Soruşturma Evresinde Dosyanın Kısıtlanması – Gizlilik Kararı

sorusturmanin evresinde dosyanin kisitlanmasi

Soruşturma evresinde dosyanın kısıtlanması yani gizlilik kararı alınması CMK 153. maddede düzenlenmiştir. CMK 153 uyarınca; müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hakim kararıyla kısıtlanabilir. Bunun için kanunda sayılan suç tiplerinden biri hakkında soruşturma yürütülüyor olmalıdır. Her suç tipi için kısıtlama kararı alınamaz.

Soruşturma evresi ceza muhakemesinin en kritik aşamasıdır. Bu evredeki temel amaç suç şüphesinin aydınlatılması, delillerin toplanması ve maddi gerçeğe ulaşılmasıdır. Ancak bu sürecin sağlıklı yürütülmesi, yalnızca adil yargılanmayı değil aynı zamanda şüphelinin, mağdurun ve kamuoyunun haklarının korunmasını da gerekli kılar. İşte bu noktada soruşturmanın gizliliği ilkesi devreye girer. Bu ilke hem usul ekonomisini korur hem de delillerin karartılmasını engeller.

Gizlilik ilkesi, aynı zamanda lekelenmeme hakkının da teminatıdır. Suç şüphesi altında bulunan bireylerin henüz yargı önünde aklanmamışken kamuoyu önünde mahkum edilmesini engeller. Bu bağlamda soruşturma süreci adeta bir kapalı devre sistem gibi çalışmalı yalnızca yargı makamlarının ve tarafların bilgisine açık olmalıdır. Aksi halde adaletin tesisi zarar görür, hukuk devleti ilkesinin içi boşalır.

İlgili Makale: İnfaz Hesaplama

Soruşturma Evresinde Dosyanın Kısıtlanması Nedir?

Soruşturma evresinde dosyanın kısıtlanması demek soruşturmanın belli evrakları hariç taraflar ve avukatlarıyla paylaşılmamasıdır. Yani taraflar, müdafii veya vekil dosyada CMK 153. Maddede sayılan evraklar hariç  dosyanın içeriğine gizlilik kararı kalkana veya kovuşturmaya geçilene kadar erişememesidir.

5271 sayılı CMK, soruşturmanın gizliliğini açıkça düzenlemiştir. CMK madde 157 uyarınca “Soruşturma evresindeki işlemler gizlidir.’’ Bu gizliliğe aykırı davrananlara kanuni yaptırım uygulanır. Bu düzenleme, sadece ceza muhakemesi sürecinde değil, genel anlamda kişi hak ve özgürlüklerinin korunmasında da kilit rol oynamaktadır.

Gizlilik ilkesinin amacı, delillerin korunması, şüphelinin suçla ilişkisinin objektif bir zeminde değerlendirilmesi ve kamuoyunun yönlendirilmesinin engellenmesidir. Özellikle sosyal medya çağında, yargı süreci tamamlanmadan yapılan paylaşımların toplumun vicdanında peşin hüküm oluşturması çok yaygındır. Bu durum, adil yargılanma hakkını doğrudan tehdit eder.

Müdafiin Dosyayı İnceleme Yetkisi – CMK Madde 153

(1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir.

(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir:

a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

1. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),

2. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),

3. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),

4. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

5. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (madde 220),

6. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),

7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),

8. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 326, 327, 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337).

b) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.

c) 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 160 ıncı maddesinde tanımlanan zimmet suçu.

d) 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan suçlar.

(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.

(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir.

(5) Bu maddenin içerdiği haklardan suçtan zarar görenin vekili de yararlanır.

Soruşturma Evresinde Gizlilik Kararının Usulü (CMK m. 153/2)

Gizlilik kararının uygulanması belirli bir usul rejimine tabidir. CMK m. 153/2 uyarınca savcı, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek durumlarda dosyaya gizlilik kararı verilmesini talep edebilir. Ancak bu karar savcının tek başına verebileceği bir karar değildir. Karar merci yalnızca Sulh Ceza Hakimidir. Bu açıdan gizlilik keyfi değil yargısal bir denetim sürecine tabi usuli bir koruma tedbiridir.

Gizlilik kararı verilirken dikkat edilmesi gereken temel usul kuralları şunlardır:

Yetkili Merci:

  • Karar merci yegane olarak Sulh Ceza Hakimidir. Bu karar mutlaka yazılı ve gerekçeli olmalıdır. ‘’Soruşturmanın selameti için’‘ gibi genel-geçer kalıplar değil somut tehlike nedenleri açıkça belirtilmelidir.

Talep Sahibi:

  • Gizlilik talep edebilecek tek makam Cumhuriyet Savcısı’dır. Kolluk kuvvetleri böyle bir talepte bulunamaz, gizlilik var diyerek dosya erişimini keyfi şekilde engelleyemez.

