Tapu iptali ve tescil davası; kanuna aykırı, usulsüz, gerçeğe aykırı veya yolsuz düzenlendiği iddia edilen tapu kaydının mahkemeye başvurularak hukuka uygun hale getirilmesi için açılan davaya denir. Bir ayni hak (mülkiyet), tapu siciline yolsuz olarak tescil edilmiş veya tescil yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise bu yüzden ayni hakkı zedelenen kimse, tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilecektir. Tapu iptali ve tescil davası, taşınmazın aynına, yani mülkiyet hakkına ilişkin bir dava olduğundan, mahkeme kararı kesinleşmeden icra edilemez. Yani yerel mahkeme, istinaf ve temyiz süreçlerinden geçerek karar kesinleşince taşınmazı üzerinize alabilirsiniz.
Tapu sicili nezdine gerçek durumu yansıtmayan, usule ve hukuka aykırı, yolsuz şekilde kayıt ve tescil işlemlerinin bulunması mümkündür. Bu durumda ise hem gerçek hak sahiplerinin mülkiyet hakkından doğan menfaati zedelenmekte hem de yolsuz tescil ile hukuka aykırı sonuç doğmaktadır. Dolayısıyla tapu kütüğü nezdinde bulunan kayıtların gerçek duruma ve hukuka uygun hale getirilmesi amacıyla tapu iptal ve tescil davası açması gereklidir.
Bir eşyayı resmi olarak kaydetme ve kütüğe geçirme işlemine tescil denir. Hukuki anlamı itibariyle tescil, taşınmaz ve taşınmaz sayılan eşyalar üzerinde hak tesis edilmesine yarayan mülkiyet kazanma işlemidir. Kural olarak taşınmazların mülkiyeti tescil ile kazanılır. Tapu kütüğünde kayıtlı mülkiyet (hak) sahibi ile gerçek mülkiyet sahibinin farklı olması durumunda bu uyuşmazlığın çözümü için başvurulan hukuki yollardan biri “tapu iptali ve tescil davasıdır.”
Tapu İptali ve Tescil Davası Nedir?
Tapu iptali ve tescil davası, tapuda kayıtlı taşınmaz üzerinde bir başkasının gerçeğe aykırı şekilde mülkiyet sahibi olduğunu iddia ettiği hallerde tapu kaydının gerçek hak sahibi adına tescil edilmesi amacıyla açılan dava türüdür. Diğer bir tanımla tapu iptali ve tescil davası; kanuna aykırı, usulsüz, gerçeğe aykırı veya yolsuz düzenlendiği iddia edilen tapu kaydının mahkemeye başvurularak hukuka uygun hale getirilmesi için açılan davaya denir.
Mülkiyet” kavramı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 683 ila 703. maddelerinde; taşınmaz mülkiyeti, taşınmaz mülkiyetinin konusu, kazanılması ve kaybı ise aynı Kanun’un 704 ila 717, maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 704. maddesinde taşınmaz mülkiyetinin konusunu, arazi, tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar, kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümlerin oluşturduğu belirtilmiştir. Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması başlıklı Kanun’un 705/1. maddesinde taşınmaz mülkiyetinin tescille kazanılacağı düzenlendikten sonra, tescilsiz kazanım halleri, maddenin 2. fıkrasında; miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ve kanunda öngörülen diğer haller olarak belirtilmiştir.
Öte yandan, mülkiyet hakkına dayalı olarak taşınmaz mallara ilişkin açılan tapu iptal ve tescil davalarının bir diğer dayanağı da TMK’nin 1024 ve 1025. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre; bir ayni hak (mülkiyet), tapu siciline yolsuz olarak tescil edilmiş veya tescil yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise bu yüzden ayni hakkı zedelenen kimse, tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilecektir. Yolsuz tescil kavramı, Kanun’un 1024/2. maddesinde “Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur.” şeklindeki tanımlanmıştır. Tanımdan da anlaşılabileceği üzere taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, ancak geçerli bir hukuki sebebin varlığına bağlıdır. Aksi halde tapu sicilinde oluşan kayıt “yolsuz tescil” olarak nitelendirilir. Bu durum, tapu sicilinin tutulmasına hakim olan ilkelerden olan “illiyet” prensibinin sonucudur.
Taşınmaz mallara ilişkin mülkiyet hakkına dayalı olarak açılan davalarda, TMK’nin 997. vd. maddelerde düzenlenmiş olan tapu siciline ilişkin hükümler, her zaman göz önünde tutulmalı, anılan bölümde düzenlenmiş olan tapu sicilinin özellikleri ve sicilin tutulmasına hakim olan ilkeler nazara alınmak suretiyle araştırma ve inceleme yapılarak karar verilmelidir.
Yolsuz Tescil Nedir?
Gerçekten hak sahibi olmayan bir kişinin, tapuda kayıtlı taşınmaz üzerinde haksız ve gerçeğe aykırı şekilde hak iddia etmesi haline yolsuz tescil denilmektedir. Yolsuz tescilin düzeltilmesi ve hukuka aykırı tapu kaydının hukuka uygun hale getirilmesi için hak sahipleri Tapu İptali ve Tescil Davası açabilmektedir. Tapu İptali ve Tescile ilişkin kararlar taşınmazın aynına ilişkin kararlar olduğundan, karar kesinleşmeden icra edilmesi mümkün değildir.
Yolsuz tescil Türk Medeni Kanunu m. 1024/2’de, “Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan ve hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur.” maddesi ile açıklanmıştır.
Tapu İptali ve Tescil Davasının Davacı ve Davalısı Kimlerdir?
Tapu İptali ve Tescil davalarında, davacı taraf başvuruda bulunan tarafı ifade etmektedir. Bu konuya ilişkin başvuruda bulunacak kişiler ise sınırlıdır. Tapu İptali ve Tescil davasını; yolsuz tescil nedeni ile herhangi bir sebepten ötürü mülkiyet hakkı gasp edilen kişiler açabilir. Bir tapu kaydının gerçeğe aykırı olması halinde o kaydın iptalinde menfaati olan kişiler bu davayı açabilmektedir.
- Tapu iptali ve tescil davasında davalı, tapu kütüğünde yolsuz olarak malik olan gerçek veya tüzel kişidir. Davanın muhakkak tapu kütüğünde malik olarak görünen kişiye yöneltilmesi gerekmektedir.
- Davacı veya davalının reşit olmaması halinde reşit değilse velisi, kısıtlı ise vasisi davaya taraf olabilecektir. Davanın, davalının ölmesi halinde mirasçılarına yöneltilmesi de mümkündür.
Tapu İptali ve Tescil Davası Nasıl Açılır?
