Ceza Muhakemesi Kanunu 143. Madde
Tazminatın Geri Alınması
- Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı sonradan kaldırılarak, hakkında kamu davası açılan ve mahkûm edilenlerle, yargılamanın aleyhte yenilenmesiyle beraat kararı kaldırılıp mahkûm edilenlere ödenmiş tazminatların mahkûmiyet süresine ilişkin kısmı, Cumhuriyet savcısının yazılı istemi ile aynı mahkemeden alınacak kararla kamu alacaklarının tahsiline ilişkin mevzuat hükümleri uygulanarak geri alınır. Bu karara itiraz edilebilir.
- (Mülga: 18/6/2014 – 6545/103 md.)
- İftira konusunu oluşturan suç veya yalan tanıklık nedeniyle gözaltına alınma ve tutuklama halinde; Devlet, iftira eden veya yalan tanıklıkta bulunan kişiye de rücu eder.
Ceza Muhakemesi Kanunu 143. Madde Gerekçesi
Tazminat, haksız olarak hürriyetinden veya hakkından yoksun bırakılmanın karşılığı olmak üzere ödendiğine göre:
- “Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar”ı itiraz üzerine veya kamu davası açılmasını haklı saydıracak yeterlikteki delillerin sonradan elde edilmesi ile kaldırılan ve hakkında kamu davası açılan sanık,
- Beraat eden, ancak, aleyhinde yargılamanın yenilenmesi dolayısıyla yeniden yargılanan sanık mahkûm olup, bu kararı kesinleştiğinde, Devletten aldığı tazminatı yine Devlete geri vermek zorunda kalacaktır.
Tazminatın geri verilmesinin gerekçesi, verilişine neden sayılan işlemin, hukuka aykırı olmadığının sonradan ortaya çıkması ve kişinin haksız zenginleştiğinin hükümle belgelenmesidir. Geri alma işleminde, cezaların tümü esas alınarak, gözaltı ve tutukluluk süreleri, mahkûmiyet süresini aşkın değilse ödenen tazminat bütünüyle geri istenecek, aşkın ise o sürenin karşılığı kişiye bırakılıp, hukuka uygunluğu tartışmasız olan gözaltı ve tutukluluğun karşılığı olarak ödenen bedel geri alınacaktır.
Kişiye tazminat verilmesi keyfiyeti, dosyasında belgelenmiş olacağından, geri isteme koşulları gerçekleştiğinde Cumhuriyet savcısı, Devlet Hazinesinin istemini beklemeden, tazminata karar veren mahkemeye yazılı olarak başvurmak suretiyle tazminatın geri alınması için karar verilmesini isteyecektir. Mahkeme dosya üzerinde incelemesini yapacak, geri isteme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirecek, tazminatın kısmen geri verilmesi gereken hâllerde gerekçeli hesaplamayı yaparak kararını verip taraflara ve Cumhuriyet savcısına tebliğ edecektir. Tazminatın geri alınmasında, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda yazılı yöntem uygulanacaktır. Karara karşı Cumhuriyet savcısının ve tarafların itiraz hakları vardır. Öte yandan bir başka olasılık, tazminatı gerektiren hürriyet veya hak kaybının, kötü niyetli bir muhbir veya şikâyetçinin ihbar veya suç duyurusundan veya tanık olarak dinlenen bir kimsenin yalancı tanıklığından kaynaklanmasıdır. Bu gibi durumlarda haksız ihbar, şikâyet veya tanıklığın hürriyet ve hak kaybına etkisi mahkemesince değerlendirilecek, bu etkinin varlığı saptandığında ödemek zorunda kaldığı tazminat nedeniyle Devletin, o kişi veya kişilere rücu hüküm altına alınacaktır. Tazminat ödenmesine kusuruyla neden olan görevlilere de Devletin rücu etme imkanı bulunduğu ikinci fıkrada belirtilmiştir. (5353 sk. değ)5271 sayılı Kanunun 143. maddesinin ikinci fıkrası değiştirilmiştir. Böylece, sadece icrai davranışla görevini kötüye kullanan kamu görevlilerine rücu edilmesi kabul edilmiş, ihmali davranışla görevin kötüye kullanılması kapsam dışı bırakılmıştır.