Süre:

  • CMK’da gizlilik kararının süresi açıkça düzenlenmemiştir. Ancak bu kararın süresiz olması hukuka aykırıdır.
  • Uygulamada sulh ceza hakimleri gizlilik kararını genellikle 15 ila 30 gün arasında verir.
  • Karar süresi dolduğunda otomatik olarak uzamaz. Yeni bir karar alınması gerekir.

Kapsam:

  • Tüm dosya veya sadece belirli belgeler için sınırlı olabilir. (tanık beyanları, teknik takip evrakı vb.)
  • Bu kapsamın genişletilmesi veya daraltılması da yeni bir karar gerektirir.

Soruşturma Evresinde Dosyanın Kısıtlanmasına İtiraz Hakkı:

  • Gizlilik kararı, yargısal bir karar olduğundan, müdafi tarafından CMK m. 267 gereğince itiraz edilebilir.
  • Bu itiraz aynı yargı çevresinde görevli başka bir sulh ceza hakimi tarafından 7 gün içinde değerlendirilir.

Uygulamada sıkça karşılaşılan kolluğun sözlü gizlilik beyanları hukuken geçersizdir. Aynı zamanda savcının hakim kararı olmadan erişimin engellenmesi de usul dışı olup kararın süresiz uygulanması ise hak ihlali ve tazminat gerekçesi olmaktadır. (CMK madde 141) Müdafinin mutlak erişim hakkı olan belgelere (ifade tutanağı, bilirkişi raporu vb.) ulaşmasının engellenmesi savunma hakkının ihlalidir.

sorusturmanin evresinde dosyanin kisitlanmasi usulu
sorusturmanin evresinde dosyanin kisitlanmasi usulu

Dosyanın Kısıtlanması Kararına İtiraz Dilekçesi

… Sulh Ceza Mahkemesi Hakimliği’ne

Şüphelinin                  

Adı Soyadı:

Müdafii:

Konu: Gizlilik kararının kaldırılması istemimizi içerir.

Açıklamalar

… … Sulh Ceza hakimliği tarafından … tarih, … D. İş. Numarasıyla müvekkil hakkında yürütülmekte olan … soruşturma numaralı dosyada ” evrakların İNCELENMESİNİN KISITLANMASINA ” karar verilmiştir. Bu karar hukuka, Anayasa’ya ve diğer mevzuatlara aykırıdır.

  1. Müvekkilimiz hakkında … suçunu işlediği iddiasına ilişkin yürütülen soruşturmayla ilgili olarak …/…/… tarihinde gizlilik kararı alınmış olup; soruşturmanın amacını tehlikeye düşürme ihtimali gerekçesiyle tarafımızca dosya içeriğinin incelenmesi ve belgelerden örnek alınması engellenmiştir.
  2. Her ne kadar 5271 sayılı CMK madde 157 uyarınca soruşturma evresindeki usul işlemlerinin gizliliğinden söz edilmiş olsa da bu gizlilik savunma hakkını kısıtlayacak şekilde uygulanamaz. Ayrıca soruşturmanın amacını tehlikeye düşürülme ihtimali dahi olsa Ceza Muhakemesi Kanunu 153. Maddenin 3. Fıkrası uyarınca yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve bu kişilerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında müdafiin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek almasına ilişkin yetkisi kısıtlanamaz.
  3. Yukarıda açıklanan sebeplerle verilen gizlilik kararının kaldırılması için mahkemenize başvurulması zaruri olmuştur.

Sonuç Ve İstem: Yukarıda açıkladığımız sebeplerle, müvekkilimiz hakkında başlatılan soruşturma dosyasıyla ilgili verilen gizlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesini mahkemenizden bilvekale arz ve talep ederiz.

Şüpheli Müdafii

          Av.


Soruşturma Evresinde Müdafinin Dosya İnceleme Yetkisinin Hukuki Dayanağı

CMK m. 153 müdafinin dosyaya erişim hakkını kural olarak tanımıştır. Ancak bu hakkın istisnai olarak sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Bu sınırlandırma yalnızca soruşturmanın amacını tehlikeye düşürecekse ve ancak cumhuriyet savcısının istemi ile sulh ceza hakimi kararıyla mümkündür. Bu noktada dikkat edilmesi gereken kritik mesele bu kısıtlamanın keyfi bir idari işlemle değil, yargısal bir karar ile yapılması zorunluluğudur.

Müdafinin dosyaya erişim hakkı yalnızca şüphelinin savunmasını etkin şekilde hazırlaması değil aynı zamansa CMK m. 289/1-h anlamında mutlak bozma nedeni sayılan savunma hakkının ihlal edilmemesi açısından da önemlidir. Savunma hakkı, yalnızca fiziksel varlıkla değil, bilgiye erişimle mümkündür.

