Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

destekten yoksun kalma tazminati ne

Destekten yoksun kalma tazminatı, TBK’nın “ölüm” kenar başlıklı 53. maddesinde düzenlenmiştir. TBK’nın 53/1-3 maddesinde destekten yoksun kalma tazminatı “Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.” olarak tanımlanmıştır. Diğer bir tanımla; ölen kişinin yaşarken destek verdiği kişilerin aldığı desteğin ölüm sebebiyle ortadan kalkması sebebiyle destek alanların uğradıkları zarardır. Destekten yoksun kalma tazminatı, ölenin destek verdiği kişilerin hayatlarının ölüm nedeniyle kötüleşmemesi için hukuken konulmuş bir maddi tazminat davası türüdür. Vücut tamlığının ihlali, kişinin vücut varlığına müdahale nedeniyle vücut ve ruh tamlığının bozulmasıdır. Bu ihlal nedeniyle gerçek kişiler hem maddi hem de manevi zarara uğrar. Doğal olarak tüzel kişilerin vücut bütünlüğünün ihlali bağlamında zarardan söz edilemez. Vücut tamlığının ihlali halinde talebi mümkün zararlar ölüm ve yaralanma haline göre farklıdır.

6098 sayılı yasanın 54. maddesi düzenlemesine göre yaralanma halinde;

  • Tedavi giderleri,
  • Kazanç kaybı,
  • Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar,
  • Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar, talep edilebilir.

Ayrıca 6098 sayılı yasanın 56. maddesine göre;

  • Ölüm halinde, ölenin yakınları,
  • Yaralanma halinde yaralanan,
  • Ağır yaralanma (ağır bedensel zarar) halinde ise yaralananın yakınları, manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine talep edebilirler.

6098 sayılı yasanın 53. maddesi düzenlemesine göre ölüm halinde;

  • Cenaze giderleri,
  • Ölümün hemen gerçekleşmemiş ise tedavi giderleri ile tedavi süresince çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan geçici iş göremezlik zararları,
  • Ölenin desteğinden yoksun kalanlar destek tazminatını talep edebilirler.

Destekten yoksun kalma tazminatı, 6098 Sayılı TBK’nın haksız fiilden doğan borç ilişkilerinin düzenlendiği ayrımda ölüm ve bedensel zararlar kısmının “Ölüm” kenar başlıklı 53. maddesinde düzenlenmiştir. TBK’nın 53. maddesine göre, destekten yoksun kalma tazminatı “Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar” olarak tanımlanmıştır. Başka bir deyişle ölen kişinin yaşarken destek verdiği kişilerin aldığı desteğin ölüm sebebiyle ortadan kalkması ile destek alanların uğradıkları zarardır. Destekten yoksun kalma tazminatı ile ölen kişinin destek verdiği kişilerin hayatlarının bu ölüm nedeniyle kötüleşmemesi adına hukuken sağlanan bir maddi tazminat türüdür. Destekten yoksun kalma tazminatı ölüm olayı üzerine, mirasçılık sıfatı ile ilgisi olmaksızın, müteveffanın ölümü nedeniyle yardımdan yoksun kalanların şahsında doğan bir zarardır. Destekten yoksun kalma tazminatını talep hakkı ölen kişiden intikal eden bir hak olmayıp, talep sahibinin şahsından doğan bağımsız bir haktır. Çünkü destek alanın alışılmış yaşamını sürdürmesi daha doğrusu yürütmesi nafaka niteliğindeki bu desteği almasına bağlıdır.

destekten yoksun kalma tazminati nedir hesaplama
destekten yoksun kalma tazminati nedir hesaplama

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Nedir?

Destekten yoksun kalma tazminatı, TBK’nın 53.maddesinde ölüm halinde istenebilecek zararlar içinde düzenlenmiştir. İlgili Kanun’un 53.maddesi, kanundaki yeri itibariyle haksız fiilden doğan borç ilişkileri içinde düzenlenmiştir. Destekten yoksun kalma tazminatının, Türk Borçlar Kanunu’ndaki bulunduğu yere bakılacak olursa, haksız fiil nedeniyle bir kişinin ölümüne sebebiyet verilmiş olması halinde istenebilecek bir tazminat türü olduğu görülmektedir.  Kaza sonucu zarar görenin ölmesi halinde bazı kimseler ölen kişinin ekonomik yardımlarından mahrum kalabilir. Mahrum kalınan destek parasal olabileceği gibi ayni ya da hizmet etmek şeklinde de olabilir. Ölen kişinin desteğini alan bu kişilerin ölüm nedeniyle uğradıkları zarar, destek kaybından doğan zarardır. TBK’nın 53. maddesine göre ölenin desteğinden yoksun kalan bu kişilere, ölümden sorumlu olanlardan destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı tanınmıştır.

