Ceza Muhakemesi Kanunu 39. Madde
Sürelerin Hesaplanması
- Gün ile belirlenen süreler, tebligatın yapıldığının ertesi günü işlemeye başlar.
- Süre, hafta olarak belirlenmiş ise, tebligatın yapıldığı günün, son haftada isim itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer.
- Süre, ay olarak belirlenmiş ise tebligatın yapıldığı günün, son ayda sayı itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer. Son bulduğu ayda sayı itibarıyla karşılığı olan gün yoksa süre, ayın son günü mesai saati bitiminde sona erer.
- Son gün bir tatile rastlarsa süre, tatilin ertesi günü biter.
Ceza Muhakemesi Kanunu 39. Madde Gerekçesi
Madde, sürelerin başlayacağı günü göstermektedir. Buna göre, Tebligat Kanunu’na göre yapılacak tebligattan sonra süre, tebligatın yapıldığının ertesi günü başlayacaktır.
Madde, hafta veya ay olarak belirlenmiş sürelerin ne zaman sona ereceğini göstermektedir: Hafta olarak belirlenen süreler, takip eden hafta veya haftaların, sürenin işlemeye başladığı günün isim itibarıyla karşılığı olan günde sona erecektir. Ay itibarıyla belirlenen süreler ise izleyen ay veya aylarda sayı itibarıyla karşılığı olan günde, sürenin son bulduğu ayda o sayıda gün yoksa örneğin sürenin işlemeye başladığı ay 31 gün ise, izleyen ay veya ayların son gününde sona erecektir. Ancak son gün bir tatile rastlarsa süre, tatilin ertesi günü yani tatilin bittiği günün ertesi günü sona erecektir.
Ülkemizde, kanunlarla belirli olan tatil günleri dışında, bazen “idarî izin” de verilmektedir. Maddenin ikinci fıkrasında yer alan hüküm, bu tür izinleri de kapsamaktadır.
- İlgili Makale:
- 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) Tam Metin:
Ceza Muhakemesi Kanunu 39. Madde Sürelerin Hesaplanması Emsal Kararlar
Yargıtay 4. Ceza Dairesi E: 2021/ 29314, K: 2021/22036
- Ceza Muhakemesi Kanunu 39. Madde
- Sürelerin Hesaplanması
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07/03/2017 tarihli ve 2015/8-268 esas ve 2017/124 sayılı, 17/01/2017 tarihli ve 2015/15-536 esas ve 2017/14 sayılı, 01/03/2016 tarihli ve 2015/3-599 esas ve 2016/99 sayılı kararlarında ayrıntıları açıklandığı üzere; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda dava zamanaşımı, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği tarihte durmaya başlayıp, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması halinde yeni suç işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte yeniden işlemeye başlayacaktır.