Gizlilik Kararı ve Silahların Eşitliği İlkesinin Kesişimi

Savcının soruşturma dosyasına tam erişim hakkı varken müdafinin aynı dosyaya erişiminin gizlilik gerekçesiyle kısıtlanması AİHS m. 6 ve Anayasa m. 36’da güvence altına alınan adil yargılanma hakkını doğrudan ihlal eder. Burada temel ilke silahların eşitliği ilkesidir. Bu bağlamda müdafiye yönelik gizlilik kararının istisnai, geçici ve orantılı olması gerekir. AİHM kararları da savunmanın bilgiye ulaşamaması halinde yapılan yargılamaların adil olmayacağını birçok kez tescillemiştir.

Ceza Kalem Yönetmeliği m. 45 ve benzeri düzenlemelerle müdafinin dosya incelemesi için vekaletname istenmesi, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmaz. Zira Anayasa m. 124 gereğince yönetmelikler yalnızca yasaların uygulanmasını gösterebilir, yasa ile tanınan bir hakkı kısıtlayamaz.

Bu düzenlemelerin yok hükmünde sayılması gerektiği, AYM’nin Demokratik Barış Hareketi Partisi kararındaki yorumları ile desteklenmektedir. Kaldı ki bir yönetmeliğin uygulanması sonucu savunma hakkı zedelendiğinde doğacak zarar hem CMK m. 141 hem de Anayasa m. 40/son uyarınca tazminatla sonuçlanabilir.

Uygulamada Müdafinin Engellenmesi: Gizli Gizlilik

Uygulamada kolluk birimlerinin henüz gizlilik kararı bile verilmemiş dosyalarda bile müdafiyi oyaladığı erişimi geciktirdiği ya da gizlilik varmış gibi hareket ettiği gözlemlenmektedir. Bu durum hukuka aykırı fiili bir sansür anlamına gelir.

Oysa, CMK m. 153/3 açıkça belirtmiştir ki şüphelinin ifadesini içeren tutanaklar, bilirkişi raporları ve hazır bulunmaya yetkili olduğu işlemler her durumda müdafiden gizlenemez. Bu belgeler, gizlilik kararı olsa bile erişilebilir olmalıdır. Aksi halde bu sınırlama hukuki olmaktan çıkıp keyfiliğe dönüşür.

Vekaletname Zorunluluğunun Anayasa’ya Aykırılığı

Vekaletname zorunluluğu, özellikle baro tarafından görevlendirilmiş müdafiler açısından işlevsizdir. Çünkü bir kişinin baro tarafından görevlendirilmiş olması, zaten onun resmi olarak müdafi olduğunu ispat eder. Üstelik, CMK servislerinin bu görevlendirmeleri çoğu zaman sözlü ya da mesaj yoluyla yapması nedeniyle yazılı belgelere ulaşmak teknik olarak imkânsızdır.

Bu nedenle; müdafinin “ben bu kişinin müdafisiyim” beyanı, güven karinesi ile kabul edilmeli ve yetki belgesi aranmamalıdır. Aksi hâlde, gözaltındaki bir kişinin saatlerce savunmasız kalması ve bu sürede delillerin yok edilmesi, hatta işkence gibi hukuka aykırı durumlarla karşılaşması mümkündür.

Doktrinde yoğun olarak tartışılan bir diğer konu, Avukatlık Kanunu ile CMK hükümlerinin çatışmasıdır. Bu çatışmada hangi kanun üstün tutulmalıdır? Hukukun temel ilkeleri gereği, özel kanun olan ve daha sonra yürürlüğe giren CMK, Avukatlık Kanunu’na göre öncelikli uygulanmalıdır. Zira CMK, savunma hakkını doğrudan düzenlemekte ve şüpheli lehine hükümler içermektedir. Avukatlık Kanunu’na vekaletname ibrazı koşulu eklenmesi, CMK’nın savunma hakkını koruma amacına aykırıdır. Bu durum, Anayasa Mahkemesi içtihadıyla da desteklenmektedir.

Dosya İnceleme Hakkının Kötüye Kullanılması ve Yaptırımı

Elbette dosya inceleme hakkı sınırsız bir özgürlük değildir. TCK m. 285’e göre, soruşturmanın gizliliğini ihlal eden müdafi cezai sorumluluk altına girer. Ayrıca bu davranış, Avukatlık Kanunu m. 134 ve Meslek Kurallarına göre de disiplin cezasını doğurur. Ancak burada önemli bir ayrım yapılmalıdır: Savunma amacıyla kullanılan bilgi ile üçüncü kişilere servis edilen bilgi birbirinden ayrılmalıdır. Zira müdafii sadece müvekkilini savunurken gizli bilgiye erişiyorsa ve bunu savunmayla sınırlı kullanıyorsa, suç oluşmaz.

