Görev Nedeniyle Maruz Kalınan Zarar da İdarenin Sorumluluğu

Görev Nedeniyle Maruz Kalınan Zarar da İdarenin Sorumluluğu

gorev nedeniyle maruz kalinan zararlarda idarenin sorumlulugu

Görev nedeniyle maruz kalınan zarar da idarenin sorumluluğu vardır. İdareden zararın giderilmesi talep edilir. TSK ve Emniyet mensupları başta olmak üzere kamu görevlileri görevlerini ifa ederken maruz kaldıkları risk ve tehlikeler sonucunda maddi ve manevi kayıp ve zararlara uğrayabilmektedir. Söz gelimi resmi araçların görevdeyken yaptıkları kazalar ya da kamu personelinin görevleri nedeniyle maruz kaldıkları saldırılar maddi kayıp ve zararların yanında yaralanmalara, hatta can kayıplarına neden olabilmektedir. Görev nedeniyle maruz kalınan zararlar idareden talep edilebilir. Görev nedeniyle maruz kalınan zararlar için idari yargıda dava açılır.

2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kolluk mensuplarının görevleri nedeniyle uğradıkları zararların tazminine yönelik düzenlemeler içermektedir. Ancak bu Kanunun kapsamı dışındaki kamu personelinin de görevleri nedeniyle maruz kaldıkları kayıp ve zararların idarenin sorumluluğu çerçevesinde idarece karşılanması gerekmektedir. Kaldı ki, 2330 sayılı Kanun kapsamındaki ödemelerin maruz kalınan zararların telafisinde yetersiz kalması durumunda kolluk mensuplarının da idarenin sorumluluğuna ilişkin genel hükümler çerçevesinde talep ve dava hakları bulunmaktadır.

İdarenin mali sorumluluğunun pozitif hukukumuzdaki temeli Anayasamızın 125. maddesinin son fıkrasındaki “idare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür” hükmüdür. Kamu görevlilerinin görevleri nedeniyle maruz kaldıkları zararlar idarenin kusurundan kaynaklanabileceği gibi, özellikle mesleki risklerin ve görev riskinin söz konusu olduğu durumlarda idareye izafe edilebilecek hiçbir kusur olmasa dahi kamu görevlilerinin maddi ve manevi kayıp ve zararları söz konusu olabilmektedir. Her iki durumda da kamu görevlilerinin görevleri nedeniyle maruz kaldıkları zararların idarenin mali sorumluluğu ilkesi çerçevesinde idarece karşılanması gerekmektedir.

Yukarıda da belirtildiği gibi idarenin kendi eylem ve işlemlerinden kaynaklanan zararlardan sorumluluğu Anayasa hükmüne dayanmaktadır. 2330 sayılı Kanun başta olmak üzere bu konuda kimi yasal düzenlemeler de bulunmaktadır. Bununla birlikte idarenin mali sorumluluğunun niteliği ve genel çerçevesi daha çok yargı içtihatlarıyla belirlenmiştir. Konumuz olan görevden kaynaklanan zararlarda idarenin sorumluluğu genellikle tehlike ya da risk ilkesine dayandırılmaktadır.

Tehlike ya da risk ilkesi gereğince, niteliği icabı tehlikeli ve riskli kamu hizmetlerinde görev alan ya da görevi nedeniyle tehlikeye ve riske maruz kalan kamu görevlilerinin, bu görevleri nedeniyle uğradıkları zararın idarenin kusursuz sorumluluğu çerçevesinde idarece tazmin edilmesi gerekmektedir. Örnek vermek gerekirse askeri aracın devrilmesi sonucunda hayatını kaybeden erin yakınlarının ya da toplumsal olaya müdahale esnasında yaralanan polis memurunun maddi ve manevi zararları kusuru olmasa dahi idare tarafından tazmin edilmelidir.

