Savunma Hakkının Kısıtlanması

Savunma Hakkının Kısıtlanması

savunma hakkinin kisitlanmasi

Savunma hakkının kısıtlanmasının önlenmesi bir hukuk devletinde korunması gereken en temel değerlerdendir. Devletimiz Anayasa, ceza ve ceza yargılaması mevzuatı ile insan hakları esasına dayalı bir devlet hukuk devletidir. Savunma hakkının kısıtlanması açık bir hukuka aykırılık sebebidir. Bu nedenle ceza dosyasının ileride bozulmasına sebebiyet verir. Savunma hakkı kişinin itham edildiği bir suçlamayla ilgili olarak kendini savunabilme hakkıdır. Hukuk literatüründe “bireyin mahkeme huzurunda hak ve menfaatini korumak amacıyla lüzum gördüğü her türlü meşru yolu kullanabilmesi” şeklinde ifade edilmiştir. Ayrıca suçlamayla birlikte sanığın kendisine sağlanan imkânlardan faydalanarak suçlamalara karşı koyması, hakkında ileri sürülen iddialara karşısında susma özgürlüğünü kullanması olarak tanımlanabilir. Savunma hakkının kapsamı;

  • Bir kişinin suçlanması durumunda kendisini savunabilme,
  • Sanığın suçlamayı kabul etme veya reddetme, savunma stratejisi belirleyebilme,
  • Sanığın suçlamaları ve karşı karşıya olduğu delilleri bilmesi ve bu bilgilere erişim hakkı, kanıtlar sunabilme,
  • Tanıkları sorgulayabilme,
  • Şahitlik yapabilme,
  • Delil toplayabilme
  • Yargılama sürecinde aktif bir şekilde yer alabilme hakkını içerir.

Savunma hakkını isnat edilen suçun işlenmediği veyahut iddianamede iddia edildiği şekilde işlenmediği, failin cezalandırılmaması ya da az ceza alması gerektiğinin ileri sürülmesi olarak anlaşıldığında gerçek anlamda maddi ve hukuki savunmayı ve aynı zamanda delillerin tartışılması başlığı altında CMK md.216’da düzenlenen hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa şeklindeki düzenleme ile Cumhuriyet savcısının mahkûmiyet talep eden esas hakkındaki mütalaasına karşılık gelen muhakeme işlemi olarak anlamak mümkündür.

Suç şüphesi altında bulunan kişinin fail olup olmadığının tespiti, fail ise fiilin ağırlığı orantılı bir ceza verilebilmesi, ona en geniş anlamda savunma hakkının sağlanması ile mümkündür. Failin toplumda ne kadar infial meydana getiren veya cezası ağır bir suç işlediği iddia edilirse edilsin, failin savunma hakkının kısıtlanması sonucu gerektiğinden fazla veya az ceza alması adalet inancına ve toplum vicdanına zarar verecektir. Bu sebeple bireylerin topluluk olarak yaşamaya başladığı dönemden beri var olan ceza yargılaması bakımından şüpheliye veya sanığa isnat edilen suçlamalara yönelik olarak savunma hakkı verilmeli, olay aydınlatılmalı ve hukuka uygun yöntemlerle maddi gerçek ortaya çıkarılmalıdır.

Savunma Hakkı Nedir?

Savunma hakkı, şüphelinin/sanığın en temel haklarındandır. Savunma hakkının temelini irade özgürlüğü oluşturur. Bu hak kapsamında şüpheli/sanık1, savunma araçlarını ve kendi savunmasının kapsamını kendi iradesiyle özgürce belirleyebilmelidir. Suçlama karşısında susmak da bir savunma şeklidir. Kişi serbest iradesiyle bu savunma şeklini de tercih edebilir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6/3 maddesine göre bir suç ile itham edilen herkes savunma hakkı bağlamında aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

  • Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
  • Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
  • Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
  • İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
  • Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak.

