Taksirle yaralama suçu; kasten yaralama suçundan bağımsız bir suç olup, fail yaralama sonucunun meydana gelmesini istememekte; ancak göstermesi gereken dikkat ve özeni göstermediği için bu netice meydana gelmektedir. Kusurluluk türünün farklı olması, taksirle yaralamanın, kasten yaralama yanında bağımsız bir suç olarak ortaya çıkması sonucunu doğurmuştur. Taksirle insan yaralamada, kasten insan yaralamadan farklı olarak, failde yaralama neticesine yönelik doğrudan veya olası kast bulunmamaktadır. Netice olarak üç halden herhangi biri gerçekleşmemişse, fiil yaralama suçu olarak değerlendirilmeyecektir. Bu üç durum;
- Mağdurun Vücuduna Acı Verme Suretiyle Yaralama: Vücuda acı verme, kişinin beden bütünlüğü üzerinde icra edilen ve maddi anlamda acı çekmesine yol açan, beden bütünlüğünü önemsiz sayılmayacak derecede ihlal eden her türlü kötü davranışı ifade eder. (TCK 89/1)
- Mağdurun Sağlığının Bozulması Suretiyle Yaralama: Sağlık, insan organizmasının bedeni ve ruhi olarak iyi ve düzenli bir şekilde işlemesidir. Taksirle yaralama suçu bakımından sağlığın bozulması, mağdurun sağlığı üzerinde meydana getirilen her türlü düzensizlik ve bozukluk halleridir. Sağlığın tespiti bakımından normal bir insanın biyolojik durumu dikkate alınmalıdır. Sağlığın bozulması sürekli olabileceği gibi geçici bir durum da arz edebilir. (TCK 89/1)
- Mağdurun Algılama Yeteneğinin Bozulması Suretiyle Yaralama: Taksirle yaralama suçunun seçimlik hareketi olarak algılama yeteneğinin bozulmasına neden olmak fiili, kişinin kendi varlığının bilincinde olmasını engelleyen, idrak, muhakeme ve düşünme yeteneğini bozan, kendi iradesiyle hareket etme imkânını etkileyen, kısmen de olsa ortadan kaldıran, her türlü hareketi kapsamaktadır. Başka bir ifadeyle mağdurun olağan akli ve ruhi durumunda meydana gelen ve olağan durumuna göre bozukluk kabul edilen geçici veya sürekli sapma halleridir. (TCK 89/1)
Fail, burada objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi nedeniyle öngörülebilir ve önlenebilir yaralama neticesini öngörmediği için, gerçekleşen yaralama neticesinden dolayı sorumlu tutulmaktadır. Taksirle yaralama suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Kişilere Karşı Suçlar başlıklı İkinci Kitabının İkinci Kısmın İkinci Bölümünde Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar başlığı altında düzenlenmiştir. TCK’nın 89. maddesi taksirle yaralamayı düzenlemektedir. Bu makalemizde TCK’nın 89. maddesinde yer alan “taksirle yaralama suçunu” inceleyeceğiz.
Taksirle Yaralama Suçu Nedir?
Taksirle Yaralama, taksirli bir eylem neticesinde bir kimsenin vücuduna acı verilmesi, sağlığının veya algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan taksirli bir eylem işlemek suretiyle zarar verilmesidir. TCK’nin 89 ve devamı maddelerinde düzenlenen yaralama suçuyla korunan hukuki yarar, kişinin vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğüdür.” Burada kişinin fiziki varlığı yanında psikolojik varlığı, ruh sağlığını da koruma altına alınmıştır. TCK’nin 89 ve devamı maddelerinde taksirle yaralama suçu düzenlenmiştir. Anılan Kanunun;
- 89/1. maddesinde kasten yaralama suçunun basit hali,
- 89/2 maddesinde netice sebebiyle cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren haller,
- 89/3 maddesinde netice sebebiyle cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren daha ağır haller,
- 89/4 maddesinde fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hali,
- 89/5 maddesinde Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olduğu belirtilmiştir.
Taksirle yaralama suçunu düzenleyen 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89. maddesi;
(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.”
Şeklindedir. Görüldüğü üzere maddenin birinci fıkrasında taksirle yaralama suçunun hangi hallerde oluşacağı belirtilmiştir.
Taksirle Yaralama Suçu – TCK 89 | |
---|---|
Kanun Maddesi | 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu madde 89 |
Şikayet | Soruşturma ve kovuşturma şikayete tabidir. |
Zamanaşımı | 8 yıl. |
Tutuklama ve Adli Kontrol | Taksirle yaralamanın basit hali için tutuklama kararı verilemez. Diğer hallerinde tutuklama ve adli kontrol kararı verilebilir. |
Uzlaşma | Taksirle yaralama suçunun her hali uzlaşmaya tabidir. |
Etkin Pişmanlık | Etkin pişmanlık hükümleri uygulanamaz. |
İndirim | Şartları varsa 62 indirimi uygulanabilir. |
Memurluğa Etki | Memuriyete engel değildir. |
Görevli Mahkeme | Asliye Ceza Mahkemesidir. |

Taksirle Yaralama Suçunun Şartları Nelerdir?
Failin herhangi bir taksirli davranışı ile mağdurun beden ve sağlığının bozulmaya uğramasına neden olması halinde hareket ve netice tamamlanmış ve böylece suç oluşmuş sayılacaktır. Taksirle yaralama suçu serbest hareketli bir suçtur. Suçun oluşması için başkasının vücuduna acı vermenin, sağlığının veya algılama yeteneğinin bozulması gerekmektedir. Aksi takdirde taksirle yaralama suçu oluşmayacaktır. Taksirle yaralama suçu icrai hareketle işlenebileceği gibi ihmali hareketle de işlenebilecektir. İcrai hareketle işlendiği durumda; kişinin gerekli özen ve dikkat yükümlüğünü yerine getirmemesinden dolayı suç oluşurken ihmali hareketle işlenen durumda ise tam tersi fail bir harekette bulunmayarak suçun oluşmasına ve yaralanmanın meydana gelmesine sebebiyet verecektir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşik içtihatlarında taksirli suçlarda aranması gereken hususlar;
- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
- Hareketin iradi olması,
- Sonucun istenmemesi,
- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması şeklindedir.
Bu noktada suçun manevi unsurunun hukuka aykırılık olduğunu; dolayısıyla kanunda belirlenen hukuka uygunluk hallerinin mevcudiyeti halinde failin eylemi suç teşkil etmeyecektir. Bütün bu hususlara ek olarak, taksirle yaralama suçunda önemli olan failin sonucu öngörmesi değil; sonucu istememesi olacaktır ki bu da bilinçli taksir suçunu oluşturacaktır.
Taksirle Yaralama Suçunun Unsurları
- Fail: Suçun faili, herkes olabilir. Taksirle yaralama suçunda, suçun faili bakımından, özel bir belirlemeye gidilmemiştir. Fail açısından sınır, cezai ehliyet sınırı idi. Bu da 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 31. maddesine göre fiilin işlendiği sırada, 12 yaşını doldurmamış olan çocuklardır. Cezai sorumlulukları yoktur. Üçüncü şahsın kusurlu hareketinin, failin kusurlu hareketi ile birleşmesi halinde, her şahsın yaptığı kusurlu hareket ile meydana gelen netice arasında illiyet bağı kurulmakta ve herkes kendi taksirli sorumluluğu bakımından ceza sorumluluğu altına girmektedir. Failin sıfatının cezai sorumluluğa etkisi bakımından 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89. maddesinde herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak 22. maddenin 6. fıkrasında, “Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezaya hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez. Bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.” hükmü karşısında faile ceza verilmeyecektir.