Yönetmelik ile yasa hükümlerinin bertaraf edilmesi Anayasa m. 2 (hukuk devleti), m. 11 (anayasa üstünlüğü) ve m. 124 (idari düzenleme yetkisi) hükümlerine aykırıdır. Hukuki açıdan bu düzenleme, “yok hükmünde” sayılmalıdır. Aksi takdirde, AİHM’de Türkiye aleyhine bir mahkumiyetin yolu açılabilir .

Şüphelinin Bizzat Dosya İnceleme Hakkı

CMK m. 234’te mağdura doğrudan dosya örneği alma hakkı tanınırken, şüphelinin bu hakkı ancak müdafii aracılığıyla kullanabileceği kabul edilmektedir. Ancak bu durum, silahların eşitliği ilkesine aykırıdır. Müdafi talep etmeyen bir şüpheli nasıl savunma yapacak? Delillere nasıl ulaşacak? Hususlarında bir çözüm getirilememiştir. Bu bağlamda, CMK m. 234 mağdur lehine kıyasen uygulanmalı, şüpheliye de doğrudan dosya örneği alma hakkı tanınmalıdır. Özellikle müdafi istemeyen şüphelilerin bu hakka erişimi, adil yargılanmanın temel koşuludur.

Müdafi yalnızca sanığın temsilcisi değil, aynı zamanda sınırlı bir adli organdır. Bu tespit, müdafinin yetkilerinin yalnızca müvekkilinin değil, adil yargılamanın güvencesi olduğunu gösterir. Müdafi, dosya içeriğine erişim hakkını kullanırken yalnızca bir “taraf avukatı” değil, adaletin tesisi için çalışan sistemin iç bileşenidir. Bu nedenle müdafi, gizlilik kararlarına körü körüne değil; orantılılık ve savunma hakkı temelinde yaklaşmalıdır. Dolayısıyla bu yetkinin mutlak değil, denetimli ve sınırlandırılabilir olması gerektiği açıktır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Perspektifi

AİHM içtihatlarında, tutuklamaya itiraz hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi için müdafinin dosyaya erişiminin sağlanması gerektiği kabul edilmektedir. Özellikle tutuklu sanıklar için, savunmanın dayanaklarını öğrenmek, tutuklama tedbirine etkili itiraz sunmak açısından yaşamsal önem taşımaktadır . Bu kapsamda müdafiye getirilen erişim kısıtlamaları, yalnızca mutlak zorunluluk hâllerinde ve orantılı olarak uygulanmalıdır. Aksi hâlde Anayasa m. 36’daki adil yargılanma ve m. 19’daki kişi özgürlüğü ihlal edilmiş olur.

  • Müdafinin Sınırlı Bir Adli Organ Olduğu Görüşü ve Uygulamadaki Yankısı

Doktrinde müdafinin, sanığın yardımcısı mı yoksa temsilcisi mi olduğu tartışmalıdır. Ancak baskın görüş, müdafinin sınırlı bir adli organ olduğu yönündedir. Yani savunma makamı, yargının ayrılmaz bir parçasıdır. Dolayısıyla dosya erişimindeki her kısıtlama, yalnızca bireyin değil yargı erkinin de zayıflatılması anlamına gelir .

Bu görüşe göre müdafi, sadece savunma değil; adaletin ortaya çıkması için bilgiye ulaşmak zorundadır. Çünkü savunma hakkı bir lütuf değil, hukuk devletinin taşıyıcı kolonlarından biridir.

  • Gizlilik Kararı ile Avukatın Sır Saklama Yükümlülüğü Arasındaki Denge

Ceza muhakemesinde müdafinin, müvekkilinin savunmasını hazırlayabilmesi için dosya içeriğine erişim hakkı vazgeçilmezdir. Ancak CMK m. 153/2 uyarınca bu hak, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürecekse, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hâkiminin kararı ile sınırlandırılabilir. Aynı zamanda avukatın Avukatlık Kanunu m. 34 ve 36 hükümleri gereği sır saklama yükümlülüğü de mevcuttur. Bu iki düzenleme bir araya geldiğinde ortaya çıkan sorunsal şudur: Gizli kalması gereken dosya bilgilerini bilen müdafi, müvekkiline bu bilgileri aktarabilir mi?

Savunma hakkının etkin kullanımı adına bazı belgelerin gizli dosyada dahi müdafiye açık olması zorunludur (örneğin şüphelinin ifadesi, bilirkişi raporu, hazır bulunmaya yetkili olduğu işlemler). Bu belgeleri gören müdafi, meslekî sorumluluğu gereği müvekkiline stratejik bilgi aktarabilir. Ancak, bu aktarımlar kamuoyuna ya da üçüncü kişilere yansıtıldığında TCK m. 285 kapsamında cezai sorumluluk doğar. Dolayısıyla avukatın sır saklama yükümlülüğü, gizlilik kararının ihlali ile sınırlıdır, fakat savunma görevinin gereklerini yerine getirmek için müvekkiline bilgi vermesi bu kapsama girmez.

