Fiili ayrılık nedeniyle boşanma 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun düzenlediği genel boşanma sebeplerindendir. Fiili ayrılık nedeniyle boşanma aynı zamanda mutlak boşanma sebebi olarak da sayılmaktadır. Fiili ayrılık nedeniyle boşanma davası Medeni Kanunun 166. maddesinin son fıkrasında düzenlenmiştir. Kanundaki düzenlemeye göre; eşler arasında daha önce herhangi bir nedenle açılan ve reddedilen bir boşanma davası varsa ve bu boşanma davasının kesinleşmesinden itibaren 3 yıl geçmesine rağmen ortak hayat kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış kabul edilmektedir. Bu durumda eşlerden herhangi birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilmesine fiili ayrılık nedeniyle boşanma adı verilir.
Fiili ayrılık nedeniyle boşanma, kusura dayalı olmayan bir boşanma nedenidir. Dolayısıyla kusurun kimde bulunduğunun bir önemi bulunmamaktadır. Daha kusurlu olan taraf da ortak hayatın kurulamadığını ispatlamakla beraber boşanma talebinde bulunabilir. Bu nedenle davalı eş, davacının daha kusurlu olduğunu ileri sürerek boşanmaya itiraz edemez. Bu konudaki itirazlar hukuken sonuç doğurmayacaktır. Fiili ayrılık nedeniyle boşanma davasında öncelikle fiili ayrılıktan ne kastedildiği, daha sonrasında işe boşanma davasının şartlarının oluşup oluşmadığına bakılmalıdır. Ayrılık sürecinde kişilerin, fiili ayrılık sebebi ile boşanmaya sebep olan davranışlarının var olup olmadığı, gerekli süre içerisinde tekrar fiili birlikteliğin var olup olmadığı mahkeme tarafından göz önünde bulundurulacak hususlardandır.
Fiili Ayrılık Nedir?
Fiili ayrılık nedeniyle boşanma davasını anlayabilmek için öncelikle ayrılık kurumunun anlaşılması gerekmektedir. Medeni Kanunumuz İsviçre’den alınmış olması hasebiyle ayrılık kurumu Medeni Kanunumuzda yer almaktadır. Ayrılığın, boşanmadan farkı evlilik birliğinin sona ermemesi, bir müddet ara verilmesidir. Bu yönüyle eşlerin kişisel durumlarında bir değişiklik olmaz. Yani haklarında ayrılık kararı verilen her iki eşin “evli” olan kişisel durumları değişikliğe uğramaz. Bunun sonucu olarak da eşlerin birlikte yaşama yükümlülüğü dışında kalan evlilik birliğinin kendilerine yüklediği diğer yükümlülükler devam eder.
Türk Medeni Kanunun 170. maddesine göre; “Boşanma sebebi ispatlanmış olursa, hakim boşanmaya veya ayrılığa karar verir. Dava yalnız ayrılığa ilişkinse, boşanmaya karar verilemez. Dava boşanmaya ilişkinse, ancak ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı bulunduğu takdirde ayrılığa karar verilebilir.” Kanun 170/son madde ile hakime takdir yetkisini kullanarak ortak hayatın yeniden kurulma olasılığını göz önünde bulundurarak karar vermesini düzenlemiştir. Ancak hakimin ayrılığa hükmedebilmesi için ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı konusunda dava dosyasında delil bulunmalıdır. Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.
Türk Medeni Kanunu madde 166/son fiili ayrılıkla ilgili olarak şu şekilde düzenleme yapmıştır: Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.
Fiili Ayrılık Nedeniyle Boşanma Davası Ne Demek?
Fiili ayrılık nedeniyle boşanma davası TMK m. 166/4 hükmünde düzenlenmiştir. Söz konusu hüküm şu şekildedir: “Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.” Söz konusu hükme göre, boşanma davası açılmış ve reddedilmiş olmasına rağmen, eşlerin ortak hayatı devam ettirmek üzere bir araya gele memeleri ve bu durumun üzerinden üç yıl geçmesi halinde artık bu evliliğin yürüyemeyeceği, dolaylı evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının kabul edilmesi düşüncesine dayanır.
