İdari Yargılama Usulü Kanunu 5. Madde
Aynı Dilekçe ile Dava Açılabilecek Haller
- Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir.
- Birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerekir.
İdari Yargılama Usulü Kanunu 5. Madde Açıklaması
İYUK çerçevesinde asıl kural her idari işleme karşı ayrı ayrı dava açılmasıdır. Ancak, 5. maddede öngörülen düzenleme ile Kanun’un belirlediği hallerde işlemlere karşı açılan davaların birlikte görülerek usul ekonomisinin uygulanması ve farklı kararların ortaya çıkması ihtimalinin önüne geçilmesi amaçlan maktadır.
İdari yargıda aynı dilekçe ile dava açılabilecek haller İYUK’un 5. madde sinde iki şekilde düzenlenmiştir:
- Bir dilekçe ile birden fazla işleme karşı dava açılması.
- Bir dilekçe ile birden fazla kişinin, bir işlem veya eyleme karşı dava açması.
- İlgili Makale:
- 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) Tam Metin:
İdari Yargılama Usulü Kanunu 5. Madde Aynı Dilekçe İle Dava Açılabilecek Haller Emsal Kararlar
Danıştay 4.Daire E: 2004/ 2060, K: 2006 / 2001
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 5. Madde
- Aynı Dilekçe ile Dava Açılabilecek Haller
Dava, 24.3.2004 tarih ve 22 sıra No.lu Gelir Vergisi Sirkülerinin 5.4. bölümünde yer alan binalar için yatırım indirimi uygulanırken arsa bedeli hariç değerleri dikkate alınacaktır. İbaresinin iptali ile 2004/Nisan ayına ilişkin olarak ihtirazi kayıtla verilen muhtasar beyanname üzerine tahakkuk eden gelir (stopaj) vergisinin kaldırılması ve fazladan tahakkuk eden verginin iadesi istemiyle dava açılmıştır. Dava konusu Sirkülerde yer alan düzenlemenin, üst hukuk normunun nasıl anlaşılması gerektiği konusunda Kanunda yer alan düzenlemenin yeniden yorumlanmasıyla, davacının menfaatini doğrudan etkiler nitelikte uygulamalar içermesi nedeniyle yürütülmesi zorunlu idari işlem kapsamında görüldüğünden, davaya konu edilmesi mümkün olup, dava konusu işlemler arasında maddi ve hukuki yönden bağlılık bulunması nedeniyle de tek dilekçeyle dava açılabileceğinden, davalı İdarenin usule ilişkin iddialarında yasaya uyarlık görülmemiştir. Bu düzenlemelere göre, 193 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin 1 inci bendinde sayılan mükelleflerin faaliyetlerinde kullanılmak üzere satın aldıkları veya imal ettikleri amortismana tabi iktisadi kıymetlerin maliyet bedellerinin % 40’ını vergi matrahının tespitinde ilgili kazançlardan yatırım indirimi istisnası olarak indirim konusu yapabilecekleri, bina harcamalarının ise ancak mal ve hizmet üretim yeri olarak kullanılmak üzere inşa edilmesi halinde yatırım indirimi istisnasından yararlanabileceği, arsa ve arazinin ise bu istisnadan yararlanmasına olanak bulunmadığı anlaşılmaktadır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nda yatırım indirimine ilişkin ilk düzenlemeler 202 sayılı Kanunla Ek 1 ve EK 6ncı maddelerle getirilmiş olup, Ek 2. maddenin gerekçesinde istihsali genişletmeye, prodüktiviteyi artırmaya, ihracatı geliştirmeye mahsul ve mamullerin kalitesini ıslaha, kültür seviyesini yükseltmeye, ilmi ve teknik araştırmalara, çalışma güvenliğini sağlamaya ve yabancı turist celbine matuf yatırımlar, indirimden faydalanmaktadır. Münhasıran mesken inşası ve arazi edinilmesi, istihsali artırıcı mahiyette görülmediğinden, indirimden istifade bahis konusu olamayacaktır… şeklinde açıklamaya yer verilmiştir. Yatırım indirimine ilişkin yasal düzenlemeler yıllar itibarıyla değişikliğe uğramış olmakla birlikte, anılan gerekçede belirtilen ve doğrudan üretimi artırıcı mahiyette görülmeyen arazi ve arsalar yatırım indirimi istisnasından hariç tutulmuş, bu durum, dava konusu Sirkülerin ilişkin olduğu 193 sayılı Kanunun anılan 19 uncu maddesinin 4 üncü bendinde açıkça sayılmak suretiyle hükme bağlanmıştır. Her ne kadar mal ve hizmet üretim yeri olarak kullanılmak üzere inşa edilen binalar söz konusu istisnadan yararlanmakta ise de, bu alt bendin devamında arazi ve arsaların kapsam dışında olduğu ifade edilmiştir. 193 sayılı Kanunun 19.maddesinin 1.bendinde amortismana tabi iktisadi kıymetlerin istisnadan yararlanacaklarının açıklanmış olması ve arazi ile arsanın amortismana tabi olmaması karşısında, binanın üzerine inşa edilen arsanın yatırım indirimi istisnasından yararlanması mümkün bulunmamaktadır. Zira Kanunda arazi ve arsaların boş veya üzerinde bina olup olmadığı ayrımı yapılmaksızın arazi ve arsa yatırım indirimi istisnasına ilişkin uygulamanın kapsamı dışında tutulmuştur.
Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 269 ve devamı maddelerinde yer alan düzenlemeler uyarınca binanın tamamlanarak aktife alınması durumunda, binanın bir maliyet unsurunu oluşturan arsanın da maliyeti dahil olmak üzere amortismana tabi olmasına karşın, yatırım indirimi istisnasına ilişkin özel düzenleme olan 193 sayılı Kanunun 19. maddesindeki arazi ve arsanın kapsam dışında tutulmuş olması nedeniyle, yatırım indirimi istisnasından yararlandırılmaması Kanun gereğidir.
Bütün bu açıklamalar karşısında, dava konusu edilen Sirkülerin 5.4. bölümünde yer alan binalar için yatırım indirimi uygulanırken arsa bedeli hariç değerleri dikkate alınacaktır. şeklindeki açıklama, 193 sayılı Kanunun 19. maddesinde yer alan düzenlemelere aykırılık oluşturmamaktadır.
Diğer taraftan, davacının 24.4.2003 tarihinden sonra satın aldığı arsa üzerine inşasına başlanılan fabrika binası nedeniyle, arsa maliyeti hariç tutularak yatırım indirimi istisnasından yararlanması Kanunun öngördüğü kural olup, arsa bedeli dahil yatırım indirimi istisnasından yararlanılması gerektiği yolundaki ihtirazi kaydı kabul edilmeyerek yapılan tahakkuk da yasaya uygun bulunmuştur.
Danıştay 10.Daire Esas: 2013/ 6355 Karar: 2016 / 2504
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 5. Madde
- Aynı Dilekçe ile Dava Açılabilecek Haller
Dava, Nevşehir İlinde faaliyet gösteren davacı Şirkete ait bakım merkezine ilişkin olarak ödenmesi gereken hakedişlerin eksik ödendiği veya ödenmediğinden bahisle yapılan başvurunun reddine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğünün 15.8.2012 tarih ve 4425 sayılı işleminin iptali ile 203.783.-TL’nin yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Yine dava konusu edilen işlemin 1. maddesinde 4 kez 5’er günlük kesinti uygulandığından bahsedilmiş, dosyadaki belgelerden bu kesinti işlemlerinin 13.01.2012 tarihli ve 214 sayılı, 31.01.2012 tarihli ve 691 sayılı, 23.02.2012 tarihli ve 1091 sayılı işlemler ile dosyada bir örneği bulunmadığından sayısı tespit edilemeyen başka bir 23.02.2012 tarihli işlemle yapıldığı anlaşılmış olup, bu işlemler arasında yukarıda anılan yasa maddesinde belirtilen maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunmadığından her birine karşı ayrı olmak üzere 4 ayrı davanın açılması gerektiği anlaşılmıştır.
