İdari Yargılama Usulü Kanunu 51. Madde
Kanun Yararına Temyiz
- (Değişik: 5/4/1990-3622/20 md.) İdare ve vergi mahkemeleri ile bölge idare mahkemelerinin kesin olarak verdiği kararlar ile istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenler, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabilir.
- (Değişik: 5/4/1990-3622/20 md.) Temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde karar, kanun yararına bozulur. Bu bozma kararı, daha önce kesinleşmiş olan merci kararının hukuki sonuçlarını kaldırmaz.
- Bozma kararının bir örneği ilgili bakanlığa gönderilir ve Resmi Gazete’de yayımlanır.
İdari Yargılama Usulü Kanunu 51. Madde Açıklaması
Önceleri bir Adli Yargı Düzeni müessesesi olan “Kanun Yararına Temyiz”, Türk İdari Yargı Sistemine, ilk kez, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ile 1982 yılında girmiştir. Görüldüğü kadarıyla da, o tarihten bu yana çok iyi işletilmektedir. İdari Yargı, kurum olarak, idarenin hukuka uygunluğunun yargılama usulleri kullanan tarafsız yargı yerlerine denetlendirilmesi ihtiyacından doğmuştur. Bu amacın gerçekleştirilmesi bakımından, İdari Yargı, hukuka bağlı idare anlayışının, dolayısıyla Hukuk Devletinin güvencesidir. Kuşkusuz, İdari Yargı Düzenine ait yargılama kuralları içinde bu amacın gerçekleşmesine hizmet eden yargısal yöntem ve araçlar mevcuttur. Bu yöntem ve araçların kullanılmasına; yani idarenin hukuka aykırı işlem ve eylemleri dolayısıyla idari yargı yerlerinde dava açılmış bulunmasına karşın, idarenin yapmış olduğu hukuka aykırılığın, yargı yerinin kararında aynen sürdürülmesi ya da kararında idari işlem ve eylemden bağımsız olarak hukuka yargı aykırılıklar yapılması olasıdır.
Sistem içerisinde oluşturulan kanun yolu başvuruları, ilk derece idari yargı yerinin kararının hukuka uygunluk denetimine tabi tutulması suretiyle, yargı kararlarında oluşan hukuka aykırılıkların giderilmesini; dolayısıyla, kararın Hukuk Düzeninde yaratmış olduğu bozulmanın onarılmasını sağlamaktadır. Bununla birlikte; kanun yollarının şu ya da bu nedenle kullanılmamış veya kullanılamamış olması ve bu suretle kararın şekli anlamda kesinleşmesi sebebiyle, Hukuk Düzenindeki bozulmanın bir tür dokunulmazlık kazanması da olasıdır. İşte, hukuka aykırılık içeren yargı kararıyla bozulan Hukuk Düzeninin onarılması, olağan kanun yollarının işletilmemesi veya işletilememesi durumlarında, bu yeni yargılama hukuku müessesesi ile sağlanmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 51.maddesi, “Kanun Yararına Temyiz” başlığını taşımaktadır. Maddenin ilk fıkrasında, kanun yararına temyiz başvurusuna konu edilebilecek kararlar ile başvuru yöntemi; ikinci fıkrasında, kanun yararına bozma kararının hukuki sonuçları ve nihayet, son fıkrasında da, bozma kararının yayımı ile ilgili düzenlemeler yer almaktadır.
- İlgili Makale:
- 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) Tam Metin:

İdari Yargılama Usulü Kanunu 51. Madde Kanun Yararına Temyiz Emsal Kararlar
Danıştay 4. Dairesi E:2009/8882, K:2011/268
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 51. Madde
- Kanun Yararına Temyiz
Hayat sigortası poliçesi kapsamında 3 yıl süreyle ödenen ve poliçenin sonlandırılması üzerine davacıya iade edilen tutar üzerinden 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 75. maddesinin 15/a bendi ve 94. maddesinin 15/a bendi uyarınca yapılan gelir vergisi tevkifatının ödenen prim tutarına isabet eden kısmının iadesine, yasal faiz isteminin ise reddine karar veren ve Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilmeyerek kesinleşen İstanbul 3.Vergi Mahkemesinin 30.1.2009 günlü ve E:2007/782, K:2009/398 sayılı kararı Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 51. maddesinde, Bölge İdare Mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştay’ca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenler ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabileceği kurala bağlanmıştır.
