. Örneğin bir kişinin lağım çukurunda bekletilmesi, askıya asılması, gözlerinin bağlanması, elektrik verilmesi, cinsel saldırıya uğraması, uykusuz bırakılması durumlarında olduğu gibi.
- Yargıtay “gidip gelip bir kişiye tokat atılması, tekme vurmada, on dakikada bir küfredip vurmada, tek ayak üstünde tutmada, yüzünü duvara döndürüp elleri havada yahut tek ayak üstünde duvara yapışık vaziyette bekletmede, uyutmamak için geceleri sık sık soru sormada, kızıp bağırmada, vurmada, sorguya almada, yüksek sesle sürekli müzik dinletmede, soğukta soyup betona yatırmada, elektrik vermede, sıcakta su içmeyi önlemede, giyinik veya soyunukken su sıkıp seyretmede, tuvalet ihtiyacını gidermeye engel olmada ve benzeri olaylarda, işkence suçunun tartışılması” gerektiğini değerlendirmiştir.
- Yargıtay “cezaevinde gardiyan olan sanığın, oda hapsi cezası verilen katılan İlhan’ın elbiselerini çıkartarak çırılçıplak vaziyette şınav çektirdiği, üzerine oturduğu, hortumla ıslattığı, özellikle kafasını masaya vurmak suretiyle dövdüğü, “gözaltında tutuldukları süre boyunca kendilerine suçlarını kabul ettirmek amacıyla darp edildiklerini, soğuk suyla ıslatıldıklarını, falakaya yatırıldıklarını, cop ve yumruklarla dövüldüklerini, kendilerinden uyuşturucu maddeyi aldıkları kişinin isminin istendiği, susma hakkını kullanmaları halinde yeniden işkenceye alınacakları söylenerek tehdit edildiklerini ve kendilerine hakaret edildiğini beyan ettikleri,” “geceleri sabaha kadar süren zaman dilimi içinde yakın mesafeden gözlerine bakmalarını isteyerek katılanlara sorular sorduğu, ayakta tutarak ve uyutmayarak, iradelerini zayıflatmak suretiyle kendilerine atılı suçu ikrara zorladığı, … gözaltında kaldıkları süre içerisinde geceleri sanık Gürol, gündüzleyin de sanık Ahmet ve kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından sorgulandıkları, geceleri uyumalarına izin verilmediği, uzun süre uykusuz bırakıldıkları, uyuduklarında ise kısa sürede tekrar uyandırıldıkları, düzenli yemek verilmeyerek aç bırakıldıkları, kendilerine ve ailelerine yönelik tehdit ve hakaret sözlerine maruz bırakıldıkları, asgari koşullara sahip olmayan tuvaleti taşmış pis kokulu nezarethanelerde tutuldukları, hipnoz yöntemiyle iradelerinin etki altına alınmaya çalışıldığı, CMK’nun 91 vd. benzer düzenleme içeren 353 sayılı Yasanın 80. maddesine aykırı olarak gözaltı sürelerinin uzatılmasına ilişkin kararların katılanlara tebliğ edilmediği ve gözaltına alındıkları hususunun yakınlarına bildirilmediği”, “şüpheli/sanık sıfatıyla gözaltına alınan mağdura suçunu söyletmek amacıyla yumruk ve tekme atarak, kulağına ve hayalarına vurup, “seni 20 kişinin içinden alıp i… yaparım” diyerek tehdit ettiği”, “sigara yedirme, ranzaların altında süründürme, soyulup şortla elbise dolabına sokma, hakaret edip tokat atma, sırf iş yaptırmak amaçlı kömür taşıtma”, “tekme ve tokatla vurduğu, hakarette bulunduğu, tehdit ettiği” gibi eylemleri, işkence suçu kapsamında değerlendirmiştir.
İşkence Suçunun Özel Görünüşleri
- Teşebbüs: TCK m. 35 teşebbüsü kişinin işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaması hali olarak düzenlenmiştir. Suça teşebbüste fail suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine rağmen, elinde olmayan nedenlerden dolayı bunu gerçekleştirememektedir. Bu durumda ise kişiye tamamlanmış suça oranla daha az bir ceza verilmektedir. İşkence suçu, failin mağdura insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışların gerçekleştirilmesi ile tamamlanır. Suçun oluşması için ayrıca mağdurun, acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine veya aşağılanmasına, bu sonuçların ortaya çıkmasına gerek yoktur. Burada önemli olan, yapılan hareketin objektif niteliği itibariyle bu türden sonuçları doğurmaya elverişli olmasıdır. O halde işkence suçu bir zarar suçu değil, hareket suçudur, hareketin yapılmasıyla suç da tamamlanır.
Bu nedenle failin anılan nitelikteki davranışları gerçekleştirmek için icra hareketlerine başlayıp, davranışlarını gerçekleştirmeden elinde olmayan nedenle davranışlarına devam edememesi durumunda eylem teşebbüs aşamasında kalmış sayılacaktır. Örneğin fail, mağduru Filistin askısına almak için gerekli teçhizatı hazırlamasına karşın, amirinin gelerek engel olması nedeniyle bu davranışını gerçekleştirmemesi durumunda eylem tamamlanmamış, teşebbüs aşamasında kalmış olacaktır. Fail, suçun icrasına başlamasına karşın, gönüllü olarak eylemi gerçekleştirmekten vazgeçerse bu durumda TCK’nın 36. maddesi gereğince, o ana kadar oluşan bir suç var ise o suçtan sorumlu olur, aksı takdirde eylem suç teşkil etmez.
- İştirak: TCK m. 37 gereği iştirak, bir suç işleme kararının icrası kapsamında birden fazla kişi tarafından fikir ve eylem birliği içinde birlikte suç işlenmesidir. Kural olarak işkence suçu iştirak yönünden herhangi bir özellik arz etmez. İştirakı düzenleyen genel kurallara göre failin sorumlu olması gerekir. Bu suçun failinin ancak kamu görevlisidir. TCK’nın 40/2 maddesine göre özgü suçlara diğer kimseler ancak yardım eden veya azmettiren olarak katılabilirler. Oysa TCK’nın 94. maddesinin 4. fıkrasına göre bu suçun işlenişine iştirak eden ve kamu görevlisi olmayan diğer kimseler de, kamu görevlisi gibi cezalandırılır. Bu hüküm, kamu görevlisi olmayan kimselerin, kamu görevlisi tarafından işlenen işkence suçuna iştirak etmeleri halinde TCK’nın 40/2. maddesine göre ancak azmettiren veya yardım eden olarak değil, iştirakının durumu hangi iştirak şeklini gerektiriyorsa, ona göre cezalandırılmasını sağlamak için konulmuştur. TCK’nın 94/4. maddesi hükmünün uygulanması için kamu görevlisi olmayan şerikin, asıl failin kamu görevlisi olduğunu bilmesi gerekir.