Bir suçlama yöneltilen herkesin savunma hakkı vardır. Savunma hakkı, anayasal nitelikte olan adil, hukuk devleti ilkelerine uygun bir muhakemede yargılanma hakkından temellerini almaktadır. Yargıtay’a göre savunma hakkı; yargı organları nezdinde kendini savunma, avukat yardımından yararlanma, soru sorma, susma, aleyhine olan işleme katılmama, tercümandan yararlanma, delillerin toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma, kanun yoluna başvurma gibi hakları ifade etmektedir.

savunma hakkinin kisitlanmasi nedir
savunma hakkinin kisitlanmasi nedir

Savunma Hakkının Kısıtlanması Nedir?

Devlet kurumu hukuk devleti olmanın bir gereği olarak insan haysiyetine saygı ile mükelleftir. Suç şüphesi altında bulunup yargılanmakta olan, hatta suçu işlemiş olduğu kesinlik derecesinde anlaşılmış bulunan kişilere karşı dahi insan onuruna uygun davranmak zorundadır. İnsan temel hakları bulunan ve bu temel hakları her türlü saldırı ve ihlalden korunmakta olan üstün bir şahsiyettir. Devletin kudretinin yanında insanın hürriyetini korumakla yükümlüdür. Bu nedenle hukuk devletinin başlıca esası insan haklarının korunmasıdır. Savunma hakkı şu kanuni düzenlemelerde yer almaktadır;

  • İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (1948): Madde 10
  • Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1950): Madde 6
  • Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi (1969): Madde 8
  • Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi (1966): Madde 14
  • Türkiye Cumhuriyeti Anayasası: Madde 36
  • Ceza Muhakemesi Kanunu: Madde 141, 146, 149, 153, 190.

Adalet ceza yargılaması hukukunun temel amacıdır. Tüm bu amaçları birlikte gerçekleştirmek amacını güden ceza yargılaması hukuku, sadece maddi gerçeği bulmaya çalışan bir sistematik barındırmaz. Birçok amacı gerçekleştirmek ihtiyacından doğan ceza yargılaması hukukunun amaçlarından biri de sanık haklarının korunmasıdır. Bu düşünce içerisinde gerçekleştirilen işlemler sayesinde doğru hükme ulaşılması amaçlanır. Şekli gerçekten ziyade maddi gerçek araştırılır. Maddi gerçek yukarda değinilen sebeplerden ötürü “her ne pahasına olursa olsun” araştırılmaz. Hukuk kurallarına uymak şartı ile maddi gerçek araştırılır. Ancak bu düşünce ile hukuka uygun ve şüpheden uzak şekilde maddi gerçeğe ulaşılabilecektir.

Savunma hakkı, hukukumuzda aynı zamanda anayasal nitelikte olan bir haktır. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenmiştir. Bu aşamada Ceza Muhakemesi Kanun’unda öngörülen savunma hakkı kapsamında kalan olan diğer haklara ilişkin yasal düzenlemeleri bu sınırlama rejimi ışığında değerlendirmek gerekmektedir. Anayasanın 36. Maddesine göre, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” şeklinde belirtilerek savunma hakkı Anayasal hak statüsüne kavuşmuştur.

Türk Ceza Hukukuna Göre Savunma Hakkının Kısıtlanması

Ceza Muhakemesi Kanununun 289. Maddesinin h bendine göre Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması hukuka kesin aykırılık teşkil etmektedir. Buna göre hüküm için önemli noktalarda savunma hakkının sınırlandırılması hukuka kesin aykırılık hali olarak düzenlenmiş olup aykırılık halleri aşağıda ayrıntılı şekilde izah edilmiştir. Belirtmek gerekir ki savunmanın gereği gibi yapılmadığı yargılamada gerçeğe uygun ve adil bir kararın varlığından bahsetmek mümkün değildir. Hukuka kesin aykırılık halinde varolan hukuka aykırılığın hükme etki edip etmediğine bakılmaksızın kararın bozulması gerekmektedir. Ayrıca CMK 289. maddede belirtilen kesin hukuka aykırılık hallerinin bulunması durumunda, aykırılık, temyiz nedenleri arasında belirtilmemiş olsa dahi Yargıtay tarafından bu durum resen inceleme konusu yapılmak zorundadır. Bu kapsamda istinaf ve temyiz bakımından kesin hukuka aykırılık halleri başvuruda belirtilmemiş olsa dahi resen incelenecektir.