Dijital Çağda Soruşturmanın Gizliliği ve Avukatın Sosyal Medya Sorumluluğu

Soruşturma evresinde edinilen bilgiler, özellikle medyatik davalarda kamuoyunu        etkileyebilir ve yargının tarafsızlığını zedeleyebilir. Gizlilik kararına rağmen müdafi tarafından dosya bilgilerinin açıklanması hâlinde TCK m. 285 uyarınca ceza sorumluluğu gündeme gelir. Sosyal medyada yapılan yorumlar veya sızdırılan belgeler, doğrudan soruşturma bütünlüğünü tehdit edebilir.

Günümüzde bazı avukatların Twitter veya haber siteleri üzerinden dosya bilgisi paylaşması, savunmayı güçlendirme aracı gibi görünse de, bu eylemler ciddi risk taşır. Zira gizli tutulması gereken belgelerin açıklanması için “aleniyet” şartı aranmasa da ceza uygulanır. Özellikle medya üzerinden “algı savaşı” yürütülmesi, müvekkilin lehine değil, soruşturmanın çökmesine ve müvekkilin tutuklanmasına yol açabilecek kadar zararlı olabilir.

Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi İçtihatları Bağlamında Gizlilik Kararı

Yargıtay, müdafiin savunma hakkını kısıtlayan gizlilik kararlarının orantılı olması gerektiğini birçok kararında vurgulamıştır. Özellikle “yalnızca gizlilik kararı var diye tüm dosyanın müdafiden saklanması” uygulamasını bozma nedeni saymaktadır. CMK m. 153/3 uyarınca bazı belgelerin gizli dosyada dahi müdafiden saklanamayacağı vurgulanmaktadır.

Anayasa Mahkemesi ise bireysel başvuru kararlarında savunma hakkı ile gizlilik arasındaki dengeyi adil yargılanma ilkesi çerçevesinde değerlendirmektedir. AYM’ye göre, savunmanın dosya içeriğini göremediği bir yargılamada şüpheli hakkaniyetli biçimde kendisini savunamaz. Bu durumun silahların eşitliği ilkesine aykırı olduğu ve AİHM içtihatlarıyla çeliştiği açıkça ortaya konmuştur.

Şüphelinin Bizzat Dosyayı İnceleme Hakkı

CMK’da şüphelinin dosyayı bizzat incelemesine dair açık hüküm bulunmadığını, ancak bilgi edinme ve dilekçe hakkı kapsamında bu talebin gündeme gelebileceğini belirtmektedir. Özellikle müdafi istemeyen şüphelilerin, savunmalarını etkin şekilde yapabilmeleri için dosya içeriğine sınırlı da olsa erişmeleri gerekmektedir.

Bu konuda Bilgi Edinme Hakkı Kanunu m. 20’nin, CMK ile çelişmediği sürece kıyasen uygulanabileceği ifade edilmiştir. Ancak idare, bu talepleri çoğunlukla “soruşturmanın selameti” gerekçesiyle reddetmektedir. Oysa, şüphelinin yalnızca “hazır bulunmaya yetkili olduğu işlemler”e dair belgeleri talep etmesi mümkündür. Bu hakkın tamamen reddedilmesi, savunmanın işlevsiz kalmasına yol açar ve adil yargılanmayı sakatlar.

Şüphelinin Bizzat Dosyadan Örnek Alma Hakkı

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda şüphelinin dosyayı bizzat inceleme ve örnek alma hakkına dair açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak müdafiin yetkilerinin düzenlendiği CMK m. 153’e paralel şekilde, bazı durumlarda şüphelinin de doğrudan dosya bilgilerine ulaşma hakkı olduğu ileri sürülmektedir. Bu konuda Bilgi Edinme Hakkı Kanunu (BEHK) m. 20 ve Anayasa’nın 36. maddesi kıyasen uygulanabilir. Zira savunma hakkı yalnızca müdafi eliyle değil, bizzat şüpheli tarafından da kullanılabilir olmalıdır.

Özellikle müdafi istemeyen veya müdafiye güvenmeyen şüpheliler açısından, dosyaya erişim hakkı temel bir savunma aracı haline gelir. Ancak bu hak, uygulamada çoğu zaman kamu düzeni, soruşturmanın selameti veya gizlilik kararı gibi gerekçelerle engellenmektedir. Oysa Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararlarında vurguladığı üzere, kişisel özgürlükleri ilgilendiren bir yargılamada bireyin kendi lehine bilgi edinme hakkı, adil yargılanmanın özünü oluşturur.