Danıştay Başsavcılığınca 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 75. maddesinin 15/a bendinde tüzel kişiliği haiz emekli sandıkları, yardım sandıkları ile emeklilik ve sigorta şirketleri tarafından on yıl süreyle prim, aidat veya katkı payı ödemeden ayrılanlara yapılan ödemelerin menkul sermaye iradı olduğunun hükme bağlandığı, bu hükme göre sigorta şirketince davacıya yapılan ödemenin tamamının menkul sermaye iradı olduğu ve bu tutar üzerinden 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94. maddesinin 15/a bendi uyarınca tevkifat yapılması gerektiği, kanun hükmü açık olmasına karşın yapılan ödemelerin tamamının menkul sermaye iradı olarak değerlendirilemeyeceğine hükmeden mahkeme kararının yürürlükteki hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına temyiz isteminde bulunulduğundan yukarda belirtilen Yasa hükmü uyarınca temyiz istemi 193 sayılı Kanunun 75 ve 94. maddeleri kapsamında sınırlı olarak incelendi:
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun Menkul Sermaye İradı Başlıklı 75. maddesinin ilk fıkrasında sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkül sermaye dolayısıyla elde ettiği kar payı, faiz, kira ve benzeri iratların menkul sermaye iradı olduğu, aynı maddenin 15/a bendinde ise tüzel kişiliği haiz emekli sandıkları, yardım sandıkları ile emeklilik ve sigorta şirketleri tarafından on yıl süreyle prim, aidat veya katkı payı ödemeden ayrılanlara yapılan ödemelerin menkul sermaye iradı sayılacağı hükmüne yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden davacı ile sigorta şirketi arasında düzenlenen hayat sigortası poliçesi uyarınca davacının 3 yıl süreyle prim ödediği, poliçenin davacının isteği ile sonlandırılması üzerine sigorta şirketi tarafından davacıya 3 yıl boyunca ödediği ana para ve getirisinin iade edildiği, ancak ödeme yapılırken anapara ve getiriden oluşan toplam tutar üzerinden 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94. maddesinin 15/a bendi uyarınca gelir vergisi tevkifatı yapıldığı fazladan yapılan kesintinin iadesi istemiyle dava açıldığı Vergi Mahkemesince de sigorta şirketince davacıya ödenen tutarın tamamının değil, elde edilen gelirin tevkifata tabi olduğu gerekçesiyle fazladan yapılan kesintilerin iadesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun yukarıda belirtilen 75 inci maddesinin ilk fıkrasında menkul sermaye iradının tanımı yapılmış ve açıkça nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkül sermaye dolayısıyla elde edilen kar payı, faiz, kira ve benzeri iratların menkul sermaye iradı olduğu belirtilmiştir. Buna göre davacının sigorta şirketine üç yıl boyunca nakden yaptığı ödemeler dolayısıyla elde ettiği gelir, menkul sermaye iradı sayılacağından, sigorta şirketince yapılan ödemelerin tamamı değil bu ödemenin ana para dışında kalan kısmı menkul sermaye iradı niteliğindedir. Bu nedenle davacıya iade edilen toplam ödeme üzerinden 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94.maddesinin 15/a bendi uyarınca yapılan tevkifatta hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Bu durumda yürürlükteki hukuka aykırı bir sonuç ifade etmeyen İstanbul 3. Vergi Mahkemesi kararının kanun yararına bozulması hukuken olanaklı değildir. Açıklanan nedenlerle, kanun yararına bozma isteminin reddine 24.01.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.
