Meşru müdafaa (Nefsi müdafaa); Türk Ceza Kanunu’nun 25. maddesinde ceza sorumluluğunu kaldıran ya da azaltan nedenler başlığı düzenlenmiştir. TCK 25. maddesinin 1. fıkrasında meşru müdafaa “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” şeklinde düzenlenmiştir. Diğer bir tanımla meşru savunma (meşru müdafaa), bir kimsenin kendisini veya başkasını hedef alan haksız bir saldırıyı engellemek veya ortadan kaldırmak amacıyla gerçekleştirdiği savunma niteliğindeki davranışlara denir. Meşru müdafaa, kişilerin saldırılara karşı kendilerini korumak için verdiği tepkilerin haklı olduğu düşüncesiyle Türk Ceza Kanunu’nda yerini almıştır.
- Meşru müdafaa (savunma); Kendisine veya başkasına yönelmiş haksız bir saldırıya karşı o anki durum ve imkanlarla saldırı ile orantılı bir şekilde saldırıyı engellemek için işlenen fiildir. Halk arasında meşru müdafaa ve nefsi müdafaa olarak da bilinir. Ceza hukukunda meşru müdafaa, bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmektedir. (TCK 25. madde) Saldırıyı defetmek için orantılı karşı güç kullanan kimse, meşru müdafaa hükümleri gereği cezalandırılmaz. Maruz kaldığı haksız saldırının etkisi altında, “heyecan, korku ve paniğe” kapılarak meşru müdafaa sınırlarının aşılması halinde de sanığa ceza verilmez. (TCK 25. madde)
- Zorunluluk hali; kendisinin veya başkasının bir hakkına yönelik ağır ve muhakkak bir tehlikeye karşı başka suretle korunma olanağı bulunmaması şartıyla tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu altında işlenen fiillere denir. (TCK m.25/2) Zorunluluk hali kusurluluğu ortadan kaldıran nedendir. Zorunluluk halinde de sanık cezalandırılmaz. Türk Ceza Kanunu madde 25/2’de düzenlenen zorunluluk hali, bilerek sebep olmadığı bir tehlike nedeniyle suç olarak tanımlanmış bir fiili işleyen kişiye ceza verilmemesini düzenler. Uygulamada zorunluluk hali, “ıztırar hali” olarak da bilinir.
Bir saldırıya maruz kalan kişi, tabiatı gereği, bu saldırıyı uzaklaştırmak amacıyla bir tepkide bulunur. Hukuk düzeni, böyle bir tepkiyi mazur değil, meşru yani haklı görmektedir. Çünkü saldırı hukuk düzeninin korumak istediği bir hakkı ihlal etmeye yönelmekte ve böyle bir saldırıyı defetmek amacını taşıyan kişinin fiili ise hukukun amacıyla örtüşmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 1. Kitabının “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler” başlıklı 2. Bölümü’nde yer alan Meşru Savunma (eski tabirle meşru müdafaa) ve Zorunluluk Hali TCK’nın 25. maddesinde düzenlenmektedir. Maddenin ilk fıkrasında meşru savunma, ikinci fıkrasında da zorunluluk hali düzenlenmektedir.
Meşru Müdafaa Nedir?
Meşru müdafaa (savunma), kendisine veya başkasına yönelmiş haksız bir saldırıya karşı o anki durum ve imkanlarla saldırı ile orantılı bir şekilde saldırıyı engellemek için işlenen fiildir. Halk arasında meşru müdafaa ve nefsi müdafaa olarak da bilinir. Ceza hukukunda meşru savunma, bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 25. maddesinde meşru savunma adı verilen hukuka uygunluk nedeni düzenlenmiştir. Bu nedenin varlığı halinde fiil hukuka uygun kabul edildiğinden, (Her ne kadar maddede ceza verilmez denilmiş ise de) hüküm çeşitlerini düzenleyen CMK’nın 223/2/d maddesi uyarınca beraat karar verilmelidir. Fiil hukuka uygun sayıldığından, meşru savunma sırasında saldırganın şahsına ve mal varlığına verilen zararlar dolayısıyla hukuki sorumluluk da söz konusu değildir. Zira kişi de işlemiş olduğu fiili, suç olarak nitelendirilen ve kendisine karşı yönelen bir fiile yönelik gerçekleştirmektedir.
