Tam Yargı Davası – İdari Yargıda Tazminat Davaları

Tam Yargı Davası – İdari Yargıda Tazminat Davaları

tam yargi davasi nedir

Tam yargı davası; idari işlem veya eylemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından idareye karşı, maddi ve manevi zararının tazmini amacıyla açtığı bir idari dava türüdür. Tam yargı davası, idari yargı düzenimizdeki ikinci dava türüdür. Tam yargı davası, İYUK madde 2/1-b’de “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel haklan doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan” dava olarak tanımlanmaktadır. Tam yargı davası tipik bir tazminat davasıdır. Özel hukuktaki tazminat davalarının idari davalarda karşılığı niteliğindedir. Tam yargı davası, idari işlemden kaynaklı açılıyorsa 3 şekilde açılabilir. Bunlar;

  • İptal davası ile birlikte
  • İptal davası kesinleştikten sonra
  • İptal davası hakkında yerel mahkeme karar verdikten sonra açılabilir.

İdarenin eylem ve işlemlerinden zarar gören kişilerin, uğradıkları zararların tazmini için idari yargı yoluna başvurması Anayasa ile güvence altına alınmıştır. Bu nedenle idari yargı yoluna başvurulması da Anayasa gereği ancak kanunlarla sınırlandırılabilir. Bu dava hakkının kanunlarda belirtilen sürelerde kullanılması gerekmektedir. Aksi durumda idari yargı yerince süre aşımı nedeniyle davanın reddine karar verilir. Bu nedenle idare hukuku avukatı ile süreci yürütmeniz menfaatinize olacaktır. Tam yargı davasına bakmakla görevli idari mahkemeler şunlardır:

  • İdare Mahkemesi (İlk derece mahkemesi olarak)
  • Vergi Mahkemesi (İlk derece mahkemesi)
  • Bölge İdare Mahkemesi (İstinaf mahkemesi olarak ikinci derece mahkemesi)
  • Danıştay (Temyiz mahkemesi olarak üçüncü derece mahkemesi ve bazı davalarda ilk derece mahkemesi olarak)

İdare mahkemesinde açılan tam yargı davasına karşı istinaf kanun yolu başvurusu Bölge İdare Mahkemesine, temyiz kanun yolu başvurusu Danıştaya yapılır.

tam yargi davasi nedir
tam yargi davasi nedir

Tam Yargı Davası Nedir?

İdari yargı düzenimizdeki ikinci dava türü tam yargı davasıdır. Tam yargı davası, İYUK Madde 2/1-b’de “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel haklan doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan” dava olarak tanımlanmaktadır. Yani, idarenin bir işlem, eylem ya da eylemsizlik şeklindeki tutum ve davranışlarından dolayı, iptal davasından farklı olarak yalnızca menfaati değil, aynı zamanda sübjektif kişisel bir hakkı ihlal edilen, maddi veya manevi zarar gören davacı, tam yargı (tazminat) davası açmak suretiyle zararının tazmini ve hakkının iadesi isteminde bulunur.

Tam yargı davasında uyuşmazlık konusu, belli bir miktar para alacağını oluşturmaktadır. Bu para alacağının idare tarafından ödenmesi istenmektedir. Bu tazminat istemi idarenin kusurlu / kusursuz eylem ve işlemlerinden doğan zararların tazminine yönelik olmaktadır. Burada idarenin bir işlemi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istenildiği gibi, sağlık hizmetlerinin görülmesi sırasındaki hizmet kusurlarından kaynaklanan zararların tazmini ya da idarenin gerekli bakım onarım işlerini yapmadığından doğan zararların tazmini de istenilebilmektedir. Tam yargı davaları konuları;

  • Tazminat davaları
  • İhlal edilen sübjektif bir hakkın durdurulması ve yerine getirilmesi
  • Bir memurun görevine iadesi
  • Bir kişi hakkındaki zararlı işlemin durdurulması
  • Eski halin iadesi
  • Sözleşmenin feshi
  • Vergi miktarının azaltılması
  • Bir idari işlemin anlamının ve kapsamının saptanması
  • İdarenin haksız bir işleme dayanarak kişilerden aldığı mal ve parala- rın geri verilmesi
  • İdarenin belli bir edimde bulunmaya mahkum edilmesi
  • Tecavüzün durdurulması

Tam yargı davalarında göze çarpan husus istenilen tazminat miktarının tespitidir. Bu tespit davacı tarafından yaptırılmış olsa bile mahkemece gerekli görülmesi halinde bilirkişi ve gerekiyorsa keşif incelemesi yapılarak gerçek zarar tespit edilebilir. Manevi tazminatın tespiti ise olayı niteliği davanın taraflarının ekonomik ve sosyal durumu, olaydan gerçekleşen durum (ölüm, yaralama, yıkım vs) dikkate alınır.

Tam Yargı Davası Çeşitleri

Anayasa’nın 125. maddesi 7. fıkrasında, idarenin, eylem ve işlemlerin- den doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu açıklanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Yasası’nın 2. maddesi (b) bendinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı, hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılacak dava türü “tam yargı davası” olarak adlandırılmıştır. Tam yargı davası geniş kapsamlı bir deyimdir. Bunun içine idari işlemlerden, idari eylemlerden ve idari sözleşmelerden doğan hak kayıpları, uğranılan zararlar ve uyuşmazlıklar ile ilgili davalar girer. Tam yargı davaları, özellikle idareye karşı açılan tazminat davaları, adli yargıdaki edim davalarına benzer. Bu dava türü ile idare hukuku alanında haksız eylem ve işlemlerin iptali ve uğranılan zararın giderilmesi istenir.’

  • Tazminat Davaları: İdarenin eylem ve işlemleri karşısında zarara uğrayanların bu zararın giderilmesi için açacakları dava tam yargı davasıdır. Meydana gelen zarar maddi veya manevi olabilir. İdarenin tüm zararı tazmin etmesi gerekmektedir. İdarenin doğrudan mali sorumluluğuna dayanan tam yargı davası çeşidi tazminat davasıdır.
  • Geri Alma Davaları: Haklı bir neden olmaksızın idarenin malvarlığına bir mal veya para geçmiş ise bunun geri alınmasını sağlamak için açılacak olan dava geri alma davasıdır. Geri alma davasına istirdat davası da denir. Bu dava türü 2577 sayılı İYUK 2. maddede belirtilmemiştir. Fakat bu şekilde tam yargı davası açılabilir. Örnek; fazla ödenen vergi veya idari para cezalarının iadesi amacıyla açılan tam yargı davasıdır.
  • İdari Sözleşmeden Doğan Davalar: İdari sözleşmelerin geçerliliği veya bu sözleşmelerin uygulanmasından kaynaklanan anlaşmazlıklar, tam yargı davası olarak görülmektedir. Hatta Fransız Danıştay’ı, imtiyaz sözleşmesinin idare tarafından tek yanlı olarak feshedilmesi işleminin iptali için açılacak olan davanın tam yargı davası olduğuna karar vermiştir.
  • Vergi Davaları: Genel olarak vergi davaları tam yargı davası olarak görülür. Çünkü vergi yükümlüsü verginin miktarına veya esasına itiraz eder. Bu nedenle vergi davaları ya tam yargı ya da iptal davası olarak açılabilir, ayrı bir dava türü değildir.

