Borçtan Kurtulma Davası

borctan kurtulma davasi

İcra Mahkemesince itirazı geçici olarak kaldırılan borçlu, aleyhine başlatılmış olan icra takibine devam edilmesini önlemek için, yedi gün içinde bir dava açabilir. Bu dava borçtan kurtulma davası denir. (İ.İ.K M.69/2) Borçtan kurtulma davası, hukuki niteliği bakımından bir menfi tespit davasıdır. Borçlunun, icra takibi sonuçlanıncaya kadar menfi tespit davası açma hakkı vardır (İ.İ.K M.72). Ancak borçlu, menfi tespit davasını itirazın geçici kaldırılması kararından itibaren yedi gün içinde açarsa, dava borçtan kurtulma davası adını alır.

Borç ilişkilerinde çıkan ihtilaflar, yalnızca taraflar arasındaki ekonomik ilişkiyi değil, aynı zamanda toplumda hukuki güvenlik ilkesinin korunmasını da doğrudan etkiler. Alacaklının ilamsız icra yoluna başvurması, herhangi bir yargı kararına gerek kalmaksızın borçluya karşı doğrudan takip başlatabilmesini sağlar. Ancak bu imkân, kötü niyetli veya haksız alacak iddialarını da beraberinde getirebileceği için, hukuk sistemi borçluya bazı savunma hakları tanımıştır.

Bu bağlamda, borçtan kurtulma davası, icra hukukunun belki de en kritik savunma araçlarından biridir. Özellikle kambiyo senetlerine dayalı ilamsız takiplerde borçlu tarafından yapılan imzaya itirazın, icra mahkemesi tarafından geçici olarak kaldırılması hâlinde, borçluya maddi hukuk bakımından gerçekten borçlu olmadığını ileri sürme imkânı tanınır. Bu durum, borçlunun hakkındaki takibin içeriğine karşı genel mahkemede başvuru hakkı elde etmesi anlamına gelir.

Borçtan kurtulma davası, şekli anlamda icra hukukuna ait gibi görünse de, özünde maddi hukuka dair bir inceleme yapılmasını gerektirir. Yani, “borçlunun gerçekten borçlu olup olmadığı” konusu, artık icra mahkemesi gibi sınırlı yetkili bir yargı merciinde değil, genel görevli hukuk mahkemelerinde ele alınır. Bu dava, borçlunun takipten tamamen kurtulabilmesi açısından hayati derecede önemli bir işleve sahiptir. Bu makalede, borçtan kurtulma davasının hukuki niteliği, açılma koşulları, yargılama süreci, teminat yükümlülüğü, görev ve yetki kuralları, ispat araçları ile birlikte Yargıtay kararları ışığında uygulama örnekleriyle kapsamlı bir şekilde incelenecektir.

Borçtan Kurtulma Davası Nedir?

Borçtan kurtulma davası, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 69. maddesinde düzenlenmiş olup, kendine has koşulları ve sonuçları olan özel nitelikli bir dava türüdür. Bu dava, klasik anlamda bir menfi tespit davası olmakla birlikte, açılabilmesi bazı şekli ve maddi ön koşullara bağlanmıştır.

Hukuki niteliği bakımından borçtan kurtulma davası, maddi hukuk açısından borçlunun borçlu olmadığını ileri sürdüğü olumsuz tespit davası; usul hukuku açısından ise icra takibinin hukuka aykırılığının yargı önünde tartışılmasıdır. Ancak bu dava yalnızca borçlunun icra takibine konu senet altındaki imzaya itiraz etmesi ve bu itirazın icra mahkemesince geçici olarak kaldırılması halinde mümkündür. Diğer bir deyişle, bu dava, bir “itirazın geçici kaldırılması kararı”nın ardından doğan ikincil bir hukuki savunma yoludur.