Tapu iptali ve tescil davası diğer dava türleri gibi görevli ve yetkili mahkemeye dava dilekçesinin verilmesi ile açılır. Tapuda kayıtlı malikin dava sürerken taşınmazı bir başkasına devretmemesi için dava dilekçesinde ihtiyati tedbir istenebilir. Bu durumda ilgili mahkeme ihtiyati tedbir talebini öncelikli olarak değerlendirecek ve tedbir talebine ilişkin karar verebilecektir.
Dava dilekçesinin davalıya tebliğ ile birlikte davalının davaya cevap vermesi beklenir. İkinci cevap dilekçeleri de dosyaya sunulduktan sonra, gerek görülürse taşınmaz üzerinde keşif yapılabilir. Tüm deliller toplanıp tarafların talep etmesi halinde tanıkların dinlenmesi ile mahkeme nihai kararı vererek yargılamayı bitirecektir.
Tapu İptali ve Tescil Davası Sebepleri Nelerdir?
Tapu iptal ve tescil davalarında, her somut olayın niteliğine uygun olarak aşağıda yazılı nedenlerle dava açılması mümkündür. Davacının, tapuda malik olarak görünen kişinin gerçek malik olmadığına dair iddiasının hukuki bir nedene dayandırması gerekmektedir. Aşağıda uygulamada sıklıkla karşılaşılan tapu iptali ve tescil davası sebeplerine yer verilmiştir.
- Kazandırıcı Zamanaşımı ve Zilyetlik Nedeniyle Açılan Tapu İptali ve Tescil Davası
- Muris Muvazaası Nedeniyle Açılan Tapu İptali ve Tescil Davası
- Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Nedeniyle Açılan Tapu İptali ve Tescil Davası
- Hukuki Ehliyetsizlik Nedeniyle Açılan Tapu İptali ve Tescil Davası
- Aile Konutu Nedeniyle Açılan Tapu İptali ve Tescil Davası
- Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası
- İmar Uygulamalarından Kaynaklı Tapu İptali ve Tescil Davası
- Kadastrodan Önceki Hak Durumuna Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davası
- Aşırı Yararlanma Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası
- Yanılma Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası
- Aldatma Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası
- Korkutma Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası
- Bağış Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası
- İnançlı İşlemden Kaynaklanan Tapu İptali ve Tescil Davası
Bu gibi durumlar başta olmak üzere, her somut olayın özelliğine göre değerlendirilmek üzere tapu sicili nezdindeki kayıt ile gerçek durumun örtüşmediği hallerde yahut hukuka ve usule aykırı şekilde gerçekleştirilen tescil işlemlerinde, tapu sicilindeki kaydın iptal edilmesi ve gerçeğe uygun şekilde yeniden tescil yapılması için tapu iptal ve tescil davası açılmaktadır.
Kazandırıcı Zamanaşımı ve Zilyetlik Nedeniyle Açılan Tapu İptal ve Tescil Davası
Görevli Mahkeme: Dava taşınmazın aynına (mal varlığına) yönelik olduğundan görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. (HMK m.2)
Yetkili Mahkeme: Yetkili mahkeme, dava konusu taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir (HMK m.12).
İlgili Mevzuat: Türk Medeni Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu.
Yargılama Usulü: Yazılı yargılama usulüne tabidir.
Araştırılması ve Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Davacı tarafça, TMK’nin 713/2. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen sebeplerden birine dayanılabileceği gibi anılan fıkrada düzenlenen diğer sebepler de aynı davada konu edilebilir. Zilyetliğin iyiniyetli sürdürülmesi şartı yoktur. Eklemeli zilyetlik mevcut ise, eklemeli zilyetlik süresi hesaplamaya esas alınır.
Taşınmazda imar uygulaması yapılması zilyetliği kesmez. TMK’nin 713/2. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “…ölmüş…” sözcüğünün, Anayasa Mahkemesi’nin 17.03.2011 tarihli ve 2009/58 Esas, 2011/52 Karar sayılı kararıyla iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmiştir. Uygulamada, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceğinden hareketle, Anayasa Mahkemesi’nce yürürlüğün durdurulması kararının verildiği 17.03.2011 tarihi ya da davanın açıldığı tarihten hangisi önce ise, o tarihe kadar zilyet lehine mülkiyeti kazanma koşulları tamamlanmışsa, tapunun iptaliyle zilyet adına tesciline karar verilmesi gerektiği kabul edilmektedir.
Taraf teşkili bakımından; tapu iptali davalarında, davanın, kayıt malikine, kayıt maliki ölmüşse mirasçılarına yöneltilmesi gereklidir. Ayrıca, kural olarak TMK’nin 713/2.maddesine dayalı olarak açılan davalarda kayyımın yeri bulunmamaktadır. Başka bir anlatımla, kayıt malikine kayyım tayin edilerek bu tür davaların yürütülmesi mümkün değildir. Kayıt malikinin mirasçılarının bilinmesi halinde davaya dahil edilerek mirasçılar aleyhine yargılamaya devam edilmesi, aksi halde gerek tapu sicilinin tutulmasından sorumlu olması ve gerekse TMK’nin 501.maddesi hükmü uyarınca son mirasçı sıfatıyla Hazine aleyhine yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması gereklidir. Bu nedenlerle, öncelikle kayıt maliklerinin hasımlı veraset belgelerinin (hasım Hazine olacak) alınması için davacı tarafa süre ve imkan tanınması, malikin veraset belgeleri alındığında ve mirasçılarının da olduğu anlaşıldığı takdirde davanın mirasçılarına yöneltilmesi, bu şekilde taraf teşkilinin sağlanması, hiç mirasçı bırakmadan ölmüş ise bu durumda TMK’nin 501. maddesinin göz önünde tutulması gerekmektedir.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanununda bir taşınmazın davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle malik sıfatı ile zilyetliğinde bulunduran kişinin o taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkını tapuda tescil ettirebileceğine dair düzenlemeye yer verilmiştir.
TMK Madde 713 – Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.
Tapuda kayıtlı bir taşınmazın yahut payın tapu kütüğünden sahibinin anlaşılamaması ya da gerçek hak sahibinin yirmi yıldır gaip olması nedeniyle taşınmazı yirmi yıl süreyle davasız ve aralıksız malik sıfatıyla kullanan kişinin taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkı iddia etmesi mümkündür. Bu durumda malik sıfatıyla zilyet olan kişinin kazandırıcı zamanaşımı nedeni ile Tapu iptal ve tescil davası açması gerekmektedir.