Savunma hakkının hangi hallerde kısıtlanmış olacağı madde metninde belirtilmemiş olup, hangi hallerde kısıtlamanın söz konusu olacağı yargı kararları ile belirlenmektedir. Savunma hakkının sınırlandırılması durumu yukarıda izah ettiğimiz üzere diğer bozma nedenleri gibi her koşulda geçerli olmayıp nispi özellik taşımaktadır. Bu kapsamda kısıtlama; sanık aleyhinde, kovuşturma evresinde alınan bir mahkeme kararıyla açık veya örtülü şekilde ve hükme etkili olduğu durumlarda hukuka kesin aykırı olup mutlak bozma nedeni olarak kabul edilecektir. Türk ceza hukukunda savunma hakkına ilişkin yasal düzenlemeler ve savunma hakkını kısıtlayan haller şu şekildedir.

  1. Tebligata İlişkin Aykırılıklar

Sanığın meramını anlatabilmesi ve savunma hakkını yerine getirebilmesi bakımından önemli olan ilk unsur yöneltilen suç isnadı hakkında bilgilendirilmesidir. Bilgilendirilme, duruşmadan makul bir süre önce yapılmalı, sanık duruşma esnasında yöneltilen iddialar karşısında hazırlıksız yakalanmamalı, savunmasını gereği gibi yapabilmelidir. Bu kapsamda duruşmadan önce bilgilendirilme ve savunma hakkını gereği gibi yerine getirebilmesi bakımından sanığa duruşmadan makul bir süre önce iddianamenin tebliğ edilmesi, bir haftalık süre geçmeden duruşmanın yapılması durumunda sanığa duruşmaya ara verilmesini isteme hakkının varlığının hatırlatılması, iddianamenin tebliğe rağmen ifade öncesinde tekrar okunması, müdafie de duruşma gününün tebliğ edilmesine ilişkin düzenlemeler CMK kapsamında getirilmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004/10-96 E. 2004/121 K. numaralı kararında sanık müdafiin mesleki mazeretinin kabul edilmesine rağmen duruşma gününün bildirilmeden dosyanın karara çıkarılması durumunu savunma hakkının kısıtlanması olarak kabul etmiş ve yasaya aykırı bulmuştur. Ayrıca mahkeme tarafından makul bir gerekçe içeren müdafi mazeretinin herhangi bir gerekçe gösterilmeden reddedilmesi durumunda da savunma hakkının kısıtlanmış olacağından söz edilebilecektir.

  1. Sanığın Duruşmalardan Bağışık Tutulması

CMK‟da düzenlenen sanığın duruşmadan bağışık tutulması başlıklı 196. madde kapsamında sanığın duruşmada bulunma yükümlülüğüne bir istisna getirilmiş ve duruşmada bulunması yükümlülüğünden sanık kurtarılmıştır. CMK 196. madde kapsamında sanığın duruşmadan bağışık tutulması mahkemece sorgusu yapılmış olan sanığın bizzat veya müdafiinin talebi halinde mümkündür. Ancak yalnızca talep yeterli olmamakta mahkeme tarafından da bu talebin kabulü gerekmektedir.

Sanığın duruşmada bulunma hakkına ilişkin bir diğer istisna CMK 196. maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen istinabe suretiyle savunmasının alınması halidir. Sanık ancak istinabe yoluyla savunma yapmayı kabul etmesi halinde bu yolla savunması alınabilecek olup, esas mahkemede savunmasını yapması istemesi durumunda dosyanın olduğu esas mahkemede savunmasını yapması gerekecektir. Aksi halde savunma hakkının kısıtlanması gündeme gelecektir. Ceza muhakemesi bakımından sanığın duruşmada bulunma hakkı esas olup, sanığın yokluğunda duruşma yapılamayacaktır. Sanığın duruşmada bulunması sanık bakımından hem bir hak hem de bir yükümlülükken, devlet bakımından sanığın duruşmada hazır bulunmasını sağlamak bir ödevdir.