- İlgili Makale:
- 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) Tam Metin:
Ceza Muhakemesi Kanunu 143. Madde Tazminatın Geri Alınması Emsal Kararlar
Yargıtay Ceza Genel Kurulu E:2015/12-466, K:2019/231
- Ceza Muhakemesi Kanunu 143. Madde
- Tazminatın Geri Alınması
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 18. maddesiyle 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı Kanun’un Yedinci Bölümünde, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında, 141 ilâ 144. maddelerinde tazminat isteme şartları ve sonuçları yeniden ele alınmış, 141. maddesinde hangi durumlarda tazminat talep edilebileceği, 142. maddesinde tazminat isteminin şartları, 143. maddesinde tazminatın geri alınması, 144. maddesinde de tazminat isteyemeyecek kişiler düzenlenmiştir. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Davacı …’ün, kasten öldürme suçuna yardımdan 04.09.2007 tarihinde tutuklanıp 02.09.2009 tarihinde tahliye edildiği, Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesince aynı suçtan yapılan yargılama sonucunda 22.04.2011 tarih ve 18-339 sayı ile adı geçenin beraatine hükmolunduğu, bu hükmün davacının yokluğunda, müdafisinin ve katılanlar vekilinin yüzüne karşı verildiği, Mahkemece verilen beraat kararında, CMK’nın 141 ve devamı maddeleri uyarınca tazminat isteme hakkına ilişkin bildirimin yapıldığı, davacı hakkındaki beraat hükmünün temyiz edilmemesi nedeniyle 30.04.2011 tarihinde kesinleştiği, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 16.04.2012 tarih ve 259-2857 sayılı onama kararının aynı dosyada sanık olarak yargılanan…ve …hakkında verilen hükümlere ilişkin olduğu, davacı hakkındaki beraat hükmünün temyiz edilmemiş olmasına rağmen dosyanın Yargıtay’dan dönüşünü müteakip düzenlenen kesinleşme şerhinde kesinleşme tarihinin hatalı olarak 16.04.2012 tarihli olarak yazıldığı anlaşılmakla, davacı hakkındaki beraat hükmünün 30.04.2011 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleşmesi ve hükmün kesinleştiğinin davacıya tebliğ edilmemesi nedeniyle tazminat davasının CMK’nın 142. maddesinin birinci fıkrası uyarınca kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde açılmasının gerekmesine rağmen Kanunda öngörülen bir yıllık süreden sonra 15.04.2013 tarihinde açılmış olması karşısında, Yerel Mahkemece davanın süre yönünden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün, koruma tedbiri nedeniyle tazminat davasının süresinde açılmamış olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E:2012/1103, K:2012/881
- Ceza Muhakemesi Kanunu 143. Madde
- Tazminatın Geri Alınması
Koruma tedbirleri nedeniyle tazminata ilişkin bu hükümler, yapılan muhakeme sonunda başlangıçta haklı görülen tedbirin bilahare haksız ya da hukuka aykırı olduğunun anlaşılması halinde bundan zarar gören kimselerin, bu zararlarının karşılanmasına yöneliktir. CMK’nın 141.maddesi hangi hallerde tazminat istenebileceğini, 142.maddesi bunun koşullarını, 143. ve 144.maddeler ise tazminatın geri alınmasını ve tazminat isteyemeyecek kişileri düzenlemiştir. Burada düzenlenen tazminat nedenleri sayılan koruma tedbirlerine dair kararın yerindeliğine ilişkin değerlendirme yapılmasını ve sonradan haksızlığın anlaşılmasını gerektiren hükümlerdir.