Ancak birden fazla kamu görevlisi işkence suçunu işlemekte iseler, bu durumda yine iştirakin derecesine göre sorumlu olacaklardır. TCK’nın 94/5. maddesine göre, işkence suçunun ihmali davranışla işlenmesi halinde, faile verilecek cezadan indirim yapılmaz. Burada hem asli failin bu suçu, uykusuz bırakma, aç bırakma, tuvalete gitmesini temin için gerekli önlemleri almama gibi ihmali eylemiyle doğrudan suçu işlemesi, hem de kamu görevlisinin ihmali davranışı ile işlenen işkence suçuna engel olmaması hususu düzenlenmiştir. İki durumda da faile verilecek cezadan herhangi bir indirim yapılmayacaktır. Örneğin, karakoluna alınan kimselere işkence yapıldığını gören karakol amirinin, işkence yapanlara müdahale etmeden evine yatmaya gitmesi durumunda bu kişi de, işkence yapmaktan cezalandırılır ve cezasından indirim yapılmaz. Bu hükmün uygulanması için, bir kimsenin işkence yaptığının fail tarafından bilinmesi gerekir.
- İçtima: Suçların içtimaı, bir kişinin birden fazla ceza kanunu hükmünü ihlal etmesi ve bu sebepten de birden fazla suçtan sorumluluk doğması halinde oluşmaktadır. Suçların içtimaı kurumu ceza sorumluluğunun sınırlarını daraltıcı niteliktedir. İçtima, kişinin bir veya birden çok fiille, ceza kanununun aynı hükmünü veya farklı hükümlerini bir veya birden çok kez ihlal etmesi, dolayısı ile failin birden çok suçtan değil yalnızca tek bir suça göre cezalandırılmasıdır. TCK m. 44 fikri içtimayı şöyle tanımlamaktadır: “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşumuna sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır.” Failin işkence oluşturan eylemi sonucu, mağdur TCK’nın 86. maddesinde tanımlanan şekilde yaralanırsa, yalnızca işkence suçundan ceza verilir, ayrıca yaralama suçundan ceza verilmez.
Ancak mağdur TCK’nın 87. maddesinde gösterildiği biçimde yaralanırsa bu durumda 95. madde uyarınca faile verilen cezadan artırım yapılır. Failin eylemi cinsellik içerecek şekilde olur ise, eylem cinsel taciz boyutunda kaldığı sürece, yalnızca TCK’nın 94. maddesinin 3. fıkrası hükmü uygulanır, ayrıca 105. madde uyarınca ceza verilmez. Ancak failin eylemi cinsel saldırı veya istismar boyutuna ulaşmış ise, bu durumda TCK’nın 94/1. maddesiyle beraber aynı Yasanın 102. ve 103. maddeleri de uygulanır, gerçek içtima hükümleri söz konusu olur. Ancak bu iki suçtan ceza verirken, TCK’nın 61. maddesi uyarınca 94/3. maddesi hükmündeki ceza da gözetilerek ceza belirlenir.
Fail, mağdura hakaret ederek işkence ederse, hakaret eylemi maddedeki aşağılanmayı gerektirecek insan onuruna aykırı davranış niteliğinde olduğundan, faile ayrıca hakaret suçundan da ceza verilmeyecektir. Yine işkence suçunun tehdit ederek işlenmesi halinde de, fikri içtima hükümleri uyarınca yalnızca işkence suçundan fail cezalandırılacak, tehdit suçundan ayrıca cezalandırılmayacaktır. İşkence sonucu mağdur ölmüş ise, bu durumda fail yalnızca TCK’nın 95/4. maddesi uyarınca cezalandırılacaktır. İşkence suçu aynı mağdura karşı kısa aralıklarla birden fazla defa işlenirse, zincirleme suç hükümleri uygulanabileceği ileri sürülmüşse de,” bu duruma TCK’nın 43/3. maddesi engeldir. Yine bir eylemle, birden fazla defa işkence edilirse, işkence suçu TCK’nın 43/3. maddesi uyarınca istisnai suçlardan olduğundan zincirleme suç hükümleri uygulanamaz, her bir mağdura karşı işlenen işkence suçu ayrı suç oluşturur. Başka bir deyişle mağdur sayısınca işkence suçu oluşur.
Yine fail tarafından mağdura karşı, hem bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine yol açacak davranışlar hem de algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine veya aşağılanmasına yol açacak davranışlar bir süreklilik içinde, ara vermeden uygulanırsa, failin hareketleri tek suç oluşturacaktır. Ancak hareketlere ara verdikten sonra tekrar gerçekleştirilir ise, ayrı suçun oluşması söz konusu olur. Örneğin bir kimse gözaltına alınıp orada işkence yapıldıktan sonra, serbest bırakılıp birkaç gün sonra tekrar gözaltına alınıp yine işkence oluşturan hareketlerde bulunulun ise, iki defa işkence suçu oluşur.
Uzlaşma, Adli Para Cezasına Çevirme, Erteleme ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararı
- Uzlaşma: Uzlaşma ile amaçlanan bir uzlaştırmacı huzurunda fail ve mağdurlar bir araya getirilerek iletişim yolu ile aradaki uyuşmazlıkların giderilmesidir. Uzlaştırma kapsamındaki suçlar kanunda tadadı olarak sayılmıştır. Bunlar basit kasten insan yaralama, taksirle insan yaralama, kasten yaralama suçunun ihmali davranışla işlenmesi, tehdit, konut dokunulmazlığını ihlal etme, iş ve çalışma hürriyetini ihlal etme, dolandırıcılık, görevi kötüye kullanma, suç eşyasının satın alınması ve satılması, çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçları olarak sıralanmaktadır. Ancak işkence suçu uzlaşma kapsamında olan bir suç değildir.