  1. Sanığın Yokluğunda Duruşma Yapılması

Sanığın duruşmada bulunma hakkının ceza muhakemesinde öngörülmüş bir diğer istisnası CMK madde 195‟de düzenlenen sanığın yokluğunda duruşma yapılması halidir. Ancak yukarıda bahsetmiş olduğumuz üzere sanığın duruşmada bulunması esas olup ancak maddede belirtilen haller kapsamında sanık olmadan duruşma gerçekleştirilebilecektir. Bu hallerden ilki sanığın yargılandığı suçun yaptırımının adli para cezası ve/veya müsadereyi gerektirmesidir. Sanığın yargılandığı suçun yaptırımının hapis cezası olması halinde bu madde hükmü uygulanamayacaktır.

  1. Müdafiden Yararlanma Hakkının İhlali

Türk hukukunda savunma hakkı genel olarak Anayasa’nın 36. md düzenlenmiştir. Bu maddeye göre “Herkes, meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”. CMK madde 2’de tanımlar başlığı altında müdafinin tanımı yapılmıştır. CMK 2/1-c maddesine göre müdafi: şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatıdır. Suç işlediği sanılan kişinin, ona yüklenen suçu işlemediğini veya iddia edildiğinden daha az cezayı hak ettiğini yahut fiilin hukuka aykırı olmadığı ya da bazı kanuni nedenlerle cezalandırılmaması gerektiğini yetkili merciler önünde ileri sürmek şeklinde tanımlanabilecek savunma faaliyetini hukuk kurallarını bilen bir kişi olarak yürüten şahsa müdafi denilmektedir.

Ceza yargılaması sistemimizde kural olarak, şüpheli veya sanığın bir müdafin hukuki yardımından faydalanma zorunluluğu bulunmamaktadır; fakat, kanunkoyucu şüphelinin/ sanığın bir müdafin hukuki yardımı olmaksızın etkili bir savunma yapamayacağını farz ettiği hallerde zorunlu müdafi atanmasını öngörmüştür, bu durum şüpheli/sanığın müdafi seçme zorunluluğunun olmaması kuralının istisnasını teşkil etmektedir.

Kural olarak şüpheli veya sanığın, kendisinin belirleyeceği müdafiyi seçer. Bu müdafiye seçilmiş müdafi denir. (CMK md.150/1) Aynı zamanda asgari ücret tarifesinin altında kalmamak şartıyla, aralarında serbestçe belirledikleri müdafilik ücretini de müdafiye şüpheli veya sanık öder. Buna karşın, bazen şüpheli veya sanık bir müdafinin hukuki yardımından faydalanmak istemesine rağmen ekonomik olarak müdafi seçebilecek durumda olmayabilir. Bu durumda şüpheli veya sanığa hukuki yardımda bulunmak üzere baro tarafından bir müdafi atanır.(CMK m. 150/1) Bu şekilde baro tarafından görevlendirilen müdafiye atanmış müdafi, bu kuruma da “atanmış müdafilik” denir. Atanmış müdafin ücreti ise her yıl belirlenen tarife üzerinden devlet tarafından karşılanır. Savunma hakkının kullanılması açısından vekâletname ile görevlendirilmiş müdafi ile mahkeme tarafından görevlendirilmiş müdafi arasında bir farklılık bulunmamaktadır.

savunma hakki
savunma hakki

Ceza yargılamasında sanığın savunmasını yapan müdafi ile sanık arasında kurulan ilişki, seçilmiş müdafi ise vekâlet sözleşmesine dayanır. Re’sen ya da talep üzerine atanan müdafi ise aradaki ilişki idari işleme dayanmaktadır. Müdafilik görevi ölüm, azil, istifa, görevden alınma, görevden yasaklanma veya müdafinin görevini yapamayacak hale gelmesi gibi durumlarda sona ermektedir. Ceza muhakemesi kanununda,

  • Sanığa/Şüpheliye Müdafi Seçme Olanağının Tanınmaması (CMK md.149)
  • Zorunlu Müdafi Gereken Hallerde Müdafi Görevlendirilmemesi (CMK md.150)
  • Müdafinin Dosya İnceleme Hakkının İhlali (CMK md. 153)
  • Savunmayı Hazırlamak İçin Gereken Zaman ve Kolaylıklara Sahip Olma Hakkının İhlali
  • Sanığa veya Müdafiye Yapılan Tebliğat İle İlgili Kurallara Uyulmamış Olunması (CMK md.176, 190/2)
  • Sanığın Duruşmalardan Vareste Tutulması (CMK md.196)
  • Soru Sorma Hakkının İhlali (CMK md.181, 201)
  • Susma Hakkı ve Diğer Haklarını Öğrenme Hakkının İhlali
  • Sanığa Ek Savunma Hakkının Tanınmaması (CMK md. 226)

Şeklinde savunma hakkının kısıtlanmasının ihlali ve bu durumlara ilişkin kanuni düzenlemeler yer almaktadır.