- Mağdur: Taksirle yaralamaya neden olma suçunun mağduru, ancak insan olabilir. Bu suçla korunmak istenen hukuki değer yaşama hakkı olduğuna göre, suçun işlendiği anda mağdurun hayatta olması gerekir. Hayatta olmak, canlı doğmayı gerektirdiği gibi, suça sebebiyet veren hareketlerin yapıldığı sırada yaşıyor olmayı da zorunlu kılar. İnsanın fiziki özelliklerinin bu suç bakımdan önemi yoktur. Mağdurun cinsiyeti, ırkı, dili, dini, sağlık durumu suçun oluşmasına etkili olmaz. Yaşayan canlının “insana benzememesi” ya da “hilkat garibesi” olması durumunda bile, taksirle yaralamaya sebebiyet verilmesi suçun oluşmasına yetecektir. Buna karşılık, cenin, ana rahminden çıkarak ayrı bir varlık haline gelinceye kadar öldürme suçunun mağduru olamamaktadır. Bu suç bakımından özellikle bebeklerde mağdurun doğmuş ve sağ olması şarttır. Aksi halde, hamile kadına karşı taksirli eylemde bulunulmuş olsa ve bunun neticesinde çocuk ölü doğmuş olsa burada çocuğa karşı işlenmiş bir taksirle öldürme suçu bulunmamaktadır. Ancak TCK’nın 89/3-e madde ve fıkrasında düzenlenen yaralama suçunu oluşturur. Mağdurun yaşı ve sağlık durumunun da önemi yoktur.
- Suçun Konusu: Suçla korunan hukuki değer, beden bütünlüğü/vücut dokunulmazlığıdır. Vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğü, kişinin bedene yönelik şiddet belirten muamelelerden kaçınma, bedensel, ruhsal ve akli sağlığını koruma, acı hissetmeme ve vücudun dış görünüşünü koruma, kötü muamelelerden kaçınma haklarını kapsar. Bu itibarla, vücut bütünlüğü, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile birlikte düşünülmeli; sadece somut bedeni değil ruhsal tamlığı da kapsar biçimde değerlendirilmelidir. Bu kapsamda bireyin beden, akıl ve ruh sağlığı koruma altına alınmak istenmiştir. Koruma fizyolojik veya psikoloji ihlallere karşı söz konusu olmaktadır. Beden bütünlüğü/vücut dokunulmazlığı vazgeçilmez bir değer olarak, ulusal ve uluslararası tüm hukuki kurallarıyla koruma altına alınmıştır. İnsan yaşamının dokunulmazlığı ceza yasalarıyla koruma altına alınmaktadır. Beden bütünlüğü/vücut dokunulmazlığı, kişisel olduğu kadar, toplumsal bir değerdir. Bu nedenle de, beden bütünlüğü/vücut dokunulmazlığı ihlâline yönelik eylemler, taksirli de olsa, daima yaptırımla karşılanmaktadır.
- Manevi Unsur: Taksirle yaralama suçunun manevi unsurunu oluşturan taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısı ile bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir. Taksirde de kast gibi toplum hayatının kurallarına uyulmaması söz konusudur. Taksirli suçların kasıtlı suçlara oranla daha az cezalandırılabilmesinin nedeni ise, failin iradesinin bilme ve isteme şeklinde ortaya çıkmayıp, söz konusu düzene uymama şeklinde görünmesindendir. Failin hareket konusundaki iradesi neticeye yönelmemiştir. Kanun koyucu taksirli suçların faillerini cezalandırmakla onların topluma karşı dikkatli ve özenli davranmalarını sağlamaya çalışmaktadır.

Taksirle Yaralama Suçunun Cezası Nedir?
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89. maddesi ‘Kasten Yaralama’ suçunu açıklamaktadır. 89. maddeye göre; “Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” denerek suçun temel şekli belirtilmiştir. Aynı maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında kasten yaralama suçunun nitelikli hallerine yer verilmiştir.
Taksirle Yaralama Suçu Cezası | Kanuni Dayanağı |
---|---|
TCK 89 Temel Hali Cezası | Üç aydan bir yıla kadar hapis cezası |
TCK 89/2 Nitelikli Hallerin Cezası | TCK 89/1 e göre yarı oranında artırılır. |
TCK 89/3 Nitelikli Hallerin Cezası | TCK 89/1 e göre bir kat oranında artırılır. |
Taksirle Yaralama Suçunun Temel Halinin Cezası:
Taksirle yaralama suçunun temel şekli TCK’nın 89. maddesinin 1. fıkrasında belirtilmiştir. Bu maddeye göre “Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” şeklinde belirtilmiştir. Görüldüğü üzere taksirle yaralama suçunun temel şekli bakımından ise, seçenek bir yaptırım öngörülmemiş, hâkime üç ay ila bir yıl arasında bir hapis cezası belirlemesi yönünde takdir yetkisi verilmiştir.
Taksirle Yaralama Suçunun Netice Sebebiyle Cezanın Yarı Oranında Artırılmasını Öngörülen Haller:
Aşağıdaki hallerin varlığı halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.
- Taksirle yaralanmanın duyu veya organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflamasına neden olması: Duyulardan veya organlardan birinde işlev zayıflaması 5237 sayılı TCK’nın 89/2-a maddesinde yer almaktadır. Taksirle yaralamanın duyu veya organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflamasına yol açması suçun ağırlaşması sonucunu doğurmaktadır. Bu halde, ceza, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası olan temel cezanın yarısı oranında artırılması suretiyle tayin edilir.
- Vücutta Kemik Kırılması: Taksirle yaralanmanın vücutta kemik kırılmasına neden olması, suçun ağırlaşması sonucunu doğurmaktadır. Bu halde, ceza, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası olan temel cezanın yarısı oranında artırılması suretiyle tayin edilir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile getirilmiş olan kavram, değerlendirme netice bazında yapılmış kırığın nerede olduğu ve kaç günde iyileştiği dikkate alınmamıştır. Kırık parmak kemiği de olsa, uyluk kemiği de olsa ağırlatıcı sebep uygulanacaktır.
- Taksirle yaralanmanın konuşmada sürekli zorluğa neden olması: Taksirle yaralanmanın konuşmada sürekli zorluğa yol açması, suçun ağırlaşması sonucunu doğurmaktadır. Bu halde, ceza üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası olan temel cezanın yarısı oranında artırması suretiyle tayin edilir. Konuşmada sürekli zorluk, açık, anlaşılır şekildeki konuşma yeteneğinin, olumsuz anlamda değişikliğe uğramasıdır. Mağdurun yaralanma eyleminden önceki ve sonraki durumu karşılaştırılarak değerlendirme yapılacaktır. Daha önce mağdurda bulunmadığı halde, yaralanmadan sonra ortaya çıkan kekemelik, konuşmanın anlaşılmaz hale gelmesi bu kapsamda değerlendirilebilir. Konuşma zorluğunun, devamlı olması gerekir. Ancak, bu durumun daimi olması aranmaz. Uzunca bir süre devam eden konuşma zorluğu da söz konusu ağırlatıcı nedenin uygulanmasını gerektirir. Mağdurun yaralama sonucu artık konuşamaz hale gelmesi, söz söylemek kudretini devamlı surette kaybetmesidir.