Danıştay 14. Dairesi E:2012/4887, K:2013/704
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 51. Madde
- Kanun Yararına Temyiz
Kanun yolu, davanın taraflarına tanınan bir hukuki yoldur. Bu yolla yanlış olduğu ileri sürülen kararların yeniden incelenmesi, kararların hukuka uygunluğunun denetlenerek varsa eksik ve hatalarının giderilmesi amaçlanmıştır. Ancak, bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştayca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan, niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlere karşı, ilgili Bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından başvurulabilecek kanun yararına temyiz yoluyla yürürlükteki hukukun ülke düzeyinde birlik içinde uygulanmasının sağlanması amaçlanmaktadır.
Kanun yararına temyiz müessesesinin hukuka aykırı yargı kararıyla bozulan Hukuk Düzeninin onarılması ve ülkede hukuk ve uygulama birliğinin sağlanması amacı göz önünde bulundurulduğunda, bu amacın doğal sonucu olarak, verildiği anda kesin olan kararlar ile temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş olan kararlar, yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade etmesi nedeniyle, çözümlenmiş olan uyuşmazlığa etkili olmamak üzere kanun yararına bozulabilmektedir. Bu bakımdan; İstanbul 6. İdare Mahkemesince 2577 sayılı Kanun’un 15. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi uyarınca verilen ve aynı maddenin 4. fıkrasına göre kanun yolu kapalı bulunan kararın, Kanun’un 51. maddesi uyarınca esasının incelenmesine geçildi:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5. maddesinin 1. bendinde; Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak aralarında maddi ve hukuki bakımdan bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi varsa, birden fazla işlem aleyhine bir dilekçe ile de dava açılabilir. hükmüne yer verilmiştir.
Anılan düzenlemeye göre; idari yargılama usulünde her şahsın menfaatini ihlal eden idari işleme karşı ayrı ayrı dava açması esas olmakla birlikte; hak ve menfaatlerinde iştirak bulunan; yani, ortak hakları veya menfaatleri idari işlemle ihlal edilen birden fazla şahsın davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması halinde; bir başka deyişle, aynı maddi olay ve hukuki gerekçe dayanak alınarak tesis edilen işlemin iptali istemiyle aynı dilekçe ile dava açabilmesi de olanaklı bulunmaktadır. Düzenlemenin amacı; aynı yargı yerinin görevine giren ve çözümleri ayrı emek gerektirmeyen idari uyuşmazlıkların aynı dosyada görülmeleri sağlanarak, yargılamada gereksiz harcama yapmadan, sadelik ve hızlılığın sağlanması bununla birlikte farklı kararların verilebilmesi olasılığının da ortadan kaldırılmasıdır.
Dosyanın incelenmesinden; İstanbul İli, Sultangazi İlçesi, Cebeci Mahallesi, 4/14-17 pafta, 2237 ada, 1 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan yapının ruhsatsız olduğundan bahisle, hissedarı olan davacılara, ad ve soyadları ile hisse oranları belirtilmek suretiyle, 3194 sayılı Kanun’un 42. maddesi uyarınca para cezası verilmesine ilişkin encümen kararı ile bu karar uyarınca ruhsatsız yapının yıkılması gerektiğine, aksi takdirde 3194 sayılı Kanun’un 32. maddesi uyarınca yıkım kararı alınacağına ve ikinci kez para cezası verilebileceğine ilişkin belediye başkanlığı işleminin tesisi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı, Mahkeme tarafından her bir davacı tarafından ayrı ayrı dava açılmak üzere dilekçenin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Dava konusu edilen işlemler; davacıların hissedarı olduğu yapının tamamının ruhsatsız olarak yapıldığının tespit edildiğinden bahisle tesis edilen bir işlem olup; uyuşmazlığın çözümü, yapının tamamının ruhsatsız olarak yapılıp yapılmadığının ortaya konulmasını gerektirdiğinden, davacıların tümünün ortak menfaatini ilgilendirdiği gibi; olayda, davaya yol açan maddi olay ve hukuki sebeplerin aynı olması koşulu da gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bu durumda; İdare Mahkemesince, aralarında hak ve menfaatte iştirak bulunan davacıların ayrı ayrı dava açması gerektiği gerekçesiyle dava dilekçesinin reddine ilişkin olarak verilen kararda yürürlükteki hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığı tarafından yapılan kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile İstanbul 6.