- Adli Para Cezasına Çevirme: Adli para cezaları, mahkemenin, suçun failine verilen hapis cezasının süresine göre belirlenecek bir miktar parayı devlet hazinesine ödemesi konusunda karar vermesi ve failin hapis cezasından kurtulması durumudur. Burada bir hapis cezasının adli para cezasına çevrilebilmesi için verilen cezanın bir yılın altında olması gereklidir yani bu çevirme ancak kısa süreli hapis cezalarında mümkündür. Bazı durumlarda hapis cezasının bir kısmı para cezasına dönüştürülür ve fail hem hapis cezası hem de para cezasına çarptırılır. İşkence suçunda ise hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi mümkün değildir. Nitekim suçun alt sınırı 3 yıl olarak belirlenmiştir.
- Erteleme: Erteleme bir kişi hakkında hapis cezasına hükmedildikten sonra infazının ertelenmesi olarak adlandırılır. Kişi deneme süresi içerisinde iyi halli olarak hareket ederse cezaevine hiç girmeden cezası infaz edilmiş sayılır. Yani kişi hakkında hükmedilen cezanın infazı belirli bir süre geri bırakılır ve o süre içerisinde herhangi bir suç işlenmediği takdirde de infaz edilmiş sayılır. Erteleme kararı kapsamında mahkeme tarafından yargılaması yapılan kişinin suçlu olduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte kişiye belirli bir hapis cezası da verilmiştir. Ancak mahkeme kişiye vermiş olduğu bu hapis cezasını, kişi ceza infaz kurumuna girmeden, şartlı olarak vazgeçilmesi yoluna gidilebilir. Bu durumda hapis cezasının ertelenmesinden bahsedilecektir. Ancak işkence suçunda erteleme kararının verilmesi mümkün değildir.
- Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararı: Ceza Muhakemeleri Kanununa göre hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için sanığın suçun işleniş biçimi, suçun işlenişindeki amaç ve saikler, yanında sanığın kişiliği, yaşayışı, iş ve güç durumu vb. durumlar önem arz eder. Bu durumların değerlendirilmesi sonucu mahkeme kişinin gelecekte topluma zarar doğurmayacağına kanaat getirmesi halinde bu kararı verebilir. HAGB alan sanığın belli süreler içerisinde başka bir suça karışması durumunda cezası uygulanabilir hale gelecek ve hapis cezası ile karşı karşıya kalacaktır. Bununla birlikte yapılan son değişikliklere göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı artık sanığın rızasına bağlı olmaktan çıkarılmış olup bu karara karşı itiraz değil istinaf kanun yoluna başvurulabilecektir. Bununla birlikte 2 yıl ve altında ceza alan suçlarda HAGB kararı verilmesi mümkün olduğundan işkence suçunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi mümkün değildir.
İşkence Suçunda Soruşturma ve Kovuşturma Evresi
Soruşturma Evresi
Mağdur ya da suçtan zarar gören kişinin şikayetçi olması Cumhuriyet Savcılığı’na yapacağı başvuru ya da kolluk kuvvetlerine yapacağı ihbar ile gerçekleşir. Bu şikayet neticesinde Savcılığa intikal eden dosyanın savcılıkta işlem görmesi soruşturma evresinin neticesidir. İşkence suçu şikayete bağlı bir suç olmadığı için Cumhuriyet Savcılığı tarafından resen soruşturulması gerekmektedir. Bu nedenle hem soruşturma evresi hem de kovuşturma evresinde mağdurun şikayetçi olması gerekmemektedir. Hal böyleyken şikayetten vazgeçmenin de dosya üzerinde bir etkisi olmayacaktır.
Cumhuriyet savcısının şüpheli şahsın suçu işlediğine dair yeterli somut delilleri toplaması ve yeterli şüpheye ulaşması ile iddianame düzenlenir. Bunun aksi durumunda yeterli şüphe oluşmadığında Cumhuriyet Savcılığı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verir. Bu karara karşı tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde itiraz edilebilir. İtiraz kabul edilirse dosya doğrudan kovuşturma evresine geçmez, tekrar soruşturma evresinde incelenir. İtiraz reddedilirse dosya kapanır. İtirazı inceleyecek olan merci Sulh Ceza Hakimliğidir. Her koşulda iddianame düzenlendiği takdirde dosya kovuşturma evresine geçecektir. Soruşturma evresinde şüpheli konumunda olan fail de sanık konumuna geçecektir.
Kovuşturma Evresi
Kovuşturma evresi; görevli ve yetkili mahkemenin Cumhuriyet Savcılığı’nın sunduğu iddianameyi kabul etmesi ile başlar ve yargılama sürecini ifade eder. kovuşturma evresi mahkeme tarafından yürütülmektedir. Soruşturma evresinde şüpheli olan şahıs kovuşturma evresinde sanık olarak isimlendirilir. Kovuşturma evresinde sözlü yargılama yapılır ve yargılamalar duruşmalı olarak ilerler. Duruşmada sanık ve sanık vekili dinlenir bunun yanı sıra müşteki yani şikâyet eden kişi de dinlenir. Ayrıca müşteki sıfatına sahip olan taraf, katılma talebi sunduğu takdirde mahkemenin kabulü ile katılan sıfatına sahip olur.
Sanığa verilecek ceza kovuşturma evresinin sonunda belirlenir. Ancak sanık bu aşamadan önce kendisine isnat edilen suçu ve cezasını tam olarak öğrenmiş olmalıdır. Ayrıca cezalandırılması için de suçu işlediği sabit olmalıdır. Örneğin işkence suçunun faili olarak iki şüpheli varsa ancak hangisinin suçu işlediği sabit değilse her ikisi de beraat edecektir. Bununla birlikte, kovuşturma evresi neticesinde verilecek kararlar beraat, HAGB hatta zamanaşımına uğradığı takdirde davanın düşmesi şeklinde sıralanabilir. İşkence suçunun kovuşturma evresi tamamlandığında sanığın suçu işlediği sabit ise verilecek ceza 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası olarak belirlenecektir. Artırım ve indirim nedenlerinin uygulanması da mahkemenin takdirine kalacaktır.