TCK 25. maddesinin ilk fıkrası, bir hukuka uygun nedeni olan meşru savunmayı düzenlenmektedir. Meşru savunma; kişilerin saldırıya karşı verdikleri kendini veya diğer bir insanı koruma içgüdüsünden kaynaklanan doğal tepkinin hukuken meşru görülmesidir. Hukuk hiçbir zaman hakkın saldırıya uğramasına izin vermez. Hukukun amacı haksızlığı önlemek, vuku bulduğunda da gidermek ve neticede adaleti sağlamaktır. Meşru savunma da haksızlığı önlemenin meşru ve hukuki yollarından da biridir. Savunma ve koruma güdüsü doğal yani insan olmaktan kaynaklı bir güdüdür. Ahlaki yönden ayıplamak mümkün olmadığı gibi aynı zamanda hukukun tesisi için de bir mücadeledir.
Meşru müdafaa ile haksız tahrik genel olarak karıştırılmaktadır. Haksız tahrik savunmayı gerekli kılmayan ancak duyulan elem ve üzüntünün sonucu olarak yapılan bir davranışın nedeni olarak ortaya çıkmaktadır ve fiilin hukuka aykırılığını ortadan kaldırmamaktadır. Örneğin, B’nin kendisini küfrettiği gerekçesiyle A’nın B’yi bıçakla kasten yaralama hadisesinde B’nin A’ya karşı küfür etmesi haksız tahrik olarak nitelendirilebilecek ancak B’nin A’nın vücut bütünlüğüne yönelik bir saldırısı olmaması nedeniyle A’nın B’yi bıçakla yaralaması fiilinde söz konusu küfür hukuka aykırılığı ortadan kaldırmayacaktır. Oysa B, A’nın vücut bütünlüğüne karşı silahla vb. şeylerle saldırsaydı ve A, kendi hayatını korumak amacıyla B’yi bıçakla yaralasaydı veya öldürmek zorunda kalsaydı o halde meşru savunmadan bahsedilebilecektir.
Meşru Müdafaada Sınırın Aşılması | Meşru Müdafaa Cezalandırma |
Meşru savunma ölçülü ise | Ceza verilmez. |
Sınır kasten aşılmışsa | Kasten işlenen suçtan tam ceza verilir. |
Sınır heyecanla aşılmışsa | Kişi yine cezalandırılmaz. |
Sınır hata ile aşılmışsa | Suçun taksirli hali kanunda varsa taksirle işlenmiş gibi ceza verilir. |
TCK 25/1. Madde Gerekçesi
Maddenin birinci fıkrasında bir hukuka uygunluk nedeni olarak meşru savunma düzenlenmiştir. Meşru savunma bakımından tasarı şu koşulları saptamıştır:
- Bir kere her türlü hakka yönelik haksız bir saldırıya karşı meşru savunmanın söz konusu olduğu belirtilmiş ve böylece kurumun, bazen anlamsız ve sosyal gereklere aykırı düşecek derecede dar tutulmasının önüne geçilmesi istenilmiştir.
- Ayrıca, şu husus da belirtilmelidir ki, kişileri suç işlemekten caydıracak en etkin araçlardan birisi, suç işlediklerinde karşılık görebilecekleri endişesi olduğundan, meşru savunma hakkının böylece genişletilmesi, kriminolojik yönden caydırıcı etki de yapabilecektir.
- İkinci olarak meşru savunmanın “haksız saldırı” koşulu bakımından, “gerçekleşen haksız saldırı” ile “gerçekleşmesi muhakkak haksız saldırı” veya “tekrarı muhakkak haksız saldırı” aynı sayılmıştır. Böylece kişilerin haksız saldırılara karşı kendilerini korumaları olanağı daha da genişletilmiş olmaktadır.