Tam Yargı Davası ile İptal Davası Farkı

İptal davalarında ve tam yargı davalarında aynı yargılama usulü uygulanıyor olmasına rağmen ikisi arasında bir takım farklılıklar mevcuttur. Aşağıda iptal davası ile tam yargı davasının farklarını belirtmek suretiyle iki farklı idari dava türünü karşılaştıracağız. Bunu yaparken aynı zamanda tam yargı davasının niteliklerini de ortaya koymuş olacağız.

  • İlk farklılık davaların konusudur. İptal davasına yalnızca idari işlemler konu olabilmektedir. Yani sadece idari işlemlere karşı iptal davası açılabilmektedir. Buna karşılık hem idari işlem ve eylemler hem de idari sözleşmeler tam yargı davasının konusunu oluşturmakta ve bunlara karşı tam yargı davası açılabilmektedir.
  • İkinci farklılık davaların amaçlarıdır. İptal davasında, dava konusu idari işlemin iptal ettirilmesi ve işlemden önceki durumun geri getirilmesi amaçlanmaktadır. Tam yargı davalarının amacı ise, ihlal edilen hakkın tazmin edilmesi, yani uğranılan zararın giderilmesi, veya eski durumun geri getirilmesidir.
  • Tam yargı davasının subjektif, iptal davasının ise objektif mahiyette olması bir diğer farklılıktır. İptal davalarında idari işlemin hukuka uygun olup olmadığı tespit edilerek hukuk düzeni korunmuş olur. Dolayısıyla iptal davaları objektif mahiyette davalardır. Buna karşılık, tam yargı davalarında kişisel bir hakkın ihlal edilip edilmediği araştırıldığından, bu davalar subjektif niteliktedir. Davaların açılabilmesi için menfaat ihlalinin yeterli olup olmaması ise bir diğer farklılıktır. İptal davasının açılabilmesi için menfaat ihlali, yani dava konusu işlemle kişi arasında makul bir ilişkinin varlığı yeterlidir. Ancak tam yargı davasının açılabilmesi için menfaat ihlali yeterli değildir. Tam yargı davası açabilmesi için davacının doğrudan kişisel bir hakkının ihlal edilmiş olması gerekir.
  • Tam yargı davası ile iptal davası arasındaki son fark ise bu davalarda verilecek kararın kimler üzerinde etkili olacağıdır. İptal davası genel etkili bir dava olduğu için bu davanın sonucunda verilecek karardan ilgili olan herkes yararlanabilir. Tam yargı davasında verilecek olan karar ise sadece taraflar üzerinde etki doğurur, yani sadece davanın tarafları bu karardan yararlanabilir.

Belirttiğimiz bu farklılıklardan sonra tam yargı davasının genel niteliklerini şu şekilde sıralayabiliriz: Tam yargı davasının konusunu idari işlemler, idari eylemler ve idari sözleşmeler oluşturur. Tam yargı davasının açılabilmesi için kişisel bir hakkın ihlali gerekir ve bu davaların amacı uğranılan zararın giderilmesidir. Kişisel bir hakkın ihlal edilip edilmediği araştırıldığı için subjektif nitelikte olan tam yargı davalarında verilecek kararlar sadece taraflar açısından sonuç doğururlar.

tam yargi davasi sureci
tam yargi davasi sureci

Hizmet Kusuru Nedeniyle Tam Yargı Davası

Tam yargı davası, kamu hizmetlerinin yürütülmesi sırasında alınan kararlardan, eylemlerden ve işlemlerden dolayı hak kaybına uğrayan, maddi ve manevi zarara uğrayan kişilerin idareye karşı açtıkları davaya denir. Tam yargı davası tazminat niteliğinde olan bir davadır. Bu dava türü ile idare hukuku alanında ihlal edilmiş hakkın yerine getirilmesi veya uğranılan zararın giderilmesi sağlanır. İdari yargı sisteminde;

  • İptal davası,
  • Tam yargı davası ve
  • İdari sözleşmeden kaynaklı uyuşmazlık adı verilen üç idari dava türü vardır.

İdari işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tam yargı davası yoluna başvurarak uğramış oldukları zararların giderilmesini talep ederler. İdare, bilerek ya da bilmeyerek, kusurlu ya da kusursuz yapılan bir takım işlem ve eylemler yoluyla çeşitli zararlara neden olabilir. İdarenin faaliyetleri neticesi ortaya çıkan bu zararlar, kişilerin malvarlıklarına yönelik olabileceği gibi kişilik haklarına yönelik de olabilir. İdarenin faaliyetleri sonucu meydana gelen her türlü zararın yine idarece tazmin edilmesi gerekmektedir. İdarenin böyle bir sorumluluğunun ortaya çıktığı durumlarda ise, idareye karşı tam yargı davası açılabilecek ve davalı idareden yargı organı aracılığıyla uğranılan zararların tazmini istenebilecektir. Uğranılan zararların tazmini yükümlülüğü, bir dava ile ortaya çıkar. İdareye karşı açılacak tazminat davalarına tam yargı davası denir. İdari yargıda tazminat davalarının kaynağı, Anayasamızın 40, 125 ve 129. maddeleridir.

Söz konusu Anayasa hükümleri çerçevesinde, idarenin iş ve eylemlerinden doğan zararlar da tazminat davasına konu edilebilecektir. Tam yargı davasının kazanılması için, idare mahkemesinin, idareyi kusurlu veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereğince sorumlu tutması ve ortaya çıkan zararın idare tarafından tazmin edilmesine karar vermesi gerekmektedir. Yani, idarenin kusurlu veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereğince sorumlu tutulması, tam yargı davasının esasına ilişkin koşullarını oluşturmaktadır.

  • Anayasamızın 125. maddesine göre “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür”.
  • Anayasanın 129. maddesinde “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.”
  • Anayasanın 40. maddesine göre “Kişinin, resmî görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”

tam yargi davasi turleri
tam yargi davasi turleri

Tam Yargı Dava Dilekçesinde Olması Gerekenler

Tam yargı davası dilekçesi hazırlanırken dikkat edilmesi gereken unsurlar vardır. Bu unsurlardan birinin dilekçede bulunmaması halinde dilekçe ret veya davanın açılmamış sayılmasına idare mahkemesi karar verilebilir. Tam yargı davası dilekçesinde bulunması gereken unsurlar şunlardır:

  • Davacının ad, soyad, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası ve adresi.
  • Davacı avukat ile temsil ediliyorsa avukatın ad, soyad ve adresi.
  • Davalı kurum ve adresi.
  • Davaya konu olan idari işlem veya eylem.
  • Davaya konu olan idari işlem veya eylemin tebliğ tarihi.
  • Talep edilen tazminat miktarı.
  • Deliller.
  • Açık bir şekilde talep sonucu.
  • Davacı asil olarak dava açmış ise davacının imzası, avukat marifetiyle dava açılmışsa avukatın imzası.