İşkence Suçunda Gözaltı ve Tutukluluk
Bir kişi hakkında gözaltı kararı verilebilmesi için bu kişi hakkında somut delillerin var olması gerekir. Cumhuriyet Savcılığı gözaltı kararı verir vermez kişinin fotoğrafı çekilir ve parmak izi alınır. Aynı zamanda şüphelinin kendisine gerekli bilgiler verilmeli ve hekime götürülerek muayenesinin yapılması gerekir. Gözaltı süresi her ne kadar Olağanüstü Hal Durumlarında (OHAL) 30 güne kadar çıksa da uluslar arası bir sözleşme olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde en fazla 4 gün olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte kişinin tek başına işlediği suçlarda belirlenen gözaltı süresi ile toplu olarak işlenen suçlarda gözaltı süreleri birbirinden farklı olarak düzenlenmiştir. Bunlarda 24 saati geçmemesi öne sürülmüştür. Toplu olarak işlenen suçlarda (birden fazla sanığı olan) bu süre 4 güne kadar uzatılmıştır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nu madde 91’de geçen fıkrada mülki amirlerin talimatı ile belirlenen bazı kolluk amirlerine bir kişiyi 24 saate kadar gözaltına alma yetkisi verilmiştir. Bu yetki tabi ki suçlara göre belirlenmektedir. İşkence suçunda da, savcının gözaltı kararı ile failin gözaltına alınması mümkündür.
Tutuklama kararı ise Ceza Muhakemesi Kanunu madde 100 ve devamındaki maddelerinde düzenlenmiştir. Tutuklama suç işlendiğine ilişkin kuvvetli, yoğun kuşku bulunan bir kişinin özgürlüğünün kesin hüküm öncesi mahkeme kararı ile kısıtlanmasıdır. Tutuklamanın amacı ceza yargılamasının yapılmasını sağlamaktır. Ayrıca sanığın ileride olabilecek bir infazı da gerçekleşmiş sayılacaktır. Önemle belirtilmelidir ki tutuklama kararını verebilecek tek merci mahkemelerdir. Cumhuriyet savcılıkları tutuklama kararı veremez yalnızca tutuklanmayı talep edebilir. Tutuklama kararının verilemeyeceği birtakım durumlar kanun kapsamında düzenlenmiştir. Örneğin kişi hakkında yalnızca adli para cezasını gerektiren bir suçtan dolayı yargılama yapıldı ve buna ilişkin ceza verildiyse tutuklama kararı verilmez. Bununla birlikte vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenen suçlar dışında en fazla 2 yıl hapis cezası belirlenen suçlar hakkında da tutuklama kararı verilemez. İşkence suçunda da tutuklama kararı verilmesi mümkün ve kuvvetle muhtemeldir. Tutuklamanın somut koşulları bulunmaktadır. Bu koşullar şu şekilde sıralanabilir:
- Kuvvetli suç şüphesi bulunmalıdır.
- Bir tutuklama nedeni bulunmalıdır.
- Tutuklama, somut olayda orantılı bir tedbir olmalıdır.
İfade, Savunma ve Yargılama Süreci
İfade, kişi hakkında yapılan suç duyurusu ve şikayet nedeniyle olay hakkındaki bilgi ve savunmasının alınması için yapılan bir usuldür. Ancak işkence suçu şikayete tabi bir suç değil resen araştırılması gereken bir suçtur. Bu nedenle, resen soruşturulması yapılan bir suç hakkında kişinin ifadesi alınır. Eğer şüpheli şahıs ifadeye gitmiyorsa bu durumda hakkında yakalama kararı çıkarılacaktır. İfade kolluk görevlileri tarafından alınabileceği gibi bizzat Cumhuriyet Savcısı tarafından da alınabilir. Buna benzer şekilde sorgu ise şüpheli ya da sanığın hakim ya da mahkeme huzurunda kovuşturma evresinde suç hakkında dinlenmesidir.
Savunma hakkı ise şüpheli ya da sanığın en önemli haklarından biri olup irade özgürlüklerini ifade etmektedir. Çünkü kişi üzerine isnat edilen suç hakkında kendisini savunabilmelidir. Bu nedenle kişiye ayrıntılı olarak üzerine isnat edilen suç anlatılır. Ayrıca kendisini savunabilmesi için belirli bir süre de kişiye verilmektedir. Şüpheli şahıs kendisini bizzat savunabileceği gibi bir avukatın yardımından da yararlanabilir. Kadim Hukuk ve Danışmanlık olarak bu noktada destek vermekteyiz. İşkence suçu işlendiği takdirde koruma tedbirlerinin uygulanması da mümkündür. Örneğin taşınmazlara ya da hak ve alacaklara el konulabilir. En önemlisi de kişinin teknik araçlarla izlenmesi mümkün hale gelir. Suçun örgüt kapsamında işlenmesi halinde tanık koruma programından yararlanılması da mümkün olur. Tanık yalnızca suçun mağduru değil aynı zamanda bu kişinin yakınları da olabilir. Yargılama özel görevli mahkeme olan ağır ceza mahkemelerinde yürütülecektir.
Şikayet Süresi, Zamanaşımı, Etkin Pişmanlık ve Görevli Mahkeme
- Şikayet Süresi: Şikayete tabi suçlar; bir suç hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için mağdur ya da suçtan zarar gören kişinin şikayetçi olması şartı aranan suçlardır. Kural olarak şikayet süresi 6 ay olarak belirlenmiştir. Yani ilgili kişi 6 ay içerisinde şikayette bulunmadığı takdirde suç hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılamaz. Süre fiil ve failin öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Ancak işkence suçu şikayete tabi bir suç değildir. 4483 sayılı Yasanın 2. maddesi uyarınca işkence suçunu faili, görevi sebebiyle işlemiş olsa bile, soruşturma yapılması yetkili merciden soruşturma izni alınmasına bağlı değildir. Bu suç, Cumhuriyet savcısı tarafından doğrudan soruşturulur. Cumhuriyet Savcılığı tarafından resen soruşturulması gerekmektedir. Bu yüzden şikayet sürelerinin de bu suç kapsamında bir önemi bulunmamaktadır.