- Savunmanın “saldırı ile orantılı biçimde” olması, yani saldırıyı defedecek ölçüde olması, meşru savunmanın temel koşullarından birisi olarak kabul edilmiştir. Saldırıya uğrayan kişi, ancak bu saldırıyı etkisiz kılacak ölçüde bir davranış gerçekleştirdiği takdirde, meşru savunma hukuka uygunluk nedeninden yararlanacaktır.
Meşru Müdafaanın Şartları
Meşru savunmada önce bir saldırı ve sonra o saldırıya karşı bir savunma olduğu için hem saldırının şartlarını hem de savunmanın şartlarını ayrı ayrı değerlendirmek gerekmektedir. Meşru Müdafaa(savunma), kendisine veya başkasına ait bir hakka yönelik gerçekleşen, gerçekleşmesi ve tekrar muhakkak olan bir haksız saldırıyı o anın durum ve koşullarına göre saldırı ile orantılı biçimde engellemek düzenlenen bir kurumdur. Bu durumda kişinin ceza sorumluluğu yoktur. Meşru Müdafaa Yargıtay kararları bu nedenle önemlidir. Konuyla ilgili düzenleme Türk Ceza Kanunu meşru müdafaayı madde 25/1’de şekilde düzenlemiştir: ‘’(1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez’’. Kanun uyarınca aranacak şartlar şu şekilde sayılabilir:
- Bir saldırı bulunmalıdır
- Bu saldırının haksız bir saldırı olması gerekmektedir
- Saldırının yönelmiş olduğu hak korunabilir nitelikte olmalıdır
- Saldırı ve savunma aynı anda gerçekleşmelidir
- Savunma zorunlu ve saldırana karşı yapılmalıdır
- Savunma orantılı olmalıdır
Meşru müdaafanın sınırlarının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan aşılması halinde de faile ceza verilmeyecektir. Ceza avukatı ile süreci yönetmeniz bu anlamda önemlidir. TCK konuyu 27.maddede şu şekilde düzenlemiştir: ‘’Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.’’
Meşru Müdafaada Saldırının Şartları
- Haksız Bir Saldırı Olmalıdır
Meşru savunmanın ilk koşulu, ortada bir saldırının olmasıdır. Maddenin gerekçesinde belirtildiği gibi saldırı her türlü hakka karşı yapılmış olabilir ancak yeter ki saldırı haksız olsun. Haksız olmasından kasıt, saldırının illa suç olması değil hukuka aykırı olmasıdır. Hakkın kötüye kullanılması da bu kapsamda düşünülebilir. Zira hukuk hakkın kötüye kullanılmasını korumaz. Görünüşte hukuka aykırı bir işlem, başka bir hukuk kuralı tarafından uygun görülmekteyse (ki bu halde hukuka aykırı olmayacaktır) haksız olduğu söylenemez.
Haksız saldırının kusur yeteneği olmayan (örneğin akıl sağlığı yerinde olmayan) bir kişi tarafından yapılmış olması da bu durumu değiştirmez. Çünkü meşru müdafaada önemli olan kişinin cezalandırılması değil, kendini korumuş olmasıdır. Kişinin gerçekleştirmiş olduğu fiili kendini korumak amacıyla yapmaması meşru müdafaa düzenlemesinin asıl amacına aykırı düşmektedir. Ancak, haksız saldırının bir insan tarafından gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Hayvanlar tarafından gerçekleştirilen saldırıya karşı yapılan savunma ise zorunluluk hali kapsamında bu maddenin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilebilir.
Meşru savunma karşı meşru savunmadan faydalanılamayacağı gibi haksız saldırıya kendi haksız hareketi ile sebep olmuşsa yine meşru savunmadan faydalanılamayacaktır. Ancak, haksız hareketi nedeniyle sebep olduğu durum karşısında meşru savunma sınırlarını aşan bir saldırıyla karşılaşmışsa o sınırı aşan saldırıya karşı yine meşru savunma hakkı kullanılabilecektir. Kavga gibi karşılıklı saldırı halinde saldırıların aynı zamanda başlamış olması ve kimin tarafından başlatılmış olduğunun bilinmemesi halinde meşru savunmadan söz edilemez, şartları varsa ancak haksız tahrikten bahsedilebilir.