Fiili ayrılık nedeniyle boşanma davasında tarafların kusur durumları belirlenirken, daha önce taraflar arasında görülüp kesinleşen boşanma davalarında belirlenen kusur durumlarında fiili ayrılık süresinde gerçekleşen kusurlu davranışların da dikkate alınması gerekir. Fiili ayrılık nedeniyle açılan boşanma davasına dayanak ola ve reddedilen boşanma davasını açarak boşanma sebebi yaratan eşte münhasıran kusurlu kabul edilmektedir. Retle sonuçlanıp kesinleşmiş bir boşanma davasının varlığını ve kesinleşme tarihinden itibaren üç yıl içinde tarafların evlilik birliğini devam ettirmek üzere bir araya gelmiş olmadıklarını ve davanın üç yıllık süre geçtikten sonra açılmış olduğunun davacı eş tarafından ispatlanması gerekmektedir.
Fiili Ayrılık Nedeniyle Boşanma Davası Şartları
- Öncesinde Açılmış Bir Boşanma Davası Bulunmaması
Fiili ayrılık nedeniyle boşanma davasının açılabilmesi için öncesinde herhangi bir boşanma sebebiyle boşanma davası açılmış ve bu davanın reddedilmiş olması gerekir. Kanun maddesinde açıkça ifade edildiği üzere, boşanma sebeplerin den herhangi biriyle açılmış boşanma davası, eylemli ayrılık nedeniyle açılacak boşanma davasına dayanak olabilir. Bu bağlamda, önceki boşanma davasının zina, terk, hayata kast vs gibi özel boşanma nedenine dayalı açılmış olabileceği gibi, TMK m. 166/1 veya 166/3 hükmüne göre şiddetli geçimsizlik veya anlaşmalı boşanma nedeniyle açılmış olabilir. Söz konusu önceki boşanma davasının eşlerden hangisi tarafından açıldığının bir önemi yoktur Bunun sonucu olarak, önceki boşanma davasını erkek açmasına rağmen, fiili ayrılık nedeniyle boşanma davasını kadın açmış olabilir.
- Açılmış Bulunan Boşanma Davasının Reddedilmiş Olması
Eylemli ayrılık nedeniyle açılacak boşanma davasına dayanak oluşturan önceki boşanma davasının reddedilmiş olması gerekir. Zaten önceki dava kabul edilmiş ve kesinleşmiş olduğunda evlilik son bulduğu için boşanma davası açılmasına gerek kalmaz. Kanun koyucu açılan davanın reddedilmiş olmasını aramakta olup, reddin sebeplerine ilişkin özel bir şart aramamaktadır. Bu bakımdan, davanın ispatlanamaması nedeniyle reddine karar verilmiş olabileceği gibi, feragat nedeniyle de reddine karar verilmiş olabilir. Yargıtay’a göre de, feragatle sonuçlanan dava da eylemli ayrılık nedeniyle açılacak davaya dayanak teşkil edebilir. Reddedilen davaya dair kararın Türk mahkemelerinden verilmiş olması zorunlu değildir. 5718 sayılı MOHUK şartları yerine getirilmek koşuluyla yabancı bir mahkeme kararı da fiili ayrılık nedeniyle açılacak boşanma davasına dayanak teşkil edebilir. Yabancı mahkeme ilamının tanınması yönünden alınan Türk mahkemesi kararının kesinleşmesi şarttır.