- Zamanaşımı: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nu madde 66’da dava zamanaşımı adı verilen kurum düzenlenmiştir. Kural olarak zamanaşımı süresinin dolması ile dava düşer ve yargılama sona erer. Ayrıca kanuna göre zamanaşımı süreleri belirlenirken ceza bu surette tayin edilir. Örnek vermek gerekirse bir suç hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alınması gerekiyorsa zamanaşımı süresi 30 yıl olarak belirlenmiştir. Bunun dışında beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlar için zamanaşımı süresi 8 yıl olarak belirlenmiştir. Özetle zamanaşımı süresinin dolması ile mahkemelerin dava konusu suç hakkında yargılama yapması mümkün değildir. İşkence suçunda ise zamanaşımı süresi yoktur. AİHM, işkence veya kötü muamele iddiası ile kamu görevlileri hakkında yargı mercileri tarafından yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda davanın zamanaşımı ile düşmesini ve ceza zamanaşımı ile eylemin cezasız kalmasını ihlal sebebi saymıştır.
- Etkin Pişmanlık: Pişmanlık, kişilerin işledikleri suçtan sonra kendi iradeleri ile pişman olması, suçtan dolayı meydana gelen olumsuzlukların giderilmesi ve adalete katkı sunması ile bazı ceza indirimleri öngören bir kurumdur. Etkin pişmanlığın söz konusu olabilmesi için bahse konu suçun kanunda sayılan suç tiplerinden biri olması gerekir. Ayrıca hüküm verilene kadar verilen zarar giderilmelidir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 168. Madde hükmüne göre; suç tamamlandıysa ancak bu suç nedeniyle kovuşturma başlamadıysa, fail, azmettirici, yardım eden şahısların pişmanlık göstermesi halinde etkin pişmanlık hükümleri uygulanır. Bu kişilerin bizzat pişmanlıklarını göstermesi gerekir şöyle ki vermiş olduğu zarar maddi olarak giderilebiliyorsa aynen geri verilmesi ve tazmin edilmesi gerekmektedir. Böyle bir durumda verilecek cezanın üçte ikisine (2/3) kadarı indirilmektedir. İşkence suçu bakımından etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanılması mümkün değildir.
- Görevli Mahkeme: İşkence suçu ile ilgili görevli mahkeme, 5235 sayılı Yasanın 12. maddesi ile suç için kanunda öngörülen cezanın üst sınırı itibariyle Ağır Ceza Mahkemesidir. Yetkili yargı mercii ise, işkenceyi oluşturan davranışların yapıldığı yerdeki adli mercidir. Görev kamu düzeninden olup yargılamanın yapılması için kamu yararı bulunmalıdır. Bu nedenle görevsiz mahkemenin davaya bakması halinde hüküm bozulur.
İşkence Suçu Hakkında Mahkeme Kararları
Yargıtay 8.Ceza Dairesi 07.07.2020 T., 2020/978 E. 2020/15091 K .
Bir failin, icrai nitelikteki işkence oluşturan davranışı engellemek yükümlülüğünde bulunmasına karşın bu kimsenin ihmali davranışla bu eyleme zımnen rıza göstermesi durumunda, TCK.nın 94/5. maddesi uyarınca icrai davranışta bulunan asıl fail ile aynı ceza ile cezalandırılır. Başka bir deyimle bir kimse, bir başka kamu görevlisinin gerek ihmali davranışla, gerekse icrai davranışla bir başka kimseye işkence de bulunduğunu görmesine veya bilmesine karşın buna engel olmaz ise bu kişi de TCK.nın 94/5. maddesi uyarınca sorumlu olacaktır. Bir defa, ikinci fail, işkence yapan failin amiri durumunda ise, astını engellemekle yükümlü olduğu konusunda tereddüt yoktur. Ancak ikinci fail, işkence yapan kimsenin amiri değil ise bu durumda bu kişinin işlenen suçu engelleme yükümlülüğü bulunup bulunmamasına göre sonuca varılacaktır. Eğer ikinci failin, işlenen suçu engelleme yükümlülüğü bulunmakta ise (kolluk kuvvetleri ve infaz kurumu görevlileri gibi) bu durumda failin işkence yapan kimseyi engelleme yükümlülüğüne karşın bu yükümlülüğü yerine getirmemesi durumunda, TCK.nın 94/5 .maddesi uyarınca işkence suçuna ihmali davranışla katılmış olacaktır. Eğer ikinci failin işkence yapan kimsenin eylemini engelleme yükümlülüğü veya yetkisi yok ise ve bu kişi kamu görevlisi ise, işlenen suçu TCK.nın 279. maddesi uyarınca yetkili mercilere bildirmekle yükümlüdür, bu yükümlülüğü yerine getirip getirmemesine göre, 279. maddedeki suç oluşacak veya oluşmayacaktır. Burada önleme yükümlülüğü bulunan kimsenin de, kasıtla hareket etmesi, işkence yapıldığını veya yapılacağının bilmesine karşın bunu önlememesi, en azından ses çıkarmaması gerekir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 28.05.2019 T., 2019/9772 E. 2019/7732 K.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3. maddesi “işkence yasağı”na ilişkin olup bu yasak kesin olarak öngörülmüştür. Demokratik toplumun temel değerlerinden birini teşkil eden işkence yasağı mutlak haklardandır, hiçbir şekilde istisnaya tabi tutulamaz, BM İşkence sözleşmesinin 2. maddesinde “hiçbir istisnai durum, ne savaş hali, ne de savaş tehdidi, iş siyasi istikrarsızlık veya herhangi bir olağanüstü hal işkencenin uygulanması için gerekçe gösterilmez. Bir üst görevlinin veya resmi merciin emri işkencenin haklılığına gerekçe kabul edilemez” şeklindeki düzenlemeler gözetildiğinde haksız tahrik veya hukuka uygunluk nedenlerinin uygulanmayacağını kesin bir şekilde ifade etmiştir. İnsan onurunun korunan en yüksek değerlerden olmasından hareketle işkence suçunda uygulama olanağı bulunmayan 5237 sayılı TCK.nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin uygulanarak sanığa eksik ceza tayin edilmesi yasaya aykırı.
Yargıtay 8. CD. 26.03.2014 T. 2013/15223 E. 2014/7817 K.