Tazminat Davası Niteliğinde Tam Yargı Davası

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı:” başlıklı 2. maddesinin b fıkrasında “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” diyerek tam yargı davasını idari dava türü arasında saymakta ve tanımlamaktadır. Kaynağını Anayasamızdan ve İdari Yargılama Usulü Kanunu’ndan alan ve idarenin kendi işlem ve eylemlerin doğan zararlara karşı idare aleyhine açılacak tazminat davalarına tam yargı davası denilmektedir. Tam yargı davası tazminat niteliğinde olan bir davadır. Günümüzde idarenin faaliyet alanının ve yaptığı hizmetlerin gerek nitelik, gerekse sayıca çoğalması ile birlikte, kişilerin bu faaliyetlerden zarar görme ihtimali de artmıştır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki tazminat davası olarak nitelendirilen davanın idare yargıda nitelendirilmesi de tam yargı davasıdır.

Tam yargı davasından bahsedebilmek için ya bir hakkı etkileyici nitelikte idari işlem ya da idari eylemin söz konusu olması gerekmektedir. İdari işlemin tam yargı davasına konu olması için idari bir kararın alınmış olması her zaman yeterli değildir. Kararın, kişinin hakkını etkiler nitelikte olması, bu karar neticesinde bir zarar doğması gerekir. İdari eylem nedeniyle hakkı etkilenen kişiler de tam yargı davası açabilirler, uğradıkları zararların giderilmesini isteyebilirler. İdari eylem deyimi geniş olarak yorumlamak gerekir. Bir idari işleme veya idari sözleşmeye dayanmayan ya da bunların uygulanması durumunda olmayan, yönetimin her türlü etkilerinden ya da hareketsiz kalmalarından, hayvanlardan ya da taşınır – taşınmaz mallardan doğan zararları da idari eylemden doğan zararlar olarak kabul etmek gerekir.

Zarar kavramı sadece maddi zarar kavramı ile sınırlandırılamaz. İdarenin işlem ve eylemleri; kimi zaman kişilerin üzüntü, elem, keder duymasına sosyal statülerinin olumsuz etkilenmesi gibi sebeplerle iç dünyalarında menfi tesirler uyandırabilir. Bu durumlarda şartları oluşmuşsa manevi tazminat talebi gündeme gelebilecektir.

Tam Yargı Çeşitleri

  • Tazminat davaları
  • Memurun göreve iade edilmesi sonrası tam yargı davası.
  • Sözleşme feshi
  • Eski halin iadesi
  • Tecavüzün durdurulması
  • İdarenin belli bir edimde bulunmaya mahkum edilmesi
  • Terörden kaynaklı tam yargı davaları
  • Doktor hatasından kaynaklı tam yargı davaları
  • Hava araçlarının düşmesi nedeniyle tam yargı davaları

Tam Yargı Dava Şartları

Tam yargı davası açılabilmesi için öncelikle ya bir hakkı etkileyici nitelikte idari işlem ya da idari eylemin söz konusu olması gerekmektedir. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/b maddesi, tam yargı davasını tanımlarken idari işlem ve eylemden dolayı, kişisel hakları doğrudan muhtel (zarara uğramış) olanlar tabirini kullanmaktadır. Bu kavramlardan anlaşılacağı üzere; tam yargı davası için öncelikle

  1. İdari işlem ve eylem olacak,
  2. Söz konusu işlem ve eylem nedeniyle kişiler zarara uğramış olacak,
  3. İdari işlem ve eylem arasında illiyet bağının bulunması gerekecektir,
  4. Yargı yerinin görevli olması,
  5. Yargı yerinin yetkili olması.
  • İdari İşlem veya Eylemin Varlığı

Kamu gücünü kullanan idarenin tesis etmiş oldukları idare hukuku bağlamında sonuç doğrudan hukuki işlemlerine idari işlem; idarenin yapmış olduğu davranışa da idari eylem denmektedir.  İdari işlem, kısaca idarenin bir irade açıklaması, idari eylem ise bir hareket yapmasıdır.

  • Kişisel Hakların Muhtel Olması

İdarenin işlem ve eylemi ile kişilerin haklarının zarara uğraması gerekmektedir. Buradaki haklar, malvarlığına yönelik maddi nitelikte haklar olduğu gibi manevi nitelikte haklar da olabilir. Önemli olan söz konusu idari işlem ve eylem nedeniyle kişinin maddi veya manevi haklarının zarar görmüş olmasıdır.

  • İlliyet Bağı

Madde metninde “dolayı” dendiği için kişisel haklarının zarara uğraması, idari işlem ve eylem nedeniyle söz konusu olacaktır. Yani söz konusu idari işlem ve eylem ile kişisel hakların zarar görmesi arasında bir bağ söz konusu olacaktır.

  • Yargı Yerinin Görevli Olması

Tam Yargı davasında genel görevli mahkeme idare mahkemesidir. Vergi mahkemeleri, Danıştay ise özel görevli mahkemelerdir. Kanunda açıkça bu mahkemelerin görevli olduğu düzenlenmedikçe tam yargı davaları idare mahkemesinde açılmalıdır.

İdarenin sorumluluğu gerektiren davaların bazıları adli yargıda görülür. Ancak bunun için de kanunda açık bir düzenlemenin bulunması gerekir. Bunun yanında idarenim haksız fiil teşkil eden eylemlerine karşı açılacak olan davada da adli yargı yerleri görevlidir.

  • Yargı Yerinin Yetkili Olması

Dava açılacak olan mahkemenin görevli olması gerektiği gibi aynı zamanda yetkili de olması gerekmektedir. Yetkiye ilişkin aşağıda ayrıntılı açıklama mevcuttur.

Bütün bu hallerle birlikte idarenin işlem ve eylemleriyle ilgili sorumluluğu da söz konusu olacaktır.

Tam Yargı Davası Nasıl Açılır?

Tam yargı davaları idari işlem ve eylemlerden kaynaklı zararların giderilmesi amacıyla açıldığı için dava açmadan önce idarenin durumunun saptanması, idare ile uyuşmazlığın belirlenmesi gerekir. İdari eylemden kaynaklı tam yargı davası açmak için idareye başvuru şarttır. Zarar görenin başvurusu üzerine idare bir ön karar alır. İptal işlemlerinde gerek duyulmayan ön karar yani bu amaçla idareye başvurma şartı, eylemden tam yargı davalarında gerek görülmektedir.

  1. İdari Yargılama Usulü Kanunu’na göre idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir. Ancak, görevli olmayan adli yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, idareye başvurma şartı aranmaz.
  2. Tam yargı davalarında davada taraf olma ve dava açabilme yeteneği yönünden genel kurallar uygulanır. Davacı, idari işlem ve eylem nedeniyle hakkı muhtel olan kişidir. Davalı ise söz konusu zarara sebebiyet veren idaredir.
  3. Tam yargı davaları genel olarak idari yargıda açılır. Bu konuda genel görevli mahkeme (şayet kanunlarda aksine bir hüküm yoksa) idari mahkemeleridir. Ancak, bazı özel kanunlarda belirtilen hususlarda tam yargı davaları doğrudan Danıştay’da ya da adli yargıda da açılabilir. Örneğin 4271 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Tapu idarelerinin sorumluluğunu” düzenleyen 1007. maddesinde; “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.” denilmektedir. Kanun maddesinden anlaşılacağı üzere tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlara karşı tapu sicilinin bulunduğu yerdeki adli yargıya başvurmak gereklidir. Bu uyuşmazlık ise idare hukuku ilkeleri çerçevesinde değil medeni hukuk ilkeleri çerçevesinde çözümlenecektir.
  4. Tam yargı davası bir dilekçeyle açılır. Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin her türlü evrak, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlara gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığına bakılmaksızın asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk konsolosluklarına verilebilir.