Destekten yoksun kalma tazminatı; ölen kişinin yaşarken destek verdiği kişilerin aldığı desteğin, ölüm sonucu ortadan kalkması sebebiyle destek alanların uğradıkları zarardır. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilme bakımından, ilgili kişilerin ölen kimse ile arasında kanuni veya akdi bir bakım yükümlülüğü, mirasçılık ya da akrabalık ilişkisi olması gerekmemektedir. Destekten yoksun kalma tazminatı; ölen kişinin yaşarken destek verdiği kişilerin aldığı desteğin ölüm sebebiyle ortadan kalkması sebebiyle destek alanların uğradıkları zarardır. Bu zarar aslında ölen kişinin değil, onun desteğinden yoksun kalan üçüncü kişilerin zararıdır. Başka bir deyişle bu zararın mirasla ya da mirasçılıkla ilgisi bulunmamaktadır. Bu nedenle destekten yoksun kalma tazminatı talep eden kişinin, ölenin mirasçısı olma zorunluluğu olmadığı gibi, ölenin mirasçıları mirası reddetmiş olsalar bile bu tazminatı talep edebilirler. Destekten yoksun kalan kişi olarak kabul edilebilecek kişiler, mirasçılardan daha geniş kapsamlıdır.

Ayrıca bu tazminat terekeye dahil olmadığı için tereke alacaklıları tarafından haczedilemez.  Destekten yoksun kalma tazminatı İİK’nın m. 82/2-11. Bendindeki düzenlemeye göre; “Vücut veya sıhhat üzerine ika edilen zararlar için tazminat olarak mutazarrırın kendisine veya ailesine toptan veya irat şeklinde verilen veya verilmesi lazım gelen paralar haczolunamaz” haczolunamayacaktır. TBK’nın 144. maddesinin geniş yorumu doğrultusunda destekten yoksun kalma tazminatı esas itibariyle takası da mümkün değildir. Esasen kişinin alışmış olduğu yaşam tarzını sürdürmesi için bu desteğe ihtiyacı vardır. Bu nedenle de destekten yoksun kalma tazminatı niteliği itibariyle eylemli, düzenli ve sürekli olma özelliğine sahiptir. Destekten yoksun kalma tazminatı talep hakkı kural olarak desteğin ölümü ile ortaya çıktığından eylemli bir durumu ifade etmektedir.

Destekten yoksun kalma tazminatı, farazi destek olma olgusundan kaynaklanmaktadır. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişiler, ölüm anında ölenden fiilen destek alan kişiler olabileceği gibi ileride ölenden destek alma ihtimali olan kişilerde olabilir. Söz gelimi babası ölen çocuk fiilen babasının desteğini aldığı için bu tazminatı talep edebilirken, çocuğu ölen baba da ileride çocuğunun desteğini alacak olması nedeniyle bu tazminatı talep edebilir. Başka bir deyişle destek ölmemiş olsaydı gelecekte vuku muhtemel bir durumdan da kaynaklanabilir. Bu ayrım temelinde desteklik durumu fiili desteklik veya farazi desteklik olarak ikiye ayrılmaktadır. Keza destekten yoksun kalma tazminatının doğabilmesi için, ölen kişinin üçüncü kişiye yardımda bulunması, destek olması gerekir. Bu anlamda destek, tazminat hakkı bulunan kişiye fiilen, düzenli ve sürekli bir şekilde bakan veya bakması kuvvetle muhtemel kimseye denir. Desteğin, ölüm halinde fiilen mevcut olması şart değildir. İleride de olması mümkündür. Çocukların ana babaya destek olmaları, hayatın olağan akışına uygun bir durumdur. Nitekim Yargıtay kararlarında da açıkça, evladın ileride ana babasına destek olacağı karine olarak kabul edilmiştir. Bunun aksini iddia eden ispat etmek zorundadır. (YHGK’nın 1982 tarih 1982/1528 E. ve 1982/412 K. sayılı kararı)

Destekten yoksun kalma tazminatının, ölenin mali bakımdan yardım ettiği kişilere ödenmesi nedeniyle nafaka ile karıştırılmaması gerekmektedir. Destek yoksun kalma tazminatı nafaka değil bir tazminat türüdür. Bu nedenle destekten yoksun kalan kişi aldığı tazminata rağmen mali açıdan zor duruma düşerse sorumludan ek taleplerde bulunamamaktadır. Bunun yanında destekten yoksun kalan kişi, bunun bir tazminat olması nedeniyle, tazminat alacağını bir başkasına devredebilir veya rehnedilir.