İdare tehlike veya risk ilkesinin uygulanabileceği durumlarda kusuru olmasa dahi meydana gelen zarardan sorumlu olmakla birlikle, idarenin sorumluluğunun asgari şartı idari eylem ya da konumuz açısından görev ile meydana gelen zarar arasında illiyet bağının varlığıdır. Zararın kamu görevlisinin ya da üçüncü bir kişinin davranışından kaynaklanması illiyet bağının kesilmesine, sonuç olarak idarenin sorumluluğunun kısmen ya da tamamen ortadan kalkmasına neden olabilir.

İdarenin hizmet kusurundan kaynaklı oluşan zararla için açılacak tam yargı davalarında idare hukuku avukatı ile çalışmanız sizlerin menfaatine olacaktır. İdari davalar spesifik ve önemli davalardır. Usulü yapılacak bir hata davanızın ret edilmesine veya dilekçe ret sebebi olabilmektedir. Bu sebeple uzman idare hukuku avukatı ile çalışmanız sizlerin yararına olacaktır. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için somut olaylara ilişkin yargı kararlarına aşağıda yer verilmektedir.

İdarenin Hizmet Kusurundan Doğan Sorumluluğuyla İlgili Yargı Kararları

Mesai Sonrası Servis Aracı ile Evine Dönerken Teröristlerce Açılan Ateş Sonucunda Yaralanan Astsubay

AYİM 2. Dairesi, 26.02.1997 tarihli ve 1995/385 E, 1997/198 K sayılı Kararında, mesai sonrası servis aracı ile evine dönmekte iken teröristlerce açılan ateş sonucunda yaralanan astsubayın maruz kaldığı maddi ve manevi zararların kusursuz sorumluluk ilkesine göre idarece karşılanması gerektiği sonucuna varmıştır. Davacının bir kamu hizmetini yerine getirdiği sırada yaralandığı noktasından hareket eden mahkeme, olayın üçüncü kişi durumundaki teröristlerin eylemlerinden meydana gelmiş olması nedeniyle idarenin bu eylemden sorumlu tutulup tutulmayacağı, tutulacaksa ne tür bir sorumluluğunun söz konusu olacağı konuları üzerinde durmuştur.

Mahkemeye göre: “Anayasanın 125 nci maddesinde “İdare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür” şeklindeki hüküm, son yıllarda gerek Mahkememizin gerekse diğer yargı organları tarafından geniş yorumlanmakta, idarenin Anayasa ve yasalardan aldığı yetkilerle ve kamusal yöntemlerle yaptığı hizmetlerden, bu hizmetlerin kurulması ve işletilmesinden doğan bireysel nitelikli zararlarla idare ajanlarının verdiği zararlar, hatta üçüncü kişilerin bu hizmetle ilgili eylemlerinin doğurduğu zararların idarece giderilmesi gerektiği kabul edilmektedir. Bu suretle idarenin sorumluluğu kusurlu davranış nedenini aşarak kusursuz sorumluluk hallerini de kapsayan bir genişlik kazanırken diğer yandan zarar verici eylemi yapanla idare arasında bir ilişkinin bulunmadığı bazı hallerde dahi idarenin sorumlu tutulması kabul edilmektedir. Böylece öğretide ve yargı kararlarında idarenin eylemlerinden dolayı sorumluluğu, mücbir sebep ve idarece alınacak tedbirlerle giderilmesi mümkün olmayan umulmadık haller dışında kabul edilmektedir.”