İdare Mahkemesince verilen 29.09.2011 günlü, E:2011/1874, K:2011/1355 sayılı kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca, hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına, kararın birer örneğinin ilgili Sultangazi Belediye Başkanlığı ile Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmesine ve kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasına, 07.02.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Danıştay 8. Dairesi E:2021/7033, K:2021/7124
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 51. Madde
- Kanun Yararına Temyiz
Boğaziçi Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi Uluslararası Ticaret Bölümü hazırlık sınıfı öğrencisi olan davacının, 30/09/2020 tarihinde online olarak gerçekleştirilen İngilizce yazma sınavında adayların sınav esnasında takibini sağlamak üzere kullanılan … isimli programda kesinti gerçekleşmesi nedeniyle sınavının geçersiz sayılarak mazeret sınavı hakkı tanınmamasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesi’nin kararında, davacının online yapılan sınav esnasında bağlantısının kesilmesi probleminin neden kaynaklandığı ve kopan bağlantının tekrar kurulması, tekrar kurulamamış ise hak kaybı oluşmaması için gerekli telafi yöntemleri oluşturulması için çalışmaların idare tarafından yapılması gerektiği, salt sınav esnasında bağlantısı kesildiğinden bahisle davacının sınavının geçersiz sayılması ve telafi sınavına alınmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilerek, yargılama gideri ile avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine hükmedilmiş, davalı idare tarafından istinaf başvurusunda bulunulmaması üzerine Mahkeme kararı kesinleşmiştir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun ‘Kanun Yararına Temyiz’ başlıklı 51. maddesinde; İdare ve vergi mahkemeleri ile bölge idare mahkemelerinin kesin olarak verdiği kararlar ile istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenler, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabilir. Temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde karar, kanun yararına bozulur. Bu bozma kararı, daha önce kesinleşmiş olan merci kararının hukuki sonuçlarını kaldırmaz. Bozma kararının bir örneği ilgili bakanlığa gönderilir ve Resmi Gazete’de yayımlanır. hükmüne yer verilmiştir.
Kanun yararına temyiz isteminin kabulüne karar verilebilmesi için, idare ve vergi mahkemeleri ile bölge idare mahkemelerinin kesin olarak verdiği ya da istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan bir kararın olması ve bu kararın yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi gerekmektedir. Kanun yararına bozmanın amacı, yürürlükteki hukukun ülke genelinde birlik içinde uygulanmasını sağlamak olup, maddi hatalara ilişkin sebeplerin kanun yararına bozma nedenini oluşturmadığı anlaşılmaktadır. Bu çerçevede; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 51. maddesine yönelik olarak yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, avukat aracılığıyla takip edilmeyen davada davalı idare aleyhine avukatlık ücretine hükmedilmesine ilişkin kararda, kanun yararına bozulmasını gerektirecek şartların oluşmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığınca İdare Mahkemesi’nin kararının avukatlık ücreti yönünden kanun yararına temyiz isteminin reddine, kararın birer örneğinin taraflar ile … Başsavcılığı’na gönderilmesine 29/12/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Danıştay 6. Dairesi E:2021/7803, K:2021/9514
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 51. Madde
- Kanun Yararına Temyiz