Savunma Hakkının Kısıtlanması Hakkında Yargıtay Kararı

9. Hukuk Dairesi 2017/16982 E.  ,  2020/10769 K. Savunma hakkı Anayasa’mızın hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesinde ” Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” düzenlemesi ile açıkça hüküm altına alınmıştır. AİHS. 6.maddesi ile de savunma hakkı düzenlenmiştir.

İddia ve savunma hakkı, 6100 sayılı HMK’nun hukuki dinlenilme hakkı başlıklı 27. maddesi ile usül hukukumuza yansıtılmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında davanın taraflarının kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkın sahip oldukları belirtildikten sonra maddenin ikinci fıkrasında bu hakkın “açıklama ve ispat hakkını da içerdiği vurgulanmıştır. Davanın taraflarının, usül hukuku hükümlerine aykırı olarak ispat hakkını kullanmalarının kısıtlanması, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurur.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.

Bu kapsamda hukuki dinlenilme hakkı, bilgilenme/bilgilendirme, açıklama yapma, yargı organlarınca dikkate alınma ve kararların gerekçeli olması gibi hususları içerdiği açıktır. Bilgilenme hakkı, yargılamanın içeriğine dair tam bir bilgi sahibi olmanın yanında gerek karşı tarafın gerekse de yargı organlarının dosya içeriğine yapmış oldukları işlemleri öğrenmelerini kapsar. Bilgilenme/bilgilendirme hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi için gönderilecek tebligat ve davetiyelerde kanunda öngörülmüş şekil şartlarına sıkı sıkıya uyulması gerekmektedir. Ayrıca bu hak sadece davanın başındaki iddia ve savunmalar açısından değil yargılamanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda devam eden bir yargılamada, tarafların açıklamaları için bilgilendirme yeterli olmayıp yargılamada yer alan diğer kişilerin (tanık, bilirkişi gibi) açıklamaları açısından da önemlidir. Bilgilenme hakkının usulüne uygun kullanımı ile tarafların haklarında öğrendikleri isnat ve iddialara karşı beyanda bulunabilme, davaya yönelik bilgi ve belge verebilme yani açıklama yapma hakkı da hukuki güvenceye bağlanmaktadır. Böylece davanın her iki tarafına eşit şekilde açıklama yapma hakkı tanınması ile adaletin görünür kılınması sağlanacaktır. Açıklamada bulunma hakkı, tarafların, yazılı veya sözlü şekilde iddia ve savunmalara karşı itirazda bulunabilme, davaya ilişkin beyanda bulunmalarını sağlar.

Somut olayda, davalı vekilinin 16.03.2016 tarihli duruşmaya (bir başka mahkemede duruşması olması sebebiyle) katılamayacağına dair mazeret dilekçesi sunduğu, mahkemece davalının mazeretin reddine ya da kabulüne ilişkin herhangi bir karar verilmeden yargılamaya devam edildiği ve aynı duruşmada davanın kısmen kabulüne dair hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Davalı vekilinin mazereti ile ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmadan, davalının yokluğunda yargılamanın sürdürülüp sonuçlandırılması, davalının savunma hakkının kısıtlanması niteliğindedir. Tarafların hukuki dinlenilme ve savunma hakkının kısıtlanması tek başına bozma sebebidir. Temyiz edilen kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.


Sanığın son duruşmada hazır edilmemesi savunma hakkının ihlal edilmesine yol açmaktadır.

Nitekim Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/4475 Esas ,  2021/20739 Karar sayılı dosyasında bu yönde karar vermiştir :

‘‘Karar tarihinde başka suçtan … E tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olduğu anlaşılan sanık …’ın hükmün açıklandığı 19.04.2016 tarihli son oturumda hazır bulundurulmadan hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 196. maddesine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması, bozmayı gerektirmiş,’’

X
kadim hukuk ve danışmanlık