Açıklama: Kural olarak, tapulu bir taşınmazın olağanüstü zaman aşımı yoluyla iktisabi mümkün değildir. Ancak kanunun açıkça izin verdiği ayrık durumlarda tapulu bir taşınmazın tamamının veya belli bir payının koşulları oluştuğu takdirde olağanüstü zaman aşımı yoluyla kazanılması mümkün olabilir. Kanunda düzenlenen ayrık hallerden biri de TMK’nin 713/2. maddesidir. Anılan fıkranın önceki düzenlemesinde “aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılmayan veya 20 yıl önce ölmüş ya da hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir” denilmiştir. Kanun maddesinde yazılı her üç neden ayrı davaların konusu olup, her birinin taraf teşkili, toplanacak deliller ve ispat koşulları birbirinden farklıdır.
TMK’nin 713/2. maddesinin 1. fıkrasında; “tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak 20 yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.” düzenlemesine yer verilmiş, 5. fıkranın son cümlesinde de; “Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.” ilkesi getirilmiştir. Anılan kanuni düzenlemelere göre; tapulu bir taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi adına tesciline karar verilmesi için, malikin ya da paydaşın ölmüş olması, yukarıda açıklanan koşullarda en az 20 yıl süre ile zilyet olunması ve bu süre içinde tapu kaydının intikal görmemesi gerekmektedir. Başka bir anlatımla, belirtilen koşulların tamamlanmasıyla mülkiyet kendiliğinden zilyede geçmiş olur. Mahkemece, sonradan verilen iptal ve tescile ilişkin karar yenilik doğurucu (inşai) nitelikte olmayıp, önceden doğmuş mülkiyet hakkının belirlenmesi niteliğindedir.
TMK’nin 713/2. fıkrasına dayalı olarak açılan davaların başarıya ulaşması için bu fıkrada belirtilen koşullar yanında aynı zamanda 713/1. fıkrasındaki koşulların da gerçekleşmiş bulunması gerekir; çünkü 2. fıkrada “aynı koşullar altında…” denilmek suretiyle aynı maddenin 1. fıkrasına atıfta bulunulmuştur. Buna göre, mülkiyetin kazanılabilmesi için diğer kazanma koşullarının yanında dava konusu taşınmazda davacı tarafın aralıksız, çekişmesiz, malik sıfatıyla ve 20 yıl süreyle zilyetliğinin bulunması gerekir.
Muris Muvazaası Nedeniyle Açılan Tapu İptal ve Tescil Davası
Görevli Mahkeme: Dava taşınmazın aynına (mal varlığına) yönelik olduğundan görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. (HMK m.2)
Yetkili Mahkeme: Yetkili mahkeme, dava konusu taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir (HMK m.12).
İlgili Mevzuat: Türk Medeni Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu.
Yargılama Usulü: Yazılı yargılama usulüne tabidir.
Araştırılması ve Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme taraflar gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de TMK’nin 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (mülga Borçlar Kanunu’nun 213.) ve Tapu Kanunu’nun (TK) 26, maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksa bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek idare ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması gereklidir.
Açıklama: Muris muvazaası, miras bırakanın hileli hareketle mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak için yaptığı tasarruf işlemleri şeklinde özetlenebilmektedir. Mirastan mal kaçırmak olarak da anılan muris muvazaası, doğrudan mülkiyet hakkının gasp edilmesini konu aldığı için önemli davaların açılmasına sebebiyet vermektedir. Bu davalardan biri muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davasıdır.
Kural olarak miras, miras bırakanın yasal mirasçıları arasında kanuni payları oranında dağıtılmaktadır. Kimi zaman miras bırakan tarafından yapılan tasarruf işlemi görünürde satış işlemi iken muvazaa nedeni ile bu satış işleminin iptali ve taşınmazın yahut payın gerçek hak sahibi adına tescili talep edilebilir.
Miras hakkı gasp edilen tüm mirasçılar muvazaa nedeni ile tapu iptali ve tescil davası açabilmektedir. Bu sebeple açılan tapu iptali davalarında zamanaşımı ve hak düşürücü süre söz konusu değildir.
Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Nedeniyle Açılan Tapu İptal ve Tescil Davası
Görevli Mahkeme: Dava taşınmazın aynına (mal varlığına) yönelik olduğundan görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. (HMK m.2)
Yetkili Mahkeme: Yetkili mahkeme, dava konusu taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir (HMK m.12).
İlgili Mevzuat: Türk Medeni Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu.
Yargılama Usulü: Yazılı yargılama usulüne tabidir.
Araştırılması ve Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Borçlar Kanunu’nun temsil ve vekâlet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
TBK’de, sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve bu Kanun’un 506. (BK 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hallerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin üzen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.
Açıklama: Vekalet sözleşmesi ile vekil, vekil edenin bir işini görmeyi ya da bir işini vekaleten yapmayı üstlenmiştir. Vekalet sözleşmeleri kural olarak belli bir şekil şartı taşımamaktadır fakat tapudaki bir taşınmazın devri yetkisine haiz vekalet sözleşmesinin yazılı yapılması zorunluluğu bulunmaktadır. Tapuda kayıtlı taşınmaz üzerinde tasarruf yetkisi bulunan vekilin, vekalet görevini kötüye kullanarak taşınmazı üçüncü bir kişiye devretmesi durumunda vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle tapu iptali ve tescil davası açma zorunluluğu doğacaktır.
Önemle belirtmek gerekir ki tapu iptali ve tescil davası tapuda malik olarak görünen kişiye karşı açılacağından dava vekile değil taşınmazı devralan üçüncü kişiye karşı açılmalıdır. Aksi halde husumet yokluğu nedeni ile davanın reddi söz konusu olacaktır.
Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse görülecek iş niteliğine göre belirlenir (TBK madde 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil, değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi TMK’nin 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Hukuki Ehliyetsizlik Nedeniyle Açılan Tapu İptal ve Tescil Davası
Görevli Mahkeme: Dava taşınmazın aynına (mal varlığına) yönelik olduğundan görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. (HMK m.2)
Yetkili Mahkeme: Yetkili mahkeme, dava konusu taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir (HMK m.12).
İlgili Mevzuat: Türk Medeni Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu.
Yargılama Usulü: Yazılı yargılama usulüne tabidir.
Araştırılması ve Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Davranışlarımın, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim TMK’nin; “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edilebilmesi, borç (yükümlülük) altına girilebilmesi fil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olma kabul edilmiş, “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmü getirilmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Kanun’un 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle vurgulanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına işaret edilmiştir. Önemlerinden dolay bu ilkeler, söz konusu Kanun ile öteki Kanunların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK’nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyi niyetli olması o işlem geçerli kılmaz (11.6.1941 tarihli, 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Karan).
Açıklama: Ehliyetsiz kişinin, ayırt etme gücü veya fiil ehliyeti bulunmamaktadır. Ehliyetsizlik durumunda kişi, davranışlarının sonuçlarını muhakeme etme, algılama yeteneğinden yoksundur. Medeni Kanunumuzda ehliyetsiz ve ayırt etme gücü olmayan kişilerin yaptıkları hukuki işlemlerin sonuç doğurmayacağı hüküm altındadır.