Dosyanın incelemesinden; Mamak belediyesi İle Toplu Konut idaresi Başkanlığı arasında 14.08.2012 tarihinde imzalanan protokol İte Altıağaç – Karaağaç – Hüseyingazi Mahalleleri Kentsel Yenileme ve Gecekondu Dönüşüm Projesinin ilan edildiği, davaya konu Hüseyingazi Mahallesi, 37357 ada 4 parsel sayılı taşınmazın Altıağaç – Karaağaç – Hüseyingazi Kentsel Yenileme ve Gecekondu Dönüşüm Projesi kapsamında kaldığı. Projenin amacına uygun gerçekleştirilebilmesi için proje kapsamındaki hak sahipleriyle yapılacak protokol, taahhütname, sözleşme, trampa, tahsis, tapu devri, tapu tescili vb. gibi uygulamaya yönelik esastan düzenleyen Yönetmeliğin Mamak Belediye Meclisinin 02.07.2012 tarih ve 386 sayılı kararı ile onaylanarak uygulamaya konulduğu, taraflar arasında, Altıağaç – Karaağaç – Hüseyingazi Kentsel Yenileme ve Gecekondu Dönüşüm Projesi Arsa ve Tesis Karşılığı Konut Sözleşmesinin imzalandığı, bu sözleşmeye göre davacının, Hüseyingazi Mahallesi 37357 ada, 4 sayılı parseldeki 336 m2 imarlı arsasını ve üzerindeki yapısını davalıya devrettiği, anlaşma gereği iki daire karşılığı eksik arsa payı borçlanması için gerekli olan eksik 44 m2 hisseyi, metrekaresi 450,00 TL’den satın alarak hisse miktarını 380 m2’ye yükselttiği, proje sürecinde oluşan koşullar doğrultusunda alınan idari kararla, sözleşmede vadedilen brüt 116 m2 konut büyüklüğünün brüt 127 m2’ye çıkarıldığı, davacının metrekaresi 450,00 TL’den 27.000,00 TL ödemek sureti ile 60 m2 belediye hissesi daha satın alarak, hisse miktarını toplamda 440 m2’ye çıkardığı, çekilen kura sonucu, davacıya 2.Etap D Blok, 4 ve 9 numaralı konutların tahsis edildiği, davacı tarafından ise davalı idare ile yapılan sözleşme gereğince devredilen arsanın tam üzerinde bulunan D7 bloktan daire verilmesi gerekirken daha düşük değere sahip ve metrekaresi daha az olan konutlardan daire tahsisi yapılmasının davalı idarenin hukuka aykırı aldığı idari kararların ve uygulama esnasındaki hizmet kusurlarının bir sonucu olduğu ileri sürülerek, uğranıldığı ileri sürülen maddi zararın tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Öncelikle, görevli yargı yerinin belirlenebilmesi için, uyuşmazlığa konu sözleşmenin, idari sözleşme niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Bir sözleşmenin idari nitelikte kabul edilebilmesi için taraflarından birinin idare olması, bir kamu hizmetinin yürütülmesi ya da böyle bir hizmetin yürütülmesine katılınması amacı ile yapılmış olması, bu nedenle idareye özgü bir düzenlenişe ihtiyaç duyulması, idareye özel hukuk sözleşmelerindekini aşan, tek yanlı fesih, denetleme, ceza verme gibi bazı üstünlük ve ayrıcalıkların tanınmış olması gerekmektedir.
Dava konusu sözleşme bu açıdan ele alındığında, dava konusu sözleşmenin Altıağaç – Karaağaç -Hüseyingazi Kentsel Yenileme ve Gecekondu Dönüşüm Projesinin gerçekleştirilmesi kapsamında İmzalandığı, yani bir kamu hizmetinin yürütülmesi amacı ile imzalandığı, sözleşmede davalı Mamak Belediye Başkanlığına tek taraflı fesih ve iptal yetkileri tanındığı, idarenin üstün hak ve yetkilerinin bulunduğu bir sözleşme olduğu, dolayısıyla tarafların serbest iradeleri ile anlaşmaları niteliğinde olmayıp, idari sözleşme niteliğini taşıdığı sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, İdari nitelikteki sözleşmeye uyulmadığı iddiası ile açılan tazminat davasının 2577 sayılı Kanunun yukarıda yer verilen 2/1-c bendi uyarınca idari yargı yerinde görülmesi gerektiğinden, davanın görev yönünden reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Danıştay 8. Dairesi E:2019/4892, K:2021/3751
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 51. Madde
- Kanun Yararına Temyiz
İdare hukukuna göre idarelerin bir idari işlemi tesis edebilmesi için hukuken korunabilir ve hukuka uygun bir nedeni olması gerekmektedir. Bu neden idari işlemlerin sebep unsurunu oluşturur. İdari işlemin tesis edildiği anda var olması zorunlu olan sebep unsurunun ortadan kalkması ona dayanılarak tesis edilen idari işlemi de sakatlayacaktır.