Davanın amacı, borçlunun gerçekten borçlu olup olmadığının genel mahkemeler önünde yargılamaya konu edilmesini ve icra takibinin nihai olarak sona erdirilmesini sağlamaktır. Bu açıdan bakıldığında, borçtan kurtulma davası, yalnızca bir icra müdahalesi değil, aynı zamanda bir hak arama biçimidir.

İlgili Makale: İnfaz Hesaplama
borctan kurtulma davasi nedir
borctan kurtulma davasi nedir

Borçtan Kurtulma Davasının Açılma Şartları ve Yasal Süre

  • Borçtan kurtulma davası, belirli bir sürede ve belirli koşullar altında açılabilen özel bir davadır. Bu dava, alacaklının kambiyo senedine (bono, poliçe, çek) dayalı olarak başlattığı takibe karşı borçlunun imzaya itirazda bulunması ve bu itirazın icra mahkemesi tarafından geçici olarak kaldırılması üzerine gündeme gelir. Dolayısıyla borçtan kurtulma davasının açılması, şarta bağlı bir hak niteliğindedir ve icra hukukuna özgü sıkı biçim kurallarına tabidir.
  • İcra mahkemesinin verdiği itirazın geçici olarak kaldırılması kararı, takip işlemlerini yeniden başlatmakla birlikte, borçluya “borçlu olmadığını” ileri sürerek bu kararı etkisiz kılma imkânı tanır. Ancak bu hak, kesin süreye bağlanmıştır. Borçlu, kararın tebliğ veya tefhim edildiği tarihten itibaren yedi gün içinde borçtan kurtulma davası açmak zorundadır. Bu süre hak düşürücü nitelikte olup mahkemece re’sen dikkate alınır. Yani süre geçtikten sonra açılan davalar, dinlenmeden usulden reddedilir.
  • Yargıtay içtihatlarına göre bu süre, hem borçlunun hukuki güvenliğini sağlamak hem de takip işlemlerinin gereksiz yere uzamasını engellemek amacıyla konulmuştur. Örneğin Yargıtay 12. HD’nin 2019/7463 E., 2020/12234 K. sayılı kararında; “Yedi günlük sürede açılmayan borçtan kurtulma davası, takip işlemlerini durdurmaz; takip kesinleşir.” ifadelerine yer verilmiştir.

Borçtan Kurtarma Davasında Teminat Gösterme Yükümlülüğü: Usule İlişkin Dava Şartı

  • Borçtan kurtulma davası yalnızca süre bakımından değil, aynı zamanda teminat yatırılması koşuluna da bağlıdır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 69. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, borçlu bu davayı açarken, alacak miktarının en az %15’i oranında bir teminatı mahkeme veznesine yatırmak ya da geçerli bir banka teminat mektubu sunmak zorundadır.
  • Teminatın amacı, alacaklının uğrayabileceği zararı güvence altına almaktır. Şayet borçlu davasında haksız çıkarsa, alacaklı bu teminat üzerinden zararını tazmin etme hakkına sahip olur. Bu yönüyle teminat, sadece şekli bir koşul değil, aynı zamanda adil yargılanma ilkesinin taraflar arasında dengeyi sağlama aracıdır.
  • Bu teminatın ilk duruşma gününe kadar sunulması gerekir. Mahkemeler, teminatın sunulup sunulmadığını kendiliğinden denetler ve eksikliği hâlinde davayı esas yönünden incelemeden reddeder. Burada dikkat edilmesi gereken husus, teminat sunulmamasının nihai ret değil, usulden ret sonucunu doğurduğudur. Bu durumda borçlu, daha sonra İİK m. 72 kapsamında bir menfi tespit davası açabilir.
  • Yargıtay 15. HD’nin 1988/1340 E., 1988/2205 K. sayılı kararında şöyle denilmiştir: “Borçlu tarafından İİK m. 69’a göre açılan borçtan kurtulma davasında, teminat yatırılmaması hâlinde dava usulden reddolunur; bu ret kararı maddi anlamda kesin hüküm oluşturmaz.”
  • Ayrıca, borçlu teminat yatırmaya engel bir mazeret gösterirse, mahkeme bu mazereti değerlendirerek eski hâle getirme kararı verebilir. Ancak uygulamada bu ihtimal oldukça dar yorumlanmakta ve nadiren kabul edilmektedir.

Borçtan Kurtulma Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme: Seçimlik Yetki ve Uyuşmazlıkların Yargı Yeri

Borçtan kurtulma davasının açılacağı mahkemenin doğru tespiti, usul ekonomisi açısından olduğu kadar, davanın reddedilmemesi ve zaman kaybının önlenmesi açısından da kritik önemdedir. Bu davada görevli ve yetkili mahkeme, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m. 69/IV hükmünde açıkça düzenlenmiştir.

  • Borçtan Kurtarma Davasında Görevli Mahkeme: Genel kural gereği borçtan kurtulma davası, Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülür. Ancak, taraflar arasındaki borç ilişkisi ticari nitelik taşıyorsa (örneğin senet bir ticari işletme faaliyeti kapsamında verilmişse), görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi olacaktır. Görev, kamu düzenine ilişkin olduğundan, mahkeme bu durumu kendiliğinden göz önünde bulundurur.
  • Borçtan Kurtarma Davasında Yetkili Mahkeme: Borçtan kurtulma davasında borçlu, iki farklı yer mahkemesi arasında seçim yapabilir: takibin yapıldığı icra dairesinin bağlı bulunduğu yer mahkemesi, alacaklının yerleşim yeri mahkemesi.

Bu, “seçimlik yetki” olarak tanımlanır. Uygulamada borçlular, genellikle kendi ikametgâhlarına yakın olan veya takip yapılan yer mahkemesini tercih ederler. Ancak davanın yetkisiz mahkemede açılması hâlinde, dava yetki yönünden reddedilir ve yedi günlük hak düşürücü süre içinde yetkili mahkemede yeniden dava açılması gereklidir.

Yargıtay 12. HD, 2014/8345 E., 2014/19281 K. sayılı kararında; “Borçtan kurtulma davasının, İİK m.69 uyarınca yetkili bir mahkemede açılmaması durumunda, süresinde yetkili mahkemeye başvurulmadıkça dava hakkı düşer” hükmü verilmiştir.

Borçtan Kurtarma Davasında Yargılama Usulü, İspat Yükü ve Delillerin Değerlendirilmesi

Borçtan kurtulma davası, basit yargılama usulüne tabidir. Bu usul, delillerin daha hızlı toplanmasını, duruşmaların daha az formaliteyle yapılmasını ve davanın daha kısa sürede sonuçlandırılmasını amaçlar. Ancak dava ne kadar hızlı sonuçlansa da, uyuşmazlığın niteliği gereği mahkemeler titiz bir delil incelemesi yürütmek zorundadır.

  • Borçtan Kurtarma Davasında İspat Yükü: Bu davada ispat yükünün kime ait olduğu, ilk bakışta karışık görünebilir. Çünkü alacaklı elinde senet bulunan kişidir ve senet hukuken alacağın varlığına karine oluşturur. Ancak, davayı açan taraf borçlu olduğu için, genel ispat ilkesi gereği borçlu, borçlu olmadığını veya borcun sona erdiğini ispatla yükümlüdür. Özellikle imzanın sahte olduğunu veya senedin sonradan düzenlendiğini iddia eden borçlu, bu iddiasını somut delillerle desteklemek zorundadır. Aksi hâlde mahkeme, senedin geçerliliğini esas alır.
  • Borçtan Kurtarma Davasında Kullanılabilecek Deliller: Bilirkişi incelemesi: En çok başvurulan delil türüdür. Özellikle imza incelemelerinde adli tıp uzmanları veya grafologlar devreye girer. Tanık ifadeleri: Senedin veriliş şekli, taraflar arasındaki ilişki ve borcun ifa edilip edilmediği konusunda bilgi verebilir. Yazılı belgeler: Banka dekontları, makbuzlar, elektronik yazışmalar, borcun ifa edildiğini gösteren her türlü belge geçerli delil olabilir. Yemin: Delil yetersizliği durumunda son çare olarak başvurulur, ancak çok sık kullanılmaz.

Yargıtay Kararları Işığında Borçtan Kurtulma Davası

Türk yargı pratiğinde, borçtan kurtulma davası ile ilgili verilen kararlar, bu dava türünün sınırlarını, delil değerlendirme yöntemlerini ve usule ilişkin hassasiyetleri belirlemede büyük önem taşımaktadır. Özellikle Yargıtay’ın 12. ve 19. Hukuk Daireleri, bu davalara ilişkin yerleşik içtihatlar oluşturmuş; davanın sadece şeklen değil, esasen de adil yargılanma ilkesine uygun yürütülmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Yargıtay 12. HD, 30.09.2004 T., 2004/16481 E., 2004/20679 K.

“Borçtan kurtulma davasının süresi içinde açılması, takibin kesinleşmesini önler. Geçici haciz kararının, dava süresince icraya konması mümkün değildir. Borçlu, dava açmakla alacaklının cebrî icra yetkisini durdurmuş olur.”

Bu karar, borçlu açısından büyük bir koruma sağladığı gibi, icra takibinin kötüye kullanılmasının da önüne geçmektedir. Yani borçlu dava açmakla sadece borçlu olmadığını iddia etmekle kalmaz, aynı zamanda icranın işlemesini de fiilen durdurur.

Yargıtay 11. HD, 06.02.1990 T., 635/666 K.

“Borçlu tarafından açılan borçtan kurtulma davasında, icra mahkemesinin kanaati bağlayıcı değildir. Hukuk mahkemesi, kendi bilirkişi incelemesini yaptırmak ve dosyada yeni delil toplamak zorundadır.”

Bu karar ile, icra mahkemesinin teknik birim olarak sınırlı bir işlev gördüğü; borcun esasına ilişkin karar verme yetkisinin yalnızca hukuk mahkemesine ait olduğu açıkça ifade edilmiştir.

Yargıtay HGK, 04.03.1981 T., 11-1466/154

“Borçlu, icra mahkemesi nezdinde ileri sürmediği defileri, borçtan kurtulma davasında ileri sürebilir. Bu dava, borcun maddi hukuk açısından varlığının tartışıldığı bir mahkeme sürecidir.”

Bu kararla birlikte, borçlunun savunma hakkının genişliği teyit edilmiş; daha önceki süreçte ileri sürülmeyen savunmaların da bu davada dikkate alınabileceği kabul edilmiştir. Bu, borçlu lehine hak arama özgürlüğünü güçlendiren bir yaklaşımdır.

Yargıtay 11. HD, 06.02.1990 T., 635/666 K. sayılı kararında,

“İcra mahkemesi tarafından yapılmış bilirkişi incelemesi, genel mahkeme için bağlayıcı değildir. Hukuk mahkemesi, yeniden bilirkişi tayin etmelidir” denilerek delillerin bağımsız biçimde yeniden değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Bu, borçlunun lehine önemli bir güvence sağlar. İcra mahkemesi imzayı borçluya ait kabul etmiş olsa da, hukuk mahkemesi farklı bir sonuca ulaşabilir.

borctan kurtulma davasi karar
borctan kurtulma davasi karar

Borçtan Kurtulma Davasının Sonucunun İcra Takibi Üzerindeki Etkileri

Borçtan kurtulma davası sonucunda mahkeme, borçlunun gerçekten borçlu olmadığını tespit ederse, bu kararın icra takibine etkisi oldukça güçlüdür. Kararın kesinleşmesiyle birlikte:

  • Takip tüm sonuçlarıyla ortadan kalkar.
  • Geçici haciz varsa, kendiliğinden hükümsüz hâle gelir.
  • Borçlunun göstermiş olduğu teminat iade edilir.
  • Alacaklının kötü niyetli takibi sabit görülürse, borçlu lehine kötü niyet tazminatı talep edilebilir.
  • Ancak borçlu davayı kaybederse, takip aynen devam eder ve alacaklının haciz işlemlerine başvurma yetkisi doğar. Bu nedenle dava, sadece bir “itiraz süreci” değil; aynı zamanda takibin kaderini belirleyen bir dava türüdür.

Borçtan Kurtulma Davasının Kötü Niyetli Takiplere Karşı Koruyucu İşlevi

Borçtan kurtulma davası, sadece haksız takiplere karşı bir savunma aracı olmakla kalmaz; aynı zamanda kötü niyetli alacaklıların sistemdeki boşluklardan faydalanarak baskı kurmalarını engelleyen bir dengeli güç mekanizmasıdır.

Borçlu, gerçekten borçlu olmadığı bir senede dayanılarak takibe uğramışsa, bu dava sayesinde hem hakkını koruyabilir hem de prestijini ve ekonomik itibarını güvence altına alabilir. Aksi hâlde, senet altındaki imzayı inkar ettiği hâlde mahkeme kararıyla borçluymuş gibi muamele görmesi, hem ekonomik hem de psikolojik zararlar doğuracaktır.

Borçtan kurtulma davası, bu zararın önleyici hukuk yoluyla giderilmesini sağlayan modern bir çözüm alanıdır.

Borçtan Kurtulma Davasının Menfi Tespit Davasına Dönüşmesi ve Hukuki Rejim

Borçtan kurtulma davası, yalnızca belirli koşullarda açılabilen özel bir dava türü olsa da, şekli şartların yerine getirilmemesi hâlinde tamamen ortadan kalkmaz. Zira Türk hukuk sisteminde hak arama özgürlüğü, şekil kurallarına takılmadan özün korunmasını da gerektirir. Bu bağlamda, borçlu tarafından süresinde açılmayan ya da teminat gösterilmediği için reddedilen borçtan kurtulma davası, usulü tamamlanmasa bile genel hükümlere göre bir menfi tespit davası olarak değerlendirilebilir.

İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi, genel anlamda menfi tespit davasını düzenler. Buna göre, borçlu icra takibinden bağımsız olarak, borçlu olmadığını ispat etmek üzere her zaman bir menfi tespit davası açabilir. Eğer borçlu, İİK m. 69 anlamında borçtan kurtulma davasını usulüne uygun açamazsa — örneğin 7 günlük süreyi kaçırırsa veya teminat yatırmazsa — elindeki bu imkânı kaybetmiş sayılmaz. Bu durumda İİK m. 72’ye dayanarak menfi tespit davası açabilir.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken kritik bir fark vardır: Borçtan kurtulma davası takibi durdurur, fakat menfi tespit davası durdurmaz. Yani borçlu borçlu olmadığını ispatlamak için menfi tespit davası açabilir, ama bu sırada takip devam eder; mallarına haciz gelebilir, maaşına bloke konabilir, kredi notu düşebilir.

Bu nedenle, şeklen borçtan kurtulma davası açamayan borçlunun menfi tespit davasına yönelmesi, ikinci şans gibi görünse de, icra takibine karşı tam bir koruma sağlamaz. Mahkeme borçlunun lehine karar verirse, bu kararın icra takibini durdurucu etkisi ancak kesinleşmeyle doğar. Yani bu dava, maddi hakkı korur ama şekli icra işlemlerini engellemez.

Uygulamada birçok mahkeme, usulden reddedilen borçtan kurtulma davalarını dosya üzerinden değerlendirerek, davacının talebi doğrultusunda davanın menfi tespit davası olarak görülmesine karar verir. Bu, HMK m. 124 (taleplerin değiştirilmesi) kapsamında mümkündür. Ancak bu dönüşüm, icra takibinin geçici durdurulmasını sağlamaz; sadece borçlunun maddi hukuk yönünden savunmasını sürdürmesine imkân tanır.

Yargıtay 19. HD, 2019/10392 E., 2020/5574 K. sayılı kararında şöyle denilmiştir: “Borçtan kurtulma davası, usulü sebeplerle dinlenemez hâle gelmişse, davacının talebi hâlinde dosya menfi tespit davası olarak değerlendirilmelidir. Ancak bu davanın takibi durdurucu etkisi yoktur.”

Sonuç ve Genel Değerlendirme

Borçtan kurtulma davası, Türk icra hukukunda istisnai ama bir o kadar da kritik bir savunma mekanizmasıdır. Her ne kadar adı “dava” olsa da, aslında bu süreç; borçlunun bir takip baskısı altındayken, oldukça sınırlı bir zaman ve dar bir teknik çerçeve içinde, maddi hukuk anlamında kendini savunma mücadelesidir. Takip edilen borcun gerçekten mevcut olup olmadığının belirlenmesini konu alması açısından bu dava, sadece şekli adaletin değil, maddi adaletin de kapısını aralar.

İcra mahkemesinin “itirazın geçici olarak kaldırılması” kararı ile borçlu, artık takibin işlemesiyle karşı karşıya kalır. Ancak yasak savunmalarla yetinmeyip, genel mahkemeye başvurarak borçlu olmadığını ispat etme hakkına sahip olur. Bu noktada, borçtan kurtulma davası borçlu için adeta bir can simidi niteliği taşır. Fakat bu hakkın kullanılabilmesi için sıkı biçim şartlarının eksiksiz yerine getirilmesi gerekir: 7 günlük süre, %15 teminat ve yetkili mahkemede dava açılması gibi. İşte bu sebeple, bu davada en küçük usuli hata bile borçlunun hak kaybına uğramasına yol açabilir.

Öte yandan, borçtan kurtulma davasının şeklen başarısız olması durumunda dahi sistem, borçluya bir çıkış kapısı sunar: menfi tespit davası. Bu dönüşüm, her ne kadar takibi durdurmasa da, borçlunun maddi anlamda haklı olup olmadığının araştırılmasına olanak tanır. Bu da bize hukuk sistemimizin “yargılamanın özüne” verdiği önemi gösterir.

Uygulamada karşılaşılan örneklerde, kötü niyetli alacaklıların yalnızca borçluyu zor duruma düşürmek amacıyla kambiyo senedine dayalı takip başlattıkları; borçlunun ise borçtan kurtulma davası sayesinde hem maddi gerçeğin ortaya çıkmasını sağladığı, hem de ekonomik itibarını koruduğu gözlemlenmektedir. Dolayısıyla bu dava, bireysel adaletin yanında ekonomik düzenin ve ticari güvenin korunmasına da hizmet eder.

Sonuç olarak, borçtan kurtulma davası;

  • Borçlunun icra takibine karşı başvurabileceği en güçlü ve en son yasal savunma aracıdır,
  • Maddi hukuka uygunluk denetimini içerdiği için, icra sisteminin hak temelli çalışmasını sağlar,
  • Şekli hatalarla başarısızlığa uğrasa da, menfi tespit davası ile hak arama özgürlüğü sürdürülür,
  • Yargıtay içtihatlarıyla şekillenen uygulama sayesinde, hukukî belirsizlikler azaltılmıştır.

Bu nedenle borçtan kurtulma davası, sadece bir takipte savunma aracı değil; aynı zamanda adaletin, hakkaniyetin ve sistemin kendisini düzeltme yeteneğinin bir göstergesidir. Her hukukçu ve borçlu, bu hakkı zamanında ve doğru şekilde kullanmayı bilmelidir.

Borçtan Kurtulma Davası Dilekçe Örneği

ANKARA (…) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

SAYIN HAKİMLİĞİ’NE

İCRA DOSYA NO : …../…… E.