Ceza Kalem Yönetmeliği m. 45’in Çok Katmanlı Aykırılıkları

Ceza Kalem Yönetmeliği’nin 45. maddesi, müdafiin dosya incelemesi için vekaletname ya da yetki belgesi sunmasını şart koşmaktadır. Ancak bu düzenleme, CMK m. 153’te böyle bir şart öngörülmemesi nedeniyle açıkça hukuka aykırıdır. Ayrıca, yönetmelik normlar hiyerarşisine göre kanundan daha alt düzeyde bir düzenleme olduğundan, hak sınırlandıramaz.

Yönetmelik aynı zamanda Anayasa m. 2 (hukuk devleti), m. 11 (anayasa üstünlüğü) ve m. 124 (idari düzenlemelerin yasaya aykırı olamayacağı) hükümlerine de aykırıdır. Bu sebeple bu hüküm “yok hükmünde” kabul edilmeli ve uygulanmamalıdır. Aksi takdirde, hukuka aykırı şekilde erişimi engellenen müdafinin savunması zayıflar, şüphelinin özgürlüğü riske girer ve devlet tazminat yükümlülüğü altına girer.

Savcının Yetkisi ile Sulh Ceza Hakiminin Yetkisi Arasındaki Sınır

CMK m. 160 ve devamı hükümleri uyarınca, soruşturmanın sevk ve idaresi tamamen Cumhuriyet savcısına aittir. Bu bağlamda savcı, “soruşturmanın efendisi” olarak tanımlanır. Ancak gizlilik kararı verme yetkisi CMK m. 153/2 uyarınca sulh ceza hâkimine aittir. Bu iki makam arasında yetki hiyerarşisinin nasıl kurulacağı, özellikle karmaşık dosyalarda belirleyici hale gelir.

Burada önemli husus, sulh ceza hâkiminin gizlilik kararı verme yetkisinin ancak savcının istemiyle kullanılabileceğidir. Yani hâkim, resen gizlilik kararı veremez. Bu durum, yargı bağımsızlığı açısından bazı hukukçularca eleştirilmekte ve hâkimin soruşturma üzerindeki etkisinin “gölge yetki”ye dönüştüğü öne sürülmektedir. Ancak bu denge, yargının tarafsızlığı ile etkinliği arasında kurulmuş bir denge mekanizmasıdır.

Avukatlık Kanunu ile CMK Arasındaki Çatışmalar: Hangisi Üstündür?

Avukatlık Kanunu m. 2 ve 46 hükümlerine göre, bir avukatın dosya incelemesi için yetki belgesi sunması gerekirken; CMK m. 153 böyle bir zorunluluk getirmemektedir. Uygulamada bu durum, dosya vermekten kaçınan kolluk veya savcılıkla müdafi arasında gerilime neden olmaktadır. Hukuken bu çatışma, lex posterior (sonraki yasa önceliklidir) ve lex specialis (özel yasa genelden önce gelir) ilkeleriyle çözülmelidir. CMK, Avukatlık Kanunu’na göre hem daha özel bir kanundur (ceza yargılamasına özgü) hem de daha yenidir (2005 tarihli). Bu nedenle müdafiin yetkileri CMK’ya göre değerlendirilmelidir.

Mağdurun dosyanın örneğinin almasının yaratabileceği tehlikeler de küçümsenmemelidir. Mağdurun veya yakınlarının, eriştikleri bilgiye dayanarak sosyal medya üzerinden linç kampanyaları başlatmaları, şüphelinin adil yargılanma hakkını zedeleyebilir. Ayrıca delil karartma, tanık yönlendirme veya suç delili yaratma gibi riskler doğabilir. Mağdur hakları elbette korunmalıdır; ancak bu hakların savunma hakkı aleyhine orantısız biçimde genişletilmesi, yargı sistemini tarafsızlıktan uzaklaştırır.

sorusturmanin gizliligini ihlal
sorusturmanin gizliligini ihlal

Soruşturmanın Gizliliği İhlal Suçu (TCK m. 285)

TCK m. 285, soruşturmanın gizliliğini ihlal suçunu düzenler. Suçun oluşabilmesi için belirli unsurların birlikte gerçekleşmesi gerekir:

  • Bilgi veya belgenin soruşturma evresine ait olması,
  • Yetkisiz kişi tarafından açıklanması,
  • Kasıtlı hareketle gerçekleşmesi,
  • Açıklamanın soruşturma amacını veya tarafların haklarını zedeleyici nitelikte olması.