Dava konusu işlemin 2. maddesinde İl Müdürlüğü onayı alınmaksızın bakım altında tutulduğu tespit edilen isimler sayılarak bu kişilerin davacı bakım merkezinden alınarak başka bir bakım merkezine yerleştirildiği, adı geçen özürlülerin bakım ücretlerinin ne şekilde ödeneceğinin henüz kesinlik kazanmadığı, şartları uymayan özürlülerin bakım ücreti ödeme işleminin durdurulduğu bilgisine yer verilmiş olup, bu maddede belirtilen hususlar arasında neyin dava konusu edildiği anlaşılamamış, yani, bazı özürlülerin başka bir bakım merkezine yerleştirilmesi işleminin mi, bazı özürlülerin bakım ücretinin ödenmemesi işleminin mi dava konusu edildiği anlaşılamamış, kaç kişinin, hangi tarihte başka bir bakım merkezine yerleştirildiği, kaç kişinin, hangi tarihten itibaren bakım ücretinin ödenmediğinin belirtilmediği görülmüş olup, bu hususlar açıklanarak ve bu hususlar ile ilgili tesis edilmiş başka işlem varsa tarih ve sayısı ile tebliğ tarihi belirtilerek, aralarında maddi veya hukuki bağlılık ya da sebep sonuç ilişkisi yoksa ayrı ayrı düzenlenen dava dilekçeleri ile dava açılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Dava konusu işlemin 3. maddesinde; Ek-1 listede yer alan özürlülerin geçmiş tarihi kapsayan bakım ücretlerinin ödenmesine ilişkin Genel Müdürlük görüşü doğrultusunda işlem yapılacağı belirtilmiş, bu maddede belirtilen özürlülerin kimler olduğu ve hangi tarihlere ilişkin bakım ücretinin talep edildiği belirtilmemiş olup, bu haliyle, bu maddede dava konusu edilen husus anlaşılamamıştır.
Dava konusu işlemin 4. maddesinde; Azeri uyruklu Müslümat isimli özürlü ile ilgili bakım ücretinin talep edildiği ve bu talebin bakım onayı alınmadığından bahisle reddedildiği anlaşılmakla birlikte, bu işlemle yukarıda sayılan işlemler arasında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunmadığından ayrı dava konusu edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Dava konusu işlemin 6. maddesinde; davacı bakım merkezinin 2012 yılı Temmuz ayı hak edişinden 5 günlük kesintinin sebebi açıklanmış, bu kesinti işleminin de tarih ve sayısı ile tebliğ tarihi belirtilerek ayrı dava dilekçesi ile ayrı bir davada dava konusu edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Uyuşmazlıkta, davacı tarafından idareye verilen başvuru dilekçesinin bir örneğinin davacı taraf yanında, esas olarak davalı idareden teminin mümkün olması; davacı tarafça yapılan idari başvuru üzerine tesis olunan tek bir idari işlemin iptalinin istenilmesi ve işlem içeriği olaylar arasında maddi ve hukuki yönden bağlılık bulunduğu hususları dikkate alındığında, dava konusu işlem içeriği sebeplere karşı aynı dilekçe ile açılan davada, yukarıda belirtilen gerekçeyle dilekçenin reddine karar verilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.
Danıştay 13.Daire E: 2015/4076, K:2015 / 2838
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 5. Madde
- Aynı Dilekçe ile Dava Açılabilecek Haller
Dava, davacı şirket tarafından faturalarına yansıtılan kayıp kaçak bedellerinin iadesi istemiyle yapılan başvurunun zımnen reddine ilişkin işlem ile kayıp kaçak bedeline dayanak teşkil ettiği ileri sürülen 16.12.2010 tarih, 2932 sayılı ve 28.12.2010 tarih, 2999 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu kararlarının iptali istemiyle açılmıştır.
2577 sayılı Kanun’un “Aynı Dilekçe İle Dava Açılabilecek Haller” başlığını taşıyan 5. maddesinde; her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılacağı, ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep – sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile dava açılabileceği, birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerektiği; Kanun’un 14. maddesinin 3. fıkrasında, dilekçelerin görev ve yetki, idari merci tecavüzü, ehliyet, idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet ve aynı Kanun’un 3. ve 5. maddelerine uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği; 15. maddesinin 1-d bendinde ise, dilekçelerin 3. ve 5. maddelere uygun olmadıklarının tespiti halinde, yeniden dava açılmak üzere dilekçenin reddedileceği kurala bağlanmıştır.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacı şirketin, idari yargının görev alanında bulunan Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun 16.12.2010 tarih ve 2932 sayılı ve 28.12.2010 tarih ve 2999 sayılı kararlarının iptali isteminin yanında, özel hukuk sözleşmesi kapsamında kullandığı elektrik gereğince kendisine gönderilen faturalarda yer alan kayıp-kaçak bedeli adı altında ödenmiş olan tutarların iadesi istemiyle yapılan başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin de iptalinin istenildiği, tarafların eşitliği üzerine kurulu, özel hukuk sözleşmesi kapsamında yapılan abonman sözleşmesinden kaynaklanan kayıp-kaçak bedelinin iadesi isteminden doğan ihtilafın ancak adli yargı yerlerinde açılacak bir davaya konu edilebileceğinin açık olması karşısında, aynı dilekçeyle hem adli yargının hem de idari yargı yerlerinin görev alanına giren bir istemde bulunulduğu anlaşıldığından, dava dilekçesi bu haliyle 2577 sayılı Kanun’un 5. maddesine uygun bulunmamaktadır.
