İdari Yargılama Usulü Kanunu 12. Madde
İptal ve Tam Yargı Davaları
İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay’a ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.
İdari Yargılama Usulü Kanunu 12. Madde Açıklaması
- İdari İşlem Dolayısıyla Tam Yargı Davası
Bir idari işlemin kişisel bir hakkı ihlal ettiğinin iddia edildiği durumlarda tam yargı davasında dava açma süresinin başlangıcı iptal davasında olduğu gibi yazılı bildirim, öğrenme veya ilan tarihini izleyen gündür. Kanun bu şekilde yürürlüğe giren bir idari işlem dolayısıyla hakları ihlal edilen kimselere idari yargı yoluna başvurmada üç olanak tanımaktadır:
İlk olarak ilgili doğrudan doğruya ve sadece tam yargı davası açabilir. İptal davası açılmamış olması o işlem bakımından tam yargı davası açılmasına hukuki bir engel oluşturmamaktadır. Bu durumda idari işleme karşı açılacak tam yargı davasındaki dava açma süresi idari işlemin tebliğini takip eden gün başlar. İdari işlemlere karşı iptal davasının açılmasında olduğu gibi yazılı bildirimin gerçekleşmediği hallerde, öğrenme tarihini takip eder günden itibaren idari işlem dolayısıyla tam yargı davası açılabilir.
İkinci olanak iptal ve tam yargı davalarının birlikte açılmasıdır. Bu durumda da dava açma süresi yine idari işlemin tebliğini veya öğrenilmesini takip eden gün başlar.
Son olanak ise ilgilinin önce iptal davası açarak davanın karara bağlanmasından itibaren dava açma süresi içinde tam yargı davası açabilmesidir. Bu durumda ilgililerin idari işleme karşı iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine tam yargı davası açma hakları olduğu gibi; kanun yollarına başvurulması halinde ise tam yargı davası kanun yolu mercilerinin vereceği kararın tebliği sonrasında da açılabilir. Bunun yanında, Danıştay kanun yollarına başvurmadan veya başvurmuş olsa dahi sürecin tamamlanması beklenmeden açılan tam yargı davalarını süre yönünden reddetmemektedir.
- İdari İşlemin İcra Edilmesi Nedeniyle Tam Yargı Davası
İdari işlemin icra edilmesi üzerine açılacak tam yargı davasında dava açma süresinin işlemesini başlatan vakıa icra tarihidir. Bu durumda ilgililer idari işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava açma süresi içinde tam Yargıtay davası açabilirler. Tesis ve tebliğ edildiği tarihte maddi veya manevi nitelikli zararlar doğurmayan idari işlemler icra edilmeleri halinde zarara neden olabilirler. Örneğin idarece bir bayındırlık eserinin inşasına ilişkin kararın alınması veya bu konunun imar planında düzenlenmesi icra aşamasında geçilmeden bir zarara neden olmaz, Bu durumda zarar ancak idari işlemin icrası ile oluşabilir. Bu zararın tazmini amacıyla açılacak tam yargı davası da icra tarihinden itibaren dava açma süresi içinde açılmalıdır.
- İlgili Makale:
- 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) Tam Metin:
İdari Yargılama Usulü Kanunu 12. Madde İptal ve Tam Yargı Davaları Emsal Kararlar
İdari Dava Daireleri Kurulu Esas: 2004/795 Karar: 2007/1820
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 12. Madde
- İptal ve Tam Yargı Davaları
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 12. maddesinde; ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay’a ve idare veya vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi, ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri kurala bağlanmıştır.
İdari işlemlerden dolayı doğrudan doğruya tam yargı davası açılıp açılamayacağı hususu 521 sayılı Kanun zamanında da tartışmalara konu olmuş, daha sonra anılan kanunun 71. maddesinin 1740 sayılı Kanunla değiştirilmesi sonucu idari işlem dolayısıyla doğrudan tam yargı davası açmanın mümkün olduğu hükme bağlanmıştır. Diğer taraftan, 1740 sayılı kanundan önceki dönemde, iptal davasının reddinden sonra aynı işlemden dolayı tam yargı davası açılabilmesine de olanak bulunmamasına karşın 1740 sayılı Kanunla yapılan değişiklik ile, iptal davası açılmadan da tam yargı davası açılabilmesine imkan tanınmasının yanı sıra iptal davasının reddi üzerine de tam yargı davası açılabileceği öngörülmüştür. 1740 sayılı Kanunun gerekçesinde de, İdare hukuku kurallarına göre, idare tarafından tesis edilmiş olan bir işlem, mevzuata uygun olmakla beraber, herhangi bir şahsın hakkını da ihlal ediyor ise, bu halde işlem iptal edilmeden de tam yargı davasının açılabileceği belirtilmiştir. Buna göre, hiçbir hukuki sakatlık taşımayan ve bu nedenle iptali gerekmeyen idari işlemlerden ötürü kişiler zarara uğramışlarsa, bu zararın da tazmini gerekebilir. 1740 sayılı kanunla getirilen bu düzenleme, 2577 sayılı Kanunda da kabul edilmiştir.