İşkence, ulusal hukukta olduğu gibi uluslararası sözleşmelerle de yasak- lanmıştır. T.C. Anayasası’nın 17. maddesinde herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra, “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz” denilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3. maddesi uyarınca; “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tâbi tutulamaz.” ve 15/2. maddesi gereğince de bu yasak olağanüstü durumlarda bile ortadan kaldırılamaz.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 5. maddesi ile de, “hiç kimsenin işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muameleye tâbi tutulamayacağı” kabul edilmiştir. İşkence olarak, bir kişiye karşı insan onuru ile bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesi- ne, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. İşkence teşkil eden fiiller aslında kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyan fiillerdir. Ancak bu fiiller ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedir. Bir süreç içinde süreklilik arz eder bir tarzda işlenen işkencenin en önemli özelliği, kişinin psikolojisi, ruh sağlığı, algılama ve irade yeteneği üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, işkencenin bu kapsamda işlenen fiiline nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir. (TCK.94. Madde gerekçesi)
Somut olayda; jandarma görevlisi olan sanığın bir suç nedeniyle yakalanan şikayetçiye önce suçunu söyletmek amacıyla tokat atması, akabinde de Jandar Kara- kolunda falakaya yatırarak ayaklarının altına copla vurması, belli bir süreç içerisinde süreklilik gösteren ve dolayısıyla sistematik bir şekilde işlenen, insan onuru ile bağdaşmayan, mağdurun bedensel ve özellikle ruhsal yönden acı çekmesine neden olan, algılama ve irade yeteneğini ve buna bağlı olarak da hiçbir şekilde etkilenmeden, özgür iradesiyle ifa- de vermesini etkileyen, aşağılanmasına yol açan davranışlar olup işkence suçunun oluştuğu gözetilmeden yazılı şekilde kasten yaralama suçundan hüküm kurulması,
Yasaya aykırı, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı CMUK.nun 326/son madde ve fıkrası uyarınca kazanılmış hakları saklı kalmak kaydıyla 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince (BOZULMASINA)
Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 17.05.2017 T. 2017/431 E. 2017/5652 K.
Sanıklar, …, …, … ve … hakkında açılan kamu davasının yerel Mahkemece yapılan yargılaması sonunda sanık …’in TCK.nun 257/2, 62, 50, 52. diğer sanıkların TCK.nun 94/1., 62. maddeleri gereğince cezalandırılmalarına ilişkin hükmün onanmasına dair sayın çoğunluğun görüşüne aşağıdaki nedenlerle katılma olanağı olmamıştır.
Katılan …’nun 30.11.2011 tarihinde işlediği iddia olunan cinsel istismar suçu nedeniyle Bandırma Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2011/6180 sayılı soruşturma kapsamında;
30.11.2011 günü saat 18.00’de Bandırma 6. Ana Jet Üs Tümen Komutanlığında nezarete alındığı, dosyada mevcut belgelere göre sanıklardan … ve …’nun nezaretçi gözetimci er olarak, sanık …’ın inzibat eri olup, katılanı Bandırma Merkez Komutanlığından alıp İzmir Askeri Cezaevine teslim eden kişi olduğu, katılanın 01.12.2011 günü saat 08,30’da nezarethaneden çıkarılarak Bandırma Devlet Hastanesine götürüldüğü ve sanık … tarafından darp ve cebir izi bulunmadığına dair rapor düzenlenip, katılanın Bandırma Sulh Ceza Mahkemesince tutuklanması üzerine aynı gün saat 17.00’da tekrar nezarete alındığı, 02.12.2011 günü saat 01.15’de Şirinyer Askeri Cezaevine sevki amacıyla nezarethaneden çıkarıldığı ve Şirinyer Askeri Cezaevi girişinde düzenlenen 02.12.2011 tarihli raporuna göre, boyun, kaş üzeri ve kollarda kesi, sıyrık ve ekimozların bulunduğu tespit edildiği, katılan …’nun sanık olarak yargılandığı …’nin 2011/233 esas sayılı dosyasının 02.03.2012 tarihli 3 nolu oturumda, nezarette kaldığı dönemde dövüldüğünü beyan etmesi üzerine mahkemece yapılan ihbar üzerine soruşturma başladığı ve kamu davasının açıldığı görülmektedir.
Katılan …’nun, iddiası olaydan yaklaşık üç ay sonradır. Diğer yandan dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre de özellikle katılanın sanık olarak yargılandığı Bandırma Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/233 esas sayılı dosyasının suç ihbarının yapıldığı 02.03.2012 tarih üç nolu oturumda sanık müdafinin, sanığın zihinsel özürlü olduğunu, daha önce babasından darp gördüğü ve cinsel yönden tedavi gördüğü ve bu sebeple de mahkemece Adli Tıp Kurumuna sevkinin yapılmasına uygun görülmesi ve katılanın 11.02.2013 tarihli keşif esnasında sorulan sorulara ısrarla “kafam karışıktı” şeklindeki beyanları gözönüne alındığında katılanın beyanlarına değil, dosyada mevcut somut bilgi ve bulgulara itibar edilerek hüküm kurulması gerekmektedir.
Ancak, yerel mahkemece TCK.nun 32. maddesi kapsamında akıl hastalığı bulunmamakla birlikte zihinsel özürlü ve çelişkili beyanlarda bulunan katılanın beyanları esas alınarak hüküm tesis edilmiştir.
Keşif esnasında sorulan sorulara “kafam karışıktı” şeklinde kaçamaklı cevaplar veren ve akıl zayıflığı ileri sürülen katılanın beyanlarının mahkemece yapılan değerlendirmede hükme esas alınması ve bu beyanları “tutarlı” kabulü olanaklı değildir.
Bu sebeple, katılanın çelişkili, tutarsız beyanları yerine dosyada mevcut somut bulgu ve deliller esas alınarak delillerin değerlendirilmesi ve sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekmektedir.