TMK Madde 15 – Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukukî sonuç doğurmaz.
Tapu kütüğünde yapılan devir işlemin fiil ehliyeti olmayan bir kimse tarafından yapılması halinde yapılan tescil yolsuz olacağından tasarruf işleminin iptali gerekecektir. Bu durumda açılan tapu iptali ve tescil davası ile yapılan işlem iptal edilerek yolsuz tescil düzeltilecektir.
Aile Konutu Nedeniyle Açılan Tapu İptal Ve Tescil Davası
Görevli Mahkeme: Dava taşınmazın aynına (mal varlığına) yönelik olduğundan görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. (HMK m.2)
Yetkili Mahkeme: Yetkili mahkeme, dava konusu taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir (HMK m.12).
İlgili Mevzuat: Türk Medeni Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu.
Yargılama Usulü: Yazılı yargılama usulüne tabidir.
Araştırılması ve Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Aile konutu, eşlerin müşterek hayatlarını idame ettirdikleri konuttur. Kural olarak tapuda adına kayıtlı olmasa dahi müşterek konut üzerinde yapılan tasarruf işlemlerinde diğer eşin rızasının olması gerekmektedir. Tapuda kayıtlı malik tarafından aile konutunun diğer eşin rızası olmadan yapılan satışına karşı tapu iptali ve tescil davası açmak mümkündür.
Tapu İptali ve Tescil Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme Neresidir?
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 2. maddesinde, malvarlığına ilişkin davalarda, görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu düzenlenmiştir. Taşınmazlar hakkında mülkiyet hakkına dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davaları, niteliği itibariyle malvarlığı hakkına ilişkin olduğundan bu davalarda görevli mahkeme, asliye hukuk mahkemeleridir. Fakat tapu iptal ve tescil davalarının sebebi (ticari işlemden kaynaklanan tapu iptali ve tescil davası gibi) farklılık gösterdikçe görevli mahkeme de değişmektedir. Bu sebeple her somut olay için ayrı değerlendirme yapılmalıdır aksi halde davanın usulden reddedilmesi mümkündür.
Öncelikle belirtmek gerekir ki bir dava mülkiyet hakkına dayanılarak açılıyorsa veya dava sonucunda verilecek olan karar tapu kütüğü nezdinde bir değişiklik meydana getiriyorsa bu dava taşınmazın aynına ilişkindir. 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 12. maddesi uyarınca taşınmazın aynına ilişkin olan davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. Yani Türk hukukunda taşınmazın aynına ilişkin davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. Taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinden farklı yerde açılan tapu iptali ve tescil davalarında yetkisizlik nedeni ile red kararı verilecektir.
Tapu İptali ve Tescil Davasında Zamanaşımı ve Hak Düşürücü Süre Var Mıdır?
Tapu iptali ve tescil davası, ayni hakka dayandığı için, kural olarak herhangi bir zamanaşımı süresine tabi değildir. Fakat davanın açılış sebebine bağlı olarak zamanaşımı ve hak düşürücü süre gündeme gelebilmektedir.
Tapu iptal ve tescil davalarında davanın açılış nedenine göre zamanaşımı ve hak düşürücü süre değerlendirmesi yapılmaktadır. Vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle açılan davalarda herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süre söz konusu değilken gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi nedenine bağlı olarak açılan tapu iptal ve tescil davalarında borçlandırıcı bir işlem söz konusu olduğundan on yıllık zamanaşımı dikkate alınacaktır.
Tapu İptal Davasında Tescil Nasıl Yapılır?
Tescil, tapu siciline kayıtlı bir taşınmaz üzerinde ayni hak kurulması, mevcut bir ayni hakkın kapsamının değiştirilmesi, devri veya ortadan kaldırılmasını ifade ettiğinden tapu siciline yapılan her türlü kaydı kapsamaktadır. Medeni Kanun m. 1021“kurulması kanunen tescile tabi ayni haklar, tescil edilmedikçe varlık kazanamaz.” hükmü ile ayni hakların kurulması, kapsamının değiştirilmesi, devri ve bu doğrultudaki işlemleri ilke olarak tapu siciline yapılacak tescil işlemine bağlı tutmaktadır. Bir hakkın geçerli olabilmesi için tescil etmek, tapu sicili açısından temel kurallardan biridir. Gayrimenkul üzerinde kurulan haklar, tutulan tapu sicilleri üzerinden belirlenmektedir. Medeni Kanun m.705/2, ‘‘Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır.’’ gibi istisnai durumlarda ise haklar, tescil öncesinde kurulabilir fakat hak sahiplerinin söz konusu mallar üzerinde tasarrufta bulunabilmesi için tapu siciline tescil işlemi yaptırması gerekmektedir. Kanunun devam eden kısmında da ‘‘Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır.’’ şeklinde ifade edilmektedir.
Mevcut bir taşınmaza ayrılan sayfaya, herhangi bir ayni hakkın tescili için üç şart aranmaktadır. Bunlar; tescil talebi, talepte bulunanın tasarruf yetkisinin varlığı, geçerli bir hukuki sebebin varlığıdır. Tapuda yapılan veya yapılacak olan işlemin muteberiyeti için öncelikle bu işlemin hukuki sebebinin bulunması ve bunun hukuki olarak kabul görülmesi gerekmektedir aksi durumda tapu kütüğünde yapılan işlem geçersiz olacaktır. Yani hukuki bir sebebe dayanmayan yahut makul olmayan bir sebebe dayanarak yapılan tapu işlemleri, yolsuz olarak nitelendirilmektedir. Türk Medeni Kanunu m.1024 gereğince ‘‘Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur.’’ Aynı şekilde Yargıtay içtihatlarına göre de ‘‘Tescil işlemi, gerçeğe ters düşüyorsa o tescil kanun deyimi ile yolsuz bir tescildir.’’ (YİBGK. 08.11.1991, 1990/4 E., 1991/3 K.: “…tescil herhangi bir nedenle yolsuz da olsa, yani hak sahibi ya da hakkın konu ve kapsamı bakımından gerçeği yansıtmasa bile…”; Y. 1. HD., 3.4.1989, 1989/3806 E., 1989/3984 K.: “…tescil işlemi, gerçek malik ve gerçek hakkın kapsamını göstermiyorsa; başka bir deyişle, gerçeğe ters düşüyorsa, o tescil, uygun tescil değil, yasanın deyimi ile yolsuz bir tescildir.”)