Dolayısıyla Daire kararında da belirtildiği üzere iptal davası açılmamış olması o işlem bakımından tam yargı davası açılmasına hukuki bir engel oluşturmamaktadır. Bu durumda, doğrudan doğruya tam yargı davası açılabilmesi Yasa gereği olup, işlemin hukuka aykırılığının açılmış bir iptal davasında yargı kararı ile saptanmamış olması işlem dolayısıyla açılan tam yargı davasının bu nedenle reddini de gerektirmediğinden idare mahkemesi kararında bu yönden hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Ancak, temyiz dosyasının incelenmesinden, Ankara 6. İdare Mahkemesince verilen ısrar kararında, daha önceki kararda belirtilmemiş olan davacının bu davayı süresinde açmadığı hususuna da gerekçede yer verildiği anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacı temyiz isteminin kabulü ile Ankara 6. İdare Mahkemesinin 26.3.2004 günlü, E: 2004/879, K: 2004/434 sayılı ısrar kararının, davacının tazminat isteminin dayanağı bulunmadığından davanın reddine ilişkin kısmının bozulmasına ve kararın davanın süresinde açılmadığına ilişkin kısmı karara bağlanmak üzere dosyanın Danıştay Sekizinci Dairesine gönderilmesine 04.10.2007 günü oybirliği ile karar verildi.
Danıştay 13.Dairesi Esas: 2005/824 Karar: 2005/2667
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 12. Madde
- İptal ve Tam Yargı Davaları
Dava, Demirbank TAŞ’ın temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 14. maddesinin ( 3 ) numaralı fıkrasına istinaden Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilmesine ilişkin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun 06.12.2000 tarih ve 123 sayılı kararı gereğince davacının 3.342 adet hisse senedine bedelsiz el konulması nedeniyle, uğranıldığı ileri sürülen zararın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmış;
Anayasanın 125. maddesinin üçüncü fıkrasında idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmiş, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinin ( 1 ) numaralı fıkrasında dava açma süresinin altmış gün olduğu, ( 2 ) numaralı fıkrasında bu sürenin idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı ve ( 4 ) numaralı fıkrasında ise ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı kuralına yer verilmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 14. maddesinin ( 3 ) numaralı fıkrası uyarınca Demirbank TAŞın temettü hariç ortalık hakları ile yönetim ve denetiminin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilmesine ilişkin kararı anılan yasa maddesinin son fıkrası uyarınca Resmi Gazete’de yayımlanmış olmakla birlikte düzenleyici bir işlem olmayıp bireysel işlem niteliğindedir.
Başka bir anlatımla sadece Demirbank TAŞ hakkında alınmış olan idari karar, aynı durumdaki herkes hakkında sürekli uygulanabilecek nitelikte soyut ve objektif kurallar içermemekte, dolayısıyla düzenleyici işlem sayılmasına olanak bulunmamaktadır.