Bu suçun faili yalnızca kamu görevlileri değil, müdafi veya üçüncü kişiler de olabilir. Özellikle avukatlar açısından sınır şudur: Dosya bilgisini savunma amacıyla müvekkile aktarmak mümkündür; ancak bu bilgiyi kamuoyuna açıklamak suç oluşturur. Eğer gizlilik kararı varsa ve avukat bu karara rağmen bilgi sızdırırsa:

  • TCK m. 285/1 gereği 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası söz konusu olur.
  • Suç basın-yayın yoluyla işlenmişse, ceza 1,5 yıldan 4,5 yıla kadar artırılır.
  • Fiil kamu görevlisi tarafından görevi sebebiyle işlenirse ayrıca kamu görevinden men cezası uygulanabilir.

Fail: Suçun faili herkes olabilir (müşterek suç). Fail kamu görevlisi, avukat, gazeteci, şüpheli ya da herhangi bir üçüncü kişi olabilir. Ancak uygulamada çoğunlukla gizli bilgiye erişim imkânı olan kişiler (örneğin avukatlar, polis, savcı kalemi çalışanları) fail olmaktadır.

Mağdur: Mağdur, gizliliğin ihlaliyle hakları zedelenen şüphelidir. Ancak toplumun adil yargılanma hakkı da ihlal edildiğinden dolaylı mağdur toplumdur.

Suçun Konusu: Soruşturma evresinde yapılan işlemlere ilişkin bilgi veya belgeler suçun konusunu oluşturur. Örneğin:

  • Gözaltı kararı,
  • Şüpheli ifadeleri,
  • Bilirkişi raporları,
  • Telefon dinleme kayıtları,
  • HTS verileri,
  • Tanık anlatımları.

Hareket: “Açıklama” fiilinin gerçekleşmiş olması gerekir. Açıklama her türlü yöntemle olabilir:

  • Sözlü anlatım (örneğin gazeteciye bilgi verme),
  • Yazılı belge sunma,
  • Sosyal medyada paylaşım yapma,
  • E-posta ya da mesajla gönderme.

Yetkisizlik: Açıklama yapan kişinin yetkisiz olması gerekir. Yetkili makamlar (savcılık gibi) resmi açıklama yaparsa suç oluşmaz. Avukatlar, yalnızca savunma amacıyla müvekkiline bilgi verirken bu suçu işlemez; ancak bilgiyi üçüncü kişilerle paylaşırlarsa suç oluşabilir.

Suçun Manevi Unsuru: Bu suç yalnızca kasten işlenebilir. Failin, yaptığı açıklamanın gizli olduğunu bilmesi ve buna rağmen açıklamayı gerçekleştirmesi gerekir. Taksirle, yani istemeden yapılan açıklamalar bu suç kapsamına girmez. Örneğin, müdafinin stajyerine yanlışlıkla gizli bir belgeyi iletmesi halinde TCK 285 uygulanmaz. Ancak müdafi, aynı belgeyi gazeteciye gönderirse suç oluşur.

Hukuka Aykırılık Unsuru:

  • Açıklamanın herhangi bir hukuki dayanağa dayanmaması gerekir.
  • Açıklama kamuoyunu bilgilendirme amacı taşısa bile, eğer yetkisiz yapılmışsa hukuka aykırıdır.
  • “Kamu yararı” gerekçesi, bu suçu hukuka uygun hâle getirmez. AİHM içtihatları da buna paraleldir.

Nitelikli Hâller (TCK m. 285/2 vd.):

  • Basın-yayın yoluyla işlenirse: Ceza artırılır, 1 yıl 6 aydan 4 yıl 6 aya kadar hapis (m. 285/2).
  • Suçun kamu görevlisi tarafından görevi sebebiyle işlenmesi hâlinde:
  • Hem ceza verilir,
  • Hem de kamu görevinden men cezası gündeme gelir (TCK m. 53).
  • Yargılamayı etkileyebilecek şekilde açıklama yapılması hâlinde:
  • TCK m. 288 (adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs) suçu da gündeme gelebilir, ikili değerlendirme gerekir.

Kovuşturma Aşamasında Gizlilik İlkesi: Gerçekten Yok mu?

Kovuşturma aşaması, iddianamenin kabulüyle başlar ve hüküm verilene kadar devam eder. Bu evrede ceza yargılaması kamuya açık yürütülür; yani “duruşmalar alenidir” (CMK m. 182). Bu kural hem sanığın lehine olan şeffaflık ilkesini hem de kamu vicdanının tatminini hedefler. Ancak bu aleniyet, sınırsız değildir. Bazı hâllerde mahkeme, duruşmanın tamamını veya bir kısmını kapalı yapabilir. Bu hâller CMK m. 182/2-3’te düzenlenmiştir.

Örneğin; kamu güvenliği, genel ahlak, mağdurun özel hayatı ya da tanığın güvenliği gibi gerekçelerle duruşma gizli yapılabilir. Ayrıca mağdurun cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda ifadeleri gizli alınabilir. Bu durumlarda duruşma salonuna basın ve izleyici alınmaz, tutanağa erişim sınırlandırılır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, kovuşturma evresi kural olarak aleni, fakat istisnai olarak gizli yürütülebilir. Yani “kovuşturmada gizlilik yoktur” demek yanlış olur; doğru ifade “gizlilik istisnadır” şeklinde olmalıdır.

Yani kovuşturma evresi, temel olarak kamuya açıktır. Basın, izleyiciler ve kamuoyu duruşmaları takip edebilir. Bu kuralın amacı:

  • Yargılamanın şeffaf yürütülmesini sağlamak,
  • Adil yargılanmaya toplumsal güven kazandırmak,
  • Keyfi kararların denetlenmesini kolaylaştırmaktır.

Kovuşturma tamamen “gizlilikten arınmış” değildir. Gizlilik, bazı hâllerde hâkimin takdiriyle veya zorunlu olarak uygulanabilir. CMK m. 182/2 ve 3’e göre duruşmanın gizli yapılabileceği hâller şunlardır:

Gizlilik Kararı Verilebilecek Durumlar

  • Genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin gerektirmesi
  • Reşit olmayan kişilerin yargılanması
  • Tanığın veya mağdurun güvenliğinin sağlanması
  • Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda mağdurun korunması

Bu durumda:

  • Duruşma salonu izleyicilere ve basına kapatılır,
  • Tutanaklara erişim sınırlanabilir,
  • Yargılama belgeleri saklı tutulabilir.

Kovuşturmada Gizlilik: İstisnai Ama Kanuna Dayalı Bir Uygulama

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) kovuşturma aşaması kural olarak aleni yürütülür. Bu durum açıkça CMK m. 182/1’de düzenlenmiştir.

  • CMK m. 182/1: “Duruşma alenidir.” Yani kamu, basın, izleyiciler duruşmalara katılabilir; kararlar açıkça açıklanır. Bu, adil yargılanmanın bir unsurudur.
  • CMK m. 182/2: “Duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın, kamu güvenliğinin veya çocukların üstün yararının zorunlu kıldığı hâllerde karar verilebilir.”
  • CMK m. 182/3: “Mağdurun cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçun mağduru olduğu hâllerde, talebi üzerine duruşma kapalı yapılır.”

CMK m. 182/2–3 gizliliğe kanuni zemin sağlar ancak aleniyetin mutlak olmadığı, bizzat aynı maddenin devamında düzenlenmiştir. Bu hükümler uyarınca, kovuşturma aşamasında gizlilik uygulanabilir, ancak:

  • Sadece hâkimin kararıyla,
  • Belirli ve sınırlı hâllerde,
  • Orantılılık ve ölçülülük ilkelerine göre.

Örnek Olarak Gizliliğin Uygulanabileceği Kovuşturma Halleri

  • Cinsel saldırı davalarında mağdurun talebiyle duruşmanın kapalı yapılması
  • Zorunlu gizlilik. (CMK m. 182/3)
  • Reşit olmayan sanıkların yargılaması
  • Çocuk Koruma Kanunu ve CMK birlikte yorumlanır.
  • Tanıkların can güvenliğinin tehlikede olması hâlinde
  • Tanık Koruma Kanunu uyarınca gizli duruşma veya kimlik gizleme.
  • Devlet sırrı içeren delillerin tartışıldığı yargılamalar
  • Uygulamada Milli Güvenlik gerekçesiyle sınırlı erişim.

Soruşturma Evresinde Dosyanın Kısıtlanmasında Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar

  • Sınırın belirsizliği: Müdafinin savunma amacıyla müvekkiline bilgi vermesi mi, yoksa kamuoyuna servis etmesi mi? Ayrım her zaman net değil.
  • Gazetecilere bilgi sızdırma olaylarında failin belirlenememesi; Ceza soruşturması çoğu kez takipsizlikle sonuçlanıyor.
  • Müvekkilin kendisinin bilgiyi paylaşması durumunda avukat suç işlemiş sayılmaz, ancak müvekkil TCK 285 kapsamına girer mi? Bu hâl doktrinde tartışmalıdır.

AİHM ve Anayasa Mahkemesi Soruşturma Evresinde Dosyanın Kısıtlanması Hakkında Ne Diyor?

  • AİHM içtihadı (örneğin B. v. Almanya kararı), aleniyet ilkesinin “mutlak” değil, “gerekli oldukça sınırlandırılabilir” olduğunu kabul eder.
  • Anayasa mahkemesi de bireysel başvurularda, duruşmanın kapalı yapılmasının ancak meşru, açık, ölçülü gerekçelerle mümkün olacağını ifade etmektedir.
X
kadim hukuk ve danışmanlık