DAVACI: (Ad ve Soyad)

ADRES:

VEKİLİ: Umur YILDIRIM

ADRES:

DAVALI: (Ad ve Soyad)

ADRES:

KONU: Ankara …İcra Müdürlüğü’nün ……/….. E. sayılı dosyasında davacı müvekkil aleyhine başlatılan haksız ilamsız takip nedeniyle, İcra ve İflas Kanunu madde 69 uyarınca borçtan kurtulma talebimizi içeren dava dilekçesidir.

AÇIKLAMALAR

  1. Müvekkil aleyhine davalı tarafından Ankara …. İcra Müdürlüğü’nün ……/….. E. sayılı dosyasında 175.000 TL alacak talebiyle ilamsız takip başlatılmış; müvekkile ………… tarihinde ödeme emri tebliğ edilmiştir. Süresi içinde yasal itiraz yapılmış, fakat davalı tarafından açılan itirazın geçici olarak kaldırılması talebi Ankara 4. İcra Hukuk Mahkemesi’nin ……/….. E. sayılı dosyası ile kabul edilmiştir.
  1. Bu nedenle İcra ve İflas Kanunu’nun 69/1 maddesi gereğince yedi günlük süre içinde işbu borçtan kurtulma davasını açmak zorunlu hale gelmiştir. Dava süresinde açılmış olup usulüne uygundur.
  1. Aynı Kanun’un 69/2 maddesi uyarınca alacağın %15’i oranındaki ……… TL tutarındaki teminat ilk duruşma gününden önce mahkeme veznesine yatırılmıştır (EK-1: Dekont).
  1. Davanın esasına gelince; taraflar …….. yılı Eylül ayında Ankara’nın Gölbaşı ilçesindeki bir taşınmazın alım-satımı konusunda anlaşmış, müvekkil tarafından taşınmaz bedeli olan ………. davalıya banka yoluyla ödenmiş, buna rağmen davalı ilerleyen süreçte satış işlemini gerçekleştirmemiştir. Taraflar arasında çıkan uyuşmazlık sonrası taşınmaz satışı gerçekleşmemiş, davalı ise haksız şekilde “alacaklı olduğu” iddiasıyla ilamsız takip başlatmıştır.
  1. Davalı, taşınmazın satılamamış olmasını kendi kusurlu davranışıyla sağlamış olmasına rağmen, satış bedelinin üzerine bir de “ek hizmet ücreti” adı altında ……… TL talep etmektedir. Bu talep hem sözleşmeye hem de somut olgulara aykırıdır. Alacağın hukuki dayanağı bulunmamaktadır.
  1. Kaldı ki, müvekkil satış bedelinin tamamını ödemiş olmasına rağmen herhangi bir taşınmaz devri yapılmamış, ortada borç doğuracak bir hizmet ifası da gerçekleşmemiştir. Davalının kötü niyetli olarak başlattığı bu takip müvekkil açısından mağduriyet yaratmıştır.

HUKUKİ SEBEPLE: İcra ve İflas Kanunu m.69 ve ilgili diğer mevzuat

HUKUKİ DELİLLER:

  • Ankara 9. İcra Müdürlüğü 2024/7… E. sayılı takip dosyası
  • Taraflar arasındaki banka dekontları (EK-2)
  • Taşınmaz satışı ön protokolü (EK-3)
  • İtirazın geçici kaldırılmasına ilişkin mahkeme kararı
  • Tanık beyanları
  • Her türlü sair yasal delil

SONUÇ VE TALEP :

Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle;

  1. Davamızın kabulü ile müvekkilin borçtan kurtulduğunun tespitine,
  2. Davalı/alacaklı tarafından başlatılan haksız icra takibinin iptaline,
  3. İİK m.69/3 uyarınca, kötü niyetli takip nedeniyle asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere tazminata hükmedilmesine,
  4. Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine,
    karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederiz.

             Davacı Vekili

     Av. Umur YILDIRIM

              (e-imza)

X
kadim hukuk ve danışmanlık