Bu itibarla Resmi Gazete’de yayımlanmış olmasının söz konusu işlemin düzenleyici işlem sayılması sonucunu doğurmayacağı, dolayısıyla bu işlemden dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılacak davada sürenin ilan tarihini izleyen günden başlamasını gerektirmeyeceği ve genel kurala göre bu tür sübjektif işlemlerden dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılacak idari davaların yazılı bildirimin yapıldığı veya işlemin öğrenildiği tarihi izleyen günden başlayacağı konusunda duraksamaya yer olmadığından, Demirbank TAŞ’ın Fon’a devrine ilişkin bireysel işlemden dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davada mahkemece öncelikle Demirbank TAŞ’ın hisse senetlerinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na geçişinin davacı tarafından öğrenilme tarihi araştırılmak suretiyle bu tarihten itibaren dava açma süresi içinde dava açılıp açılmadığı, belirlendikten sonra Demirbank TAŞ’ın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devrine ilişkin olarak açılan davada Danıştay Onuncu Dairesince verilen 05.11.2004 tarih, E: 2004/8038, K: 2004/7170 sayılı iptal kararına göre hukuksal durumu incelenmek suretiyle işin esasına girilerek karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Danıştay 2.Dairesi Esas: 2007/3399 Karar: 2009/1428
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 12. Madde
- İptal ve Tam Yargı Davaları
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun ek ders görevi ile ilgili düzenleme getiren 89 uncu maddesinin verdiği yetkiye istinaden, 16.12.1998 günlü, 23555 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu’nun 2.12.1998 günlü, 98/12120 sayılı kararı ile yürürlüğe konulan ve dava konu uyuşmazlığa ilişkin dönemde yürürlükte bulunan Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen ve Yöneticilerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Esasların İkinci Bölümünde, Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı ile Bakanlığa bağlı her derece ve türdeki eğitim ve öğretim kurumlarında görevli öğretmen, yönetici, uzman ve usta öğreticiler ile diğer görevlilerin; Aylık Karşılığı Ek Ders Görevi, Ek Ders Görevi, Hizmet İçi Eğitim Faaliyetleri, Yetiştirme, Okuma-Yazma ve Uyum Kursları ve Ders Ücreti Karşılığı Görevlendirme başlıkları altında aylık ve ücretle okutacakları; Üçüncü Bölümünde ise, Ders Niteliğinde Yönetim Görevi, Ders Dışı Hazırlık ve Planlama Görevi, Sınav Görevi, Belleticilik Görevi, Akşam Sanat, Spor ve İzcilik Okulları ile Açık öğretim Kurumları Yönetici ve Öğretmenleri, İşletmelerde Meslek Eğitimi, Ders Dışı Eğitim Çalışmaları, Okulda Bulunma Zorunluluğu ve Ders Kitabı ve Aracı Hazırlama Görevi başlıkları altında da okutmuş sayılacakları haftalık ders saatlerinin sayısı, ders görevi alacakların nitelikleri ve diğer hususlar düzenlenmiştir.
Anılan Esaslar kapsamında ek ders ücreti ödenebilmesi için, ek ders görevinin fiilen yapılması, ek ders görevinden sayılan veya ek ders görevinin yapılmış sayılacağı haller bakımından ise bu Esaslarda belirlenen koşulların oluşması gerekmektedir.
İptal davalarında idari işlemin iptali yolunda verilen kararların idari işlemin tesis edildiği tarihe kadar geriye yürüyeceği ve anılan tarihe kadar hukuki etkilerini göstereceği hususu İdare Hukukunun bilinen ilkelerinden olup; Danıştay’ın yerleşik kararlarında da açıklandığı üzere, iptal kararı, iptali istenilen işlemle ona bağlı işlemleri tesis edildikleri tarihten itibaren ortadan kaldırarak işlemin tesisinden önceki hukuki durumun devamını sağladığından, atama işlemlerinde, işlemin iptali üzerine davacının gecikmeksizin görevine iade edilmesi ve iptal edilen işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının da ödenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Davacı tarafından tazminine hükmedilmesi istenen ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun Ek 32. maddesinde düzenlenen eğitim-öğretime hazırlık ödeneğinin ise; kadroya bağlı bir ödeme olması nedeniyle fiilen çalışmış olma şartı aranmaksızın davacıya ödenmesi gerekeceği tabiidir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle Bursa 2. İdare Mahkemesi’nce verilen 29.3.2007 günlü, E:2005/823, K:2007/573 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 03.04.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Danıştay 8.Dairesi Esas: 2004/ 3520 Karar: 2005 / 2145
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 12. Madde
- İptal ve Tam Yargı Davaları
İdare Mahkemesince; davacı şirketin, işleticisi olduğu özel dershaneye ilk ve orta öğretim öğrencilerinin devam etmelerine izin verilmemesi yolundaki 11.3.2002 günlü işlemin, Mahkemelerinin 12.12.2002 gün ve E: 2002/648, K: 2002/2082 sayılı kararı ile iptal edilmesi üzerine 7.2.2003 tarihinde bakılan davayı açtığı, ancak söz konusu iptal kararının Milli Eğitim Bakanlığınca temyiz edildiği ve dosyanın Danıştay Başkanlığına gönderildiği, 2577 sayılı Yasanın 12. maddesine göre idari işlemden kaynaklanan tam yargı davasının, ya iptal davasıyla birlikte, ya da Mahkemenin iptal kararı üzerine ( veya 11. madde uyarınca idareye başvurulduktan sonra ) açılmasının gerektiği, davacının ise tam yargı davasını iptal davası ile birlikte açmadığı ve dolayısıyla ikinci yolu tercih ettiğinden, temyiz başvurusu hakkında Danıştay’ca bir karar verilmeden önce açılan davanın esastan incelenmesi olanağı bulunmadığı gerekçesiyle dava incelenmeksizin reddedilmiş ise de, bir önceki davanın konusunu oluşturan işlemin iptaline ilişkin mahkeme kararının 12.12.2002 tarihinde tebliği üzerine 2577 sayılı Yasanın 12. maddesi kapsamında idari dava açmak için belirlenen süre içerisinde 07.02.2003 tarihinde bu davanın açıldığı göz önüne alındığında, bakılan tazminat davasına neden olan işlemin iptaline ilişkin Mahkeme kararının temyizen incelenmesi için Danıştay’a gönderilmiş bulunmasının, bu davanın “vaktinden önce” açılmış olduğu sonucunu doğurmayacağından aksi yönde verilen idare mahkemesi kararında usul hükümlerine ve hukuka uyarlık görülmemiştir.