Destekten yoksun kalma tazminatı süre olarak da desteğin bakiye ömrü ile sınırlıdır. Şayet desteğin muhtemel bakiye ömrü, destek alanın muhtemel bakiye ömründen daha uzun ise destek alanın ömrü ile sınırlıdır. Zarar veren destekten yoksun kalan kişiye, destekten yoksun kalma tazminatı ödemeden ölmüşse destekten yoksun kalanlar zarar verenin mirasçılarından bu tazminatı talep edebilirler. Buna karşılık destekten yoksun kalan kişi bu tazminatı almadan ölürse ikili bir ayrım yaparak değerlendirmek gerekir;

  • Destekten yoksun kalan, bakıma muhtaç hale gelmeden ölmüşse bakım ihtiyacı ortaya çıkmadığı için mirasçılar bu tazminatı talep edememektedir.
  • Destekten yoksun kalan ölmeden önce bakıma muhtaç hale gelmişse, mirasçıları bakım ihtiyacının ortaya çıktığı andan ölüm anına kadar olan destekten yoksun kalma tazminatını talep edebilirler.

Destekten yoksun kalma tazminatının istenebilmesi için ölüm nedeni ile yoksun kalınan yardımların salt parasal yardımlar olması gerekmez. Ancak yoksun kalınan desteğin para ile ölçülebilen değerinin olması gerekir. Bu doğrultuda bir ev hanımının eş ve çocuklarına sağladığı yardım parasal bir yardım değildir. Ancak ev hanımı annenin ölmesi halinde aynı hizmeti almak isteyen eş veya çocukların ev hanımı annenin yerine aynı işi yapacak birilerini istihdam etmeleri halinde ödemek zorunda kalacakları para, alınan yardımın ekonomik ya da parasal karşılığıdır.

Destekten yoksun kalma tazminatı taleplerinde uygulamada en çok destek alanlar ile destek paylarının tespiti konusunda sorun yaşanmaktadır. Destek alan, vefat eden desteğin, destekliğinden yararlanan veya gelecekte destekliğinden yararlanma ihtimali olan kişi veya kişilerdir. Bu talep hakkı fiili durumdan kaynaklanmakta olup mirasçılık sıfatına veya sözleşmesel ilişkiye gerek yoktur. Bu doğrudan desteğin ölümü sonrası yaşamaya devam eden kişilerin kişiliklerinden doğan sosyal bir haktır. Bu çerçevede ölenin; eşi (nikahlı/nikahsız), çocukları, anne-babası, kardeşleri, evlatlığı, diğer akrabaları, nişanlısı, burs alan öğrenciler veya diğer üçüncü kişiler desteğin eylemli, düzenli ve sürekli desteğini yitirmiş olmak şartı ile kural olarak destek tazminatı talep edebilir. Ancak sosyal nitelikteki bu ilişkinin tespiti her zaman kolay değildir. Bu nedenle Yargıtay kimi hallerde destekliğin var olduğunu karine olarak kabul etmektedir. Bu kapsamda eşin-eşe, anne ve babanın-çocuklara, çocukların-anne ve babaya destekliği karine olarak kabul edilmektedir. Aksini iddia eden ispat ile yükümlüdür.

Nitekim, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.03.1978 gün ve 1/3 s. kararının gerekçesinde; “Destekten Yoksun Kalma Tazminatı eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının, desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu” vurgulanmıştır. Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde düzenlenen destekten yoksun kalma tazminatı, doğrudan doğruya zarar görenin tazminat isteyebileceğine dair kuralın istisnasıdır. Bu hüküm ile olaydan, dolaylı olarak zarar görene de tazminat isteme hakkı tanınmıştır.

destekten yoksun kalma tazminati nedir
destekten yoksun kalma tazminati nedir

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Şartları

Ölümden sonra destekten yoksun kalma tazminatı talep hakkı destekten yoksun kalan kişi veya kişilere aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı talep etmek için mirasçı olunması şart olmayıp mirasçı olmayan kişilerin de şartları taşıması halinde destek tazminatı talep hakkı vardır. Destekten yoksun kalma tazminatının talep edilebilmesi için bazı şartların varlığı zorunludur;