- Saldırının Bir Hakka Yönelik Olması
5237 sayılı TCK’nın 25. maddesi, önceki 765 sayılı TCK’nın 49. maddesinde yer verilen “saldırının kişiliğe yönelik bir hakka ilişkin olması” koşulundan daha geniş bir biçimde hak kavramını genişletmiş ve sadece kişiliğe karşı değil her türlü hakka karşı yapılan haksız saldırıyı meşru savunma kapsamında değerlendirmiştir. Saldırı Örneğin, mülkiyet hakkı da bu kapsamdadır. Ancak burada dikkat edilecek husus, saldırı ve savunmanın orantılı olmasıdır ki bu hususa, makalenin aşağı kısmında detaylıca değinilmektedir. Saldırı savunma yapan kişiye karşı olabileceği gibi üçüncü bir kişiye de yönelik olabilir.
Saldırının kişinin hukuken korunan bir hakkına yönelmiş olması da bu şart bakımından önem arz etmektedir. Özellikle yaşam hakkına yönelen saldırılar meşru müdafaa bakımından yaygın olarak karşımıza çıkmaktadır. Eski 765 sayılı Türk Ceza Kanunu döneminde meşru müdafaanın gerçekleşmiş olması için saldırının nefse ve ırza yönelik olması şart aranmaktaydı. Ancak yeni Türk Ceza Kanunu’nda böyle bir sınırlama bulunmamakta, kişinin hukuken korunan herhangi bir hakkına yönelik saldırı meşru müdafaa kapsamında değerlendirilebilmektedir.
- Saldırının Savunma Anında Olması (Saldırı Devam Ederken Olması)
Madde metninde “gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırı”dan bahsedilmektedir. Saldırı ya fiilen devam ediyor olmalı ya da gerçekleşmesi ve tekrarı muhakkak olmalıdır. Ancak saldırının gerçekleşmesi kesin haldeyse (o kadar kuvveti bir ihtimaldeyse) meşru savunmadan bahsedilebilir. Saldırı sona ermiş ise veya saldırının gerçekleşmesi ihtimal dahilindeyse meşru savunmadan bahsedilemez. Saldırıyı sona erdirmiş olan kişiye karşı yapılmış eylem suç teşkil ediyorsa bu halde şartları söz konusuysa haksız tahrikten söz edilebilecektir.
Saldırının gerçekleşme ihtimali her somut olay bakımından ayrı ayrı incelenmelidir. Tekrarlanması muhtemel fiiller de meşru müdafaa kapsamında değerlendirilmektedir. Bu husustan anlaşılması gereken, kişiye yönelik gerçekleşmiş olan bir fiilin tekrarlanmasının mutlak suretle muhtemel olmasıdır. Aynı zamanda suçun mevcut olduğu anlar yani başlayıp son bulduğu anlar her suç bakımından farklılık gösterebilmektedir.
Meşru Müdafaada Savunmanın Şartları
- Savunmanın Zorunlu Olması
Kanun maddesinde saldırıyı defetmek zorunluluğundan bahsettiği için meşru savunmanın kabul edilebilmesi için saldırın derhal ortadan kaldırılması gerekmektedir. Şayet böyle bir zaruret yoksa, yani başka bir zamanda veya yolla saldırının ortadan kaldırılma imkanı varsa meşru savunmadan bahsedilemez. Aynı zamanda saldırının daha yumuşak bir müdahale ile giderilemiyor olması gerekmektedir. Saldırgana zarar verilmeden söz konusu fiilden başka bir kurtuluş yolu öngörülüyorsa meşru müdafaadan söz edilememektedir.