Bu durumda, yine Mahkemeye göre: “Devletin terör hareketlerine karşı giriştiği faaliyet savaş hali sayılmadığı ve dolasıyla mücbir sebep olarak nitelendirilmediğinden, bu faaliyetler sırasında teröristlerin eylemlerinden zarara uğrayanların bu zararı, tüm ülkede değil ülkenin bir kısmında terör örgütleri tarafından yaratılan bir zarar olduğundan, savaş halinde olduğu gibi tüm toplumun katlanmak durumunda olduğu bir kamu külfeti olarak değerlendirilmemiş, özel ve olağan dışı nitelik taşıyan kamu külfetleri karşısında eşitlik gereğince idarece tazmini gereken bir zarar olarak kabul edilmiştir.” Sonuç olarak Mahkeme somut olaya ilişkin değerlendirmesinde davacının kamu hizmetini yerine getirirken yaralandığı kanaatine varmış ve terör eylemi sonucunda gerçekleşen olayda kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi gereği davacının maruz kaldığı zararların idarece karşılanması gerektiğine hükmetmiştir.

Havan Mermisi İnfilaki Sonucu Şehit Olan Er

AYİM 2. Dairesi, 30.06.1993 tarihli ve 1992/719 E, 1993/323 K sayılı Kararında, havan mermisi infilâki sonucu şehit olan erin yakınlarının uğradıkları zararın kusursuz sorumluluk esasına göre tazmini gerektiği sonucuna varmıştır.

Mahkemeye göre: “Silahlı Kuvvetler tarafından yerine getirilen bazı hizmetlerde, hizmetin ifasında kullanılan silah, top, bomba gibi araç ve gereçler yapıları gereği hem ilgililer hem de üçüncü kişiler için tehlike arz edeceğinden; havan atışı sırasında namlu içinde havan mermisinin infilaki sonucu şehit olan erin yakınlarının uğradıkları zararın kusursuz sorumluluk esasına göre tazmini gerekir.” Mahkeme somut olaya ilişkin incelemesinde olayın bir kamu hizmetinin ifası sırasında meydana geldiğini, tarafların, yani müteveffanın ve idarenin olayda bir kusurunun olmadığı değerlendirmesinde bulunmuştur: “İdarenin, eylemlerinden dolayı tazminle sorumlu tutulabilmesi için; bir zararın bulunması zararı doğuran eylemin idareye yüklenebilir nitelikte olması, zararla eylem arasında nedensellik bağının bulunması gerekir.

Nedensellik bağının kesilmiş sayılması için de, zararın tümüyle idare tüzel kişiliğine ve hizmete yabancı unsurlardan doğması gerekmektedir. Teröristlerle çıkan çatışmada Havan atışları yapıldığı sırada hizmetin en iyi şekilde ifası için tüm önlemler alınarak atış yapılmış kimsenin hiçbir kusuru olmamasına rağmen olay meydana gelmiştir. Olayın meydana gelmesinde idareye yüklenebilecek bir hizmet kusurunun mevcudiyetinden söz edilemez.

Ayrıca müteveffanın da olayda hiçbir kusuru olmadığı yukarıda izah edilerek Kovuşturmaya Yer Olmadığı kararı ve bu kararın dayandığı bilirkişi raporundan anlaşılmıştır. Ancak, olayın bir kamu hizmeti sırasında meydana geldiği göz önüne alındığında hizmetle doğrudan doğruya ilgili olduğu, hizmetle zararlı sonuç arasında uygun illiyet bağının bulunduğu anlaşılmaktadır. Gerek öğretide gerekse yargı kararlarında kabul edildiği üzere, özellikle Silahlı Kuvvetler tarafından yerine getirilen bazı hizmetlerle, hizmetin ifasında kullanılan silah, top, bomba gibi araç ve gereçler yapıları gereği hem ilgililer hem de üçüncü kişiler için tehlike arz ederler. Bunların taşıdığı tehlikelerin ne zaman ortaya çıkacağım tahmin edip önceden tedbir alarak önlemek mümkün olamaz, işte bu gibi tehlike taşıyan hizmetlerle amaç ve gereçlerden sağlanan yararlar nasıl ki bunların sahibine ait oluyor ise, doğan zararlar da onların sahibine ait olmalıdır şeklinde de ifade edilebilecek olan risk ilkesinin bir gereği olarak davacının uğradığı zararın hizmetin sahibi idare tarafından karşılanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.”