19.dönem Karabük Polis Meslek Eğitim Merkezi Müdürlüğünde özel harekat öğrenci adayı olan davacının Eğitim merkezinden ilişiğinin kesilmesine sebebi olarak hakkında yaptırılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması neticesinde … Asliye Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile “yaralama” suçundan dolayı 1 yıl 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, bu cezanın da 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 51/1 maddesi uyarınca ertelenmesine ve aynı Kanun’un 51/3 maddesi uyarınca 1 yıl süre ile denetime tabi tutulmasına karar verildiği ve kararın 14/05/2012 tarihinde kesinleşmesi gösterilmektedir. Davacı tarafından adli yargı tarafından verilen kararın hatalı olduğundan bahisle Adalet Bakanlığına kanun yararına bozma yoluna gidilmesi amacıyla başvuru yapıldığı, söz konusu Bakanlık tarafından … Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan … tarih ve … sayılı yazıda “…sanık …’ın yüzüne karşı, diğer sanıkların yokluğunda verilen söz konusu kararda, kanun yolu başvuru süresinin, sanık …’ın yüzüne karşı verildiği halde tebliğinden, yokluğunda karar verilen sanıklar için ise tefhimden itibaren başlayacağı belirtilerek ilgililerin yanıltıldığı, sürenin ne zaman başlayacağı, mercii, başvuru şekli ve kanun yollarına başvurulmadığı takdirde hükmün kesinleşeceğinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmediği gibi, karara karşı başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii, başvuru şekli ve kanun yollarına başvurulmadığı takdirde hükmün kesinleşeceğinin açıkça gösterildiği şerhli davetiyenin de tebliğ edilmediği anlaşıldığından, kararın kesinleşmediği ve anılan karara karşı sanıklar tarafından verilen 29/11/2017 tarihli dilekçelerin temyiz dilekçesi olarak kabulü ve merciince değerlendirilmesi gerektiği düşünüldüğü…” belirtilmiş, …Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ilgili başvuru dilekçesi …Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş, söz konusu Başsavcılık ise başvuru dilekçesini gereğinin yapılması istemiyle … Ceza Mahkemesine sevk etmiştir. … Ceza Mahkemesi … tarih ve E:…, K:… sayılı ek kararı ile 29/11/2017 tarihli dilekçenin temyiz dilekçesi olarak kabulü ile kanun yolu incelemesi için Yargıtaya gönderilmesine karar verilmiştir. Yargıtayda temyiz aşaması sonucunda Yargıtay … Ceza Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı ilamı ile sanığa yüklenen suçun gerektirdiği cezanın yasada belirtilen türü ve üst sınırına göre; 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e maddesinde öngörülen 8 yıllık asli zamanaşımı süresine tabi olduğu ve zamanaşımını kesen son sebep olan hükmün verildiği 18/04/2012 tarihi ile inceleme tarihi arasında 8 yıllık asli zamanaşımı süresinin gerçekleşmiş bulunduğu gerekçesiyle kararın bozulmasına ve kamu davasının düşürülmesine karar verilmiştir.
Bu durumda dava konusu işlemin sebep unsuru ortadan kalktığından davacının durumunun oluşan hukuki duruma göre yeniden değerlendirilmesi gerektiği görüldüğünden, davanın reddi yolunda verilen kararı onayan Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.