- Taksirle yaralanmanın yüzde sabit ize neden olması: Taksirle yaralanmanın yüzde sabit ize yol açması, suçun ağırlaşması sonucunu doğurmaktadır. Bu halde, ceza, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası olan temel cezanın yarısı oranında artırması suretiyle tayin edilir. 5237 sayılı TCK’nın 89/2-d maddesinde “çehre”den farklı olarak “yüzde” sabit ize neden olunması yaptırım altına alınmıştır. Yüz, insanın alnından çenesinin ucuna ve bir kulaktan diğer kulağına kadar (kulaklar da dâhil olmak üzere) olan başının ön kısmıdır. Bir insanın yüzü, onu, diğer kişilerden ayırmaya ve ilk görüşte tanımaya yarar. Bu nedenle, yasa koyucu, kişi için önem taşıyan bu bölgeyi ayrıca koruma altına almak istemiştir. Yüzün doğal görünüşünü değiştirip etkileyen tüm farklılıklar, sabit iz olarak değerlendirilir.
- Fiilin, Yaşamı Tehlikeye Sokan Bir Duruma Neden Olması: Yaralamanın, yaşamsal tehlikeye sebep olup olmadığı, tıbbi bir değerlendirmeyi gerekli kılmaktadır. Bir yaralanma sonrası, kişinin yaşamının mutlak surette tehlikeye maruz kalması, gerek kendi vücut direnci, gerekse tıbbi yardımla kurtulması durumunda kullanılır. Yani yaralama sırasında yaşamsal anlamda tehlikenin ortaya çıkmış olması önemlidir. Ölümle sonuçlanması gerekmeyip, kişinin sonradan iyileşmesi de bu durumu değiştirmez. Yaşamsal anlamdaki tehlike halinde cezanın arttırılması için bu tehlikenin uzun ya da kısalığı önemli olmayıp, yaşamsal anlamda olması yeterlidir. İlle de bir hastalığın böyle bir tehlikeyi ortaya çıkarması şart değildir. Yaşamın tehlikeye sokulması, yaşamın devamı için gerekli temel organlardan birinin görevini yapamaz hale getirilmesi ya da bu organlardan birinin düzensiz çalışır hale sokulmasıdır. Yaralama eyleminin hayati tehlike meydana getirip getirmediği, mağdurun bedenindeki yara veya yaraların yerleri, nitelikleri, yaşama temel oluşturan organlarda zarar oluşturup oluşturmadığının belirlenmesine bağlıdır.
- Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğması: Taksirle yaralanmanın gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına neden olması, suçun ağırlaşması sonucunu doğurmaktadır. Bu halde, ceza üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası olan temel cezanın yarısı oranında artırması suretiyle
tayin edilir. Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için kasten yaralama sonucunda çocuğun canlı olarak doğmuş olması şarttır. Çocuğun ne zaman “vaktinden önce” doğmuş sayılacağı, normal gebelik süresine göre belirlenir. Öte yandan bu nitelikli hal, failin, kadının gebe olduğunu bilmesi koşuluyla uygulanabilir. Çocuğun vaktinden önce doğmuş olması yeterli olup, yaşama yeteneğine sahip olması veya doğduktan sonra uzun veya kısa bir süre yaşamış olması önemli değildir.Doğum süresinin alt ve üst sınırı, tıp bilimi verilerine göre belirlenebilen bir olgudur. Dolayısıyla, taksirle yaralama suçu nedeniyle vaktinden önce doğumun gerçekleşip gerçekleşmediği, bilimsel verilere göre tespit edilecektir.
Taksirle Yaralama Suçunun Netice Sebebiyle Cezanın Bir Kat Oranında Artırılmasını Öngörülen Haller:
- Taksirle Yaralanmanın İyileşme Olanağı Bulunmayan Bir Hastalığa veya Bitkisel Hayata Girmeye Neden Olması: Taksirle yaralanmanın iyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmeye yol açması, suçun ağırlaşması sonucunu doğurmaktadır. Bu halde, ceza, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası olan temel cezanın bir katı oranında artırılması suretiyle tayin edilir. Buradaki hastalık hem akıl hem de beden hastalığını kapsamaktadır. Akıl hastalığı yalnız akli melekelere etkili hastalığın değil ruh ve sinir hastalıklarının hepsini kapsar. Mağdurun iyileşmesinin çok uzak bir ihtimal oluşu bu bent kapsamına girer. Fiziki ya da psikolojik olsun, kişilerin vücut fonksiyonlarının yerine getirilmesinde herhangi bir bozukluk yaratan her patolojik durum, hastalık kavramı içinde değerlendirilmektedir. Ancak, hangi durumun bu kapsama gireceğinin, tıbbi verilere göre belirlenmesi gerekir. Aynı biçimde, iyileşmesi olanağı bulunmama hali de tıbbi verilere göre tespit edilecektir. İyileşmeme durumunun kesin olması şart değildir; iyileşmenin gerçekleşmeyeceğinin olasılık dâhilinde bulunması tıbben söz konusu olduğunda, bu ağırlaştırıcı neden uygulanacaktır. Bundan anlaşılması gereken, tıp biliminin verilerine göre, mağdurda geri dönülemez bir statü yaratan ve bu sebeple, yaşam boyu sürecek olan hastalıktır.
- Duyu veya Organlardan Birindeki İşlev Yitimi: Buradaki en önemli nokta kuşkusuz işlevin zayıflaması ile yitirilmesi arasındaki fark oluşturmaktadır. Hukuki bakımdan “işlev yitimi” kavramının, söz konusu olabilmesi için, o uzva bağlı bulunan fonksiyonun yerine getirilemez veya çok az olarak yapılabilir olması gerekmektedir. Bu durumda, bir kişinin ağzındaki tüm dişlerinin kırılması ile, var olan üç dişinin kırılması, aynı anlama gelmektedir. Duyuların tamamı ile yok olması kavramı açık olarak karşılamaktadır; iki gözün kör olması, iki kulağın sağır olması gibi. Ancak, vücutta çift olarak bulunan organlardan birindeki yitim “zayıflama” olarak mı, yoksa “yitim” olarak mı nitelendirileceği konusunda Yargıtay, nitelendirmeyi zayıflama olarak değil, yerinde olarak “yitim” olarak nitelemektedir. Her ne kadar iki gözümüz olsa da, görme fonksiyonu, iki gözün birlikte çalışması ile ortaya çıkan bir fonksiyondur. Tek gözle cisimler görülebilir ancak, iki gözle üç boyutlu olarak görebiliriz. Organın yitirilmesinden maksat, bunun vücuttan tamamen çıkarılması veya fonksiyonunu yapamaz hale getirilmesidir. Bununla birlikte, işlevin yitebilmesi için, yitirilen organın bir işlevinin bulunması, gerekmektedir. Örneğin, kızlık zarının, bekareti teşkil etmekten öte, görmekte olduğu fizyolojik bir fonksiyonu yoktur. Ancak, bu durum sonucunda mağdure ruhi bunalıma girmiş, sinir ya da akıl hastalığına maruz kalmış ise, bu hastalık veya bunalımların devam süresi, cezanın arttırılmasını gerektirebilir. Bazı organlar ise, işlevlerini yitirdiklerinde -safra kesesi, dalak gibi- işlevleri her ne kadar vücuttaki diğer organlarca üstlenilebilirse de, bunun, “işlev yitimi” olduğundan kuşku duymamak gerekir.