Sonuç olarak Mahkeme olayın kamu hizmetinin ifası sırasında meydana geldiğine, müteveffaya ve idareye yüklenebilecek bir kusurun olmadığına dikkat çekerek şehit olan erin yakınlarının uğradıkları zararın risk ilkesi gereği kusursuz sorumluluk esasına göre tazmini gerektiği sonucuna varmıştır.

Görev Sırasında Ekip Arkadaşı Tarafından Kazayla Öldürülen Polis Memuru

Danıştay İDDGK, 15.03.2012 tarihli ve 2010/2740 E, 2012/194 K sayılı Kararında; polis memurunun görev sırasında ekip arkadaşı tarafından kazayla öldürülmesi sonucu meydana gelen maddi ve manevi zararların görev kusuru nedeniyle tazmin edilmesi gerektiği sonucuna varmıştır.

Mahkemeye göre:

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 125. maddesinin son fıkrasında; idarenin, eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmıştır.

İdare kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkesi gereği tazmin edilmektedir.

İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru, hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.

Kusursuz sorumlulukta ise, bir olayda idarenin veya ajanının kusuru bulunmasa bile, bazı kayıt ve şartlar altında, idare verdiği zarardan sorumlu tutulmaktadır.

Bu iki sorumluluk türünün yanısıra, geniş anlamda kişisel kusur olmakla birlikte, aslında hizmet kusuru niteliği taşıyan, ancak hizmet kusurunun anonimliğinden çıkarak, idare ajanının hizmet içinde veya hizmet dolayısıyla, kendisine verilen ödev, yetki ve araçlardan yararlanarak işlediği, kendisine atıf ve izafe edilebilecek nitelikteki hukuka aykırı davranışları olarak tanımlanabilecek görev kusurunun mevcudiyeti halinde de, idarenin sorumluluğu söz konusu olacaktır. Bu anlamda görev kusuru, idarenin ajanının hizmet ve görevden ayrılamayan kişisel kusurudur.

Nitekim, Anayasanın 129.maddesinin beşinci fıkrasında; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceği kurala bağlanmıştır.

Anayasanın bu hükmü ile, memurlar ve diğer kamu görevlerinin yetkilerini kullanırken işledikleri ve görev kusuru olarak adlandırılan eylemlerinden doğan tam yargı davalarının kurum aleyhine açılabileceği kabul edilmiştir.

Mahkeme, polis memurunun görev esnasında ekip arkadaşı tarafından kazara öldürülmesi olayında kişisel kusurun bulunduğunu ancak resmi görev, yetki ve imkanlardan kaynaklanan kişisel kusurun hizmetten ve idareden ayrılamayacak nitelikte olup görev kusuru teşkil ettiğini, bu bakımdan görev nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini gerektiği sonucuna varmıştır.

Karakolda Meslektaşı Tarafından Yaralanan Polis Memuru

Danıştay 10. Dairesi, 04.10.2001 tarihli ve 2001/40 E, 2001/3396 K sayılı Kararında, karakolda meslektaşı tarafından yaralanan polis memurunun maruz kaldığı zararlardan idarenin hizmet kusuru nedeniyle sorumlu olduğuna hükmetmiştir.  Mahkemeye göre: “Yasalarla kendilerine verilen kamu hizmetinin işlemesini sağlayacak örgütü kurmak, personel ve araç gereci hizmet gereklerine uygun şekilde hazırlamakla yükümlü olan idarenin, hizmeti yürüten personelinin görevi sırasında yaptığı eylem ve işlemlere ilişkin kişisel kusurunun hizmet kusurunu oluşturacağı ve zararın tazminiyle sorumlu tutulacağı, idare hukukunun bilinen ilkelerindendir. Polis memuru olan davacının karakolda bir başka polis memurunun tabancayla ateş etmesi sonucu yaralandığı, bu halde, genel güvenliğin sağlanmasına ilişkin kamu hizmetini yürüten davalı idarenin, bu hizmetin gereği gibi yürütülmesini sağlayacak personelinin kişisel kusuru sonucu uğranılan maddi ve manevi zararı tazmin sorumluluğu bulunduğu açıktır. Bu durumda, davacı polisin yaralanması nedeniyle kendisi ve diğer davacılar eşi ve çocuklarının duyduğu elem ve üzüntü değerlendirilerek bir tatmin aracı olarak manevi tazminat verilmesi gerekmektedir.”

Askeri Aracın Devrilmesi Sonucu Meydana Gelen Kaza

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 19.12.2016 tarihli ve 2016/13068 E, 2016/12322 K sayılı Kararında, askeri aracın devrilmesi sonucu meydana gelen kaza nedeniyle idare tarafından ödenen tazminatın kusurlu olan araç komutanına rücu edilebileceğine karar vermiştir.

Tam Yargı Davası İçin Neler Yapılmalı?

Yargı kararlarında da belirtildiği üzere kamu personelinin görevlerinden kaynaklanan kayıp ve zararlarının kusursuz sorumluluk ilkeleri, özellikle de tehlike ya da risk ilkesi çerçevesinde idare tarafından karşılanması gerekmektedir.

Herhangi bir kamu görevlisinin görevinden dolayı kayıp veya zarara uğraması halinde öncelikle meydana gelen zarar mümkünse resmi olarak tespit ettirilmelidir. Tespitin hemen mümkün olmaması durumunda yargı sürecinde mahkeme kararı ile de zarar tespiti yaptırılabilir.

Zarara sebep olan olayın öğrenilmesinden itibaren bir yıl ve her halde olay tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurularak zararın tazmini istenmelidir.

Tazmin talebinin kısmen ya da tamamen reddedilmesi ya da cevap verilmemek suretiyle zımnen reddi halinde dava açma süresi içinde görevli ve yetkili idare mahkemesinde tam yargı davası açılmalıdır.

Tam yargı davalarında, aksi özel kanunlarda düzenlenmedikçe ve belirtilmedikçe, idare mahkemeleri görevli mahkemelerdir. Tam yargı davalarında yetkili mahkemeler ise, genel yetki kuralına tabi olup davaya konu olan idari sözleşmenin gerçekleştirildiği idari kurumun bulunduğu yerdeki idare mahkemeleridir. Şöyle ki, idari sözleşmelerden doğanlar dışındaki tam yargı davalarında yetkili mahkeme ise İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 36. maddesinde;

“ İdari sözleşmelerden doğanlar dışında kalan tam yargı davalarında yetkili mahkeme, sırasıyla:

a) Zararı doğuran idari uyuşmazlığı çözümlemeye yetkili,

b) Zarar, bayındırlık ve ulaştırma gibi bir hizmetten veya idarenin herhangi bir eyleminden doğmuş ise, hizmetin görüldüğü veya eylemin yapıldığı yer,

c) Diğer hallerde davacının ikametgâhının bulunduğu yer.” şeklinde düzenlenmiştir.

İdarenin talep üzerine ya da 2330 sayılı Kanun ve ilgili diğer mevzuat çerçevesinde yaptığı ödemelerin yetersiz görülmesi durumunda da tam yargı davası açılabilir Ancak bu durumda idare tarafından yapılan ödemeler ile sağlanan mali ve sosyal haklar tazminat talebi karara bağlanırken mahkemelerce dikkate alınmaktadır.

Görev nedeniyle maruz kalınan zararlardan kaynaklanan tazminat talepleri teknik ve hukuki açılardan önem ve özellik arz etmekte ve tam yargı davalarına konu olmaktadırlar. Herhangi bir hak kaybı ya da mağduriyet yaşanmaması için dava, hatta dava öncesi başvuru ve talep süreçlerinde profesyonel hukuki destek alınması büyük önem taşımaktadır.

X
kadim hukuk ve danışmanlık