- Reddedilmiş Olan Boşanma Davasına İlişkin Hükmün Kesinleşmiş Olması
Retle sonuçlanan önceki davaya ilişkin hükmün kesinleşmiş olması gerekir. Kesinleşme olmadığı sürece, TMK m. 166/4 hükmüne istinaden eylemli ayrılık nedeniyle boşanma davası açılamaz. Kesinleşmenin gerçekleşmesi için, kararın taraflara tebliği/veya tefhimi ve kanun yoluna başvurulmuşsa kanun yolundan geçmiş olması gerekir. Taraflara tebliği üzerine süresinde kanun yoluna başvurulmadan da kararın kesinleşmesi mümkündür. Ancak her iki durumda da kararın tebliği/veya tefhimi ve kanun yoluna ilişkin bu sürecin (başvurarak/veya başvurmayarak) geçmesi gerekir. Taraflara tebliğ/tefhim yapılmadan ve kanun yolu süreleri başlatılmadan kesinleşme mümkün değildir.
Kararın kesinleşmesi zorunlu iken, kesinleştirme işlemi zorunlu değildir. Kararın kesinleşmesi ile kesinleştirme işlemi ayrı kavramlardır. Karanın kesinleşmesi demek, kararın kanuna yoluna başvurmayarak veya başvuru sonucunda kanun yolu mercii tarafından verilen karar üzerine kesinleşmesini ifade eder Kesinleştirme işlemi ise, kesinleşmiş bir kararın kesinleştirilmesine dair idari işlemleri yapmaktadır. Diğer bir ifade ile, kesinleşme şerhlerini düzenlemektir. Kesinleşmiş bir kararın kesinleştirme işleminin yapılmamış olması, o kararın kesinleşmemesi sonucunu doğurmaz. Yargıtay‘a göre de, kesinleştirme işlemlerinin yapılması idari işlem niteliğindedir. Mahkemece idari işlem niteliğinde olan kesinleştirme işle minin yapılmamış olması kararın maddi anlamda kesinleşmediğini göstermez.
- Kesinleşme Tarihinden İtibaren 3 Yıl Geçmiş Olması ve Ortak Hayatın Yeniden Kurulamamış Olması
Fiili ayrılık nedeniyle boşanma davasının açılabilmesi için, önceki boşanma davasının kesinleşme tarihinden itibaren üç yıllık bir sürenin geçmesi gerekir. Bu üç yıllık süre, kanun koyucunun artık bu evliliğe dair birliğin sağlanamayacağına dair kanaat getirme ölçütü niteliğindedir. ayrılık nedeniyle açılacak boşanma davasının son şartı, önceki ret kararının kesinleşmesinden itibaren 3 yıllık sürede ortak hayatın her ne sebeple olursa olsun kurulamamış olması gerekir. Böyle bir durumda evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilmektedir.
Ortak hayatın kurulması ile kastedilen husus, eşlerin bir araya gelip evlilik birliğini fiilen ve sürekli olarak sürdürmeleri halidir. Zorunlu bir araya gelmeler ortak hayatın kurulduğunu göstermez. Üç yıllık sürenin kesintisiz olarak geçmesi gerekir. Bu süre içinde her hangi bir zamanda eşlerin belirli bir dönemde ortak hayatı kurmuş olmaları, daha sonra yeniden ayrılsalar bile, TMK m. 166/4 hükmüne göre boşanma davasının açılmasını engeller. Yargıtay’a göre de önceki davanın reddinin kesinleşmesinden sonra ortak hayat uzunca bir süre kurulup daha sonra ayrılık gerçekleşmişse, davadan önce uzunca bir süre ayı kalınsa bile davanın koşulları oluşmuş olmaz.