Eğer saldırı veya tehlike derhal ortadan kaldırılmazsa korunan hukuki yarar mutlaka zarar görecek durumda olmalıdır. Şayet saldırı bulunduğu konusunda yanılma söz konusu olursa hukuka uygunluk nedenleri arasında olan yanılma gündeme gelebilecek ve yanılma konusunda failinin bir kusuru yoksa fail bu yanılgıdan faydalanabilecektir. Yine saldırıya karşı gerçekleştirilen fiilin zorunlu olup olmadığı husus her somut olay bakımından incelenme konusu yapılmalıdır. Zira korunmanın zorunlu olup olmadığı her olayda gerçekleşen koşullara bağlı olabileceği gibi saldırının türüne göre de değişiklik gösterebilecektir.
- Savunma Saldırana Karşı Yapılmalı
Savunmanın saldırıya yönelmesi ve saldırıda bulunan kişiye karşı yapılması gerekmektedir. Saldırıda bulunmayan bir kişiye karşı savunmada bulunulamaz. Şayet saldırı bulunan kişi konusunda yanılma söz konusu olursa hukuka uygunluk nedenleri arasında olan yanılma gündeme gelebilecek ve yanılma konusunda failinin bir kusuru yoksa fail bu yanılgıdan faydalanabilecektir.
- Savunma Saldırı ile Orantılı Olmalı
Madde metninde “saldırı ile orantılı biçimde” denilmektedir. Savunma saldırıyı ortadan kaldırmaya yeterli düzeyde olmalı, bunun için gerekli olan her şeyi içermeli ancak saldırıyı defetmek düzeyinden daha fazla bir güç kullanımında bulunulmamalıdır. Saldırıda kullanılan araç ile savunmada kullanılan araç arasında makul bir denge olmalıdır. Saldırıya uğrayan kişinin savunma nedeniyle korunacak yarar ile savunma sonuca saldırana verilecek zarar arasında da bir dengenin bulunması gerekir. Yargılamalarda, savunmadaki oranı değerlendirirken olaya ilişkin tüm özellikler, tarafların fiziki durumları, kullandıkları araçlar, saldırının gerçekleşme biçimi vb. tüm hususlar geniş olarak değerlendirilmektedir.
Meşru Savunmada Sınırın Aşılması (Meşru Müdafaada)
Savunma, meşru müdafaa şartları altında başladığı halde, orantılılık ilkesinin ihlali nedeniyle eylemin meşru savunma olarak kabul edilmediği durumlarda “meşru savunmada sınırın aşılması” söz konusu olur. Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise meşru savunma gibi fail cezalandırılmaz. Meşru savunmada sınırın aşılması hali için gereken şartlar:
- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,
- Meşru savunma yapabilmek için zorunlu olan saldırıya ilişkin şartların tümünün mevcut olması,
- Meşru savunmaya ilişkin koşullardan “ölçülülük ya da orantılılık” koşulunun, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,
- Meşru müdafaa sınırının aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir.
Sanık kendisine veya 3. Kişiye gerçekleşen saldıra da bir korku, telaş ve endişenin içine düşmektedir. Bu şekilde sanık davranışlarını yönlendirme yeteneğinde bir azalma meydana gelmektedir. Sanığın içinde bulunduğu psikolojik ortam meşru savunmada sınırın aşılıp aşılmadığının tespitinde önem kazanır. Eğer fail, korku ve telaşla değil de bir kin ve intikam duygusuyla saldırıya cevap verirse meşru savunmada sınırın aşılmasından değil haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerekir. Meşru müdafaada sınırın aşılması şartlarının tümünün bir arada gerçekleşmesi halinde faile ceza verilmez.
Meşru müdafaada sınırın aşılması, Türk Ceza Kanunu’nun 25.maddesinden farklı olarak kanunun 27. maddesinde düzenlenmiştir. Düzenlemenin uygulanabilmesi için yukarıda sayılmış olan şartların varlığı gerekmektedir. Aynı zamanda bu düzenleme bakımından sınırın aşılmasının korku, heyecan veya panik gibi duygular sebebiyle aşılması şart koşulmuştur. Bu duygular sebebiyle failin kusur bakımından sorumluluğu azaldığı düşünülmektedir.