- Konuşma ya da Çocuk Yapma Yeteneklerinin Kaybolması: Konuşma yeteneğinin kaybı; beyinde veya ses tellerinde ya da ağız boşluğunda ya da bunların hepsinde meydana gelen bozukluklar sonucunda, bir kimsenin ya hiç ses çıkaramaması ya da anlaşılabilir sesleri çıkarmaktan yoksun olmasını ifade eder. Birkaç kelimeyi az ya da çok düzgün söylemek yeterli olmayıp, kelimeler yanyana getirilip bir iletişim kurulamıyor ise, konuşma yeteneği yine de kaybedilmiş sayılmalıdır. Çocuk yapma yeteneğinin kaybolması; üremeye yardımcı organları içine alan yaralama durumlarında değerlendirilir. Fiilden önce bu yeteneğe haiz olunması şarttır. Mağdurun küçük yaşta iken yaralamaya maruz kalması durumunda, bu yetenek kaybolursa bu hüküm uygulanacaktır. Mağdurun, kadın veya erkek olması arasında ayrım gözetilmez. Yaralama sonucu kadının rahminin, ağır şekilde hasar görmesi veya erkeğin her iki testisinin kaybı durumunda bu yeteneğin yitirildiğinden bahsedilir. Kadında, rahim tek olduğundan rahmin, ağır zarar görmesi bu nitelendirme için yeterlidir. Erkekte ise, her iki testisin kaybı gerekmektedir. Mağdur, yaşının fazla ilerlemiş olması, kısır olması, cinsiyet organlarında sakatlık bulunması ya da çıkarılmış bulunması durumlarında, olmayan bir kabiliyetin kaybı da sözkonusu olamayacağından, bu fıkra uygulanamaz. Mağdurun, cinsi ilişkide bulunabilme iktidarı, bertaraf edilmiş olursa “duyu veya organlardan birindeki işlev yitiminden” bahsedilir.
- Yüzdeki Sürekli Değişim: Şahsın yüzündeki estetik güzellik, hafifçe ve kısmen değil, esaslı bir biçimde değişmiş ve hatta kendisinin tanınmasını güçleştirecek bir duruma bürünmüştür. Yüzdeki sabit izden farklı olarak, mağduru tanıyanların, onu ilk bakışta tanımakta zorluk çekecekleri bir değişim, meydana gelmiş olmalıdır. Kişinin yüzünü garip bir şekle sokmasa bile, gerek değişikliğin hacmi, gerekse yüzün bütünü tarafından ifadesi dolayısı ile önemli ve genel bir kötüleşme sağlayan her türlü değişimin “yüzdeki sürekli değişim” olarak tanımlanması gerekmektedir. Bu çerçevede, burun deliklerinin, bir veya iki kulağın kesilmesi, yüz kaslarının gerilmesi ve işlevsiz kalması, bütün veya bütüne yakın sayıdaki dişlerin kaybı, bir gözün çıkarılması bu kapsamdadır. Eğer, yüz sınırları içinde oluşan yaralanmanın bıraktığı iz, o kişiyi önceden tanıyanların duraksamasına yol açacak şekilde, yüzün doğal görünümünü bozmuş ise, bu durumda “yüzde sürekli değişim”den bahsedilir. Buna örnek olarak, ağır kimyasal yanıklar, yüze kezzap atılması gibi değişiklikleri vermek mümkündür. Yüzdeki değişikliğin, tıbbi- cerrahi bir müdahale ile giderilebilir olması, şiddet sebebinin uygulanmasına mani değildir.
- Gebe Bir Kadının Çocuğunun Düşmesi: Taksirle yaralanmanın gebe bir kadının çocuğunun düşmesine yol açması, suçun ağırlaşması sonucunu doğurmaktadır. Bu halde, ceza üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası olan temel cezanın bir katı oranında artırılması suretiyle tayin edilir. Bu ağırlaştırıcı nedenin uygulanması için, çocuk, taksirle yaralama sonucu ölü olarak doğmalı; gebeliğin normal süresi tamamlanmadan, cenin ana rahminden ayrılmış olmalıdır. Bu süre dolmuşsa, düşük değil; vaktinden önce doğum söz konusu olacağından, fail hakkında, TCK m.89/2-f de yer alan ağırlaştırıcı neden uygulanacaktır. Çocuğun düşmesi ile erken doğması arasındaki farklılık, çocuğun canlı doğmuş olup olmamasına göre belirlenir. Erken doğumda çocuk canlı doğmakta ve doğumdan sonra da yaşamakta iken, düşme durumunda çocuk ölü doğmaktadır.
- Failin Bilinçli Taksirle Hareket Ettiği Haller: Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır. Bilinçli taksiri, basit taksirden ayıran özellik, eylemin sonucunun failce öngörülmüş ve fakat gerçekleşmesinin istenmemiş olması, ancak, dikkat ve özen yükümüne aykırı davranması nedeniyle neticenin meydana gelmesidir. “Failin hareketinden tipe uygun, hukuka aykırı bir neticenin gerçekleşmesi ihtimal dâhilinde bulunmakla beraber, failin neticeyi öngörmesine rağmen, bu neticeleri önleyebileceğine yükümlülüklere aykırı biçimde güvenerek çaba sarf etmesine karşın istenmeyen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır“. Failin kusurunun bilinçli taksir olması halinde, cezası üçte birden yarısına kadar arttırılır. Ayrıca hapis cezası adli para cezasına çevrilemez.
- Taksirle Yaralama Suçunda İndirim Halleri: Taksirle yaralama suçunda uzlaşma, şikayetten vazgeçme gibi ceza muhakemesi normları uygulanması halinde ceza yargılaması sona erer. Ayrıca hakim suçun işleniş biçimi, suç işlemede kullanılan araçlar, zaman, yer gibi hususları dikkate alarak belirlediği temel cezada alt ve üst sınır arasında bir temel ceza belirler. Akabinde artırım nedenleri uygular ve sonrasında belirlenen cezada indirim hükümleri uygulanır. Şartları bulunuyorsa 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 62. Maddesinde yer alan indirim hükümleri uygulanabilir. Bunlar yaş küçüklüğü, iyi hal indirimi, içtima kuralları, akıl zayıflığı gibi sıralanabilir.
Taksirle Yaralama Suçu Örnekleri
- Yağmurlu bir havada araç kullanan kişinin yerlerin kaygan olması nedeniyle yapmış olduğu kaza sonucunda yayalara çarpması taksirle yaralama suçunu oluşturmaktadır (TCK 89/1) bu yaralama neticesinde yayanın bacak kemiğinin kırılması halinde de (TCK 89/2) de belirtilen nitelikli hal gerçekleşmiş olur. Eğer yayanın bitkisel hayata girmesi durumunda ise (TCK 89/3)’te yer alan nitelikli hal gerçekleşmiş olur.
- Bir müteahhit iş güvenliği kurallarına uymadan işçi çalıştırdığında inşaatta meydana gelen yaralanmalardan taksirle yaralama suçu kapsamında (TCK 89) sorumludur. Ancak işçinin bu kaza sonrasında yüzünde sabit bir ize neden olması halinde (TCK 89/2) kapsamında sorumluluğu olacaktır. Ancak yaşanan kaza sonrasında organlarından birini, örneğin el parmaklarından birkaçını kaybetmesi halinde de (TCK 89/3) kapsamında sorumlu olacaktır.