Fiili Ayrılık Nedeniyle İle Boşanma Davası Süresi
Fiili ayrılık nedeniyle boşanma davasının açılabilmesi için, önceki boşanma davasının kesinleşme tarihinden itibaren üç yıllık bir sürenin geçmesi gerekir. Üç yıllık süre, kural olarak kesinleşme tarihinden itibaren başlar. Bu sürenin, açılacak olan fiili ayrılık nedeniyle boşanma davasının dava tarihinden önce dolmuş olması gerekir. Yargılama aşamasında bu süre dolsa bile bu şart gerçekleşmiş sayılmaz. Dava tarihi itibari ile bu süre dolmuş olmalıdır. Süre hakim tarafından kendiliğinden dikkate alınacaktır. Bu üç yıllık sürenin dolmaması halinde davanın reddi gerekecektir. Boşanma davasının reddine ilişkin kararda kesinleşme tarihinin yanılgı sonucu farklı bir tarih olarak gösterilmiş bulunması durumunda davacıya hak sağlamaz.
Önceki davanın feragatle reddedilmesi halinde, üç yıllık süre feragat tarihinden başlar. Zira feragat kesin hükmün sonuçlarını doğurur. Bu bakımdan süre, feragat tarihinden itibaren başlar. Feragat edilen dava, feragat tarihinde derdestlik vasfını kaybeder. Sonradan verilen feragate dayanan ret kararı, bu durumu tespit mahiyetinde olup, feragatin hasıl ettiği kesin hüküm etkisini kararın verildiği tarihe taşımaz. Feragat üzerine verilen kararın sonradan açılan boşanma davasına dayanak yapılabilmesi için şeklen kesinleşmesinin beklenmesine gerek yoktur. Lehine boşanma sebebi oluştuktan sonra açtığı davadan feragat etmişse, bu tarihten itibaren üç yıl geçmedikçe aynı sebepten yararlanma olanağı mevcut değildir.
Fiili Ayrılık Nedeniyle İle Boşanma Davası Nasıl Açılır?
- Davacı ve Davalı
Fiili ayrılık nedeniyle boşanma davasını eşlerden herhangi biri açabilir. Diğer bir ifade ile, bu davayı retle sonuçlanan önceki davanın davacısının açması zorunlu değildir. Örneğin, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle kadın tarafından açılan boşanma davası reddedilmiş ve ret kararının kesinleşmesinden itibaren 3 yıl süre geçmesine rağmen ortak hayat kurulamamışsa, erkek tarafından eylemli ayrılık nedeniyle boşanma davası açılması mümkündür.
- Görevli ve Yetkili Mahkeme
Görevli Mahkeme: Görev, 4787 sayılı kanunla hukukumuza giren aile mahkemelerine aittir. Aile mahkemeleri olmayan yerlerde bu davalara asliye hukuk mahkemesinde aile mahkemesi sıfatıyla bakılır.
Yetkili Mahkeme: Türk Medeni Kanunu’nun 168. maddesinde, “Boşanma ve ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesi olduğu açıklanmıştır. Buna göre, boşanma davası eşlerden birinin yerleşim (ikamet) yeri mahkemesinde açılabilir. Bu eşlerden birinin yerleşmek amacıyla oturduğu yer mahkemesinde boşanma davası açabileceği anlamına gelir. Ayrıca eşlerden biri, dava açılmadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesinde de boşanma davası açabilirler Boşanma davası açan eş bu iki yer mahkemelerinden birinde davasını açabilir.
- Harç ve Yargılama Giderleri
Boşanma davası maktu harca tabidir. Aynı şekilde vekalet ücreti maktudur. Boşanma davası ile birlikte maddi ve manevi tazminat talep edilse bile maktu harç alınır. Aynı şekilde boşanmanın eki (fer’i) olarak istenen ve kabul edilen iştirak nafakası, yoksulluk nafakası için de ayrıca harç ve vekalet ücreti ödenmesine karar verilmez. Buna karşılık, boşanma davası haricinde açılan, yani boşanmanın eki olarak açılmayan tazminat ve nafaka davalarında dava değerine göre nisbi harç alınır. Aynı şekilde vekalet ücreti de nisbi alınır. Vekalet ücreti hesaplama programı yardımı ile vekalet ücretini hesaplayabilirsiniz.