Meşru Savunma Örnekleri
Ev İhlali: Bir kişi, gece yarısı evine izinsiz giren bir hırsıza karşı kendini ve ailesini korumak amacıyla fiziksel güç kullanıyor. Bu durumda, ev sahibinin kendisine veya ailesine zarar verebilecek bir tehditle karşı karşıya olduğu kabul edilir ve meşru savunma hakkını kullanabilir.
Sokakta Saldırı: Bir kişi, sokakta yürürken saldırgan bir kişi tarafından saldırıya uğrar. Saldırganın üzerinde silah olduğunu gören ve kendisine zarar vereceğine inanan kişi, saldırgana karşı fiziksel güç kullanarak kendini savunur. Bu durumda, saldırıya uğrayan kişi meşru savunma hakkını kullanmıştır.
Taciz veya Saldırı Tehdidi: Bir kadın, bir erkek tarafından taciz edildiğini veya fiziksel olarak saldırıya uğrayabileceğini düşünerek kendini korumak amacıyla güç kullanması. Eğer kadın kendisine zarar gelme tehlikesi olduğunu makul bir şekilde düşünüyorsa, bu durumda meşru savunma hakkını kullanabilir.
- Araba Kaçırma: Bir kişi, aracını gasp etmeye çalışan bir saldırgana karşı kendini ve aracını korumak için fiziksel güç kullanması. Eğer saldırganın aracı çalmak için şiddet kullanabileceği veya kişinin hayatını tehlikeye atabileceği düşünülüyorsa, meşru savunma hakkını kullanabilir.
Birden Fazla Saldırgan: Bir kişi, birden fazla saldırgan tarafından saldırıya uğradığında ve kendisine veya başkalarına zarar gelme tehlikesi olduğunu düşündüğünde, saldırganlara karşı fiziksel güç kullanarak kendini ve diğerleri savunur. Bu durumda, kişi meşru savunma hakkını kullanabilir.
Meşru Müdafaa (Nefsi Müdafaa) Yargıtay Kararları
Yargıtay 2. CD, K.T.:16/11/2005, 2004/6067 E, 2005/25165 K.
- Meşru Müdafaa (Nefsi Müdafaa)
- TCK 25/1. Madde
Henüz kendisine saldırı gerçekleşmemiş olan sanığın, elinde bıçak olan mağduru eline geçirdiği nacak ile yaralaması sureti ile meydana gelen olayda meşru savunma şartlarının gerçekleşmediği gözetilerek tahrik hükümlerinin uygulanması sureti ile mahkûmiyet hükmü tesisi gerekir.
Yargıtay 1. C.D., K.T.: 1/3/2004, 2004/565 K.
- Meşru Müdafaa (Nefsi Müdafaa)
- TCK 25/1. Madde
Şehirden 2,5 km uzaklıkta meşru olmayan bir yerde, yaşlı annesi ve küçük çocuğu ile oturmakta bulunan bir kadının kapısına gündüz mektup bırakan ve gece 24 sularında evin önüne gelerek kapı ve penceresine taş atmak suretiyle, kadının kapıya çıkmasını sağlayarak onunla sevişmek istediğini belirten ve bu hususta ısrarlı olduğunu vurgulayan kişiyi, av tüfeği ile evin dışına çıkarak ateş edip öldüren kadının meşru savunma içinde olmadığı…
Yargıtay 1. CD, 12.12.2003 gün ve 912/3124
- Meşru Müdafaa (Nefsi Müdafaa)
- TCK 25/1. Madde
Olay sırasında, tahrik altında kalan Ahmet’in mağdur Mehmet ve Alaittin’e ruhsatsız tabancasını doğrulttuğu, mağdur Mehmet ve sanık Alaittin’in, Ahmet’in elinden silahı almak maksadıyla Ahmet’le boğuşmaları esnasında silahın patlayarak Mehmet’in yaralanmasına sebebiyet verdiği ve kardeşi Mehmet’in yaralandığını gören Osman’ın av tüfeğini alıp olay yerine geldiği tüm dosya kapsamından anlaşılmakla, sanıklar Osman ve Alaittin’in kendilerine yönelik silahlı saldırıyı bertaraf etmek üzere yaptıkları eylemlerin TCK’nın 49. maddesi şümulünde kaldığı cihetle, sanık Osman ve sanık Alaittin’in ayrı ayrı beraatlerine karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelik arzeden hususta bilirkişi mütalaasına başvurulmasının gerekmediği ve bu nitelikteki mütalaaların mahkemeleri bağlamayıp serbestçe değerlendirilmesinin icap edeceği ve temyize gelmeyen sanık Ahmet’in eylemi esasen TCK’nın 49. maddesi şartlarında değerlendirilemeyeceği gözetilmeden oluşa ve hukuksal normlara aykırı mütalaa ve görüşle yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi…