1- a) Sanıklardan …, Bandırma Devlet Hastanesinde görevli pratisyen hekim olup 4483 sayılı Kanun gereğince hakkında ilgili mercilerden soruşturma izni almadan genel hükümlere göre soruşturma yapılarak kamu davası açılması nedeniyle öncelikle CMK.nun 223/7 maddesi uyarınca durma kararı verilerek 4483 sayılı Kanun gereğince işlem yapılması beklenilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
b) Sanık …, katılan …’yu 01.12.2012 günü sabah saatlerinde muayene etmiş ve rapor düzenlemiştir. Dosya kapsamına göre katılanın aynı gün saat 17.00’da tekrar nezarete alındığı 02.12.2011 günü saat 01.15’de İzmir ilinde sevkinin yapıldığı ve yaralama izleri bulunduğuna dair raporunda 02.12.2011 günü alınmış olması karşısında, yaralanmanın, katılanın iddia ettiği gibi ilk gün değil, sanık …’ın muayenesinden sonraki süreçte meydana gelmiş olabileceği, bu hususun şüpheli olup Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bir çok kararında da söz edildiği üzere şüpheden sanığın yararlanacağı genel ilkesi uyarınca sanık …’in beraatine karar verilmesi gerekmektedir.
2- TCK.nun 94. maddesinde düzenlenen işkence suçunun hareket unsuru “insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştirmek…” olarak gösterilmiştir.
Suçun oluşması için, gerçekleştirilen davranış ve hareketlerin insan onuru ile bağdaşmaması ve aynı zamanda bu hareketlerin mağdurun bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine veya aşağılanmasına yol açacak biçimde olması gerekmektedir.
10 Şubat 1984 tarihli “İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin” 2. maddesinde işkence kavramı tanımlanmıştır. Buna göre;
“İşkence, bir şahsa veya üçüncü bir şahsa, bu şahsın veya üçüncü şahsın işlediği veya işlediğinden şüphe edilen fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla, bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayırım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakatıyla uygulanan fiziki veya manevi ağır acı veya ızdırap veren fiil anlamına gelir.
Bu yalnızca yasal müeyyidelerin uygulanmasından doğan, tabiatında olan veya arızi olarak husule gelen acı ve ızdırabı içermez.”
Anayasanın 17. maddesinin 3. fıkrasında “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” hükmü yer almaktadır.
TCK.nun 94. maddenin gerekçesinde işkence suçunun hareket unsuru olarak gösterilen fiillerin sistematik ve belli bir süreç içinde işlenmesi gerektiği “işkence teşkil eden fiiller, aslında kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyan fiillerdir. Ancak, bu fiiller ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedir. Bir süreç içinde süreklilik arzeder bir tarzda işlenen işkencenin en önemli özelliği, kişinin psikolojisi, ruh sağlığı, algılama ve irade yeteneği üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır.” denilmek suretiyle açıkça ifade edilmiştir.
10 Şubat 1984 tarihli “İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” ile TCK.nun 94. maddesi ve diğer yasal düzenlemeler gözönüne alındığında belli bir sürece yayılmayan ve sistematik olmayan davranışlara işkence suçunu değil, davranışın oluşturduğu suçu oluşturacaktır.
Katılanın yaralanmasına ilişkin rapor incelendiğinde darp izlerinin baş, boyun ve kürek kemiği bölgelerinde olduğu görülmektedir.
Katılanın iddiası ile mahkemenin kabulü gibi üç kişi tarafından saatlerce tekme, tokat ve sair aletlerle katılanın dövülmesi durumunda yaraların yalnızca raporda belirtilen bölgelerde değil, kol, bacak, diz, ayak, bel, kalça gibi bölgelerde de oluşması gerekmektedir.
Katılanın iddiaları ile katılanın iddialarını esas alınarak kurulan mahkumiyet hükmünün dosyadaki somut delillerde örtüşmemesi karşısında, sanıklarca katılanın yaralanması fiilinin belli bir sürece yayıldığı ve sistematik bir şekilde gerçekleştiği hususuda şüpheli kalmaktadır. Zira, katılandaki yaraların, baş, boyun ve kürek kemiği civarında oluşu göz önüne alındığında fiilin belli bir zaman diliminde yayılmayacak şekilde ani olarak gerçekleştiğinin kabulü gerekecektir.
Bu durumda da, aynı mekan ve zaman dilimi içinde ani olarak gerçekleşen yaralama fiilinin işkence olarak değil kasten yaralama olarak kabulü ile buna göre hüküm kurulmalıdır.
Diğer yandan, suç şüphesi nedeniyle Polis Merkezi Amirliği’nde bulunan mağdura bilgi veya itiraf elde etmek için vurulmadığı gibi fiilin “arizi” olarak meydana gelmesi ve ani gelişmesi, belli bir sürece yayılmaması ve sistematik olmayışı gözetildiğinde sanığın fiilinin “İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 1. maddesi ile TCK.nun 94. maddesi kapsamında işkence olarak kabulü olanaklı değildir.
Bu itibarla, sanıklar …, … ve …fiillerin kasten yaralama suçunu oluşturduğu düşünüldüğünden, işkence suçundan mahkumiyetlerine ilişkin yerel mahkeme kararının onanmasına dair sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 28.05.2019 T. 2019/10305 E. 2019/7734 K.