- İspat Yükü
Üç yıllık süre içerisinde ortak hayatın kurulmuş olduğunu ispat yükü davalıdadır. Davanın reddini isteyen davalı, ortak hayatın kurulmuş olduğunu usulüne uygun deliller ile ortaya koymalıdır.
Fiili Ayrılık Nedeniyle Boşanma Hakkında Yargıtay Kararları
Eylemli ayrılık sebebiyle sebebiyle açılan boşanma davasına dayanak olan ve reddedilen boşanma davasını açarak boşanma sebebi yaratan eş münhasıran bu sebeple kusurlu kabul edilir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 26.02 2018, E. 2018/531, Κ. 018/2542)
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda tarafların Türk Medeni Kanununun 166/son maddesi uyarınca boşanmalarına, kadın lehine manevi tazminata hükmedilmiştir. Davacı-karşı davalı erkeğin açtığı dayanak davada, davanın kanıtlanamaması nedeniyle reddine karar verilmiş, kararda davacı karşı davalı erkeğe kusur yüklenilmemiştir. Bu davadan sonra taraflar bir araya gelmemişler, taraflar arasında kusur olarak kabul edilebilecek yeni bir olay da yaşanmamıştır Bu durumda, davacı-karşı davalı erkeğin boşanmaya sebep olan olaylardaki kusuru, ret ile sonuçlanan ilk davayı açıp birlikte yaşamaktan kaçınması ve boşanma sebebi yaratması olduğunun kabulü gerekir.
Aile mahkemesi hakimi, taleplerden her biri hakkında verdiği hükmü sonuç kısmında göstermesi gerekir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 08.02.2018, E 2016/10343, K. 2018/1656)
Davacı erkek dava dilekçesinde “eylemli ayrılık ve terk” hukuki sebeplerine dayalı olarak boşanma talebinde bulunmuştur Mahkemece davacı erkeğin eylemli ayrılık (TMK m 166/son) hukuki sebebine dayalı boşanma talebi hakkında bir karar verilmiş ve fakat terk sebebine (TMK m 164) dayalı açılan boşanma davası yönün den olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiştir. Mahkeme, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olup, her bir talep hakkında ayrı ayrı verilen hükmü, kararın sonuç kısmında göstermesi gerekir [(HMK m.26 HMK m.297(2)). O halde davacı erkeğin terk hukuki sebebine dayalı boşanma isteği hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmak üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Eylemli ayrılık sebebiyle boşanma davasında tarafların kusur durumları belirlenirken, daha önce taraflar arasında görülüp kesinleşen boşanma davalarında belirlenen kusur durumları yanında fiili ayrılık süresinde gerçekleşen kusurlu davranışların da dikkate alınması gerekir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 13 04 2017, E 2015/25951, Κ. 2017/4210)
Dava Türk Medeni Kanununun 166/son maddesine yöneliktir. İlk davanın açılmasından sonra tarafların bir araya geldikleri iddia edilmediği gibi, fiili ayrılık döneminde kadından kaynaklanan ve ona kusur olarak yüklenebilecek yeni bir maddi olayın varlığı da kanıtlanamamıştı. Öyleyse davalı kadına bir kusur yüklenemez. Mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları kabul edilerek boşanmalarına karar verilmiş ise de, davacı erkeğin ayrılık süresi içerisinde sadakatsiz olduğu da toplanan delillerle kanıtlanmıştır Eldeki davada tarafların kusur durumları belirlenirken, daha önce taraflar arasında görülüp kesinleşen boşanma davalarında belirlenen kusur durumları yanında fiili ayrılık süresinde gerçekleşen kusurlu davranışların da dikkate alınması gerekir.