1086 sayılı HUMK 573. ve devamı maddelerindeki sebepler ise tahdidi olarak sayılmış olup başka surette sorumluluk hallerinin yaratılamayacağı sorumluluk hallerinin hemen hemen hepsinde kasıt veya ağır kusur şartı aranmaktadır.(Orhan Özdeş, Hâkimlerin Hukukî Sorumluluğu ve Devlet, Danıştay Dergisi 1971, s. 2, sh. 9-17). Bu nedenle hâkimin kasıt veya ağır kusuru bulunmadığı, zararın yedinci bent hükmü dışındaki hallerde bir ihmaline dayanıldığı durumlarda 1086 sayılı HMUK hükümlerine dayanılarak sorumluluk cihetine gidebilme imkanı bulunmamaktadır. Bir diğer deyişle hakimin yaptığı yargısal faaliyet sırasında kast ve ağır kusur ile hareket etmesi halinde 1086 sayılı HMUK 573 ve devamı maddelerine dayanılarak ancak devlet aleyhine tazminat davası açılabilme imkanı bulunmaktadır. Dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki nitelemenin yapılması ve sonucuna göre de bu tür davalara bakma görevinin hangi mahkemeye ait olduğunun belirlenmesi gerekir. Zira, 6100 sayılı HMK’nun 33. (1086 sayılı HUMK’nun 76.) maddesi gereğince hukuki tavsif (niteleme) ve uygulanacak kanun maddesinin tespiti, hakime aittir.
Bu nedenledir ki, eldeki davaya bakmakla görevli mahkemenin belirlenmesi noktasında, iddianın kapsamı ve tarafların sıfatına göre uygulanacak usul hukuku ve maddi hukuk kurallarının ne olduğunun irdelenmesinde yarar vardır:
Eldeki dava ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4.Hukuk Dairesine açılmış; dava dilekçesinde açıkça, hakimin hukuki sorumluluğuna dayanılmış ve hakimin kabili tevil ve izah olmayacak surette vazıh ve sarahati katiyei kanuniyeye mugayir olarak ve kasdi davranarak gerekçesiz tutuklama kararı ve tutukluluğun devamına karar verdiği ileri sürülerek hakime karşı husumet yöneltilmiştir.
Dava dilekçesi dikkate alındığında, hakimin kararındaki koruma tedbirlerine ilişkin takdirin (yani esasın) yerindeliği değil; bu takdiri kullanırken kabili tevil ve izah olmayacak surette vazıh ve sarahati katiyei kanuniyeye mugayir karar verilmiş olması zararın kaynağıdır ve davacı hakimin kasdi davranarak hukuka aykırı aldığı kararla HUMK’nun 573/2.maddesini ihlal ettiği ileri sürülmüştür. Öteki deyişle, bu davada koruma kararının haksızlığından ziyade kanunun açık hükmünün ihlal edilmiş olması tazminatın kaynağını teşkil etmektedir. Bu nedenle ortada koruma tedbiri nedeniyle tazminat istemi değil; kanunun açık hükmünün ihlal edilmiş olması nedeniyle hakimin sorumluluğuna dayalı bir tazminat istemi söz konusudur.
O halde eldeki davanın da bu çerçevede çözümü gerekmektedir. Hakimin kanunun açık hükmünün ihlal edilmek suretiyle tutuklama kararı verdiği iddia edildiğine göre, tutuklamanın yerindeliğinin yani dosya kapsamına ve delil durumuna göre davacı-sanıkların tutuklanıp tutuklanmamasının gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi de bu aşamada olanaklı değildir. Zira, hakimin eylemi kanunun açık ve kesin hükmüne aykırı olarak verdiği gerekçesiz kararıyla kişinin özgürlüğünün kısıtlanması ve bu suretle zararına neden olmak şeklinde ortaya konulmuştur.
Dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimi bakımından, gerekçesiz olarak tutuklamanın ve tutuklamanın devamına dair verilen kararın kanunun açık hükmünün ihlal edilmek suretiyle verilmesi nedeniyle hakimin sorumluluğuna dayanıldığı; bu itibarla davanın hukuki niteliğinin, Hakimlerin sorumluluğunu düzenleyen 6100 sayılı HMK 46 (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573) ve devamı maddeleri hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
14 Şubat 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6110 sayılı Kanunun Geçici Madde 2/1-a bendinde;
“(1)12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girinceye kadar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573’üncü maddesindeki sebeplere dayanılarak açılacak tazminat ve rücu davalarında; a)Hâkimlerin bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle Devlet aleyhine açılan tazminat davası, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; … açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür…” hükmü getirilmiştir. Bu açık hüküm karşısında, yasal dayanağı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573 ve devamı maddeleri olan davada Yargıtay ilgili hukuk dairesinin görevli olmasına göre, davalı hakimlerin sorumluluğuna dayalı olarak açılmış bulunan davanın Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nde görülüp sonuçlandırılması gerektiği açıktır. Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği karar bu nedenle bozulmalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu E:2011/7-2, K:2011/52
- Ceza Muhakemesi Kanunu 143. Madde
- Tazminatın Geri Alınması
01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı CYY’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Yasa Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Yasa yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı Yasanın yedinci bölümünde Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında 141 ila 144 üncü maddelerinde, tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde ele alınmış, tazminat istemi başlıklı 141.maddesinde hangi hallerde tazminat istenebileceği, 142. maddesinde tazminat isteminin koşulları, 143. maddesinde tazminatın geri alınması ve 144. maddesinde ise hangi hallerde tazminat istenemeyeceği düzenlenmiştir.
Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki 466 sayılı Yasayla yalnızca kanun dışı yakalanan ve tutuklanan kişiler için tazminat hakkı öngörülmüşken, 5271 sayılı CMK’da yapılan düzenlemeyle ayrıca arama ve elkoyma koruma tedbirlerinin mağdurları için de tazminat isteme hakkı öngörülmüştür.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 73 AK 935 plakalı aracın kaçakçılık suçunda kullanıldığı iddiasıyla yalnızca S. B. ve H. A.’ün şüpheli olarak ifadeleri alınmış, anılan şüpheliler de ifadelerinde davacıdan hiç bahsetmeyip aracın kendilerine ait olduğunu belirtmişlerdir.
73 AK 935 plakalı aracın tescil maliki olan, ancak vergi kaydı olmaksızın yük ve yolcu taşımacılığı yaptığı anlaşılan davacı M. U.’ın aracına el konulup, sonrasında kovuşturmaya yer olmadığına kararıyla birlikte iadesine kadar olan yaklaşık altı aylık sürede uğramış olduğu gelir kaybını gözeten Yerel Mahkemece 3000 lira maddi tazminata hükmolunmuştur.