2-) Sanıklar … ve … hakkında neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence suçundan kurulan hükümlere yönelik sanık … ile sanıklar müdafinin ve katılanlar vekillerinin temyiz taleplerinin incelenmesinde;
I-) Hükmün ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verilebileceği; 06.10.2011 tarihli iddianamedeki anlatım ve nitelendirmeye göre, sanıklar hakkında TCK’nın 95/1-d maddesinde düzenlenen suçtan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı ve müteveffa Uğur Kantar’ın 12.10.2011 tarihinde öldüğü olayda, sanıklar hakkında TCK’nın 95/4. madde ve fıkrasında düzenlenen işkence neticesinde ölüme sebebiyet verme suçundan açılmış bir dava bulunmadığı halde, suç duyurusunda bulunulup dava açılması sağlandıktan sonra bu davayla birleştirilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken ek savunma hakkı verilip CMK’nın 225/1. maddesine aykırı davranılması,
II-) Kabule göre de; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3. maddesi işkence yasağına ilişkin olup bu yasak kesin olarak öngörülmüştür. Demokratik toplumun temel değerlerinden birini teşkil eden işkence yasağı mutlak haklardandır. Sözleşmenin 3. maddesi kapsamındaki devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri hiçbir şekilde askıya alınamaz ve istisnaya tabi tutulamaz. Devletin pozitif yükümlülüklerinden biri olan etkin soruşturma yükümlülüğü kapsamında cezasızlık sorunu AİHM’de birçok ihlal kararına konu olmuştur. Hakimin değişik kavram ve kurumlara ilişkin olarak gösterdiği gerekçeler ile takdiri indirim nedenleri yönünden dayandığı gerekçelerin uyumlu olması, çelişkiyi ifade edebilecek gerekçelere yer vermemesi gerekmektedir. Sanıkların insan onuruyla bağdaşmayan davranışları sonucu vatani görevini yerine getirmekte olan maktülün yaşamını yitirdiği somut olayda, tüm dosya kapsamından TCK’nın 62. maddesi gereğince indirim yapılmasını gerektirir bir neden bulunmadığı halde, yazılı şekilde uygulama yapılması,
3-) Sanıklar …, … ve … hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kurulan beraat hükümlerine yönelik olarak Askeri Savcının ve katılanlar …, …, …, …, … vekillerinin temyiz taleplerinin incelenmesinde;
Tüm dosya kapsamı, mağdur ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde sanıklar …, … ve …’in diğer sanıklar … ve …’in işkence ve kasten yaralama suçlarını gördükleri ve bildikleri ancak yetkili makamlara bildirmedikleri olayda, eylemlerinin TCK’nın 279/1. maddesinde düzenlenen kamu görevlisinin suçu bildirmemesi fiilini oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
4-) Sanık …’ın; …, …, …, …, … , …, … , …, … ve …’e karşı toplam on beş kez, sanık …’in; … , …, …, …, …, …, … , …, … ve … ‘e karşı toplam on iki kez kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik sanıklar müdafinin ve katılanlar vekillerinin temyiz istemlerinin incelenmesinde ve sanık …’ın …’a karşı iki kere; …’a karşı 2 kere; …’a karşı 2 kere ve …’a karşı dört kere; sanık …’in …’ya karşı iki kere ve …’a karşı dört kere kasten yaralama suçundan kurulan hükümlere yönelik olarak sanık … ile sanıklar müdafinin ve katılanlar vekillerinin temyiz taleplerinin incelenmesinde ise;
Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
I-) Sanık … hakkında her bir mağdura karşı birer defa olmak üzere mağdur sayısınca (on beş defa) kasten yaralama suçundan ve sanık … hakkında her bir mağdura karşı birer defa olmak üzere mağdur sayısınca (on iki defa) kasten yaralama suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı halde; ek savunma hakkı verilmeden sanık …’ın …’a, …’a, …’a ve …’a karşı; sanık …’in ise …’ya karşı ve …’a karşı ayrı ayrı eylemleri nedeniyle sanık … hakkında toplamda yirmi bir defa ve sanık … hakkında toplamda 16 kere cezalandırılmasına karar verilmesi suretiyle CMK’nın 226/son maddesine aykırı karar verilmesi,
II-) Tüm dosya kapsamından TCK’nın 62. maddesi gereğince indirim yapılmasını gerektirir bir neden bulunmadığı halde yazılı şekilde uygulama yapılması,
Yasaya aykırı, Askeri Savcı, sanıklar … ve … müdafii, sanık … müdafii, sanık … ve katılanlar vekillerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, dosyanın görevli ve yetkili Ankara Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine, 28.05.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İşkence Suç Duyurusu Dilekçesi
(Suçun İşlendiği Yer) CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
MÜŞTEKİ: İsim Soyisim (TC Kimlik No) – (Adres Bilgileri)
VEKİLİ: Av. Umur YILDIRIM
Söğütözü Mah. Söğütözü Cad. No:2 Koç İkiz Kuleleri B Blok Kat:4 Daire:7, 06530 Çankaya
ŞÜPHELİ: İsim Soyisim (TC Kimlik No) – (Adres Bilgileri)
SUÇ: İşkence Suçu (TCK Madde 94)
SUÇ TARİHİ: …/…/…
SUÇ YERİ: (…)
KONU: Şüpheli şahıs hakkında işlemiş olduğu işkence suçu nedeniyle soruşturma başlatılması ve soruşturma neticesinde şahıs hakkında kamu davası açılması taleplerimizi havidir.
AÇIKLAMALAR
- Giriş kısmında müvekkilin kim olduğu, şüpheli şahsın kim olduğu, tarafların nasıl tanıştığı ve iletişime geçtiği gibi hususlar ayrıntılı olarak anlatılır. Bununla birlikte suç nedeniyle müvekkilin uğradığı maddi-manevi zarar da giriş kısmında özetlenebilir.
- Şüpheli şahsın, müvekkile yönelik işkence suçunu ne şekilde işlediği ayrıntılı olarak anlatılır. Yaşanılan olaydan bahsedildikten sonra ayrıntılı olarak deliller sunulur. Aynı zamanda ek olarak bu delillerin sunulması gerekmektedir.
- Sonuç kısmında ise dilekçenin ekinde yer alacak deliller toparlanır. Gerekli görüldüğü takdirde suça ilişkin açıklamalara ve mahkeme kararlarına yer verilir.
HUKUKİ SEBEPLER: TCK ve ilgili her türlü yasal mevzuat.
HUKUKİ DELİLLER: Tanık, yemin, sözleşmeler, fotoğraf görüntüleri, mesajlar ve ilgili her türlü yasal delil.
SONUÇ ve İSTEM: Yukarıda açıklanan nedenlerle şüpheli şahıs hakkında soruşturma başlatılmasını, soruşturma sonucunda kamu davası açılması yönünde karar verilmesini saygılarımızla vekâleten arz ve talep ederiz. (Tarih)
Müşteki Vekili
Av. Umur YILDIRIM
(e-İmza)
İşkence Suçu Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
- İşkencenin suçunun cezası nedir?
İşkence suçunun temel halinin cezası üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasıdır.
- İşkence ve eziyet nedir?
İşkence suçu, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya idare yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi için gündeme gelir. Eziyet ise, herkes tarafından işlenebilir. Eziyet olarak bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan, kişinin bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açan davranışlarda bulunulması gerekir.
- İşkence suçu hangi mahkemede görülür?
İşkence suçu ile ilgili görevli mahkeme, 5235 sayılı Yasanın 12. maddesi ile suç için kanunda öngörülen cezanın üst sınırı itibariyle Ağır Ceza Mahkemesidir.
- İşkence suçunda zamanaşımı var mı?
TCK 94/6. Maddesi gereğince işkence suçundan dolayı zamanaşımı işlemez.