- Kolonoskopi sırasında dikkatsiz davranarak hastanın bağırsağını delen doktor da taksirle yaralama suçu temel halini (TCK 89) işlemiş olur. Eğer yapılan işlem Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olmuş ise de (TCK 89/2) kapsamında sorumluluğu vardır. Ameliyat neticesinde kişi iyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine neden olunmuşsa da (TCK 89/3) kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

Taksirle Yaralama Suçunun Özel Görünüşleri
- Teşebbüs: Failin suç işleme kastıyla hareket etmesine rağmen elinde olmayan nedenlerle suçu gerçekleştirememesi halinde teşebbüsün varlığından bahsedilir. Teşebbüs aşamasında kalmış suç sadece objektif yönden tamamlanamamıştır çünkü kanunun aradığı tipik fiil kısmen gerçekleşmiştir. Suçun kurucu unsurlarından biri olan manevî unsurun varlığı teşebbüste de söz konusudur ve teşebbüs aşamasında kalan bir suç da manevî unsur yönünden tamamlanmıştır. Teşebbüs icra hareketi ile tamamlanma arasında söz konusu olur. Ancak kasıtlı suçlarda suç işleme kararı söz konusu olabileceğinden sadece kasıtlı suçlarda teşebbüs kabul edilmiştir. Bu nedenle taksirli suçlara teşebbüs mümkün değildir ve bunun sebebi sadece kanundaki tanım değil, aynı zamanda teşebbüsün mantıksal açıklamasıdır. Taksire özelliğin veren “sonucun istenmemesi” olduğuna göre failin istemediği bir sonuca teşebbüs etmesi de olanaklı değildir bir başka deyişle, kasıt yoksa teşebbüs de söz konusu olamaz. Bu sebeple taksirle yaralamaya neden olma suçu teşebbüse elverişli değildir.
- İştirak: Taksirli suçlarda iştirak, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile kesin olarak reddedilmektedir. 22. maddede “Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur.” denilmektedir. Böylelikle, herkes kendi kusurundan diğerinden bağımsız olarak, sorumlu olacaktır. Birlikte hareket edilmesi yolundaki karar, yalnızca, objektif özen yükümlülüğünün ihmali mahiyetindeki fiilin işlenmesine matuftur. Halbuki, taksirli bir suçta, ölüm ya da yaralama gibi, gerçekleşmesi zorunluluk arz eden netice açısından, bir karar birliğinden bahsedilemez. Dolayısı ile, iştirak kurumunun taksirli suçun yapısına aykırı olduğunu söyleyebiliriz.
- İçtima: Bir kimsenin birden çok ceza kanununu ihlal etmesi bu yüzden de birden çok suçtan sorumlu olması halinde, suçların içtimaı söz konusu olmaktadır. Suçların içtimaı, ceza normları ceza sorumluluğunun sınırlarını daraltan tamamlayıcı ceza normlarıdır. Gerçekten, suçların içtimaı; bir kimsenin bir veya birden çok fiille, ceza kanununun aynı hükmünü veya farklı hükümlerini bir veya birden çok ihlal etmesi, dolayısı ile failin birden çok suçtan değil tek bir suçtan sorumlu tutularak cezalandırılmasıdır. Suç işleme kastı mevcut olmadığından, taksirle yaralama suçunda zincirleme suç söz konusu olmaz. Farklı neviden fikri içtima olabilir. Örneğin, fail düşmanını yaralamak kastı ile silahını ateşler, fakat silahtan çıkan kurşun yaralamayı amaçladığı kişinin yanında bulunan sert bir cisme çarparak bir başka kişinin yaralanmasına yol açar. Burada birden fazla kişiye karşı işlenmiş farklı suçlar (kasten yaralamaya teşebbüs ve taksirle yaralama) söz konusudur. Failin daha ağır cezayı gerektiren kasten yaralamaya teşebbüsten cezalandırılması, taksirle yaralamadan cezalandırılmaması gerekir. Ancak bu örnekte failin düşmanını yaralamak kastı ile silahını ateş ederken silahtan çıkan kurşunun yaralamayı amaçladığı kişinin yanında bulunan kişilere isabet etmesi halinde olası kastla adam yaralama suçu meydana gelir. Taksirle yaralamaya sebebiyet verme suçu açısından kanunda özel bir içtima hükmü bulunmaktadır. Buna göre, fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hallerinde, faile verilecek cezanın alt ve üst sınırları ağırlaştırılmıştır.
Uzlaşma, Adli Para Cezasına Çevirme, Erteleme ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararı
- Uzlaşma: Taksirle yaralamaya sebebiyet verilmesi, hem basit taksir hem de bilinçli taksir halleri uzlaşma kapsamındaki suçlardandır. Bu nedenle, Cumhuriyet Savcısı veya onun talimatı üzerine adli kolluk görevlileri, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene, uzlaşma teklifinde bulunurlar. Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifi yasal temsilcilerine yapılabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını bildirmek zorundadır. Aksi halde, teklifi reddetmiş sayılır. Birden fazla mağdur bulunan hallerde, tümünün uzlaşmayı kabul etmesi aranır. Kamu davası açıldıktan sonra, kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğu ortaya çıkarsa, uzlaştırma işlemleri mahkeme tarafından yapılır. Uzlaşma durumunda da, kamu davasının düşürülmesine, karar verilir.
- Adli Para Cezasına Çevirme: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 50. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, 89. maddedeki suç tanımındaki, hapis cezası ile adli para cezası, seçenek olarak öngörüldüğünden, hapis cezasına hükmedilmiş ise; bu ceza artık adli para cezasına çevrilemez. 50. Maddenin 4. fıkrası uyarınca, taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası, uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, 52. maddenin 1. fıkrasının, a bendine göre, adli para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz. Yani, bilinçli taksirle suçun işlenmiş olması durumunda, hapis cezası kısa süreli ise, adli para cezasına çevrilebilir, uzun süreli ise çevrilemez.
- Erteleme: Erteleme bir kişi hakkında hapis cezasına hükmedildikten sonra infazının ertelenmesi olarak adlandırılır. Erteleme kararında mahkemece yargılanan kişinin suçlu olduğu tespit edilmiş ve kişi hakkında hapis cezası hükmedilmiştir. Ancak, mahkeme tarafından kişiye verilen hapis cezasının, cezaevinde infaz edilmesinden şartlı olarak vazgeçilmesi halinde erteleme kararı verilmiş olacaktır. Taksirle yaralama suçuna ilişkin, hükmedilen cezanın 2 yıl veya daha az olması halinde ve erteleme kurumuna ait diğer şartların sağlanması halinde erteleme kararının verilmesi mümkün olacaktır. Hapis cezasının, TCK m. 51 uyarınca adli para cezasına çevrilmiş olması durumunda, ertelenmesi söz konusu olamayacaktır.
- Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması: Sanık hakkında hükmolunan cezanın belli bir denetim süresi içerisinde sonuç doğurmaması, denetim süresi boyunca kasıtlı bir suç işlenmez ve yükümlülüklere uygun davranılırsa ceza kararının ortadan kaldırılması ve davanın düşmesine yol açan bir cezanın bireyselleştirilmesi kurumudur. Taksirle yaralama suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası miktarının 2 yıl veya daha az olması halinde suçu işleyen hakkında hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı verilebilir.
Soruşturma ve Kovuşturma Aşaması
Soruşturma Evresi
Ceza Muhakemesi Kanunu madde 2’ye göre suç şüphesinin yetkili makamlar tarafından öğrenilmesi ile iddianamenin kabul edilmesi arasında geçen süreye soruşturma evresi denir. Soruşturma süreci kovuşturma süreci için hazırlık yapılan, suç olarak kabul edilen fiil ve olaya ilişkin delil ve emarelerin araştırıp kovuşturmanın nitelikli bir şekilde yapılmasını sağlayan bir süreçtir. . Soruşturma aşamasında, Cumhuriyet savcısı ceza mahkemesinde cezai bir uyuşmazlığın ortaya çıkıp çıkmadığını kontrol etmektedir. Yani kovuşturma aşamasına hazırlık aşaması olarak soruşturma aşamasında, ceza mahkemesinde bir ceza davası olup olmadığını tartışmak mümkündür. Böyle bir iddia ileri sürülemezse soruşturma aşaması, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ile sona ermektedir. Mümkünse, bu tür durumlar mahkeme hazırlayıp cezai kovuşturmayı devraldığında sona ermiştir.
Taksirle yaralamaya sebebiyet verme suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır (TCK m.89/5). Ancak, bu suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde, durum farklı olacaktır. Taksirle yaralamaya sebebiyet verme suçunun basit haline ilişkin TCK’nın 89/1 hükmünün, bilinçli taksirle ihlâl edilmesi halinde, suçun takibi şikâyete bağlıdır. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki kararında şöyle denilmektedir; “Suç bilinçli taksirle işlenmiş olsa bile mağdurların basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanmalarına neden olan sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın hükümden sonra yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunla değişik 89/5. Maddesi kapsamında şikâyete tabi olup, mağdurların şikâyetçi olmamaları nedeniyle sanık hakkında açılan davanın düşürülmesine karar verilmesinde zorunluluk bulunması, bozmayı gerektirmektedir”. Bunun dışındaki hallere bilinçli taksirle sebebiyet verildiğinde ise suçun takibi, re’sen gerçekleştirilecektir.
Kovuşturma Evresi:
Kovuşturma evresi, iddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi ifade eder. Suç üzerine soruşturma aşaması tamamlandıktan sonra kovuşturma aşamasına geçilir. Kovuşturma aşaması demek artık bir ceza mahkemesinde dava açılmış anlamına gelmektedir. Kovuşturma evresi mahkeme tarafından yürütülmektedir. Savcının düzenlediği iddianamenin Mahkeme tarafından kabul edilmesi ile kovuşturma aşamasına geçilmiştir. Kovuşturma aşamasında ceza mahkemeleri görevli olacaktır. Kovuşturma evresi son evredir ve kovuşturma aşamasının sonunda faile verilecek olan cezaya hükmedilecektir. Taksirle yaralama suçunda görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemeleri olacaktır.
Gözaltı ve Tutukluluk
Gözaltına alma, yakalandıktan sonra Cumhuriyet Savcısınca serbest bırakılmayan kişinin Kanunda belirtilen koşulların varlığı durumunda, gözaltına alma bağlamında gerçekleştirilecek soruşturma işlemleri tamamlanıncaya kadar ve herhalde kanunda kabul edilen sürelerin sonuna kadar özgürlüğünün Cumhuriyet Savcısının kararıyla kısıtlanmasıdır. Gözaltına alma karar için hakim kararı aranmamaktadır. Gözaltı süresi yakalama anından itibaren 24 saati geçemez. Gözaltına alma koruma tedbirine başvurulabilmesi için iki koşulun bir arada bulunması gerekmektedir. Bunlardan birincisi gözaltına alma koruma tedbirinin soruşturma yönünden zorunlu olması; ikincisi de kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emarelerin varlığıdır. Ceza Muhakemesi Kanununda yer alan bu düzenlemeye göre Taksirle Yaralama suçunda Cumhuriyet Savcısının vereceği kararla şüpheli gözaltına alınabilecektir.
Tutuklama, suçluluğu konusunda henüz kesin hüküm bulunmayan, ancak suç işlediği şüphesi kuvvetli olan kişinin özgürlüğünün, kaçma veya delilleri karartma şüphesi nedeniyle hakim kararıyla geçici olarak kaldırılmasıdır. Tutuklamanın amacı, ceza muhakemesinin gerçekleştirilebilmesi veya muhtemel bir mahkûmiyetin ileride yerine getirilebilmesidir. Tutuklama kararı verilebilmesi için olguya dayanan kuvvetli suç şüphesi bulunması ve Yasa’da gösterilen tutuklama nedenlerinden birinin gerçekleşmesi gerekmektedir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez. Sadece adli para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez. Dolayısıyla taksirle yaralamanın basit hali için tutuklama kararı verilemez.
İfade, Savunma ve Yargılama Süreci
Bir suç ile ilgili olarak kovuşturma aşamasına geçmeden önce soruşturma evresinin en önemli ceza muhakemesi işlemlerinden birisi şüphelinin ifadesinin alınmasıdır. Kovuşturma evresinde ise bu işlem sanığın sorgusu olarak ortaya çıkmaktadır. Soruşturma evresinde Şüphelinin ifadesi suç soruşturmasına yön vermekte ve delillerin toplanmasına yardımcı olmaktadır. Kovuşturma evresinde ise sanığın sorgusu yargılamanın seyri ve delillerin değerlendirilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Taksirle Yaralama neticesinde maddi gerçekliğin ortaya çıkartılabilmesi için soruşturma aşamasında şüphelinin, kovuşturma aşamasında sanığın, mağdurun ve tanıklarının ifadesi alınması gerekmektedir. İfade alma işlemi kolluk tarafından yapılabileceği gibi Cumhuriyet savcısı tarafından da yapılabilir.
Savunma suç işlediği iddia edilen kişinin, yetkili organ önünde, üzerine atılan suçu işlemediğini, fiilin hukuka aykırı olmadığını, bazı kanuni nedenlerle cezalandırılmaması gerektiğini veya iddia edildiğinden daha az cezayı hak ettiğini ileri sürmesidir. Savunma hakkının temel unsuru, sanığın müdafiini özgürce seçmesi ve seçilen müdafiin özgürce kendisine verilen yetkileri yani ‘müvekkilini savunma hakkını’ etkin bir şekilde kullanabilmesidir. Savunma hakkı kural olarak sanığa ait bir haktır. İddiaya, iddianın muhatabının cevap vermesi gerekir. Uyuşmazlığın hukuki cephesinin uzmanlığı gerektirmesi ve avukatlığın bir meslek olması kural olarak avukat müdafiin hizmetinin satın alınmasını gerektirir. Sanığın hukuki savunmasını hazırlarken bu uzman kişiden yardım alması veya bu uzman kişinin sanık adına veya onun yanında ve onun yararına hukuki savunmayı üstlenmesi mümkündür.
Taksirle Yaralama suçunda iyi bir ceza avukatı, öncelikle müvekkiline isnat edilen suça ve müvekkilin eylemine ilişkin değerlendirmelerini yaparak hukuki anlamda savunmasını yapmalı, müvekkilin lehine ve aleyhine hususları en ince ayrıntısına kadar irdelemeli ve bu hususları müvekkilin lehine olacak şekilde profesyonel bir savunma stratejisi hazırlamalıdır. Ceza yargılaması kişilerin özgürlüğünden alıkonulması gibi önemli hususları ihtiva ettiği için mutlaka alanında uzman bir ceza avukatından profesyonel hukuki destek hizmeti almalarıdır. Kadim Hukuk ve Danışmanlık olarak bu noktada ve diğer konularda hukuki anlamda destek vermekteyiz.