Yargıtay 1. Ceza Dairesi – Esas No: 2014/2272, Karar No: 2014/3418, Tarih: 09.06.2014
- Meşru Müdafaa (Nefsi Müdafaa)
- TCK 25/1. Madde
Maktul ile sanık akrabadır. Maktul olaydan önce sanığa “ortalıktan kaybolma bu gece senin mezarını kazacağım, seni öldüreceğim” şeklinde beyanda bulunmuş, olay günü de silahla failin lokantasının önüne gelerek faile silah doğrultmuştur. Fail ise silahını çekerek maktulü öldürmüştür. Sanık, kendisine karşı gerçekleşmesi muhakkak olan haksız saldırıyı o andaki durum ve şartlara göre saldırı ile orantılı biçimde defettiğinden, meşru müdafaa hükümleri gereği sanığın kasten adam öldürme suçundan beraatine karar verilmelidir.
Ceza Genel Kurulu E. 2012/1-1286 K. 2013/264 T. 28.5.2013
- Meşru Müdafaa (Nefsi Müdafaa)
- TCK 25/1. Madde
Sanığın hukuka uygunluk nedenlerinde sınırı aşıp aşmadığının belirlenebilmesi için öncelikle meşru savunma şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gereklidir. Mağdurun sanığı yere yatırdıktan sonra ona vurması, boğazını sıkmaya başlaması ve mağdurun kardeşinin sanığın mukavemet etmesini engelleyecek şekilde ayaklarından tutması karşısında, sanığın bu haksız saldırı nedeniyle kendisini savunma hakkı doğmuştur. Ancak sanığın cebinden çıkardığı çakı bıçağı ile, kendisine saldıran mağduru yaralamaya yönelik olarak hayati bölgeleri dışında, örneğin bacaklarına doğru vurarak saldırıyı defetmesi mümkün iken mağdurun göğüs bölgesine doğru rastgele çakı bıçağını sallaması sonucu mağduru göğüs boşluğuna nafiz ve akciğer yaralanması oluşturacak şekilde yaralaması eyleminde, “saldırı ile savunma arasında oran bulunması” şartı gerçekleşmediğinden, meşru savunmanın şartlarının oluştuğundan söz edilemez. Bununla birlikte meşru savunmada sınırın mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaş ile aşıldığının kabulü zorunludur. Somut olayda TCK’nun 27. maddesinin 2. fıkrasının uygulanma şartları gerçekleşmiştir. Bu husus gözetilmelidir.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 01.04.2015 tarihli ve 2014/36520 E., 2015/11687 K. sayılı kararı
- Meşru Müdafaa (Nefsi Müdafaa)
- TCK 25/1. Madde
Oluş ve dosya kapsamına göre, mağdur A.. Y..’in elindeki bıçağı sanığın karnına vurması ve sanığı kesici-delici aletle sol üst kadranda 3 cm. Uzunluğunda, 5 cm. derinliğinde batına nafiz şekilde yaralaması üzerine, sanığın da elindeki bıçağı mağdur A.. Y..’e fırlattığı, ancak bıçağın mağdur A.. Y..’e isabet etmediği ve eyleminin teşebbüs aşamasında kaldığı dikkate alınarak, sanığın eyleminin TCK’nin 25. maddesinde düzenlenen meşru savunma kapsamında kaldığı gözetilmeden, yazılı şekilde sanığın mahkumiyetine karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiş.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 05.04.2017 tarihli ve 2016/9973 E., 2017/4035 K. sayılı kararı
- Meşru Müdafaa (Nefsi Müdafaa)