Yukarıda yer alan açıklamalar ışığında somut olayda; mahkemece sanık hakkında 16/12/2009 tarihinde kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 5 yıllık denetim süresi içerisinde; 04/11/2013 tarihinde işlediği kasten yaralama suçundan… 4.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 22/02/2016 tarih 2014/613 Esas 2016/105 Karar sayılı ilamına konu mahkumiyeti nedeni ile yapılan ihbar neticesinde hükmün açıklanmasına karar verilmiş ise de; uyap sisteminden yapılan incelemede sanığın ihbara konu suç tarihinden önce; 02/02/2010 tarihinde işlediği suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak suçundan … 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2010/124 Esas 2014/32 Karar sayılı dosyasında 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği ve 04/04/2017 tarihinde mahkumiyet hükmünün kesinleştiği anlaşılmıştır. İlgili mahkumiyet kararı neticesinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı veren mahkemeye herhangi bir ihbarda bulunulmadığı, bu hali ile hükmü açıklayan mahkemece bu mahkumiyet kararından haberdar olunmadığı anlaşılmış ise de; denetim süresi içerisinde işlenen suça ilişkin yargılama yapan mahkemenin ihbar yapmamasının sanık aleyhine değerlendirilmemesi gerektiği, denetim ihlali ve sürelerin hesaplanmasında denetim süresi içerisinde ilk işlenen suçun tarihinin dikkate alınması gerektiği aksi uygulamanın sanık aleyhine sonuç doğuracağı anlaşılmakla, sanığa atılı suçlara ilişkin zamanaşımı sürelerinin hesaplanmasında, sanığın durma süresinden sonra 02/02/2010 tarihinde suç işlemesi ve kararın kesinleşmesi karşısında; durma süresinin 02/02/2010 tarihinde kesildiği kabul edilerek yapılan incelemede;
Sanığa atılı suçlara ilişkin Yasa maddesinde öngörülen cezaların üst sınırı uyarınca, 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e ve 67/2. maddelerine göre, suçların tabi bulunduğu 12 yıllık olağanüstü dava zamanaşımının gerçekleştiği anlaşılmakla, sanık …’ın temyiz iddiaları bu nedenle yerinde görülmekle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca, tebliğnameye uygun olarak, başkaca yönleri incelenmeksizin hükümlerin bozulmasına, ancak; yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususta CMUK’un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün olduğundan sanık hakkında açılan kamu davalarının gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle, 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e, 67/4 ve CMK’nın 223/8. maddeleri gözetilerek düşmesine, 20/09/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu E: 2007/1-256, K: 2007/247
- Ceza Muhakemesi Kanunu 39. Madde
- Sürelerin Hesaplanması
Somut olayda; hüküm, sanık A.Ç. ve müdafiinin bulunmadığı 04.04.2006 tarihli oturumda verildikten sonra, A.Ç. müdafiine 12.05.2006 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu durumda, bir haftalık temyiz süresinin 19.05.2006 tarihinde sona ermesi gerekecektir. Oysa Cuma gününe denk gelen ve Gençlik ve Spor Bayramı olan bu tarihin ve Cumartesi-Pazar günlerine denk gelen 20 ve 21 Mayıs tarihlerinin resmi tatil olması nedeniyle temyiz süresi son tatil gününden bir sonraki gün olan 22 Mayıs 2006 günü mesai saati sonunda bitecektir. Dolayısıyla, sanık A.Ç. müdafiinin 22.05.2006 tarihinde vermiş bulunduğu temyiz dilekçesi süresi içinde verilmiş olduğundan, Özel Daire’nin temyiz istemini süresinde saymayan kararı isabetli değildir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire kararının kaldırılması gereklidir.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi E: 2017/10005 K: 2017/15281
- Ceza Muhakemesi Kanunu 39. Madde
- Sürelerin Hesaplanması
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Suç tarihi itibarıyla 15-18 yaş grubunda bulunan suça sürüklenen çocuk …’ün eylemine uyan tehdit suçu için öngörülen cezanın üst sınırına göre aynı Kanun’un 66/1-e, 66/2. maddelerinde öngörülen 7 yıl 12 aylık zamanaşımının, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar ile durarak tekrar işlemeye başlayan sürelerin hesaplanması ile suç tarihi olan 25.09.2005’ten hüküm tarihine kadar geçtiğinin gözetilmemesi, bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan nedenle bozulmasına, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi gereğince zamanaşımı nedeniyle düşmesine, 22/05/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi E:2021/25353, K:2021/14120
- Ceza Muhakemesi Kanunu 39. Madde
- Sürelerin Hesaplanması
Zeytinburnu Haber Gazetesi, Zeytinburnu TV, www.zeytinburnuhaber.org isimli internet sitesi ile Facebook ve Youtube isimli sosyal medya kanallarında yer alan “30 yıllık Mensar Kale iflas etti, 150 çalışan sokağa atıldı, Kale Tekstilin 150 çalışanı ne 3 aydır maaşlarını ne de özlük haklarını alabiliyor.” başlıklı yazı ve haber içerikleri sebebiyle ilgilileri Kaleteks Tekstil San. ve Tic. Ltd. Şti, Panelsan Giyim San. ve Tic. Ltd. Şti ve … vekilinin erişimin engellenmesi ve cevap ve düzeltme taleplerinin reddine dair Bakırköy 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin 09/11/2020 tarihli ve 2020/5226 değişik iş sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin mercii Bakırköy 2. Sulh Ceza Hakimliği’nin 21/11/2020 tarihli ve 2020/7037 değişik iş sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığından verilen 22.06.2021 tarihli kanun yararına bozma istemini içeren dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 06.07.2021 tarihli ve KYB. 2021-84312 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.
Dosya kapsamına göre, tekzip talep edenler vekilinin anılan haber ve yazı içerikleri nedeniyle erişimin engellenmesi ile cevap ve düzeltme talebinde bulunması üzerine, talebin reddine ilişkin Bakırköy 1. Sulh Ceza Hakimliği’nce 09/11/2020 tarihli ve 2020/5226 değişik iş sayılı iki adet karar verildiği, ilk kararda, somut olayda dilekçe ekinde sadece ihtarname bulunması, habere ilişkin hiç bir görüntü, bilgi, fotoğraf ve CD’nin yer almaması nedeniyle talebin reddine karar verildiği, yine aynı tarih ve sayılı ikinci kararda ise, “Dosya içeresinde bulunan bilgi ve belgelerden talepte bulunanın muhatabın TV kanalına ait olduğunu beyan ettiği [email protected] adresine mail yolu ile tekzip talepli ihtarname gönderildiğini beyan etmesine rağmen bu mailin muhataba ulaştığı, usulüne uygun tebliğ edildiği, mailin muhatap tarafından okunduğuna dair bir bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmıştır.
Yasanın aradığı bu bilgiler yine yasanın aradığı sürelerin hesaplanması açısından önem arz etmekte olup aksi durumda yasanın öngördüğü süre şartının gerçekleşip gerçekleşmediği Hakimliğimiz tarafından tespit edilememektedir.” şeklindeki gerekçe ile talebin reddine karar verildiği nazara alındığında,
6518 sayılı Kanun’un 93. maddesi ile değişik 5651 sayılı Kanun’un 9. maddesinde yer alan “(1) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğin çıkarılmasını ve/veya erişimin engellenmesini de isteyebilir.” şeklindeki hüküm gereğince, internet üzerinden yapılan kişilik haklarını ihlal edici yayınlara karşı cevap ve düzeltme talebinde bulunulamayacağı ancak, içerik sağlayıcısından ya da yer sağlayıcısından söz konusu içeriğin yayından çıkarılmasının istenebileceği gibi, doğrudan Sulh Ceza Hakimliği’nden “içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi” talebinde bulunulabileceğinin anlaşılması karşısında, adı geçen internet sitelerinde yayınlanan yazı ve haberlere karşı ilgilileri Kaleteks Tekstil San. ve Tic. Ltd. Şti, Panelsan Giyim San. ve Tic. Ltd. Şti ve … vekili tarafından içeriğin çıkarılması ve erişimin engellenmesi talebinde bulunulmasını müteakip, mahkemesince içeriğin çıkarılması ve erişimin engellenmesi hususunun hiç değerlendirilmeyip sadece cevap ve düzeltme talebine ilişkin karar ve verildiği gözetilmeden,
Her ne kadar tekzip talebine konu edilen habere ilişkin hiç bir görüntü, bilgi, fotoğraf ve CD’nin Mahkemeye ibraz edilmediğinden bahisle talebin reddine karar verilmiş ise de, Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin 05/07/2018 tarihli ve 2018/3240 Esas, 2018/8229 tarihli ve 2007/17012 Esas, 2011/2329 karar sayılı ilamında yer alan, “… 5187 sayılı Basın Kanunu’nun “düzeltme ve cevap” başlıklı 14. maddesinde; “…Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır….” ve “…Düzeltme ve cevabın birinci fıkrada belirlenen süreler içinde yayımlanmaması halinde yayım için tanınan sürenin bitiminden itibaren, birinci fıkra hükümlerine aykırı şekilde yayımlanması halinde ise yayım tarihinden itibaren onbeş gün içinde cevap ve düzeltme talep eden kişi, bulunduğu yer sulh ceza hâkiminden yayımın yapılmasına veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu istemi üç gün içerisinde, duruşma yapmaksızın, karara bağlar…” hükümlerinde, zarar gören kişinin, başvuru sırasında ihtarnamesindeki tekzibin, günlük süreli yayında yayınlanmadığını ispatlamak için 3 günlük gazete nüshalarını mahkemeye sunması gibi bir şart aranmamıştır. Keza Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 08/03/2011 tarihli, 2007/17012 E.-2011/2329 K. sayılı kararında ve Dairemizin 24.05.2018 tarihli, 2018/2526 E.-2018/6275 K. belirtildiği üzere; “…Cevap yazısının hiç yayımlanmadığı savıyla tekzip istenmesi üzerine “üç günlük gazete nüshasının eklenmediği” gerekçesiyle verilen red kararı; tekzip isteyenin böyle bir yasal zorunluluğu bulunmaması nedeniyle yasaya aykırı olduğu gibi…” şeklinde ifade edilerek böyle bir zorunluluğun olmadığını belirtmektedir.
Kanun yararına bozmaya konu dosyada; başvuranın düzeltme ve cevap metni yayımlanması için Sulh Ceza Hakimliğine usulüne uygun biçimde başvurduğu, ancak mahkemece gerek asıl haberin yer aldığı nüshaların, gerekse tebliğden itibaren süreli yayınlarda üç günlük gazete nüshalarının dosyaya sunulmadığı gerekçesiyle başvurunun reddine karar verildiği, itiraz üzerine karar veren merciin ise gerekli araştırmayı yapmak, başvurana süre vermek veya Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan ilgili gazete nüshalarını istemek ve başvurunun esası hakkında bir karar vermek yerine, kararda usul ve yasaya aykırılık görülmediğinden itirazın reddine karar verdiği anlaşılmakla, …. değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-a maddesi uyarınca bozulmasına,” şeklindeki açıklamalar karşısında, bahse konu haber ve yazı içeriklerinin temini hususunda tekzip talebinde bulunan tarafa süre verilebileceği gibi, mahkemece de bu eksikliğin giderilebileceği ve sonucunda esas hakkında bir karar verilebileceği gözetilmeden,
Cevap ve düzeltme talep edenler vekilinin tekzip talebinde bulunması üzerine, Bakırköy 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin 09/11/2020 tarihli ve 2020/5226 değişik iş sayılı ilk kararı ile dosyadan el çektiği cihetle, dosyayı yeniden ele alarak karar verilemeyeceği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü; 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunun “düzeltme ve cevap hakkı” başlıklı 18. maddesinde yer alan, “(1) Gerçek ve tüzel kişiler, kendileri hakkında şeref ve haysiyetlerini ihlâl edici veya gerçeğe aykırı yayın yapılması hâlinde, yayın tarihinden itibaren altmış gün içinde, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmamak ve suç unsuru içermemek kaydıyla, düzeltme ve cevap yazısını ilgili medya hizmet sağlayıcıya gönderir. Medya hizmet sağlayıcılar, hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç yedi gün içinde, cevap ve düzeltmeye konu yayının yapıldığı saatte ve programda, izleyiciler tarafından kolaylıkla takip edilebilecek ve açıkça anlaşılabilecek biçimde düzeltme ve cevabı yayınlar. Düzeltme ve cevap hakkı doğuran programın yayından kaldırıldığı veya yayınına ara verildiği durumlarda, düzeltme ve cevap hakkı, yedi günlük süre içinde anılan programın yayın saatinde kullandırılır. Düzeltme ve cevapta, buna neden olan yayın belirtilir. (2) Düzeltme ve cevabın birinci fıkrada belirtilen süre içinde yayınlanmaması hâlinde bu sürenin bitiminden; birinci fıkra hükümlerine aykırı şekilde yayınlanması hâlinde düzeltme ve cevabın yayınlandığı tarihten itibaren on gün içinde ilgili kişi, mahkemeden cevap ve düzeltmenin birinci fıkra hükümlerine uygun olarak yayınlanmasına karar verilmesini isteyebilir. Yetkili ve görevli mahkeme; başvuru sahibinin ikamet ettiği yerdeki sulh ceza mahkemesi, başvuru sahibinin yurt dışında ikamet etmesi hâlinde Ankara Sulh Ceza Mahkemesidir. (3) Sulh ceza hâkimi, istemi üç gün içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar. Bu karara karşı tebliğden itibaren yedi gün içinde yetkili asliye ceza mahkemesine itiraz edilebilir. Asliye ceza mahkemesi itirazı üç iş günü içinde inceleyerek kesin karara bağlar… (7) İlgili kişi birinci fıkrada belirtilen cevap ve düzeltme hakkını, aynı süreler içinde doğrudan sulh ceza mahkemesinden isteyebilir.” şeklindeki, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “İtiraz usulü ve inceleme mercileri” başlıklı 268. maddesinde yer alan, “(1) Hâkim veya mahkeme kararına karşı itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35. maddeye göre ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Tutanakla tespit edilen beyanı ve imzayı mahkeme başkanı veya hâkim onaylar. 263. madde hükmü saklıdır…” şeklindeki, 5271 sayılı Kanun’un “Karar” başlıklı 271. maddesinde yer alan, “(1) Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet Savcısı ve sonra müdafii veya vekil dinlenir. (2) İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir…” şeklindeki, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’la değişik “Sulh ceza hâkimliği” başlıklı 10. maddesinde yer alan, “Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, yürütülen soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak ve bunlara karşı yapılan itirazları incelemek amacıyla sulh ceza hâkimliği kurulmuştur…” şeklindeki, 5235 sayılı Kanunun 28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’la değişik “Asliye ceza mahkemesinin görevi” başlıklı 11. maddesinde yer alan, “Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, sulh ceza hâkimliği ve ağır ceza mahkemelerinin görevleri dışında kalan dava ve işlere asliye ceza mahkemelerince bakılır.” şeklindeki düzenlemeler birlikte nazara alındığında,
Somut olayda, Sulh Ceza Hakimliği’ni bir işe veya itiraza bakmakla yetkili kılan usul hükümlerinde, 6112 sayılı Kanunun 18/3. maddesinde yazılı ve halen yürürlükte olan “düzeltme ve cevap kararı” ve buna dair “itiraz” usulüne ilişkin bir değişiklik öngörülmediği, keza Kanun’un ilgili maddesinin özel bir yetki ve başvuru usulünü öngörmekte olup halen yürürlükte olduğu, bu itibarla, başvuranın taleplerinin bir kısmının radyo ve televizyon yayınları nedeniyle tekzip ve cevap talebine ilişkin olduğu ve başvurusu Sulh Ceza Hakimliği tarafından reddedilen ilgilisi tarafından yapılan itirazın 6112 sayılı Kanunun 18/3. maddesinde yer alan özel usul hükümlerine göre Asliye Ceza Mahkemesince değerlendirilmesi gerekip gerekmediği hususunda da kanun yararına bozma yoluna gelinip gelinmeyeceğinin takdiri için dosyanın Adalet Bakanlığı’na sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na tevdiine, 02.11.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.