Şikayet Süresi, Zamanaşımı, Etkin Pişmanlık ve Görevli Mahkeme
- Şikayet Süresi: Şikayet, suç mağdurunun veya suçtan zarar görenin bizzat, temsilcisi veya vekili aracılığıyla failin cezalandırılmasını içeren beyanıdır. Takibi şikayete bağlı suçlar, bir suç hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılabilmesi için suçun mağdurunun ya da suçtan zarar gören kişinin bizzat veya temsilcisi veya vekili aracılığıyla şikayetçi olmasının gerektiği suçlardır. Taksirle adam yaralama suçunun basit hali şikayete tabi suçlardandır. Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikayette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz. Zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikayet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar. Bilinçli taksirle yaralama suçu işlenmesi halinde, sadece suçun TCK md. 89/1’de yer alan basit hali şikayete tabidir. Suçun TCK md. 89/2-3-4’te düzenlenen nitelikli halleri bilinçli taksirle işlendiği takdirde takibi şikayete tabi değildir, savcılık tarafından resen soruşturulur. Kovuşturma yapılabilmesi şikayete bağlı suçlarda kanunda aksi yazılı olmadıkça suçtan zarar gören kişinin vazgeçmesi davayı düşürür ve hükmün kesinleşmesinden sonraki vazgeçme cezanın infazına engel olmaz.
- Zamanaşımı: Dava zamanaşımı TCK 66. maddede düzenlenmiştir. Dava zamanaşımı; suçun işlendiği tarihten itibaren belli bir süre geçtiği halde dava açılmamış ya da dava açılmasına rağmen kanuni süre içinde sonuçlandırılmamışsa, devletin cezalandırma hakkından vazgeçmesi ve ceza davasının düşmesi sonucunu doğuran bir ceza hukuku müessesidir. Ceza zamanaşımı ise TCK 68. maddede düzenlenmiştir. Bu madde kapsamında ceza zamanaşımı; mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden itibaren belli bir sürenin geçmesiyle hükmün infaz edilmesinden vazgeçilmesidir. Dava zamanaşımında devletin cezalandırma hakkı ortadan kalkarken, ceza zamanaşımında hükmedilen cezanın infaz edilmesinden vazgeçilir. Taksirle yaralama suçunda dava zamanaşımı süresi, suçun işlendiği tarihten itibaren sekiz yıldır (TCK m.66/1-e). Dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi halinde, dava zamanaşımı süresi en fazla on iki yıl olabilir (TCK m.67/4). Suçun işlendiği sırada fail, on iki yaşını doldurmuş olup da henüz on beş yaşını doldurmamış ise bu sürelerin yarısı, on beş yaşını doldurmuş olup da henüz on sekiz yaşını doldurmamış ise bu sürelerin üçte ikisinin geçmesi zamanaşımının dolması için yeterli sayılacaktır.
- Etkin Pişmanlık: Türk Ceza Kanunu’nun 36. Maddesi uyarınca, fail suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini önlerse, teşebbüsten dolayı cezalandırılmaz; fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluşturduğu takdirde, sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır. Suçun bütün unsurlarıyla tamamlanmasından sonra failin pişmanlık gösteren bir takım hareketlerde bulunması sebebiyle faile ceza verilmemesini ya da verilecek cezada indirim yapılmasını sağlayan kuruma etkin pişmanlık adı verilir. Etkin pişmanlık hükümleri, Türk Ceza Kanunu’nda her suç tipi için düzenlenmemiştir. Kimi suç tipleri için öngörülen etkin pişmanlık hükümleri, kanunilik ilkesi gereğince yalnızca düzenlenmiş olduğu suç tipleri bakımından uygulanabilecek bir hukuki müessesidir. Taksirle Yaralama suçunun basit ve nitelikli halleri de dahil olmak üzere hiçbir hali için erkin pişmanlık kurumu düzenlenmemiştir.
- Görevli Mahkeme: Görevli mahkemenin belirlenmesinde iddianamedeki sevk maddesi değil olayın anlatılışı esas alınmaktadır. Yani hakim görevli olup olmadığını iddianameye göre değil maddi olaya göre belirler. Asliye ceza mahkemeleri ve ağır ceza mahkemelerinin hangi uyuşmazlıklara bakacağını Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun düzenlemektedir. Taksirle yaralama suçunda belirlenen ceza sınırına göre görevli mahkeme Asliye Ceza mahkemesidir. Taksirle yaralama suçunun kanunda gösterilen basit ve nitelikli halleri de dahil olmak üzere her hali için görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemeleridir. Taksirle yaralama suçunun işlendiği takdirde dava Asliye Ceza Mahkemesinde görülecektir.
Taksirle Yaralama Suçu Yargıtay Kararları
15.03.2016 Ceza Genel Kurulu Esas No: 2014/12-411 Karar No: 2016/133 CD Karar No: 7084
- Taksirle Yaralama Suçu ve Cezası
- TCK 89. Madde
İki yıldan on beş yıla kadar hapis cezasını gerektiren taksirle üç kişinin ölümüne sebebiyet verme suçundan sanık hakkındaki temel cezanın beş yıl olarak tayin edilmesinin isabetli bulunup bulunmadığına ilişkin Yargıtay kararı ;
Sanığın sevk ve idaresindeki otobüsle gündüz vakti, meskûn mahalde, yaklaşık onbir metre genişliğinde, orta refüjle bölünmüş, üç şeritli, tek yönlü, hafif virajlı, asfalt kaplama ve havanın yağışlı olması nedeniyle ıslak olan yolun sol şeridinde seyir halinde iken, sağa yönelen viraja hızla yaklaşıp, altmış yetmiş metre ilerisinde yolun sol şeridinde meydana gelen maddi hasarlı trafik kazasını ve yolda bulunan reflektörleri gördüğünde fren tedbirine başvurup sola doğru manevra yaptığı, ancak süratini aracının teknik özellikleri ile hava ve yol durumunun gereklerine göre ayarlamaması ve aşırı hız dolayısıyla direksiyon hakimiyetini kaybedip orta refüje çıktığı, orta refüjde otuz metre giderek, öncesinde araçlarının kaza yapması nedeniyle gelen araçları uyarmak için sol şeride belirli aralıklarla iki adet reflektör koyan ve orta refüje çıkan şahıslara ve ardından aydınlatma direğine çarptığı, kaza neticesinde üç kişinin öldüğü, kendisinin de tibbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralandığı, bilirkişi raporları doğrultusunda tam kusurlu bulunduğu sabit kabul edilen olayda;
Yerel mahkeme tarafından, iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasını gerektiren taksirle üç kişinin ölümüne neden olma suçunda, iki sınır arasında temel ceza belirlenirken, “suçun işleniş biçimi, failin taksire dayalı kusurunun yoğunluğu, meydana gelen zararın ağırlığı ve maddede öngörülen hapis cezasının alt sınırı” nazara alınarak, tam kusurlu olarak meydana getirdiği trafik kazası sonucu, kazada herhangi bir kusuru bulunmayan üç kişinin ölümüne sebebiyet veren sanık hakkında, dosya muhtevası ile adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun şekil- de asgari hadden biraz daha fazla uzaklaşmak suretiyle ceza tayini gerektiği gözetilmelidir.
09.02.2016 Genel Kurulu Esas No: 2014/12-67 Karar No: 2016/45 CD Karar No: 6442
- Taksirle Yaralama Suçu ve Cezası
- TCK 89. Madde
Bir kişinin yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasında sanığın yaya olması ve herhangi bir trafik aracını kullanmaması nedeniyle, taksirle yaralama suçunun faili olup olamayacağına ilişkin Yargıtay Kararı:
Taksirle öldürme ve yaralama suçları herkes tarafından işlenebilecek suçlardan olup kategorik olarak yayaların bu suçların faili olamayacakları söylenemez. Dolayısıyla trafik kazalarında sürücüler gibi yayaların da kendileri için öngörülen trafik kurallarına uymamak suretiyle kusurlu hareket ederek başkasının yaralanmasına veya ölümüne neden olması durumunda taksirli ilgili suçtan cezalandırılması mümkündür.