Tam Yargı Davası Açma Süresi Nedir?

İdare hukukunda tam yargı davası açma süresi, zarara yol açan işlem veya eylem ile zararın kapsamının tam olarak öğrenilmesinden itibaren işlemeye başlar.

1. İdari eylemler” nedeniyle idari yargıda doğrudan tam yargı davası açma süresi

  • İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren dava açma süresi içinde tam yargı davası açılabilir. İdare, istek hakkında 30 gün içinde cevap vermediği takdirde bu sürenin bittiği tarihte istek reddedilmiş sayılır. İsteğin reddedilmiş sayılmasından itibaren, 60 günlük dava açma süresi içinde tam yargı davası açılabilir. (İdari Yargılama Usulü Kanunu m.11)

2. İdari işlemler” nedeniyle idari yargıda doğrudan tam yargı davası açma süresi

  • Genel Dava Açma Süresi: İdari işlemin kişiye tebliğinden itibaren idare mahkemesine 60 gün ve vergi mahkemesine ise 30 gün içinde tam yargı davası açılmalıdır (İYUK 7. madde). Bu süreler hak düşürücü sürelerdir.
  • Özel Dava Açma Süresi: İdari işlemlerin nitelikleri gereği özel kanun veya özel maddelerde, genel dava açma sürelerinin dışında ayrı dava açma süreleri belirlenebilir.  Bu durumda genel dava açma süresi değil, idari işleme dair kanunda öngörülen özel dava açma süresi uygulanır. Fakat özel dava açma süresinin uygulanabilmesi için işlemi tesis eden idare tarafından yapılan işlemde özel dava açma süresi açıkça gösterilmelidir. Özel dava açma süresi idari işlemde açıkça gösterilmeyen durumlarda o idari işlem aleyhine genel dava açma süreleri içinde tam yargı davası açılabilir.
  • İdari İşlememin Geri Alınması İçin Üst Makama Başvurma Halinde Tam Yargı Davası Açma Süresi: İdari dava açmadan önce tam yargı davasına konu edilecek idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan idari dava açma süresi içinde talep edilebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur. Otuz gün içinde bir cevap verilmezse veya olumsuz cevap verilirse istek reddedilmiş sayılır. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır (İYUK 11.madde).
  • İdari İşleme Karşı Önce İptal Davası Açılması Halinde Tam Yargı Davası Açma Süresi: İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği üzerine; tebliğ tarihinden itibaren Danıştay ve İdare Mahkemesinde 60 gün, Vergi Mahkemesinde 30 gün içinde tam yargı davası açabilirler.

3. İdari Makamlara Başvurulması Halinde Tam Yargı Davası Açma Süresi (İYUK 10. Madde)

  • Henüz tam yargı davasına konu olabilecek bir idari işlem bulunmaz veya var olmasına rağmen ilgilinin bilgisi yoksa; ilgili kişiler idareye dilekçeyle başvurarak bir işlem tesis edilmesini talep edebilir.
  • 30 gün içinde bir cevap verilmezse talep zımni reddedilmiş sayılır. İlgililer 30 günün bittiği tarihten itibaren 60 gün içinde dava açabilirler.
  • 30 günlük süre geçtikten sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren dava açma süresi başlar.
  • İdare tarafından net bir cevap verilmezse dava açma süresi başlamaz. Ama bu süre 4 ayı geçemez.

4. İptal Davası ile Birlikte Tam Yargı Davası Açma Süresi

İptal ve tam yargı davası birlikte de açılabilir. Bu halde süre iptal davasında olduğu gibi idarenin işlemini bildirimini izleyen günden itibaren altmış gündür. Ancak, iptali istenen işlemin konusu vergi hukuka ilişkinse ve tam yargı davasına konu zarar bu işlemden kaynaklanıyorsa bu halde süre, vergi mahkemelerinde açılacak iptal davalarında olduğu gibi 30 gündür.

5. İptal Davasından Sonra Tam Yargı Davası Açma Süresi

İlgililer; haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay’a ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde dava açma süresi iptal davasının sonuçlandığın bildiriminden itibaren altmış gün olup bu süre içerisinde ilgililer konusuna göre Danıştay’da veya idare mahkemesinde tam yargı davası açabilirler.

6. İdari Sözleşmelerden Kaynaklanan Tam Yargı Davası Açma Süresi

İdari sözleşmelerden kaynaklanan tam yargı davalarında da dava açma süresi, idari işlemlere karşı açılan tam yargı davalarında olduğu gibi altmış gündür. İdari sözleşmenin uygulanması ile ilgili uyuşmazlıklarda yani tarafların birbirinden olan istemlerinden doğan uyuşmazlıklarda dava açma süresi, isteme verilen cevabın yazılı olarak bildiriminden itibaren altmış gündür. Ancak, taraflar, bu istemlerini zaman aşımı süresi içerisinde yapmış olmaları gerekmektedir.

Tam Yargı Davalarında Süreler Ne Zaman Başlar?

İdari davalarda süreler;

  • İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,
  • Vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda: tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde tahsilatın;
  • Tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde tebliğin;
  • Tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin;
  • Tescile bağlı vergilerde tescilin yapıldığı,
  • İdarenin dava açması gereken konularda ise ilgili merci veya komisyon kararının idareye geldiği tarihi izleyen günden başlar.

Adresleri belli olmayanlara özel kanunlarındaki hükümlere göre ilan yoluyla bildirim yapılan hallerde, özel kanununda aksine bir hüküm bulunmadıkça süre, son ilan tarihini izleyen günden itibaren on beş gün sonra işlemeye başlar. İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz. (İYUK 7. madde)

Tam Yargı Davasında Yetkili Mahkeme

İdari sözleşmelerden doğanlar dışında kalan tam yargı davalarında yetkili mahkeme, sırasıyla:

a) Zararı doğuran idari uyuşmazlığı çözümlemeye yetkili,

b) Zarar, bayındırlık ve ulaştırma gibi bir hizmetten veya idarenin herhangi bir eyleminden doğmuş ise, hizmetin görüldüğü veya eylemin yapıldığı yer,

c) Diğer hallerde davacının ikametgahının bulunduğu yer

idari mahkemesidir.

İdari sözleşmelerden kaynaklı tam yargı davalarında da idari sözleşmeyi yapan idarenin bulunduğu yerdeki idare mahkemesi davaya görmede yetkilidir.

Tam Yargı Davasında Yürütmenin Durdurulması

Yürütmenin durdurulması; hukuka aykırılık iddiası ile iptal davasına konu olan bir idari işlem hakkında yetkili yargı yerinin dava konusu idari işlemi geçici olarak durdurmasıdır. Yürütmenin durdurulması kararları; idari işlemin iptal edilmesi anlamına gelmemekle birlikte yargılama boyunca işlemin hukuka uygun olduğuna ilişkin karinenin ve aynı zamanda işlemin uygulanmasının durdurulması anlamına gelmektedir. Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde;

  • Telafisi güç veya imkânsız zararların doğması,
  • İdari işlemin açıkça hukuka aykırı olması,

Şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. Dolayısıyla yürütmenin durdurulması yalnızca iptal davalarında söz konusu olabilir. Yani tam yargı davası sadece zararın giderilmesini konu edindiği için bu davalarda yürütmenin durdurulması talep edilemez. Ancak iptal davası ile tam yargı davası birlikte açıldığı durumlarda idari işlemin yürütmesinin durdurulması istenebilecektir.

Tam Yargı Davalarında İdarenin Hukuki Sorumluluk Nedenleri

Tam yargı davasının konusu oluşturan sorumluluklar iki ana kümede toplanır. Bunlardan ilki sözleşmeden kaynaklı sorumluluk diğeri de sözleşme dışında oluşan sorumluluktur. İdari sözleşmeden kaynaklı idarenin sorumluluğu, idarenin sözleşme hükümlerine aykırı davranması, sözleşmede belirtilen yükümlülüğünü yerine getirmemesi gibi sebeplerle ortaya çıkabilir. Son zamanlarda birçok yasada yapılan değişiklikle idari sözleşmelerden kaynaklı tam yargı davalarının alanı büyük ölçüde daraltılmıştır. Örneğin milli ve milletlerarası tahkim yolu öngörülen idari sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklar ile yap-işlet-devret modeliyle yaptırılacak hizmetlerin kapsamı genişletilerek idari yargının görev alanından çıkarılmıştır. Yine Yüksek Planlama Kurulu’nca belirlenen idarelerce yapılan bu tip sözleşmelerin özel hukuk hükümlerine tabi olduğu belirtilmiştir. Bu sebeple idari sözleşmelerden kaynaklı olarak dava açılması gerektiğinde özel kanunlara veya son dönemki yasal değişiklikleri göz önüne bulundurmak icap etmektedir.

İdarenin sorumluluğunun nedeni;

  • Kusurlu sorumluluk
  • Kusursuz sorumluluk
  • İdarenin Kusur Sorumluluğu

İdare hukukunda kusur sorumluluğu hizmet kusuru olarak adlandırılmakta olup kamu hizmeti yürüten idarelerin bu hizmetin örgütlenmesin. de, hizmetin görülmesi için gerekli araç, gereç ve personelin sağlanmasında, personelin yetiştirilmesi ve hizmetin gereği gibi yürütülmesinden sorumlu olması ne deniyle sayılan bu hususlarda doğacak aksaklıklardan da hizmet kusuru nedeniyle sorumlu tutulacaktır. İdarelerin bu hizmet kusurları nedeniyle sorumlu tutulmasının ve idari dava açılmasının dayanağı ise Anayasanın 125 maddesinin son fıkrası ile 129. maddesinin beşinci fıkrasıdır. Anılan 129. madde hükmü ile kamu görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davaları idare aleyhine açılabilecektir.

İdarenin sorumluluğu genel olarak kusur koşulunun gerçekleşmesine bağlıdır. Tüzel kişiliği olan idari kuruluşlar adına işler, kamu görevlileri tarafından yerine getirilir. Kamu görevlileri tarafından yapılan idareye ve yürüttüğü hizmetlere ilişkin davranışlar idarenin sorumluluğunu gerektirir. Buna da “hizmet kusuru” adı verilir. Hizmet kusuru, hizmeti sunmakla görevli idarenin söz konusu hizmeti gereği gibi sunmaması veya hiç sunmamasıdır. İdari yargıya göre hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesidir. (Danıştay İDDK 2007/2113 E 2011/1468 K.) Görüldüğü gibi Danıştay’a göre hizmet kusurunun üç hali söz konusudur:

  • Hizmetin kötü işlemesi: Bir hizmetin gereği gibi işlememesi sonucunu doğuran husus, idari işlemle ya da bir idari eylemle ortaya çıkabilir.
  • Hizmetin geç işlemesi: Bu kapsamda genel bir kural koyma olanağı yoksa da olayın niteliği ve özellikleri bakılarak hizmetin geç ya da yavaş işleyip işlemediği değerlendirilmektedir.
  • Hizmetin hiç işlememesi: Özellikle trafik, bayındırlık çalışmaları ile ilgili işaretlerin konmamasına yahut kolluk kuvvetlerinin işe karışmaması biçiminde idarenin vermesi gereken hizmeti sunmaması halidir.

Bu gibi haller idarenin hizmet kusuru sayılmaktadır. Ancak hemen belirtmek gerekir ki hukuka aykırılıktan doğan kusur, her zaman idarenin sorumluluğunu da doğurmamaktadır. Danıştay, bazen hukuki aykırılığı “içtihat hatası” veya “takdirde hata” gibi belirsiz kavramlarla idarenin sorumsuzluğuna gidebilmektedir. İdarenin tazmin yükümlülüğünü sınırlamak için de ağır kusur kavramına zaman zaman başvurabilmektedir. Ağır kusur; idarenin kusurluğuna gidilebilmek için bu kusurun yoğun olmasının aranmasıdır. Örneğin Danıştay, idarenin yargı kararlarını yerine getirmemesi ağır hizmet kusuru olarak değerlendirmektedir. Ancak, günümüzde genel olarak idarenin sorumluluğu için kusurunun yoğunluğunun bir önemi söz konusu değildir. İdare, ağır kusurlu olmasa dahi hizmet kusuru nedeniyle eyleminden sorumlu tutulacaktır. Ancak idarenin kusur oranının yoğunluğu (ağır hizmet kusurunun var olup olmadığı), tazminat miktarının belirlenmesi açısından önem arz etmektedir. İdarenin kusurlu olduğunu kanıtlanması, idarenin tutum ve davranışlarından zarar gören kişiye düşer. Davacı, idarenin kusurunu kanıtlayamazsa idari yargı davayı reddeder. Ancak bazı ayrık durumlarda idari yargı, idarenin kusursuz olduğunu ortaya koymasını isteyebilmektedir.

  • İdarenin Kusursuz Sorumluluğu

İdarenin kamu hizmetinin görümünde her hangi bir kusurunun bulunmadığı, bir başka deyişle hizmetin hiç işlememesi, hizmetin geç işlememesi ve hizmetin kötü işlememesine rağmen, idarenin ortaya çıkan zarardan sorumlu tutulduğu durumlara kusursuz sorumluluk halleri denilmektedir. Kusursuz sorumluluk halleri kendi içinde sosyal risk ilkesi ve kamu külfetleri içinde eşitlik ilkesi olmak üzere ikiye ayrılır.

Sosyal risk ilkesi: Devletin yürüttüğü kimi hizmetlerin hizmetin gereği olarak özel bir risk içermesi nedeniyle bu riskin doğumu sonucu oluşan zararlarında Devlet ve toplum tarafından karşılanması gerektiği düşüncesinden hareketle idarenin her hangi bir kusuru da idare doğan zarardan sorumlu tutulmaktadır. Tehlikeli silah ve alet kullanılması, kamu hizmetinin gönüllü yardımcısının uğradığı zararlar sosyal risk ilkesi içinde yer almaktadır.

İdarenin sorumluluğun kamu külfetleri önünde eşitlik ilkesi: ise toplumun tüm bireylerinin yararlandığı ve yararlanma olanağı bulunduğu kamu hizmetlerinin beraberinde getirdiği külfetlere de toplumun tüm fertlerinin eşit olarak katlanması söz konusu olan bu sorumluluk hali de idarenin kusursuz sorumluluk türlerinden birisidir .

  • İdarenin Sorumluluğunu Ortadan Kaldıran veya Azaltan Nedenler

Kimi durumlarda idarelerin doğan zarardan sorumlu tutulmaması söz konusu olabilir. Bu durumlarda ortada bir zarar olmasına rağmen bu zararın idarece tazmini söz konusu olmayacaktır. Her somut olayın niteliğine göre bu durum tespit ve takdir edilecektir. Bu haller;

  • Mücbir sebep .
  • Beklenmedik Olay
  • Mağdurun Kusuru
  • Üçüncü kişinin kusurudur

Tam yargı davalarında maddi ve manevi tazminatın takdirinde tarafların bu konudaki istemleri dikkate alınacaktır. Maddi tazminat istemlerinde genellikle a konudaki uzman ve teknik bilgiye sahip kişiler tarafından bilirkişi hesaplaması yapılarak tespit edilmesi söz konusu olacaktır. Burada olayın özelliğine göre, kişinin destekten yoksun kalması, olası gelir kaybı, mal varlığından oluşan kayıpların hesaplanmasında konularında uzman bilirkişiler kullanılacaktır. Burada mağdurum kusuru da müşterek kusur olarak dikkate alınacak ve hükmedilecek tazminattan indirilecektir. Ayrıca idari yargılama usulünde ıslah kabul edilerek dava açılırken istenilen miktarda değişiklik yapılabilecektir. Yine Danıştay’a göre olayın özellikleri dikkate alınmalı ve olayla ilgili yaptırılan bilirkişi incelemesindeki tespitlere katılıp katılmama konusunda hakimin takdir yetkisi bulunmaktadır. Nitekim Danıştay’ın tek başına adli tıp raporuna dayalı olarak verilen kararın yerinde olmadığına dair kararları da bulunmaktadır.

Kusursuz sorumlulukta idarenin davranışı ile uğranılan zarar arasında nedensellik bağının kanıtlanması yeterlidir. İdarenin davranışının kusurlu olduğunun kanıtlanmasına gerek yoktur. İdarenin sorumluluğa gidilebilmesi için idarenin tutum ve davranışının hukuka aykırı olması da gerekli değildir.

Tam Yargı Davası ile İptal Davası Arasındaki Farklar

İYUK’un “İdari Dava Türleri” başlıklı 2. maddesine göre iptal davaları; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan davalardır. İptal davasının konusu, kanun metninden de görüldüğü gibi sadece idari işlemin kendisi olup bu işlemin ortadan kaldırılması istenmektedir.

  • İptal davalarına yalnız idari işlemeler konu olurken tam yargı davalarında idari işlemler, idari eylemler ve idari sözleşmeler konu olabilmektedir.
  • İptal davasında sadece idari işlemin iptali istenebilirken tam yargı davasında bir hakkın yerine getirilmesi, bir hakka yapılan saldırının durdurulması ya da uğranılan zararın giderilmesi istenebilmektedir.
  • İptal davası açabilmek için iptali istenen işlem ile davacı arasında bir ilişkinin bulunması genel olarak yeterliyken son yapılan değişiklikle bu davalarda da tam yargı davalarında olduğu gibi “menfaat ihlali” getirilmiştir. Buna karşılık tam yargı davalarında dava açabilmek için hakkın “ihlal” edilmiş yani çiğnenmiş olması gereklidir.
  • İptal davası nesnel bir dava türü olup burada idari işlemin hukuka aykırı olup olmadığı mahkemece kararlaştırılır. Tam yargı davasında bir hak ihlalinden dolayı idarenin bir edimde bulunması gerekip gerekmediğine yargı mercilerince karar verilir.
  • İptal davasının bulunduğu sonuçtan iptal edilen kararla ilgili olan ve kişisel hakkı ihlal dilmiş herkes yararlanabilirken tam yargı davasında sadece davanın tarafları yargı davasının doğrurduğu sonuçtan yararlanır.

Tam Yargı Davasının Sonuçları

  • Davanın Reddi

Mahkeme davanın esastan reddine karar vermişse ya hak ihlali saptanamamış ya da idarenin sorumluluğunu gerektirecek koşullar sağlanamamıştır. Kesin hüküm niteliğindeki kararlar tarafları bağlar. Aynı nedene bağlı olarak yeniden dava açılamaz. Yargılama giderleri ve vekalet ücreti davacıya yükletilir. Dava usulden de reddedilmiş olabilir. Bu durumda yasanın öngördüğü süre içinde eksik hususlar giderilerek dava yeniden açılabilir.

  • Davanın Kabulü

Mahkeme tam yargı davasını kabul ederek esasa ilişkin bir karar vermişse, davacının zarara uğradığı, idarenin eylem, işlem veya sözleşmeleri ile ortaya çıkan zarar arasında illiyet bağının varlığı ve bu zarardan idarenin kusurlu veya kusursuz olarak sorumlu olduğu kesinleşmiş olur. Mahkeme kararı, zararın hangi yolla giderilmesi gerektiğini belirtir. Genelde uğranılan maddi veya manevi zararların giderilmesi tazminat ödenmesi yoluyla olur. Mahkemenin kararı yalnızca tarafları bağlar.

“Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.”(İYUK m.28)

Tam Yargı Davası Dilekçe Örneği

X

(…) İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

DAVACI   : … Şirketi – Adresi:

DAVALI   :  Ticaret Bakanlığı – Adresi:

KONU      : … Şirketine ait … plakalı nakliye aracının … sınır kapısında gümrük idaresince gümrük mevzuatına aykırı şekilde 5 gün boyunca bekletilmesi sonucunda araç içerisinde bulunan mamullerin  kullanılamaz hale gelmesi nedeniyle meydana gelen … TL’lik maddi zararın ve yine nakliye aracının şoförüne fazladan 5 gün boyunca kalacak yer, iaşe, gündelik vb masraflara katlanılması nedeniyle uğranılan … TL’lik maddi zararın idareye başvuru tarihi itibarıyla yasal faiziyle birlikte tarafımıza ödenmesine karar verilmesi talebimizdir.

TEBLİĞ TARİHİ : … (İdari Başvuru Ret Kararı)

AÇIKLAMALAR

(…) tarihinde … adlı Müvekkil şirkete ait …. plakalı araç .. ülkesinden Türkiye’ye giriş yapmak üzere … sınır kapısına ulaşmıştır. Rutin olarak gerçekleştirilen gümrük kontrol işlemleri tamamlanmasına ve bu konuda gerekli her türlü belgelerin tam ve eksiksiz olmasına rağmen nedenini anlamadığımız ve gümrük mevzuatına aykırı bir şekilde Müvekkil Şirkete ait … plakalı nakliye aracı … gümrük sahasında gümrük görevlilerince bekletilmeye alınmıştır. Söz konusu bekletme Müvekkil Şirketin tüm müracaatlarına rağmen 5 gün boyunca devam etmiştir.

Bu bekletme işleminin uzun sürmesi sonucu araç içinde bulunan mamuller kullanılamaz hale gelmiştir. Bu nedenle söz konusu durum nedeniyle Müvekkil Şirketin … TL’lik maddi zararı oluşmuştur. Yine davaya konu bekletme işlemi nedeniyle Müvekkil şirkete ait nakliye aracının şoförüne bu 5 günlük süre boyunca fazladan gündelik, konaklama ve iaşe masrafları için Müvekkil Şirket … TL ödemek zorunda kalmıştır. Bu husustan kaynaklı Müvekkil Şirketin zararı da … TL’dir.

Söz konusu zararların karşılanması için … gümrük idaresine yapmış olduğumuz .. tarihli başvuru … tarihinde reddedilmiş olup iş bu davanın açılması zorunluluğu doğmuştur.

Anayasamızın “Yargı Yolu” başlıklı 125. maddesinin 7. fıkrasında “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” ifadesi yer almaktadır. Bu maddeden anlaşılacağı üzere; idare kendisinden kaynaklı herhangi bir eylem veya işlemi ile bir zarara neden olmuş ise kusurlu olduğundan dolayı bu zararı gidermekle yükümlüdür. Nitekim Danıştay 10. Dairesi’nin 14.3.1984 tarihli, 1982/2652 E. ve 1984/561 K. sayılı Kararı da bu hususa ilişkindir.

Gümrük idaresinin mevzuata aykırı bir şekilde Müvekkil şirkete ait … plakalı aracın 5 gün boyunca bekletilmesi nedeniyle araç içerisindeki mamullerin kullanılamaz hale gelmesinden uğranılan ötürü Müvekkil şirketin maruz kalmış olduğu … TL’lik, ayrıca bu şirkete ait … plakalı araç sürücüsüne bu sebeple masrafları ve gündelikleri için Müvekkil şirketin ödemek ödenmek zorunda kaldığı (gündelik, konaklama, iaşe vb) masrafları için  … TL’lik maddi zararının İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. ve 12. maddeleri gereği idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tarafımıza ödenmesini saygılarımla arz ederim.

HUKUKİ NEDENLER: Anayasamızın 40, 125 ve 129. maddeleri, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. ve 12. maddeleri

SONUÇ ve İSTEM: Yukarıda ayrıntılı bir biçimde açıklanan ve Sayın Mahkemenizce de resen dikkate alınacak nedenlerle

  • Davamızın kabulüne,
  • Davalı idarenin, hizmet kusuru nedeniyle Müvekkil Şirketin toplamda şimdilik… TL’nin (… Türk Lirası) maruz kaldığı maddi zararın tazmini amacıyla idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tarafımıza ödenmesine

karar verilmesini saygılarımızla arz ederim. Tarih:…

             Davacı Şirket Vekili

       Av. Umur YILDIRIM

Tam Yargı Davası Öncesinde İdareye Yazılacak Dilekçe Örneği

Ticaret Bakanlığına

(…) tarihinde … adlı Müvekkil şirkete ait …. plakalı araç .. ülkesinden Türkiye’ye giriş yapmak üzere … sınır kapısına ulaşmıştır. Gümrük idaresince rutin olarak gerçekleştirilen gümrük kontrol işlemleri tamamlanmasına ve bu konuda gerekli her türlü belgelerin tam ve eksiksiz olmasına rağmen nedenini anlamadığımız ve gümrük mevzuatına aykırı bir şekilde Müvekkil şirkete ait … plakalı nakliye aracı … gümrük sahasında gümrük görevlilerince bekletilmeye alınmıştır. Söz konusu bekletme Müvekkil şirketin tüm müracaatlarına rağmen 5 gün boyunca devam etmiştir.

Bu bekletme işleminin uzun sürmesi nedeniyle araç içinde bulunan mamuller kullanılamaz hale gelmiştir. Bu nedenle söz konusu durum nedeniyle Müvekkil şirketin … TL’lik maddi zararı oluşmuştur. Yine gümrük idaresinin mevzuata aykırı olarak söz konusu aracı bekletmesi nedeniyle bu aracın şoförüne bu 5 günlük süre boyunca fazladan gündelik, konaklama ve iaşe masrafları için Müvekkil Şirket … TL ödemek zorunda kalmıştır. Bu husustan kaynaklı Müvekkil şirketin zararı da … TL’dir.

Gümrük idaresinin mevzuata aykırı bir şekilde Müvekkil şirkete ait … plakalı aracı bekletmesi nedeniyle Müvekkil şirketin uğramış olduğu toplam … TL’lik maddi zararının idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tarafımıza ödenmesini saygılarımla arz ederim.

                                        …. Şirketi Vekili

                                     Av. Umur YILDIRIM

Tam Yargı Davası Emsal Kararlar

Danıştay İDDGK, E. 2012/1657, K. 2014/3421, T. 3.11.2014

  • Tam Yargı Davası
  • İdarenin Kusurluluğu (Hizmet Kusuru)

İdare, yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerini yerine getirirken, gerekli teşkilatı kurmak, bu teşkilatın ayni, şahsi ve mali imkan ve araçlarını hizmete hazır tutmak, hizmetin ifası sırasında hizmetin zamanında ve gereği gibi işlemesine devamlı olarak nezaret etmek ve hizmetin işleyişini kontrol etmekle sorumludur. Gerek hizmetin ayni, şahsi ve mali imkan ve araçlarının temin ve ifasındaki kusur, gerekse temin edilen bu araçlarla ifa olunan hizmetin geç işlemesi, gereği gibi veya hiç işlememesi; idareye, zarar gören kimselerin bu sebeplerle doğan zararlarını tazmin sorumluluğunu yükler.


Danıştay 10.Dairesi, E. 2007/6322, K. 2010/5981, T. 13.7.2010

  • Tam Yargı Davası
  • İdarenin Kusurluluğu (Hizmet Kusuru)

Hastanın ikazına rağmen, yeni bir muayene yapılmadan, film çekilerek dişlerin çekilip çekilmeyeceğine karar verilmesi gerekirken, önceki barkot üzerine, diş hekimince başkaca bir muayene yapılmadan ve hastanın itirazına rağmen diş çekimi yapması hasta haklarına aykırı olup aynı zamanda hizmet kusuru oluşturmaktadır.


Danıştay 10.Dairesi, E. 2013/3926, K. 2016/2818, T. 23.5.2016

  • Tam Yargı Davası
  • İdarenin Kusurluluğu (Hizmet Kusuru)

Evlerinin hemen alt kısmındaki arazide hayvan otlattığı esnada bulduğu havan mühimmatını, evlerine 80-100 metre mesafedeki kullanılmayan harabe eve götürmesi ve anılan yerde oynarken patlaması neticesinde ölmesi olayında, mühimmatın bulunduğu ve patladığı yerin meskûn mahal içerisinde kalması ve vefat edenin yaşı göz önünde bulundurulduğunda, söz konusu alanın kişilerin yaşam hakkını temin edecek şekilde var olan mühimmatın temizlenmesi ya da alana sivillerin girmesini önlemek amacıyla gerekli bütün tedbirleri almak suretiyle güvenliğin sağlanması gerekirken, söz konusu önlemlerin alınmaması sebebiyle idarenin hizmet kusurunun bulunduğu, mühimmatın bölücü terör örgütü mensuplarına ait olmasının da idarenin anılan hizmeti yerine getirme sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağının kabulü gerekir.


Danıştay 15 Dairesi., E. 2013/4226, K. 2016/2798,T. 22.4.2016

  • Tam Yargı Davası
  • İdarenin Kusursuz Sorumluluğu

Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas olduğundan, olayın oluşumu ve zararın niteliğinin irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin ya da daha ayrı bir anlayış ve amaçtan kaynaklanan sosyal risk ilkesinin uygulanıp, uygulanmayacağının belirlenmesi, tazminata hükmedilirken de herhalde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.


Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, 2. Dairesi, E. 1996/399, K. 1996/499, T. 22.5.1996

  • Tam Yargı Davası
  • İdarenin Kusursuz Sorumluluğu

OHAL Bölgesinde güvenlik operasyonunda görevli birliğin karargah hizmetlerinde tost ocağında görevlendirilen erin, odanın darlığı ve tost makinasının uzun süre çalıştırılmasına bağlı olarak oksijensizlikten ve yanan gazların toksik etkilerinden karbon monoksit zehirlenmesi sonucu ölümünde, yakınlarının uğradığı zararın kusursuz sorumluluk esasına göre tazmini gerekli bulunmaktadır. …Olayımızda idareye atfı kabil bir hizmet kusurundan söz edilemez ise de; bir kamu görevinin ifası sırasında meydana gelen zarar ile görevden neşet eden eylem arasında sıkı bir illiyet bağı bulunduğundan kusursuz sorumluluk kuram ve ilkesi gereğince davacının uğradığı kararın davalı idarece karşılanmasının gerekeceği sonucuna varılmıştır. Esasen bu durum Anayasanın 125/son maddesinin gereğidir.


Danıştay,10. Dairesi, E. 1995/566, K. 1995/5746, T. 16.11.1995

  • Tam Yargı Davası
  • İdarenin Kusursuz Sorumluluğu

Sözü edilen olaylar nedeniyle zarara uğrayan; terör eylemlerine herhangi bir biçimde katılmamış olan kişiler, kendi kusur ve eylemleri sonucu değil, toplum içinde ortaya çıkan olaylardan zarar görmektedirler. Başka bir deyişle, zararın nedeni toplumun direği olmaktır. Belirtilen şekilde ortaya çıkan zararların özel ve olağandışı nitelikleri dikkate alınıp, nedensellik bağı aranmadan, terör olaylarını önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemeyen davalı idarece, yukarıda açıklanan sosyal risk ilkesine göre tazmini gerekir. Esasen terör olayları sonucu ortaya çıkan zararların idare tarafından tazmini suretiyle topluma pay edilmesi hakkaniyet gereği olup, sosyal devlet ilkesine de uygun düşecektir….Dava konusu olayda da idareye yönelik bir kusur olmasa, zarar ile idarenin davranışı arasında illiyet bağı bulunmasa dahi oluşan zararın, olağanüstü hal koşullarının uygulandığı bir zaman ve yerde ortaya çıkıp çıkmadığı da aranmadan yukarıdaki hususlar göz önüne alınarak tazmini gerekirken davanın reddinde hukuki isabet görülmemiştir.


Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2021/1168 E. 2021/2303 K.

  • Tam Yargı Davası
  • İdarenin Kusursuz Sorumluluğu

Davalı idare tarafından, Bölge İdare Mahkemesince hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla olduğu, ayrıca 5233 sayılı Kanun’da manevi zararların karşılanması yönünde bir düzenleme bulunmadığı, bu nedenle temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararının, davacılara toplam 350.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine ilişkin kısmı yönünden bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

Manevi tazminat, kişinin malvarlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik bir tazmin aracı değil, manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelen, yaşama sevinci ve zevki azalan kişinin manen tatminini sağlamaya yönelik bir tazmin aracıdır. Manevi zararın başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Manevi tazminat, olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın, zenginleşmeye yol açmayacak şekilde, ölçülülük ilkesi de gözetilerek makul olarak belirlenmesi gerekmektedir.

Olayda, davacılardan …’ın 25/04/2017 tarihinde mayından arındırılmış bölgede bastığı mayının patlaması sonucu sol ayağının bilek hizasından kopması suretiyle yaralanması nedeniyle hem kendisi hem de yakınları olan diğer davacıların büyük acı ve üzüntü yaşadıkları açık olmakla birlikte, duyulan ızdırap nedeniyle hükmedilecek manevi tazminatın yukarıda belirtilen niteliği gereği zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerektiğinden, Bölge İdare Mahkemesince kabulüne karar verilen manevi tazminat miktarının (toplam 350.000,00 TL) bu haliyle çok fazla olduğu sonucuna varılmıştır. İdare Mahkemesince, manevi tazminatın amaç ve niteliği dikkate alınarak zenginleşmeye yol açmayacak ancak olay karşısında duyulan acıyla da orantılı olacak şekilde yeniden manevi tazminat miktarının belirlenmesi ve sosyal risk ilkesi uyarınca ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.

Bu durumda, temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararının, manevi tazminatın kısmen kabulüne ilişkin kısmında hukuka uyarlık görülmemiştir.

Danıştay’ın resmi sitesinden daha fazla emsal karara ulaşabilirsiniz. https://www.danistay.gov.tr/

Tam Yargı Davası Hakkında Sık Sorulan Sorular

  • Tam yargı davası nerede açılır?

Tam yargı davası idare mahkemesinde açılır.

  • İdareye başvurmadan tam yargı davası açılması durumunda ne kadar verir?

İdareye başvurmadan tam yargı davası açılırsa idare mahkemesi idari mercii tecavüzü kararı vererek dosyayı ilgili idareye gönderir.

  • Tam yargı davalarında avukat tutmak zorunda mıyım?

Böyle bir zorunluluğunuz elbette yoktur. Söz konusu davayı kendiniz de açabilirsiniz. Ancak idari başvuru ve dava prosedürleri ile bu davalarda hukuki tecrübe önem arzettiği için alanında uzman bir avukata başvurmanız hak kaybı yaşamamak için daha uygun olacaktır.

  • Bölücü terör örgütü mensubunun intihar saldırısı sonrasında yaralanarak ameliyat olmak zorunda kaldım. Hastane masrafları ve iş gücü ile gelir kaybı için tazminat davası açabilir miyim?

Elbette açabilirsiniz. İdarenin her ne kadar da bu olayda kusuru olmasa da sosyal risk ilkesi gereği bu olay neticesinde maruz kaldığınız zararların tazminini idarenin kusursuz sorumluluğu çerçevesinde tam yargı davası ile talep edebilirsiniz. Ancak bundan önce idareye başvurmanız gerekmektedir.

  • X Üniversitesi Hastanesi’nde safra kesesi ameliyatım esnasında unutulan gazlı bez sonrası oluşan komplikasyon sonucu acilen kaldırıldığım özel bir hastanede ameliyat olmak zorunda kaldım. Hastane masrafları ile bu süre zarfında elde edemediğim gelirlerin tazminini kimden nasıl isteyebilirim?

X Üniversitesi’ne karşı hizmet kusurundan kaynaklı maruz kaldığınız zararlarının tazminini talep edebilirsiniz. Ancak idare mahkemesinde tam yargı davası açmadan önce, X Üniversitesi Hastanesi’ne hizmet kusuruna ilişkin bu eylemini öğrendiğiniz tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde bu üniversiteye başvurarak zararlarınızın tazmin edilmesini istemeniz gerekmektedir. X Hastanesi bu zararınızı başvurunuz üzerine tazmin ederse idari dava açmanıza gerek kalmayacaktır. Eksik tazmin eder ya da hiç tazmin etmezse bu halde tam yargı davası açabilirsiniz.

X
kadim hukuk ve danışmanlık