Bu durumda; Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun 28.12.2010 tarih, 2999 sayılı ve 16.12.2010 tarih, 2932 sayılı kararlarına karşı ayrı; kayıp kaçak bedelinin iadesi isteminin reddine ilişkin işleme karşı ayrı dilekçelerle dava açılması gerekmektedir.
Açıklanan nedenle, 2577 sayılı Kanun’un 15/1-d maddesi uyarınca, kararın tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde 5. maddeye uygun şekilde kararda belirtildiği şekliyle her bir işleme karşı ayrı ayrı dilekçelerle, dilekçe ret kararını veren yargı yeri sıfatıyla Danıştay’da yeniden dava açmakta serbest olmak üzere dilekçenin reddine, aynı Kanun’un 15/5. maddesi hükmüne göre dilekçenin reddi üzerine yeniden verilen dilekçede aynı yanlışlık yapıldığı takdirde davanın reddedileceğinin davacıya tebliğine, ayrıntısı aşağıda gösterilen yapılan 128,20-TL yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, posta gideri avansından artan tutarın ve kullanılmayan 45,60-TL yürütmenin durdurulması harcının davacıya iadesine, 17.08.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Danıştay 12.Daire E: 2013/4271, K: 2015/4905
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 5. Madde
- Aynı Dilekçe ile Dava Açılabilecek Haller
Dava, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Milli Saraylar Daire Başkanlığında 4/C statüsünde görev yapmakta iken sözleşmesi sona eren ve parasal haklarının ödenmesi istemiyle yapmış olduğu başvurusu 15.09.2011 tarihli ve 16486 sayılı işlemle reddedilen davacı tarafından, İş Kanunu hükümlerine tabi biçimde hizmet akdiyle işçi olarak çalıştığı 2003 yılı öncesi dönemdeki çalışma süresi de dikkate alınarak son maaş miktarı üzerinden hesaplanacak kıdem tazminatı olarak 15.985,75 TL’nin ve izin ücreti ile 4/C statüsünde görev yaptığı döneme ilişkin iş sonu tazminatın hesaplanarak en yüksek mevduat faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Anılan Kanunun “Aynı Dilekçe İle Dava Açılabilecek Haller” başlıklı değişik 5 inci maddesinin 1. fıkrasında,
“Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir. Hükmüne yer verilmiş; “Dilekçeler Üzerine ilk inceleme “başlıklı 14. maddesinde de, dilekçelerin,
“a) Görev ve yetki,
b) İdari merci tecavüzü,
c) Ehliyet,
d) İdari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, e) Süre aşımı,
f) Husumet,
g) 3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği;” kuralı getirilmiş; “İlk inceleme üzerine verilecek karar:” başlıklı 15 inci maddede
“14. maddenin; h) 3/g bendinde yazılı halde otuz gün içinde 3 ve 5. maddelere uygun şekilde yeniden düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak …üzere dilekçelerin reddine,
Karar verilir.” hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı Yasanın 10. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında “İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştay, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. ” hükmü yer almaktadır.
Bakılan olayda, davalı idarece davacının başvurusundan önce talep konusu tazminatların ödenmemesi yolunda tesis edilmiş idari davaya konu edilebilecek bir işlem bulunmamaktadır. Dolayısıyla, davacının emekli olduğu tarih itibarıyla söz konusu tazminatların ödenmediğini öğrendiğinin kabulü yasal olarak olanaklı değildir. Kaldı ki, “olumsuz işlemler” olarak da isimlendirilen ve zımnen tesis edilen işlemlerin varlığı, bu durumun Kanunda açıkça öngörülmüş olmasına bağlıdır. Diğer bir ifadeyle, normatif olarak idarenin hareketsiz ya da sessiz kalmasına hukuki bir sonuç bağlanmış olması gerekmektedir.
Bu durumda, 18.01.2008 tarihinde 4/C statüsünde bir görevden emekli olarak ayrılan davacının, anılan tarihlerden başlamak üzere on yıllık genel zaman aşımı süresi içinde 2577 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi kapsamında davalı İdareye başvurarak 4/C statüsünde görev yaptığı döneme ilişkin iş sonu tazminatının ödenmesini isteyebileceği açık olduğundan, davacının 06.09.2011 tarihli başvurusunun reddine ilişkin olan ve 16.09.2011 tarihinde tebliğ edilen 15.09.2011 tarihli ve 16486 sayılı işleme karşı açmış olduğu davada süre aşımı bulunmamaktadır.