Eylemli ayrılık sebebiyle boşanma davasında boşanma kararı verilmesi için eşlerin kusur durumlarının ayrıca araştırılması gerekmemekte ise de varsa boşanmanın eki istekler için eşlerin kusur durumlarının ayrıca araştırılması gereklidir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 13.03.2017, E. 2015/23557, Κ. 2017/2629)
Taraflar arasında daha önce görülen ve erkeğin davasına dayanak teşkil eden davanın, “davacı erkeğin manevi yönden tam bağımsız ev açmadığı, ailesinin evliliğe müdahalesine sessiz kaldığı, erkeğin annesi tarafından erkeğin ilk eşinin fotoğraflarının duvara asıldığı, erkeğin buna sessiz kaldığı ve kadının ikinci çocuğuna hamileyken evden kovulduğu, ailesinin yanında doğum yapmak zorunda kaldığı” gerekçesiyle reddedilip 16.02.2011 tarihinde kesinleştiğinin, bu tarihten sonra da mahkemenin kabulünde olduğu üzere erkeğin başkasıyla gayri resmi birliktelik yaşayarak sadakatsiz olduğunun, tarafların bir araya gelmediklerinin, fiili ayrılık döneminde davalı kadına kusur olarak yüklenebilecek bir olayın varlığının da kanıtlanamadığının, anlaşılmasına göre, Türk Medeni Kanununun 166/son maddesine dayanak teşkil eden ve retle sonuçlanan ilk davayı açan ve tam kusurlu bulunarak davası reddedilen ve fiili ayrılık döneminde sadakatsiz davranışlar içinde bulunan erkeğin tamamen kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir Durum böyleyken, mahkemece “Türk Medeni Kanunu m. 166/son uyarınca boşanmaya karar verildiği takdirde kusur tespiti yapılamayacağı gerekçesiyle davalı kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) taleplerinin reddine karar verilmesi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.
Eylemli ayrılık sebebiyle boşanma davası konusuz kalmışsa aile mahkemesince “karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmelidir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 28.02.2017, E. 2016/7916, Κ. 2017/2110)
Kadının kabul edilen boşanma davası temyiz edilmeyerek kesinleşmiş olmakla erkeğin boşanma davasının konusu kalmamıştır. Gerçekleşen bu duruma göre davacı karşı davalı erkeğin boşanma davasının konusu kalmadığından “Karar verilmesine yer olmadığına” ve davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama gideri ile vekalet ücretine karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
Eylemli ayrılık sebebiyle boşanma davası için doğan dava hakkına rağmen feragat varsa dayanak olan ret kararları hükme esas alınamaz. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi,27.04.2015, E. 2014/17832, Κ. 2015/8437)
Davacı, dava dilekçesinde tarafların on yılı aşkın süredir ayrı yaşadıklarını, bu süre içinde hiçbir araya gelmediklerini ileri sürmüş, “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” sebebiyle boşanmalarına karar verilmesini istemiştir. Taraflar arasında, ilki davalı tarafından 21.06.2004 tarihinde açılan 16.09.2004 tarihinde feragat sebebiyle reddedilen, ikincisi, davacı tarafından 07.06.2011 tarihinde açılan ve 22.09.2011 tarihinde feragat sebebiyle retle sonuçlanan iki ayrı boşanma davasının mevcut olduğu görülmektedir. Davacı, dava dilekçesinde davalı ile on yılı aşkın bir süredir ayrı yaşadıklarını ileri sürdüğüne göre, boşanma talebi Türk Medeni Kanununun 166/4. maddesinde yer alan fiili ayrılığa da dayanmakla birlikte, lehine bu sebep oluştuktan sonra davacı 07.06.2011 tarihinde açtığı davadan feragat ettiğine göre, bu tarihten itibaren üç yıl geçmedikçe aynı sebepten (TMK.md.166/4) yararlanması olanağı yoktur. Bu bakımdan davanın Türk Medeni Kanununun 166/4.maddesi bakımından da davanın reddi açıklanan sebeple sonucu bakımından doğru bulunmuştur. Bu itibarla davacının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına