İdari Yargılama Usulü Kanunu 2. Madde
İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı
İdari dava türleri şunlardır:
- (İptal: Anayasa Mahkemesinin 21/9/1995 tarihli ve E:1995/27, K:1995/47 sayılı kararı ile Yeniden Düzenleme: 8/6/2000-4577/5 md.) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
- İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
- (Değişik: 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar. 2. İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler.
- (Mülga: 2.7.2018 – KHK-703/185 md.)
İdari Yargılama Usulü Kanunu 2. Madde Açıklaması
İYUK’un 2. maddesinde idari davalar, iptal davası, tam yargı davası ve idari sözleşmelerden kaynaklı davalar olarak sayılmıştır. Ancak, iptal veya tam yargı davaları dışında idari sözleşmelerden kaynaklanan davaların başka bir dava türü olup olmadığı tartışmalıdır.
İdari sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıkların ayrı bir idari dava türü olduğu kabulüyle, İYUK’ta üç dava türü bulunduğunu savunan görüşler mevcuttur. Kanaatimizce idari sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklar ayrı bir dava türü değildir. İYUK’un, iptal ve tam yargı davasından bahsettikten sonra üçüncü bir bentte idari sözleşmelerden kaynaklı idari davalardan söz etmesi, “idari sözleşme davasının” ayrı bir idari dava türü olduğunu göstermemektedir.”
Bu bağlamda, idari sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklarda sözleşmeye karşı üçüncü kişilerin açtığı davalar iptal davası olarak, birbirine karşı edimlerini yerine getirmediği durumda ise tarafların açtığı davalar tam yargı davası olarak nitelendirilmelidir.
Bunun yanında İYUK’un bazı maddelerinde “vergi davası/vergi davaları” şeklinde ifadelere yer verilmesine rağmen (2577 sayılı Kanun, m. 3/2-e, m. 17/1, m. 27/4, m. 28/6, m. 45/1, m. 46/b) İYUK’un 2. maddesinde, vergi davası olarak ayrı bir dava türü gösterilmemiştir. Bu nedenle vergi davalarının ayrı bir dava türü olarak kabul edilmesi doğru değildir.” Bunun yanında öğretide, vergi davası şeklinde ayrı bir dava türü olduğunu kabul eden görüşler de mevcuttur. Kanaatimizce idari sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıklarda olduğu gibi vergi uyuşmazlıkları da, dava konusu uyuşmazlığın içeriğine göre ya iptal davasına ya da tam yargı davasına konu olacaktır.”
İdari işlemlerin yargısal denetimi kapsamında idari yargı yetkisinin sınırı, gerek Anayasa madde 125/420, gerekse İYUK madde 2/2’de209 “hukuka uygunluk” denetimi olarak çizilmiştir. İdari yargı tarafından yapılan yargılama faaliyetine hukuka uygunluk denetimi sınırı çizilirken bu sınır kapsamı dışında kalan hususlar da “yerindelik denetimi” yasağı, “yürütme görevinin yerine getirilmesini kısıtlayacak” nitelikte karar verme yasağı, “idari eylem ve işlem niteliğin de” karar verme yasağı ve “idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde” karar verme yasağı olarak belirlenmiştir.
- İlgili Makale:
- 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) Tam Metin:
İdari Yargılama Usulü Kanunu 2. Madde İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı Emsal Kararlar
Danıştay 2. Daire E: 2009/1982 K: 2010/3272
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 2. Madde
- İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı
Dava, Milli Eğitim Bakanlığı’nda Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapan davacının, yargı kararı gerekçe gösterilerek T.C. … Büyükelçiliği Eğitim Müşavirliği’ne atanması için müşterek kararname hazırlanmasına yönelik Bakan onayına ilişkin 21.01.2008 günlü, 497 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesi’nin… günlü, E: …, K: … sayılı kararıyla; davacının, daire başkanı olarak görev yapmakta iken eğitim ataşesi olarak atanması için yaptığı başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davanın lehine sonuçlanması ve bu kararın temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek kesinleşmesi üzerine verdiği dilekçelerle, yurtdışına atanma talebinden vazgeçtiği, halen eğitim müşavirliğinden daha üst bir görev olan Müsteşar Yardımcısı olarak görev yaptığı, Mahkeme kararının tebliğ edildiği tarihten itibaren 30 gün içerisinde uygulanmadığı hususları göz önüne alındığında, anılan yargı kararından bahisle tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden; 2004 yılından bu yana Milli Eğitim Bakanlığı’nda Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapan davacının, Milli Eğitim Bakanlığı… Kurulu Başkanlığı’nda Daire Başkanı olarak görev yapmakta iken, … Başkonsolosluğu’na Eğitim Ataşesi olarak atanmak amacıyla yaptığı başvurusunun reddine ilişkin 21.04.1998 tarihli işlemin iptali yolundaki yargı kararının uygulandığından bahisle, münhal bulunan T.C. … Büyükelçiliği Eğitim Müşavirliğine atanması için müşterek kararname hazırlanmasına yönelik 21.01.2008 tarih ve 497 sayılı Bakan onayının iptali istemiyle açıldığı anlaşılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14. maddesinin 3. fıkrasının (d) bendinde, dilekçelerin “İdari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı” yönünden de inceleneceği kurala bağlanmış; 15. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde de, anılan yönden kanuna aykırılık görülürse davanın reddine karar verileceği belirtilmiştir.
Anayasanın 8. maddesinde, ”Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” denilmekte; 104. maddesinin (b) fıkrasında da, ”Kararnameleri imzalamak” Cumhurbaşkanının yürütme alanındaki görev ve yetkileri arasında sayılmaktadır. Anayasanın 104. maddesinde sözü edilen ”kararnameler, Kanun Hükmünde Kararnameler ile Bakanlar Kurulunun çeşitli kararnamelerinin yanında, üst düzey yöneticilerin atanması ile ilgili müşterek kararnameleri de kapsamaktadır.
23.04.1981 günlü, 2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Kanunun 4. maddesinde, bakanlıkların yurt dışı daimi görevlerine, atamaların müşterek kararla yapılacağı, diğer bakanlıklara ait müşterek kararlarda ilgili bakanla birlikte Dışişleri Bakanının da imzasının bulunacağı kurala bağlanmıştır.
Parlamenter hükümet sistemini öngören Anayasaya göre, Cumhurbaşkanının yürütmenin başı olarak karşı-imza kuralı gereği imzalayacağı kararnameler, 104. madde uyarınca yürütme alanına ilişkin görev ve yetkileri ile sınırlıdır. (Anayasa Mahkemesinin 27.04.1993 günlü, E:1992/37, K:1993/18 sayılı kararı). Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunca yerine getirileceğinden, önce ilgili Bakan ve Başbakan tarafından imzalanan atamalara ilişkin müşterek kararnamelerin ”atama” biçiminde olumlu olarak tekemmül etmesi ve hukuksal geçerliği için her iki tarafın da katılımı gerekmektedir.
Buna göre, ortak şekilde ilgili bakan veya bakanlarla Başbakanın imzasını içeren kararnameler Cumhurbaşkanlığı Makamının onayı ile kesinlik ve icrailik vasfını kazandığından, zincir işlemlere örnek oluşturan bu tipteki kararnamelerin herhangi bir aşamasının tek başına öznel niteliği gereği idari davaya konu edilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Bu durumda, davacının … Büyükelçiliği Eğitim Müşavirliği’ne, Eğitim Müşaviri olarak atamasının yapılması, müşterek karar ve Bakanlık Kararnamesi düzenlemek ve atamaya dair diğer işlemleri tamamlamak üzere tesis edilen, başka bir ifadeyle atama yapabilmek için müşterek kararname hazırlanmasına ilişkin dava konusu işlemin, idari davaya konu edilebilecek kesin ve yürütülebilir bir işlem niteliği taşımadığı açıktır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle, … İdare Mahkemesi’nce verilen … günlü, E: … , K: … sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1/b. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun’la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme’ye gönderilmesine, 13.07.2010 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Danıştay 5. Daire E: 2013/373 K: 2013/4137
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 2. Madde
- İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı
Dava, … Bankası A.Ş. Yönetim Kurulunun 22.6.2012 günlü, 17/279 sayılı kararı ile yürürlüğe giren “… Bankası A.Ş. İnsan Kaynakları Yönetmeliği’nin 1., 2., 3. ve 109. maddelerinin iptali istemiyle açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun ” Dilekçeler üzerine ilk inceleme ” başlıklı 14. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde dilekçelerin ” görev ve yetki” yönünden inceleneceği, aynı maddenin 6. fıkrasında da, ilk inceleme konularının davanın her safhasında göz önünde bulundurulacağı öngörülmüş, aynı Kanunun 15. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde ise, 14. maddenin 3. fıkrasının (a) bendinde yazılı hususlardan adli ve askeri yargının görevli olduğu konularda davanın reddine karar verileceği belirtilmiştir.
… Mahkemesi… günlü, E:…, K:… sayılı kararında ” … İtiraza konu 11. maddenin (1) numaralı fıkrasında, banka hizmetlerinin gerektirdiği görevlerin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na ve diğer kanunların sözleşmeli personel hakkındaki hükümlerine tabi olmayan sözleşmeli personel eli ile yürütüleceği kurala bağlanmıştır.
Anayasa’nın 128. maddesinde ise Devlet’in, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerinin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüleceği, bu kapsama giren personelin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülüklerinin de kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Anayasa’nın 128. maddesi anlamında bir kamu hizmetinden söz edilebilmesi için, söz konusu hizmetin Devlet, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmeti olması, bu kamu hizmetinin “genel idare esaslarına göre yürütülmesi ile görevin “asli ve sürekli” nitelikte olması şarttır.
6107 sayılı Kanun’dan önceki süreçte banka faaliyetlerine ilişkin işlemler 657 sayılı Kanun’a tabi olarak istihdam edilen memurlar ve sözleşmeli personel ile 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında görev yapan işçiler eliyle gerçekleştirilmekteyken, itiraz konusu kural ile… Bankasının personel rejiminin yeniden düzenlendiği anlaşılmaktadır.
… Mahkemesinin yukarıda sözü edilen kararı göz önünde bulundurulduğunda, memur ya da diğer kamu görevlileri arasında sayılmayan … Bankası çalışanları hakkında düzenlemeler getiren… Bankası A.Ş. İnsan Kaynakları Yönetmeliği’nin bazı maddelerinin iptaline ilişkin istemden kaynaklanan uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevli olduğu sonucuna varılmaktadır.
Danıştay 5. Daire E: 2007/5319 K: 2007/6963
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 2. Madde
- İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14. maddesinin 3/a fıkrasında, dava dilekçelerinin idari yargının görevli olup olmadığı noktasından incelenmesi gerektiği hükmü yer almakta olup, aynı Yasa’nın 15. maddesinin 1/a fıkrasında ise 14. maddenin 3-a fıkrasına göre adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır. 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2. maddesinin 6. fıkrasında; “iştirak, iktisadi devlet teşekküllerinin veya kamu iktisadi kuruluşlarının veya bağlı ortaklıklarının sermayelerinin en az yüzde on beşine, en çok yüzde ellisine sahip bulundukları anonim şirketlerdir.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu kapsamda, T.H.Y. Genel Müdürlüğü’nce yapılan başvuru üzerine, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın 24.7.2006 günlü, 6789 sayılı yazısıyla; Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre faaliyette bulunan ve hisseleri borsada işlem gören, halka açık, Sermaye Piyasası Kanunu’na tabi Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığının, Ana Sözleşmesinin geçici 1. maddesinde yer alan “Ortaklık, Ortaklıktaki kamu payı %50’nin altına düşünceye kadar 4046 sayılı Kanun’a tabidir.” kuralına ve 4046 sayılı Yasa’nın 4/f maddesine göre, Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığı’nın faaliyetleri ile ilgili Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın onayına tabi işlemleri konusunda, kamu payının %50’nin altında düşmesi ve Ortaklığın kamu tüzel kişiliği statüsünün sona ermesi nedeniyle, 4046 sayılı Yasa gereğince Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın onayına tabi işlemler için, bundan böyle idarelerinden onay alınmasına gerek bulunmadığı bildirilmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalardan, 25.6.2006 tarihi itibariyle Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığı’nın kamu payının %49 olması nedeniyle, Ortaklığın kamu tüzel kişiliği statüsünün sona erdirilerek özel hukuk tüzel kişisi konumuna geldiği anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davanın İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14-3/a, 15-1/b maddeleri uyarınca görev yönünden reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Uyarınca belirlenen …-YTL. Vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı Türk Hava Yolları A.O.’na verilmesine, artan …-YTL. Posta pulu ücretinin istemi halinde davacıya iadesine, 17.12.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Danıştay 11. Daire E: 2001/674, K: 2003/4126
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 2. Madde
- İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı
Yasa koyucunun, Anayasaya uygun olmak koşulu ile kamusal ihtiyaçların gerekli kıldığı hallerde herhangi bir alanı yasal statü içine alarak bir kamu hizmeti tesis etmesi her zaman mümkündür. Üyelerinin serbest irade ve insiyatifi olmaksızın kurulan İlkokul Öğretmenleri Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı da bu şekilde oluşturulmuş bir kamu kurumudur. Yukarıda hükümleri yazılı yasal düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesinden, Sandığın fonksiyonları bakımından kamu hizmeti gören ve bu hizmeti görürken de kamu gücünü kullanan bir kamu kurumu statüsüne sahip bulunduğu, görevlerinin ve tesis ettikleri işlemlerin kapsam ve sınırının yasa ile tayin edildiği, bu özellikleri nedeniyle tüzelkişiliğe sahip bir kamu kurumu olduğu açıktır.
Öte yandan, Anastatünün “Teşkilat” başlıklı 12. maddesinde, Genel Müdürlüğün, Sandık Genel Müdürü ile ihtiyaca göre sayıları tespit olunacak Genel Müdür Yardımcıları, memur ve müstahdemden oluşacağına; Genel Müdürün, 657 sayılı Yasanın öngördüğü memur olma şartlarını taşıyanlar arasından atanacağına işaret edilmekle, Kurumda asli ve sürekli kamu hizmeti gören personelin kamu personeli olduğu ve dolayısıyla bu yönden de Kurumun bir kamu kurumu olduğu kuşkusuzdur.
Her ne kadar, Sandığın Anastatünün 42. maddesinde, bu Anastatünün tatbikinde kamu hukukunu ilgilendiren 4357, 7117, 3179 sayılı Kanunların yanı sıra özel hukuk alanını düzenleyen Türk Medeni Kanununun ilgili hükümlerinin, Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve ilgili diğer kanunların genel hükümlerinin de dikkate alınacağı belirtilmiş ise de, Sandığın kuruluş amacına uygun olarak yürüteceği faaliyetleri nedeniyle özel hukuk düzenlemelerine tabi olması, onun kamu kurumu niteliği taşımasına engel teşkil etmez.
Bu durumda, fonksiyonları yönünden kamu hizmeti gören ve bu hizmeti görürken de kamu gücünü kullanan Sandık tüzelkişiliğinin, sahip olduğu bu nitelikler dolayısıyla bir kamu kurumu statüsünde bulunması, davacının da bir kamu kurumundan emekliye ayrılması karşısında, söz konusu uyuşmazlığın görüm ve çözümünün idari yargının görev alanına girdiği açık olduğundan, mahkemece, özel hukuk tüzel kişisi olan davalı Sandık ile davacı arasındaki ihtilafın özel hukuk ilişkisinden kaynaklanması nedeniyle adli yargıda çözümlenmesi icap ettiği gerekçesiyle davanın görev yönünden reddedilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Danıştay 13. Daire E: 2012/1871, K: 2013/276
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 2. Madde
- İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı
Site içerisinde yer alan aydınlatmaların cadde, sokak statüsü olan yerlere kumanda etmesine rağmen site girişine konulan güvenlik ve site etrafının kapatılmış olması ile kamunun ortak kullanımına kapatıldığı yerlerdeki aydınlatma tesisleri için site yönetimi tarafından abone olunması ve işletme, bakımının da site yönetimince yapılması gerekmektedir. Bu nedenle…04.01.2012 tarihine kadar abone olunması, aksi halde aydınlatma tesislerinin elektriğinin kesileceğinin ve konuyla ilgili tüm sorumluluğun tarafınıza ait olacağının bilinmesi” hususunun davacıya bildirildiği, bunun üzerine davacının sokak aydınlatmalarının kesilmemesi ve bu konuyla ilgili bir mağduriyet yaşanmaması için abonelik işlemini gerçekleştirdiği, abonelik işlemleri sonrasında davalı tarafından 13.07.2010 – 29.01.2012 tarihleri arasındaki tüm aydınlatma bedelleri için …-TL tutarında elektrik faturası düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan, elektriğin kamu hizmeti özelliği, “dağıtım” faaliyeti açısından ele alındığında, 4628 sayılı Kanun (m.2/4/c), dağıtım şirketlerinin lisanslarında belirtilen bölgelerdeki tesislerde yenileme, ikame ve kapasite artırım yatırımlarını yapma, dağıtım sistemine bağlı ve/veya bağlanacak olan tüm sistem kullanıcılarına, eşit taraflar arasında ayrım gözetmeksizin elektrik enerjisi dağıtımı ve bağlantı hizmeti sunma yükümlüğü getirmiştir. Kanun’da ve ilgili yönetmeliklerde “dağıtım” faaliyetini yerine getirecek işletmelerin uyması gereken yükümlülükler açıkça düzenlenmiştir. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi doğrudan hizmetin aksamasına yol açacak niteliktedir. Bu nedenle elektrik piyasası faaliyetlerinden “dağıtım”ın kamu hizmeti niteliği taşıdığı görülmektedir.
Davalı … A.Ş. de bu kapsamda belirlenen 20 dağıtım bölgesinden birinde (…, …, … …, … illerini kapsayan bölgede) kurulan bir dağıtım şirketidir. … ile aralarında 24.07.2006 tarihli “İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi” bulunmaktadır. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın 08.04.2009 tarihli oluru çerçevesinde … A.Ş.’deki %100 oranındaki hisselerin blok olarak satış yöntemiyle özelleştirilmesi için ihaleye çıkılmış, ihale süreci tamamlanmış, 31.05.2010 tarihinde “… Anonim Şirketi’nin %100 Oranındaki Hissesinin … Anonim Şirketi’ne Satışına İlişkin Hisse Satış Sözleşmesi” imzalanarak özelleştirme süreci tamamlanmıştır. İmzalanan İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi ile Hisse Satış Sözleşmesi gereğince, mevcut varlıklar ile özelleştirme sonrası kendisi tarafından gerçekleştirilecek yatırımlar sonucu oluşacak yeni varlıkların mülkiyeti …’ta kalırken, kendisi, dağıtım tesislerinin ve bu tesislerin işletilmesinde varlığı zorunlu diğer unsurların işletme hakkı ile birlikte tüm yeni yatırımları gerçekleştirme yükümlülüğünü üstlenmiştir. Ayrıca davalı, Hisse Satış Sözleşmesi’nin 9.6. maddesinde de belirtildiği üzere, dağıtım bölgesinde uygulanacak tarifeler, yatırımlar, hizmet kalitesi ve diğer elektrik piyasası faaliyetlerinde 4628 sayılı Kanun ve diğer ilgili mevzuata tabi olduğunu kabul etmektedir.
Bu durumda, özel faaliyetler için söz konusu olmayacak üstün ayrıcalıklara sahip olan ve yükümlülükler rejimine tabi tutulan ve sorumluluğu ile denetimi son tahlilde bir kamu otoritesi tarafından üstlenilen kamu hizmeti niteliğindeki elektrik dağıtım faaliyetini yürüten davalı … A.Ş. tarafından, kamu hizmetinin yürütülmesini teminen tek yanlı olarak tesis edilen, ilgilinin hukukunda değişiklik yapan ve idarî işlem niteliğinde bulunan … tarih ve 9… sayılı … A.Ş. Genel Müdürlüğü Eskişehir İl İşletme Müdürlüğü işleminin yargısal denetiminin idarî yargıda yapılması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Bu itibarla, 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-d maddesi uyarınca dava dilekçesinin, 30 gün içerisinde… tarih ve… sayılı … A.Ş. Genel Müdürlüğü … İl İşletme Müdürlüğü işleminin iptali için ayrı, abonelik işlemi ile 29.01.2012 tarih ve …-TL bedelli elektrik faturasının iptali için ayrı dilekçe ile dava açılmak üzere reddine karar verilmesi gerekirken, davanın görev yönünden reddine ilişkin olarak verilen İdare Mahkemesi kararında usul kurallarına uygunluk bulunmamaktadır.
Danıştay 10. Daire E: 2009/5590, K: 2009/10533
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 2. Madde
- İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı
Dosyanın incelenmesinden, davacı şirkete OSB bölgesinde arsa tahsis edilip sözleşmeler imzalandıktan sonra… Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanlığının 10.10.2008 tarih ve… sayılı dava konusu işlemiyle, davacı şirket tarafından 14.8.2008 tarihinde sunulan projelerin Bakanlığa gönderildiği, Bakanlığın 11.9.2008 tarihli yazısı üzerine projeler üzerinde yapılan incelemede, anılan projeye dayalı yatırımın OSB Yönetmeliğinin 92. maddesinde yer alan (d) ve (e) bentleri uyarınca, … Organize Sanayi Bölgesi İçerisinde tesis kurma şartlarını taşımadığı belirtilerek tahsis işleminin iptal edildiği, bu nedenle de … Orgazine Sanayi Bölgesinde 29.12.2004 ve 18.6.2007 tarihli Müteşebbis Heyet kararı ile imzalanan satış vaadi ile taksitli arsa tahsis sözleşmelerinin feshedildiğinin duyurulduğu, arsalar nedeniyle ödenen meblağın iade edileceğinin bildirildiği anlaşılmaktadır.
Organize Sanayi Bölgelerince verilen hizmetlerin bir kısmının yukarıda açıklandığı şekliyle kamusal nitelik taşıdığı göz önüne alındığında, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın yazısı üzerine Organize Sanayi Bölgesince Kamu yetkisi kullanılarak bölgede yer alacak yatırımlarda kullanılacak tesisler ve arsa tahsislerini düzenleyen yönetmelik hükmünün uygulanması suretiyle tahsisin iptali yolunda tesis edilen dava konusu işlem, idare hukuku ilke ve kurallarına göre tesis edilen bir idari işlem niteliği taşımakta olup; bu haliyle uyuşmazlık davacı şirketle imzalanan sözleşmelerden doğmamaktadır.
Olayda, dava konusu işlemin, davacı şirkete arsa tahsis edilmesinden sonra anılan şirket tarafından sunulan projenin Bakanlıkça gönderilen yazı üzerine yapılan inceleme sonucunda uygun bulunmayarak tahsislerin iptal edildiğinin bildirilmesine yönelik olarak tesis edildiğinin anlaşılması ve arsa tahsis sözleşmelerine dayanmayıp, kamu yetkisi kullanılarak tesis edilmiş olması karşısında uyuşmazlığın görüm ve çözümü idari yargının görev alanı içerisinde bulunmaktadır.
Bu durumda, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın da hasım mevkiine alınması suretiyle davanın esasının incelenmesi gerekirken, davayı görev yönünden reddeden İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemektedir.
Danıştay 5. Daire E: 2012/3809, K: 2013/721
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 2. Madde
- İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı
Davacı tarafından, … Vakfı (…) Konut Yönetmeliği’nin 3. maddesinin (c) bendinin “Yetkili Konut Dağıtım Komisyonu: … Vakfı Yönetim Kurulu’nu, İdari Yargının bulunmadığı yerde Adli Yargı Adalet Komisyonunu, İdari Yargının bulunduğu yerde ise İdari Yargıdan da bir hakimin katılımıyla oluşan komisyonu ifade eder” şeklinde değiştirilmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 23.7.2008 günlü, 28/9 sayılı … Yönetim Kurulu kararının iptali istemiyle açılan davada; idari yargı sistemi içinde yer alan bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinin başkan ve üyelerinin; taşrada adli yargıda görev yapan diğer hakim ve savcı meslektaşları gibi görev yaptığı; idari yargı adalet komisyonlarının idari yargı sistemi içinde, adli yargı adalet komisyonlarının da adli yargı sistemi içinde sınırlı yetkilerinin bulunduğu ve davalı idarece Yönetmeliğin yargı sisteminin özel koşulları dikkate alınarak düzenlendiği; adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonları ile idari yargı adalet komisyonlarının kuruluş ve görevlerinin 2802 sayılı Kanun ile düzenlendiği hususları da göz önünde tutulduğunda; idari yargı teşkilatının bulunduğu yerlerde, konut dağıtım komisyonlarının teşkilinde idari yargının temsili zorunlu bulunduğundan, anılan komisyonlarda, idari yargıdan da bir kişinin yer alması yönündeki davacı isteminin reddine ilişkin davaya konu Yönetim Kurulu kararında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali yolunda … İdare Mahkemesi’nce verilen … günlü, E:…, K:… sayılı kararın, dilekçede yazılı nedenlerle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.
İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin varlığına bağlıdır. … İdare Mahkemesi’nce verilen… günlü, E:…, K:… sayılı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan davalı üzerinde bırakılmasına, yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmediğinden kullanılmayan …-TL yürütmenin durdurulması harcının istemi halinde davalıya iadesine, 07/02/2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Danıştay 5. Daire E: 2000/476, K: 2000/1516
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 2. Madde
- İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı
Danıştay Tetkik Hakimi olarak görev yapan davacı, … Vakfı (…) Yönetim Kurulunun lojman tahsisine ilişkin 26.8.1999 günlü, 37 sayılı kararının ve kendisine lojman tahsis edilmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açmıştır.
Davacı, benzeri bir olayda Uyuşmazlık Mahkemesince verilen 3.5.1999 günlü, E:1999/1, K:1999/11 sayılı kararda, davanın çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğunun karara bağlandığını; öte yandan, kendisiyle aynı durumda olan kişiler tarafından açılan davalarda İdare Mahkemelerince görevlilik kararı verildiğini öne sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Dava konusu olayda davalı idarece, lojman tahsis işleminin… Tarafından yapıldığı ve adı geçen Vakfın özel hukuk hükümlerine göre kurulması nedeniyle davanın özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği ileri sürülmüş ve İdare Mahkemesince bu hususlar göz önünde bulundurularak davanın görev yönünden reddine hükmedilmiştir.
Kamu görevlilerine lojman tahsis edilmesi, 2946 sayılı Kamu Konutları Kanunu ve buna göre çıkarılan Kamu Konutları Yönetmeliği ile düzenlenmiş olup, bu yasal düzenlemeler idare hukuku alanının kapsamında bulunmaktadır.
Davacı, … Yönetim Kurulunun lojman tahsisine ilişkin 26.8.1999 günlü, 37 sayılı kararının ve Konut Yönetmeliğine göre kendisine lojman tahsis edilmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açmış olduğundan, uyuşmazlığın çözümünde Yönetmeliğin “Vakıf Konutlarının Tahsis Usul ve Esasları” hakkındaki hükümlerine bakılacağı açıktır.
Buna göre, idare hukuku alanına ilişkin bulunan Vakıf Konut Yönetmeliği ile önceden düzenlenmiş objektif kurallara göre yapılan değerlendirme sonucunda yetkili organ tarafından re’sen ve tek yanlı biçimde tesis edilen dava konusu işlemler, tüm unsurları bakımından idari bir işlem niteliği taşımaktadır.
Uyuşmazlık Mahkemesinin 3.5.1999 günlü, E:1999/1, K:1999/11 sayılı kararında açıkça vurgulandığı üzere; “…’nın kuruluşuna ilişkin Vakıf Senedinin 20.maddesinde sözü edilen kamu hizmetlerinden sağlanacak gelirlerin vakıf amacına tahsis edilmesi ve bu şekilde klasik kamu hizmetlerinin özel hukuk kişilerine gördürülmesi olağan bir yöntem değil ise de; kurucuları ile organları tümüyle Bakanlık merkez teşkilatında görev yapan kamu görevlilerinden oluşan
…’nın Medeni Kanun hükümlerine göre kurulmuş bir özel hukuk tüzel kişisi olması, tümü merkezi idarenin üst düzey kamu görevlilerinden oluşan Vakıf Yönetim Kurulunca idari usul ve esaslara göre tesis edilen işlemin idari niteliğini ortadan kaldırmaz.
Bir özel hukuk tüzel kişisi olmakla birlikte… Vakfının, kurucuları ile organlarının tümüyle kamu görevlilerinden oluştuğu ve genel bütçeli idare bütçesinde yer alan kamu hizmetinin yerine getirilmesi amacıyla kurulduğu dikkate alındığında; Vakıf, yapısı ve işlevleri yönünden nitelik itibariyle kamusal alana taşmakta; lojman tahsisi konusunda Vakıf Konut Yönetmeliğinde belirtilen yetkili komisyonlarca tesis edilen işlemler adalet hizmetiyle birlikte yürüyen ve ona bitişik idari nitelik taşımaktadırlar.”
Öte yandan; olayda davacının Hakim olduğu; lojman tahsisine yönelik başvuruyu Adalet Bakanlığına yaptığı; her ne kadar “tahsis” Vakıfça yapılmakta ise de, işlemlerin Adalet Bakanlığınca yürütüldüğü ve bu suretle icrailik kazandığı; ayrıca, konuya ilişkin olarak tesis edilen işlemlerin Bakanlıkça ilgililere tebliğ edildiği hususları da göz önünde bulundurulduğunda, anılan işlemlerin, “örtülü” bir biçimde de olsa Adalet Bakanlığı işlemi niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Yukarıdan itibaren açıklanan tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; … Yönetim Kurulunun lojman tahsisine ilişkin 26.8.1999 günlü, 37 sayılı kararının ve davacıya lojman tahsis edilmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu anlaşıldığından, aksi yönde verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.