Sonuç olarak, dava dilekçesinde dava konusu edilen alacakların nitelikleri itibarıyla bir kısmının (kıdem tazminatı ve izin ücreti) İş Kanununa tabi çalıştığı döneme ilişkin olmakla adli yargının görev alanına girdiği, bir kısmının da (iş sonu tazminatı) 4/C kapsamında görev yaptığı döneme ilişkin olmakla idari yargının görev alanında bulunduğu, bu haliyle aynı davada çözümlenmesi farklı yargı kollarına ait taleplerin aynı dilekçede dava konusu edildiği, bu nedenle dilekçenin 2577 sayılı Yasanın 5 inci ve 15 inci maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken, davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Danıştay 7.Daire E: 2002/ 1593, K:2005 / 2219
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 5. Madde
- Aynı Dilekçe ile Dava Açılabilecek Haller
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 5. maddesinin 1. fıkrasında, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunması halinde birden fazla idari işlemin bir dilekçe ile idari davaya konu edilebilmesine olanak tanıyan düzenlemenin amacı; aynı yargı yerinin görevine giren ve çözümleri ayrı emek gerektirmeyen idari uyuşmazlıkların aynı dava içerisinde görülmeleri sağlanarak, gereksiz zaman israfı ile masrafın önlenmesi ve farklı kararların verilebilmesi riskinin ortadan kaldırılmasıdır. Ancak; aralarında maddede aranan biçimde bağlılık ya da ilişki bulunsa bile, birden fazla idari işlemin aynı dilekçeyle idari davaya konu edilebilmesi için; bu durumun, kamu düzeni için öngörülen usul ve görev kurallarını; bu kurallarla korunan ve Anayasa’nın 37nci maddesinde öngörülen “kanuni hakim ilkesi”ni ihlal ediyor olmaması da gereklidir. Örneğin; bu nedenle, Danıştayın ilk derece mahkemesi olarak görevine giren davaya konu edilebilecek nitelikteki bir işlemle, idare veya vergi mahkemelerinin görevine giren davalara konu olması gereken bir işlemin; idare ve vergi mahkemelerince kurul halinde çözümlenmesi gereken davaya konu edilebilecek işlemle, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluş Ve Görevleri Hakkında Kanunun 7. maddesi uyarınca, bu mahkemelerin hakimlerinden biri tarafından görülebilecek nitelikteki davaya konu edilmesi gereken işlemin, aralarında açıklanan nitelikteki bağlılık veya ilişkiye karşın; birlikte ve aynı dilekçe ile aynı yargı yerinde idari davaya konu edilmeleri olanaklı değildir. Böyle bir duruma, kamu düzeniyle ilgili olan görev kuralını ve “kanuni hâkim ilkesini ihlal edici sonuçları nedeniyle izin verilemez.
Aynı nedenle, her biri ayrı idari davaya konu edildiğinde idare ve vergi mahkemelerinin hâkimlerinden biri tarafından çözümlenmesi gereken; yani yarattıkları idari uyuşmazlıkların çözümü tek hakimin görevine giren birden fazla işlemin konu unsurunu oluşturan meblağların toplamının tek hakimin görevinin sınırını oluşturan miktarı aşıyor olmasına bakılarak; bu işlemlerin, davanın idare ve vergi mahkemelerinin kurul halindeki oluşumuyla çözümlenmesini gerektirecek ve bu davalarda verilecek kararların tabi oldukları olağan kanun yolunun değişmesi sonucunu yaratacak biçimde birlikte ve aynı dilekçe ile idari davaya konu edilmeleri uygun görülemez.
Bu bakımdan; açıldığı tarih itibarıyla her biri 2576 sayılı Kanunun yukarıda sözü edilen 7. maddesinde tek hakimle görülmesi gereken davalar için öngörülen ve anılan Kanunun 4577 sayılı Kanunun 4. maddeciyle değişik Ek 1. maddesi uyarınca yeniden değerleme oranında yapılan artırma sonucu davanın açıldığı yıl için tespit olunan 2.380.000.000.- liralık sınırın altında kalan kırk ayrı ödeme emrini konu edinen davaya ait olan ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 5. maddesinin 1. fıkrasına uygun bulunmayan dilekçenin, Mahkemece, aynı Yasanın 15. maddesinin 1. fıkrasının ( d ) bendi uyarınca reddedilmesi gerekirken; dosyanın tekemmül ettirilerek, davanın esası hakkında karar verilmesinde isabet görülmemiştir.