Yukarıdaki bölümlerde de belirtildiği gibi tapu iptali ve tescil işlemleri ilişikli mahiyettedir. Tapu kaydı iptal davası sonuç ve isteminde, çoğunlukla tescil isteminin de bulunması gerekmektedir. Yoksa kaydı iptal edilen gayrimenkulün malik hanesi boş kalacaktır dolayısıyla tescil talebi, davayı açan kişinin hukuki yönden yararına olduğundan tapu iptal davalarının, tapu iptal ve tescil davası olarak açılması daha uygun olmaktadır çünkü tapu iptal ve tescil davası ile tapudaki tescil işleminin iptal edilmesi ve taşınmazın gerçek hak sahibi olan malikin adına tescil edilmesi amaçlanmaktadır.
Tapu iptali ve tescil davası açılırken doğru mahkemenin belirlenmesi son derece önemlidir. Eğer görevli ya da yetkili olmayan bir mahkemede dava açılırsa, bu durum davanın taraflarına çok ciddi zaman kaybı, bazen hak kayıpları ve maddi zararlar yaşatmaktadır. Bu yüzden hem görevli mahkemeyi hem de yetkili mahkemeyi doğru belirlemek tapu iptali ve tescil davaları açısından fazlaca ehemmiyetli bir konudur.
Tapu İptal ve Tescil Davalarında Dava Masrafı Ne Kadar?
Tapu iptali ve tescil davalarında yargılama harç ve giderleri dava açılış masrafları ile diğer giderlerden ibarettir. Bu dava türünde nispi harç söz konusu olup taşınmazın değeri üzerinden harç miktarı hesaplanacaktır. Nispi harca ek olarak dava süresince yapılan işlemler için de (bilirkişi ücreti, keşif harcı gibi) ilave masraflar söz konusu olabilmektedir.
Tapu İptal ve Tescil Davalarına İlişkin Yargıtay Kararları
Yargıtay 1. Hukuk dairesi Esas Numarası: 2021/9771 Karar Numarası: 2022/141 Karar Tarihi: 12.01.2022
- Muris Muvazaası Hukuksal Nedenine Dayalı Tapu İptal Tescil Ve Tazminat İstemi
- Temliklerin Mal Kaçırma Amacıyla Yapıldığına İlişkin Somut Olguların Dosyada Ortaya Konulamaması
- Muvazaa İddiasının İspatlanamaması Sebebi İle Davanın Reddi
- Muvazaalı İşlemler Yok Hükmünde Olduğu İçin Hakkın İleri Sürülmesi Herhangi Bir Süreye Bağlı Olmaması
Özeti: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil ve tazminat istemine ilişkindir. muvazaalı işlemler yok hükmünde olduğu için hakkın ileri sürülmesi herhangi bir süreye bağlı olmayacağından anılan gerekçeler yerinde olmadığı gibi mirasbırakanın 1989 yılında evlendiği ikinci eşi davacıya çekişme konusu 963 sayılı kök parselden ifraz ve taksim sonucu oluşan ve üzerinde fiilen iki katlı ev bulunan taşınmaz ile yine 972 parsel sayılı taşınmazdaki payı da satış suretiyle devrettiği murisin kendisinden mal kaçırmak isteyeceği davacıya mal temlikin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, ayrıca temliklerin mal kaçırma amacıyla yapıldığına ilişkin somut olguların dosyada ortaya konulamadığı, muvazaa iddiasının TMK 6. ve HMK 190. maddeleri uyarınca yöntemince ispatlanamadığı anlaşılmakla bölge adliye mahkemesinin bu yöne değinen gerekçeleri doğru bulunmaktadır.
Taraflar arasındaki tapu iptal- tescil ve tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kısmen kabul-kısmen reddine ilişkin kararın, davalılar vekilleri tarafından kabul edilen kısım, davacılar vekili tarafından da reddedilen kısım yönünden istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalıların istinaf başvurusunun kabulü ile hükmün ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine dair verilen karar, süresi içinde davacılar tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
- DAVA
Davacılar; mirasbırakanları …..’ın 963, 968, 972 parsel sayılı taşınmazları çeşitli tarihlerde erkek çocukları, erkek çocuklarının eşleri ve torunlarına satış suretiyle temlik ettiğini, devirlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, anılan taşınmazların ifraz sonucu çok sayıda taşınmaza dönüştüğünü ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini, 5333, 6023 ve 6024 parsel sayılı taşınmazlar üçüncü kişilere devredildiğinden bu taşınmazların değerlerinin tespiti ile miras payları oranında bedellerinin davalılardan tahsilini istemişlerdir.
- CEVAP
Davalılar, satışların gerçek olduğunu, mirasbırakanın paraya ihtiyacı olduğu oranda satış yaptığını, davacılardan …..’ye de taşınmaz devrettiğini, temlik tarihinde davacıların mirasçı olmadıklarını ve yıllar sonra açılan davanın hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
İlk Derece Mahkemesinin 04.02.2020 tarihli ve 2017/399 E. 2020/61 K. sayılı kararıyla; 2272 ve 2274 parsel sayılı taşınmazlar davalılar adına kayıtlı olmadığından bu taşınmazlar yönünden davanın reddine, diğer taşınmazlar yönünden mirasbırakanın mal satma ihtiyacının olmadığı, taşınmazları erkek çocukları, onların eşleri ve çocukları arasında paylaştırdığı, kız çocuklarına mal bırakmadığı, bu durumun Samandağ ilçesinde sıklıkla karşılaşılan bir yöntem olduğu anlaşılmakla muvazaa iddiasının ispatlandığı gerekçesiyle tapu iptal tescil isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
- İSTİNAF
- İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesi kararına karşı süresi içinde taraflarca istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
- İstinaf Nedenleri
2.1. Davalılar vekilleri ortak istinaf dilekçelerinde özetle; delillerin eksik toplanarak karar verildiğini, murisin kök parsellerde birden fazla işlem yaptığını, bunlardan bazılarının satış bazılarının bağış suretiyle gerçekleştiğini, murisin 972 parsel sayılı taşınmazdaki 111/2400 payını davacı …..’ye satış suretiyle devretmesine rağmen gerekçede bu hususlara değinilmediğini, 5333 parsel sayılı taşınmazın üçüncü kişiye devredilmiş gibi tazminata hükmedildiğini ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemişlerdir.
2.2.Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; 2272 ve 2274 parsel sayılı taşınmazlar yönünden davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, bu parsellerin ifraz sonucu en son 5330 ve 5331 parsel numaralarını aldığını, talebin bu parsellere yönelik olduğu kabul edilerek hüküm kurulması gerektiğini ileri sürerek bu parseller yönünden kararın kaldırılmasını istemiştir.
- Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 04.06.2021 tarihli ve 2020/1328 E. 2021/776 K. sayılı kararıyla; aradan çok uzun yıllar geçtikten sonra dava açmanın hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, çekişme konusu taşınmazların devir tarihlerinde davacıların mirasçı olmadığı, gayrı resmi eş olarak dahi mirasbırakan yanında bulunmadığı, mirasçı olma ihtimali dahi bulunmadığı gözetildiğinde mirasbırakanın davacı mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla hareket ettiğini söyleyebilme olanağı bulunmadığı gibi mal kaçırma amacının ispatlanamadığı ve davacı ….. ile oturduğu evinde mirasbırakan tarafından devredildiği, davacılar ve davalıların istinaf başvuruları bu kapsamda incelendiğinde davalıların istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı HMK’nin 353/1.b.2 maddesi gereğince hükmün ortadan kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.
- TEMYİZ
- Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
- Temyiz Nedenleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; Hukuk Genel Kurulu Kararlarına göre mirasbırakanın ölüm tarihinde sağ olmak koşuluyla tüm mirasçıların dava açma hakkının bulunduğunu, mirasbırakanın ekonomik durumunun çok iyi olduğunu, mal satma ihtiyacının bulunmadığını, kız çocuklarından mal kaçırmak amacıyla taşınmazlarını erkek çocuklarına paylaştırdığını, davalıların alım gücünün bulunmadığını, mal kaçırma amacının zabıta araştırması ve tanık beyanları ile kanıtlandığını ileri sürerek hükmün bozulmasını istemiştir.
- 3.Gerekçe
- 3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil ve tazminat istemine ilişkindir.
- 3.2. İlgili Hukuk
3.2.1 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 575. maddesinde “Miras, mirasbırakanın ölümüyle açılır. Mirasbırakanın sağlığında yapmış olduğu mirasla ilgili kazandırmalar ve paylaştırmalar, terekenin ölüm anındaki durumuna göre değerlendirilir.” hükmü düzenlenmiştir.
3.2.2 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun 706., Türk Borçlar Kanunu’nun 237. (Borçlar Kanunun’un 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebileceği belirtilmiştir.
3.2.3.Öte yandan, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat külfeti 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi ile Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesi gereği davacı tarafa aittir.
- 3.3. Değerlendirme
Somut olayda, bölge adliye mahkemesince gerek devir gerek mirasbırakanın ölüm tarihi ve dava tarihi gözetildiğinde aradan geçen süreye göre muris muvazaası davası açmanın TMK’nın 2. maddesine aykırı olacağı değerlendirilmiş ise de, muvazaalı işlemler yok hükmünde olduğu için hakkın ileri sürülmesi herhangi bir süreye bağlı olmayacağından anılan gerekçeler yerinde olmadığı gibi mirasbırakanın 1989 yılında evlendiği ikinci eşi davacı …..’ye de, çekişme konusu 963 sayılı kök parselden ifraz ve taksim sonucu oluşan 600 m2 miktarlı ve üzerinde fiilen iki katlı ev bulunan taşınmaz ile yine 972 parsel sayılı taşınmazdaki 111/2400 payı da satış suretiyle devrettiği murisin kendisinden mal kaçırmak isteyeceği davacıya mal temlikin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, ayrıca temliklerin mal kaçırma amacıyla yapıldığına ilişkin somut olguların dosyada ortaya konulamadığı, muvazaa iddiasının TMK 6. ve HMK 190. maddeleri uyarınca yöntemince ispatlanamadığı anlaşılmakla bölge adliye mahkemesinin bu yöne değinen gerekçeleri doğru bulunmaktadır.
- Sonuç
Açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 21,40 TL. bakiye onama harcının temyiz eden davacılardan alınmasına, 12.01.2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas Numarası: 2022/6055 Karar Numarası: 2022/8870 Karar Tarihi: 08.11.2022
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı, … Mah. … …-… adresinde bulunan taşınmazın, aile konutu vasfına haiz olduğunu, bu konutun eşi adına kayıtlı iken, davacının izni ve bilgisi olmaksızın davalı …’a devredildiğini, söz konusu devir işleminde davacının hiçbir şekilde rızasının alınmadığını, dolayısıyla yapılan bu devirin kanunlara aykırı olup, iptalinin gerektiğini, satışın iptal edilerek tekrardan eşi adına tescil ettirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, aile konutu olduğu iddia edilen taşınmazın tapu kaydına, davacının talebi ile aile konutu şerhi konulduğu ancak davacının bu iradesini, 20. 08. 2020 tarihli talebi ile değiştirdiği, aile konutu niteliğindeki taşınmazın üzerinde tasarruf yapılmasına aile konutu şerhinin kaldırılması talebi ile … gösterdiği, buna göre yasada aile konutunun devri için vurgulanan eşin rızası, bu tarihte sağlanmış olduğu, davacı eşin, tapu müdürlüğüne başvurarak aile konutu şerhini rızası ile kaldırmasından sonra, taşınmazın devredilmesi üzerine, yeniden bu taşınmazın aile konutu vasfında olduğundan bahisle, devrinin iptal edilmesini talep etmesi, TMK 194. maddenin açıkladığı hususa uygun olmadığı gibi, TMK 2. maddesinde belirtilen dürüstlük kuralı ile de izah edilemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş, bölge adliye mahkemesince davacının istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194/1. maddesine göre, “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.” Bu madde hükmü ile aile konutu şerhi “Konulmuş olmasa da” eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Sınırlandırma, aile konutu şerhi konulduğu için değil, zaten var olduğu için getirilmiştir. Bu sebeple, tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Eş söyleyişle şerh konulduğu için aile konutu olmamakta, aksine aile konutu olduğu için şerh konulabilmektedir. Bu nedenle aile konutu şerhi konulduğunda, konulan şerh “Kurucu” değil “Açıklayıcı” şerh özelliğini taşımaktadır. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, “Emredici” niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da ortadan kaldırılamaz ve açık … ancak “Belirli olan” bir işlem için verilebilir.
Türk Medeni Kanunu’nun 193. maddesi hükmü ile eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle olan hukuki işlemlerinde özgürlük alanı tanınmış olmakla birlikte, Türk Medeni Kanunu’nun 194. madde hükmü ile eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğü, “Aile birliğinin korunması” amacıyla sınırlandırılmıştır. Buna göre, eşlerden biri diğer eşin “Açık rızası bulunmadıkça” aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bu cümleden hareketle, aile konutunun maliki olan eş, aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde, aile konutunun başkası adına devir edilerek, tescil edilmesi gibi “… başına” bir ayni hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma “Ancak diğer eşin açık rızası alınarak” yapılabilir.
Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi yetkili eşin izni için bir geçerlilik şekli öngörmemiştir. Bu nedenle söz konusu izin bir şekle tabi olmadan, sözlü olarak dahi verilebilir. Ancak maddenin ifadesinden de anlaşılacağı üzere, iznin “Açık” olması gerekir. Aile konutu olan taşınmazın, hak sahibi olan eş tarafından üçüncü kişiye devri, davacının açık rızasını gerektirmektedir (TMK m. 194/1) (HGK’nun 24,05.2017 tarih 2017/2-1604 esas, 2017/967 karar sayılı kararı). Eş söyleyişle eşin “Açık rızası alınmadan” yapılan işlemin “Geçersiz olduğunu” kabul etmek zorunludur.