Somut olayda davacının şüpheli olarak ifadesi dahi alınmamış olup, yalnızca tescil maliki olarak gözüktüğü araca suç şüphesi nedeniyle el konulmuştur. Özgürlüğünden yoksun kalmayan davacının, zilyetliği konusunda şüphe bulunan aracına el konulduğu iddiasıyla sosyal çevresinde itibarının sarsılması söz konusu olmayıp, dolayısıyla manevi zararı da oluşmamıştır. Nitekim öğretide de manevi tazminatın daha çok yakalama ve tutuklama koruma tedbirleri bakımından söz konusu olabileceği belirtilmiştir (Ünver-Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 3. Baskı, sf. 482). Bu nedenle davacı lehine manevi tazminata hükmeden yerel mahkeme kararı ile bu hükmü onayan Özel Daire çoğunluk kararı isabetli değildir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulü ile, Özel Daire onama kararının manevi tazminata ilişkin bölümünün kaldırılmasına ve davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesine ilişkin yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi E:2020/5012, K:2020/5735
- Ceza Muhakemesi Kanunu 143. Madde
- Tazminatın Geri Alınması
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 18. maddesiyle 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı Kanun’un Yedinci Bölümünde, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında, 141 ila 144. maddelerinde tazminat isteme şartları ve sonuçları yeniden ele alınmış, 141. maddesinde hangi durumlarda tazminat talep edilebileceği, 142. maddesinde tazminat isteminin şartları, 143. maddesinde tazminatın geri alınması, 144. maddesinde de tazminat isteyemeyecek kişiler düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK’nın “Tazminat isteminin koşulları” başlıklı 142. maddesinin birinci fıkrası; “Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat talebinde bulunulabilecektir. Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma ve finans sağlama suçundan yürütülen soruşturma kapsamında 04.06.2016 tarihinde yapılan sorgusunu müteakip serbest bırakılan ve 15 Temmuz 2016 tarihinde yapılan darbe girişimi akabinde süreçteki beyanlarında alıkonulan yatı ile yurt dışına kaçtığını beyan eden, 22.07.2016 tarihinde hakkında çıkartılan yakalama kararı sonrasında, yurt dışından geldiği hava alanında 26.12.2018 tarihinde yakalanarak 28.12.2018 tarihinde tutuklanmasına karar verilen ve süreçte İstinaf incelemesinden geçerek kesinleşen karar ile etkin pişmanlık hükümleri uygulanmak sureti ile silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkumiyetine dair verilen hapis cezasını infaz etmekte iken yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanarak temyiz başvurusunda bulunması üzerine de infazının durdurularak tahliyesine karar verilen sanığın, soruşturma aşamasında Kocaeli 2 Sulh Ceza Hakimliğinin 07.08.2016 tarih ve 2016/3205 değişik iş sayılı kararı ile el konulmasına karar verilen mal varlığı kapsamında, yabancı devlet bayrağı taşıması ve sicile kayıtlı olması nedeni ile Alaçatı Marinada bağlı olduğu ve seferden men kararının işlendiği ancak sicil kayıtlarında ABD bayrağında olması nedeniyle satışına engel bir tahkikat kaydının konulamadığı belirtilen ve 12.08.2016 tarihinde yapılan aramayı müteakip yetki belgesi verilen yabancı uyruklu yat kaptanınca rızaen teslim edilerek muhafaza altına alındığı ve akabinde Kocaeli 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3727 değişik iş sayılı 16.08.2016 tarihli kararı ile de sicile el koyma şerhi işlenemediğinden alıkonulmak sureti ile el konulmasına karar verilerek yediemine teslim edilen yatına yönelik; Kocaeli 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3205 değişik iş sayılı karar ile konulan tedbirin kaldırılmasına dair Kocaeli 2 Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.06.2019 tarihli ek karar sonrasında, sanık müdafii ile yediemin vekilinin başvurularına istinaden karar verilmesine yer olmadığına dair mahkemesince verilen 30.10.2019 tarihli ek karara yönelik sanık müdafiince yapılan itirazın, 5271 sayılı CMK’nın 325 maddesi de dikkate alınarak 7188 sayılı Kanun kapsamında dosyanın temyiz incelemesine gönderileceğinin belirtilmesi karşısında;
7188 sayılı Kanun kapsamında temyiz incelemesine gönderilen hükmün henüz kesinleşmediğinin kabulünde zorunluluk bulunduğundan, hükmün bir parçası olan yargılama gideri olarak kabul edilen yediemin ücretine ilişkin ödemenin henüz kesinleşmemiş hükümle birlikte değerlendirilmesi gerektiği, yargılama gideri kapsamında değerlendirilmemesi durumunda ise 5271 sayılı CMK’nın 141-144 maddeleri bağlamında davanın esasına ilişkin kesinleşmiş bir hükmün varlığının şart olduğu gözetilmeksizin esasen tali/nisbi yargılamayı da gerektiren işin esasının yazılı olduğu şekilde (ek karar/mercii kararı ile) çözümlenmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.