- TCK 25/1. Madde
Sanığın, kızının eski nişanlısı olan katılan …’un, evine evde bulunanların rızası hilafına girip, yatak odasına girerek, kızı olan katılan …’yi cebir kullanarak kaçırmaya teşebbüs etmesi üzerine, bıçakla basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde katılanı basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı olayda, 5237 sayılı TCK’nin 25. ve 27/2.maddeleri gözetilerek, meşru müdafaa koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin tartışılmaması, Bozmayı gerektirmiş
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 08.05.2012 tarihli ve 2011/436 E., 2012/190 K. sayılı kararı
- Meşru Müdafaa (Nefsi Müdafaa)
- TCK 25/1. Madde
5237 sayılı Yasa sisteminde; “meşru savunma, hakkın kullanılması, kanunun emrini ifa ve ilgilinin rızası” şeklinde başlıca dört hukuka uygunluk nedenine yer verilmiştir. Hukuka uygunluk nedenlerinden birisinin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyeceğinden, fail hakkında beraat kararı verilmesi gerekecektir. Buna karşılık “sınırın aşılması” bir hukuka uygunluk nedeni değil, aynı Yasanın 27. maddesinin 1. fıkrasındaki hal itibarıyla kusurluluğu azaltan, 2. fıkrasındaki durum itibarıyla ise kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden birisidir. Başka bir deyişle hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast bulunmaksızın aşılması halinde “beraat” değil, anılan Yasanın 27. maddesinin birinci fıkrasına göre indirimli ceza veya ikinci fıkrasına göre ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmelidir. Bu husus, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinden de açıkça anlaşılmaktadır.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 15.01.2019 tarihli ve 2014/38918 E., 2019/246 K. sayılı kararı
- Meşru Müdafaa (Nefsi Müdafaa)
- TCK 25/1. Madde
Sanığın, arkadaşı olan tanık … ile evine gitmekte olduğu sırada, aynı mahallede oturan müşteki … ile tanık arasında araçla hızlı gitme meselesinden kaynaklanan tartışma çıktığı, olayı gören müştekinin yakını ve arkadaşları olan diğer müştekilerin de aralarında bulunduğu kalabalık bir topluluğun olay yerine gelerek tartışmaya dahil oldukları, tanık anlatımları ve taraf beyanlarından anlaşıldığı üzere, sanığın arkadaşına doğru yönelerek, araya giren tanıklara rağmen, taş ve sopalarla saldırı gerçekleştirdikleri, sanığın da saldırıyı engellemek ve kalabalığı dağıtmak amacıyla havaya bir el ateş ettiği, bunun üzerine kalabalığın o an dağılmasından faydalanarak binaya girdikleri ve olay yerine kolluk görevlilerinin gelerek duruma müdahale ettikleri olayda; her ne kadar mahkemece, eylemin meşru savunma ve zorunluluk hali kapsamında kalmadığı belirtilmiş ise de, tarafsız tanıkların da toplanan kalabalığa engel olamamaları ve polis gelene kadar kapıyı tutarak sanık ve arkadaşının güvenliğini sağlamaya çalışmaları, sanığın, saldırıyı def etmek için, saldırıyla orantılı şekilde havaya doğru ve sadece bir el ateş ederek, eylemini devam ettirmemesi göz önüne alındığında, sanığın eyleminin kavganın tarafı olan arkadaşına karşı gerçekleşen ve tekrarı muhakkak olan saldırıyı önlemeye yönelik olması nedeniyle meşru savunma kapsamında kaldığının ve suç işleme kastının da olmadığının gözetilmemesi,