Somut olayda, davalı eş, dava konusu aile konutu olan taşınmazı diğer davalı …’a devir ederek tescil ettirmiş, yapılan yargılama ve toplanan delillerle bu işlem sırasında davacı eşin açık rızasının alındığı ispatlanamamıştır.
Gerçekleşen bu durum karşısında yukarıda açıklanan yasal düzenleme ile ilkelere uygun değerlendirme yapılarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde ret hükmü kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen bölge adliye mahkemesi kararının yukarıda gösterilen sebeple KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine, oy birliğiyle karar verildi. 08.11.2022
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas Numarası: 2022/2189 Karar Numarası: 2022/5265 Karar Tarihi: 29.06.2022
- Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Hukuki Nedenine Dayalı Tapu İptali Ve Tescil İstemi
- Vekil Üstlendiği İş Ve Hizmetleri, Vekâlet Verenin Haklı Menfaatlerini Gözeterek, Sadakat Ve Özenle Yürütmekle Yükümlü Olması
Özeti: Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davasında bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne ilişkin verilen karar, süresi içinde davalılar ve dahili davalı … vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
- DAVA
Davacı, taşınmazlarının ifrazını yapması için vekil tayin ettiği davalı …’nın, maliki olduğu 712, 267, 206 parsel sayılı taşınmazlardaki ½ payının tamamını, oğlu olan diğer davalı …’ya bilgisi ve rızası dışında satış suretiyle temlik ettiğini, bu satışlar nedeniyle kendisine bir bedel de ödenmediğini, davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ettiklerini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında ölümü ile mirasçıları davaya devam etmişlerdir.
- CEVAP
1.1. Davalılar, davacının 2000 yılında …’dan 7.500,00 TL borç aldığını, bu borcu ödeyememesi nedeni ile kendisine ait toplam 16 parça taşınmazda bulunan paylarını toplam 10.000,00 TL’ye satması, buradan borcu mahsup edip kalan bedeli kendisine vermesi için vekaletname verdiğini, taşınmazların paylı olması nedeni ile uzun süre satışının yapılamadığının ve bu nedenle davacıdan alacağının alınamadığını, 2013 yılında üç adet taşınmazın toplam 80.000,00 TL’ye satıldığını ve karşılığında senet alındığını, senet bedeli ödendiğinde davacıya bu ödemenin yapılacağını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
1.2. Dahili davalı …, ev yapmak için, taşınmazın diğer paydaşının da onayını alarak dava konusu payı satın aldığını ve üzerine ev inşaa ettiğini, taraflar arasındaki davadan haberdar olmadığını, temlik tarihinde taşınmaz üzerinde herhangi bir şerh de bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
- III. MAHKEME KARARI
Mahkemece, iddianın ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
- TEMYİZ
- Temyiz Yoluna Başvuranlar
Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
- Bozma Kararı
Dairenin 25/06/2018 tarih ve 2015/13900 E., 2018/11481 K. sayılı kararıyla; “ Somut olaya gelince; davalı …, 2000 yılında davacıya verdiği 10.000,00 TL borç karşılığı davacının dava konusu taşınmazlar ile dava dışı taşınmazlardaki maliki olduğu payları kendisine borcuna karşılık olarak verdiğini, sözkonusu taşınmazları üzerine alması için de kendisine vekaletname verdiğini savunmuş ise de; satış işleminden sonra davacıya gönderdiği ihtarnamede taşınmazları 80.000,00 TL bedelle oğluna sattığını, satış bedeli olarak 25.12.2013 tarihli 80.000,00 TL miktarlı senet aldığını, senet bedeli ödendiğinde alacağı olan 7.500,00 TL’nin mahsubu ile kalan 72.500,00 TL’nin davacıya ödeneceğini bildirmesi karşısında, taşınmazların tamamının 2000 yılında verdiği borç nedeni ile …’a verildiği hususunun doğru olmadığı kanaatine varılmıştır. Kaldı ki, satış tarihi itibariyle davalı …’ın satıldığını bildirdiği değer ile taşınmazların keşfen belirlenen değerleri arasında fahiş fark bulunduğu, bilirkişi raporuna göre çekişmeli parsellerdeki davacı payların satış tarihi itibari ile toplam değerlerinin 882.292,50. TL olarak tespit edilmesine karşılık, davalı vekil …’ın ise dava konusu üç parseldeki davacı paylarını toplam 80.000,00 TL bedel ile oğluna sattığını beyan ettiği, bu satış bedelinden alacağı 7.500,00 TL’yi mahsup edip bakiye 72.500,00 TL’yi davacıya göndereceğini beyan etmesine rağmen bu bedelin de davacıya ödenmediği açıktır. Hemen belirtilmelidir ki, taşınmazın temlikinde kullanılan vekaletnamenin geçerli olduğu tartışmasızdır. Ancak, temlikin doğru ve sağlıklı olduğu ve vekil edeni bağlayacağının kabul edilebilmesi için vekaletnamenin geçerli olması yanında, taşınmazın gerçek ya da gerçeğe yakın bir bedelle temlik edilmesi ve vekil edenin zararlandırılmaması asıldır. Çok düşük, sembolik bedelle yapılan temliklerde malikin zararlandırıldığı kabul edilmelidir. Öte yandan, vekil …’ın dava konusu taşınmazlardaki davacıya ait payları oğlu olan davalı …’a temlik ettiği, davacının paylarının gerçek değerinin çok altında satıldığı, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, davalı …’ın iyi niyetli sayılamayacağı, davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ettikleri sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere davanın reddi doğru değildir.” gerekçesi ile mahkeme kararı bozulmuş, davalılar vekilinin karar düzeltme istemi Dairenin 20/12/2018 tarihli ve 2018/4597 E.,2018/15772 K.sayılı kararıyla reddedilmiştir.
- Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 25/10/2019 tarihli ve 2019/3 E.,2019/433 K. sayılı kararıyla; bozma ilamındaki gerekçeler benimsenmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
- Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
- İkinci Bozma Kararı
Dairenin 07/10/2020 tarihli ve 2020/962 Esas, 2020/4842 Karar sayılı kararıyla; “… dava konusu 206 parsel sayılı taşınmazda davalı …’a ait ½ paydan, 100/829 payın dava açıldıktan sonra 30.04.2013 tarihinde dava dışı …’e devredildiği, davacının 29.04.2013 tarihli dava dilekçesi ile tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğu, dava konusu taşınmazın yargılama sırasında dava dışı kişilere devredilmesi nedeniyle Mahkemece HMK’nın 125.maddesi uyarınca davacıya seçimlik hakkının hatırlatılması gerektiği, ayrıca 267 parsel sayılı taşınmazın ifraz işlemine tabi tutularak yeni parsel numaralarını aldığı ve eski kaydın pasif olduğu, ancak Mahkemece kaydı kapatılan parsel numarası üzerinden infazda tereddüt oluşturacak şekilde tapu iptali ve tescile karar verilmesinin de doğru olmadığı” gerekçesiyle bozulmuş, bozma kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurulmamıştır.
- Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen karar
Akçaabat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04/11/2021 tarihli ve 2021/7 Esas, 2021/780 Karar sayılı kararıyla; vekil … tarafından vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, vekil … ve davalı …’ın baba-oğul olup 3.kişi konumunda olan …’ın TMK’nın 3.maddesi kapsamında durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda olduğu,davaya dahil edilen …’e devredilen pay yönünden davacının seçimlik hakkını temlik alan … aleyhine tapu iptali ve tescil davası olarak devam ettiği,dahili davalı …’ in dava konusu payı satın aldığı kişinin kötü niyetli olduğu ve payı devraldığı tarih de dikkate alındığında …’in iyi niyetli olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
- Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar ve dahili davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
- Temyiz Nedenleri
Davalılar ve dahili davalı … vekili temyiz dilekçesinde özetle; bilirkişilerce dava konusu taşınmazların dava tarihindeki ve temlik tarihindeki değerlerinin fahiş hesaplandığını ve bu nedenle fazla yargılama giderlerine hükmedildiğini, vekil …’ın vekalet görevini kötüye kullanmadığını, …’ın davacıya borç verdiğini, davacının da borcu karşılığı taşınmazlardaki tüm paylarını 10.000,00 TL karşılığında …’a devrettiğini, …’ın da parasını kurtarmak için bu durumu kabul etmek zorunda kaldığını, dahili davalı …’in iyi niyetli olduğunu, dahili davalı …’in hissenin bir kısmını satın almadan önce, taşınmazın diğer hissedarı ile de görüştüğünü ve onun da iznini aldığını, tapu kaydında yaptığı incelemede satın almak için bir engel görmediğini, kimse de …’e davadan bahsetmediğini, taraflar arasındaki ihtilaftan …’in bilgisi olmadığını, tapu kaydında tedbir de bulunmadığını, …’in taşınmazı tapu kaydına güvenerek iyi niyetle satın aldığını, dahili davalı tanığının dinlenmediğini, dahili davalı …’in kötü niyetli olduğu ve davacıyı zarara uğratmak kastı ile hareket ettiği hususunun ispatlanamadığını belirterek kararın bozularak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
- Gerekçe
- 10.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
- 10.2. İlgili Hukuk
10.2.1. Bilindiği üzere, Borçlar Kanunu’nun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu’nun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür.
Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
10.2.2. Öte yandan bilindiği üzere, 4721 sayılı TMK’nin 1023. maddesinde; “Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.” ve 1024. maddesinde; “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz. Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur. Böyle bir tescil yüzünden ayni hakkı zedelenen kimse, tescilin yolsuz olduğunu iyiniyetli olmayan üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya ileri sürebilir.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
- 10.3. Değerlendirme
10.3.1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının taşınmaz satış yetkisi de içeren Trabzon 2. Noterliğinin 17.08.2004 tarih ve 14570 yevmiye nolu vekaletnamesi ile davalılardan …’yı vekil tayin ettiği, davacının çekişme konusu 267 parsel (yenileme ile 214 ada 124,125,127,126 ve 128 parseller) sayılı 19.560 m² miktarlı ev ve tarla, 206 parsel (yenileme ile 202 ada 9 parsel) sayılı 8.290 m² miktarlı tarla ve 712 parsel (yenileme ile 214 ada 61 parsel) sayılı 4.560 m² miktarlı çalılık vasıflarındaki taşınmazlardaki ½ paylarının davalı vekil … tarafından 07.02.2013 tarihinde oğlu olan diğer davalı …’ya satış suretiyle temlik edildiği, davacı tarafça 29.04.2013 tarihli dava dilekçesi ile vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin eldeki davanın açıldığı, davalı … tarafından 206 parsel (yenileme ile 202 ada 9 parsel) sayılı taşınmazdaki ½ paydan, 100/829 payın dava açıldıktan sonra 30.04.2013 tarihinde dahili davalı …’e satış suretiyle devredildiği, davacı tarafından HMK’nın 125. maddesi uyarınca seçimlik hakkın kayıt malikine karşı tapu iptali tescil davası olarak devamı yönünde kullanıldığı, …’e yapılan temlik tarihinde taşınmaz üzerinde herhangi bir tedbir şerhi bulunmadığı görülmektedir.
10.3.2. Hemen belirtmek gerekir ki, bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak vekil …’ın vekalet görevini kötüye kullandığı, davalı …’ın da vekil …’ın oğlu olup, iyi niyetli sayılamayacağı, davalılar … ve …’ın el ve işbirliği içerisinde hareket ettikleri gözetilerek davalılar … ve … yönünden davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Davalılar … ve …’ın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine.
10.3.3. Dahili Davalı …’nun temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; yargılama sırasında davalı … adına kayıtlı 206 parsel (yenileme ile 202 ada 9 parsel) sayılı taşınmazdaki ½ paydan 100/829 pay devralan ve kendisine tapu iptali ve tescil isteği yöneltilen dahili davalı …’in iyi niyetli olup olmadığının tespitine ilişkin yeni durum hakkında taraflara delillerini bildirme hakkı tanınmamış, dahili davalının bu yönde bildirdiği tanığı dinlenmeden sonuca gidilmesi de hatalı olmuştur.
10.3.4. Hâl böyle olunca; yargılama sırasında dahili davalı …’e devredilen 206 parsel (yenileme ile 202 ada 9 parsel) sayılı taşınmazdaki 100/829 paya ilişkin olarak davacının tapu iptali ve tescil isteği yönünden dahili davalı …’in iyiniyetli olup olmadığının tespitine ilişkin taraflara delillerini bildirmek üzere usulüne uygun süre verilmesi, toplanan ve toplanacak delillerin bir bütün olarak değerlendirilmesi, dahili davalı …’in TMK’nun 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağının belirlenerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ:
- Kararın (IV/10.3.2.) no.lu bendinde açıklanan nedenlerle; davalılar … ve …’nın yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddine,
- Kararın (IV/10.3.3- IV/10.3.4.) no.lu bentlerinde açıklanan nedenlerle; dahili davalı …’nun temyiz itirazlarının değinilen yönlerden kabulü ile hükmün 6100 Sayılı Yasa’nın geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK.’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın yatıran tarafa geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/06/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.