Öte yandan; Mahkemece verilen iptal kararının temyizen incelenmesi için Danıştay’a gönderilmiş olmasının, bakılan tazminat davası için “bekletici bir sorun” niteliğinde bulunduğu tartışmasızdır. Kaldı ki, davacı şirketin bu davaya dayanak yaptığı iptal kararının temyizen incelenmesi sonucunda Dairemizin 19.11.2003 gün ve E: 2003/1555, K: 2003/5034 sayılı kararıyla bozulduğu anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle; Bursa 1. İdare Mahkemesi kararının bozulmasına ve işin esasına girilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye2012gönderilmesine 04.05.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.
Danıştay 5.Dairesi Esas: 2011/ 4978 Karar: 2012 / 949
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 12.Madde
- İptal ve Tam Yargı Davaları
Dava, İstanbul Vakıflar I. Bölge Müdürlüğü’nde teberrükat saymanı olarak görev yapan davacı tarafından, İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nde şef kadrosunda görev yapmakta iken İstanbul Vakıflar I. Bölge Müdürlüğü emrine bilgisayar işletmeni olarak atanmasına ilişkin 26.8.2008 günlü, 1367 sayılı işlemin iptali istemiyle açtığı davada, İstanbul 6. İdare Mahkemesince verilen dava konusu işlemin iptaline ilişkin 22.3.2010 günlü, E:2008/1777, K: 2010/457 sayılı karar nedeniyle 5.9.2008 – 1.6.2010 tarihleri arasındaki maaş farklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.
Anılan maddeye göre, ilgililer tarafından, iptal ve tam yargı davalarının birlikte açılması mümkün olduğu gibi; bu davaların birlikte açılmadığı (bir başka ifadeyle, önce iptal davasının açıldığı) hallerde, iptal davası hakkında karar verildikten sonra veya iptal davası hakkında verilen karar için kanun yollarına başvurulmuş olması durumunda da, Yasanın öngördüğü süreler içinde tam yargı davası açılması mümkün olup; 2577 sayılı Yasada, iptal kararına yönelik olarak temyiz yoluna başvurulmuş olması ve böylece, anılan kararın henüz kesin bir karar niteliğini taşımaması nedeniyle, bu iptal kararına dayalı olarak tam yargı davası açılamayacağı yolunda herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Nasıl ki, iptal ve tam yargı davalarının birlikte açıldığı davalarda, yargı yerince dava konusu işlemle ilgili olarak verilen kararla birlikte bu karar da gözetilerek tazminat istemi hakkında da karar verilmesi gerekiyorsa; iptal kararından sonra, fakat kanun yollarına başvurulmadan önce açılan davalarda da tazminat istemi hakkında karar verilmesi gerektiğinde kuşkuya yer bulunmamaktadır.
Öte yandan, Dairemiz kayıtlarının incelenmesinden İstanbul 6. İdare Mahkemesince dava konusu işlemin iptali yolunda verilen 22.3.2010 günlü, E:2008/1777, K:2010/457 sayılı kararın, Dairemizin 20.12.2011 günlü, E:2010/4012, K:2011/7712 sayılı kararıyla onandığı anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle İstanbul 2. İdare Mahkemesi’nce verilen 25.4.2011 günlü, E:2010/2397, K:2011/948 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme’ye gönderilmesine, 30,30 TL yürütmenin durdurulması harcı ile 14 TL posta ücretinin istemi halinde davacıya iadesine, 12.03.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.