Bu nedenle Özel Dairece yaya olan sanığın kusuruyla sebebiyet verdiği trafik kazasında sadece tazminat sorumluluğu bulunup ceza sorumluluğunun olamayacağının kabulünde isabet bulunmamaktadır. Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün ulaşılan bu sonuç ile birlikte esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Genel Kurulu 2014/15 E., 2015/38 K. CD Karar No: 7895
- Taksirle Yaralama Suçu ve Cezası
- TCK 89. Madde
Taksirle yaralama, takibi şikayete bağlı suçlarda şikayetin süresinden sonra yapılmış olmasına rağmen kamu davası açılması ve düşme kararı
Katılanın, 12.03.2009 günü sanığın sevk ve idaresinde bulunan özel halk otobüsünden ineceği sırada aracın hareket ettirilmesi nedeniyle yaralandığı olayda, katılanın eşinin müracaatı üzerine sanık hakkında soruşturma yapılarak TCK’nın 89/1 ve 89/2-b- son maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı, olayın üzerinden yaklaşık olarak 1 yıl 2 ay geçtikten sonra katılanın ilk defa mahkemede sanıktan şıkayetçi olduğunu beyan ettiği, bilinçli taksirle hareket etmediği anlaşılan sanığın eyleminin sevk maddelerine uygun şekilde takibi şikâyete bağlı taksirle yaralama suçunu oluşturduğu, şikayetin hak sahibi kişi tarafından bizzat yapılması gerektiği, katılanın altı aylık kanuni süre içerisinde bizzat şikâyette bulunmadığı, süresinden sonra yaptığı şikayetin hukuki sonuç doğurmayacağı anlaşıldığından yerel mahkemece sanık hakkındaki amu davasının düşmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Taksirle Yaralama Örnek Şikayet Dilekçesi Suç Duyurusu
……… (Suçun İşlendiği Yer Buraya Yazılacak) Cumhuriyet Başsavcılığı’na
MÜŞTEKİ: İsim Soyisim (TC Kimlik No) – Adres Bilgileri
VEKİLİ: Av. Umur YILDIRIM
Söğütözü Mah. Söğütözü Cad. No:2 Koç İkiz Kuleleri B Blok Kat:4 Daire:7, 06530 Çankaya
ŞÜPHELİ: İsim Soyisim (TC Kimlik No) – Adres Bilgileri
SUÇ: Taksirle Yaralama Suçu (TCK 89)
SUÇ TARİHİ VE YERİ: …/…/…
KONU: Şüpheli hakkında işlediği suç nedeniyle soruşturma başlatılmasını, soruşturma sonucunda kamu davası açılması talepli şikâyet dilekçesidir.
AÇIKLAMALAR
- Müşteki………….., ……………… tarihi …… sularında ………………plakalı motosikleti ile D400 Karayolu yönünden ……… takiben seyrederek ……..Mah. ……Sk. Kavşağın geldiğinde motosikletin sağ ön yan kısımlarına …….Caddesi istikametinden ……Sk. Takiben gelerek…….Caddesi kavşağında kendisine hitap eden YOL VER levhasını dikkate almadan kavşağa kontrolsüz giriş yapan ve kaza sonrası OLAY MAHALLİNDEN KAÇAN …… plakalı …….. model otomobilin sol ön yan kısımları ile çarpışmıştır. (Burada yaşanılan olay anlatılmalıdır.)
- Şüpheli dikkatsiz, özensiz ve hızlı bir şekilde kavşağa girmiş ve müşteki ………….’a çarpmıştır. Çarpmanın etkisi ile yola savrulmuş, sol bileği kırılmış, sol diz kapağı, ayak bilekleri ve ayak parmaklarında kazadan dolayı ciddi yaralanma mevcuttur……… Hastanesi Genel Adli Muayene EK’lerde tarafımızca sunulmaktadır. Müşteki BTM ile giderilemez şekilde yaralanmış olup, sol el bileğinden ameliyat edilmiştir. Soruşturma sürecinde hastane raporları dosyaya sunulacaktır. (Burada ise, yaşanılan olaya ilişkin hangi delillerin olduğundan bahsedilmelidir.)
- Dosyada yer alan ‘Yaralanmalı Trafik Kazası Tespit Tutanağı’ ile müştekinin söz konusu kazada kural ihlalinin olmadığı, kaza yeri incelemesi sonucu tespit edilmiş olup, ……. plakalı aracın 2918 S. Karayolları Trafik Kanunu 47/C(trafik işaret ve levhalarına uymak) maddesini ihlal ettiği belirlenmiştir. Dikkatsiz ve tedbirsiz bir şekilde ve kullanmış olduğu aracın hızını azaltmadan kavşağa giren şüphelinin meydana gelen kazanın oluşumuna sebebiyet verdiği; müştekinin kusurunun bulunmadığı tarafımızca sunulacak olan kamera kayıtlarında ortadadır. (Dilekçenin ekinde verilecek delillerin neler olduğu belirtilmelidir.)
- Yukarıda izah olunan sebeplerle kaza tespit tutanağının aleyhe olan kısımlarını kabul etmemekteyiz.
HUKUKİ SEBEPLER: TCK ve ilgili her türlü yasal mevzuat.
HUKUKİ DELİLLER: Tanık, yemin, video kaydı, fotoğraf görüntüleri, mesajlar ve ilgili her türlü yasal delil.
SONUÇ ve İSTEM: Yukarıda açıklanan nedenlerle şüpheli hakkında soruşturma başlatılmasını, soruşturma sonucunda kamu davası açılması yönünde karar verilmesini saygılarımla vekâleten arz ve talep ederiz.
Müşteki Vekili
Av. Umur Yıldırım
Sıkça Sorulan Sorular
Taksirle yaralama suçundan dolayı şikayete bulundum. Şikayetimden vazgeçebilir miyim?
Taksirle yaralama suçunun basit hali ve nitelikli halleri şikayete tabi suçlardandır. Dolayısıyla şikayetinizden vazgeçebilmeniz mümkündür. Ancak taksirle yaralamanın basit hali hariç olmak üzere bilinçli taksirle işlenmesi durumunda şikayetinizden vazgeçmeniz mümkün olmayacaktır.
Kaza ile yaralandım, maddi manevi tazminat talebinde bulunabilir miyim?
Taksirle yaralama eylemi sonrası suçtan mağdur olan kişi, bu zararları tazmin etme maksadıyla maddi ya da manevi tazminat davası açabilir. Ancak bu tazminat davaları ceza yargılaması kapsamında olmayıp somut olaya göre belirlenecek olan görevli mahkemeye dava açılması için ayrı bir başvuru yapmak gerekecektir.
Taksirle yaralama şikayet süresi ne zaman başlar?
Taksirle adam yaralama suçu şikayete tabi suçlardandır. Şikayet süresi, suçun işlenmesinden ve failin öğrenilmesinden itibaren başlar ve 6 aydır. Ancak birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, taksirle yaralama suçunun birinci fıkra kapsamına giren basit hali hariç olmak üzere bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikayet aranmaz.
TCK 89/2 B maddesi nedir?
Türk Ceza Kanununun 89/2-B maddesi taksirle yaralama suçunun vücudunda kemik kırılmasına sebebiyet vermesi halinde temel ceza olan üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasının yarı oranında artırılmasını düzenlemektedir.