  • Ölen kişi ile tazminatı talep eden kişi arasında bir destek ilişkisinin mevcudiyeti:

Ölen kişinin tazminat talebinde bulunan kişiye fiilen, düzenli ve sürekli bir şekilde ekonomik yardımda bulunması veya ileride bulunma ihtimali bulunmasına destek denilmektedir. Ekonomik yardım bu kişinin bakımını kısmen ya da tamamen destek olan kişinin üstlenmesi anlamına gelir. Başka bir deyişle destek şu anda fiilen var olabileceği (gerçek destek) gibi, ilerde var olması muhtemelde (farazi destek) olabilir. Gerçek destek; ölene kadar bir kişiye fiilen bakan kişi gerçek destek ya da fiili destek olarak adlandırılır. Burada destek olan kişinin destek olduğu kişinin bakımını kısmen ya da tamamen üstlenmek veya onu sefaletten kurtarmak amacıyla o kişiye fiilen, sürekli ve düzenli bir şekilde yardım ediyor olması söz konusudur. Söz konusu yardım para şeklinde olabileceği gibi ayni yardım ya da hizmet şeklinde de gerçekleşebilmektedir. Ancak bunun destek olarak kabul edilebilmesi için bakım amacıyla, sürekli yapılıyor olması gerekmektedir. Bu nedenle bir müddet yapılan yardımlar ya da arızi bir şekilde, bakım amacı dışında verilen hediye ya da burslar destek ilişkisinin varlığı anlamına gelmemektedir.

Farazi destek; kişinin ölmemiş olması halinde başkasına bakması kuvvetle muhtemel olan kişiyi ifade etmektedir. Farazi destek ilişkisine en güzel örnek, küçük yaştaki çocukların ileride anne ve babalarına destek olmalarıdır. Böyle bir ilişkinin varlığı anne ve babanın sosyal ve ekonomik durumları ve çocuğun özellikleri göz önünde bulundurularak ortaya konulmalı ve küçük yaşta ölen bir çocuğun ileride anne ve babasına destek olması kadar, evlenip çocuk sahibi olması ve bu nedenle destek miktarının azalması da muhtemeldir. Bu nedenle tazminatın belirlenmesinde bu da göz önünde bulundurulmalıdır. Farazi destek olabilecek kişiler gerçek destek olabilecek kişilere göre daha azdır. Eğer destek ilişkisinin muhtemel olduğu ortaya konulabilirse, üvey çocuklar, damatlar, nişanlılar da destek olarak kabul edilebilir. Destek ilişkisinin varlığı somut olayın özelliklerine göre ortaya konulabilmesi halinde tazminata hükmedilebilir.

  • Ölen kişinin bakım gücünün var olması:

Ölümün gerçekleştiği anda bakım gücü olmayan, ileride de olması mümkün olmayan bir kişinin destek olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle ölen kişinin bakım gücünün olmaması halinde destekten yoksun kalındığının iddia edilmesi imkansızdır. Bir kişinin destek olarak kabul edilebilmesi için yaşarken bakım gücüne sahip olması gerekir. Aksi halde bu kişinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı talep edilemez.

  • Destekten yoksun kalan kişinin bakıma ihtiyacının olması:

Destek olan kişinin varlığı olmaksızın destek gören kişinin sosyal seviyesine uygun bir şekilde yaşayamayacak olması durumunda bakım ihtiyacının varlığı kabul edilir. Bu şartın varlığı olmadan destekten yoksun kalma tazminatına karar verilemez. Önemli olan destek olunan kişinin, zarar görenin ölmesinden sonra yoksulluğa düşecek olması değildir, kazadan önceki sosyal ve ekonomik seviyesini devam ettirilmemesidir. Bu nedenle destek olunan kişinin hayat seviyesinin tespiti de önem taşır.

Destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı, destek ile destek alan arasındaki fiili durumdan kaynaklanmaktadır. Başka bir deyişle davacı sıfatının doğrudan mirasçılık sıfatı veya miras payı ile alakası yoktur. Talep hakkı mirasçılık hakkından doğan bir hak değildir. Mirasçı olan ile müteveffa arasında fiili bir desteklik durumu yok ise mirasçı davacı olamayabilir. Ancak müteveffa ile destek alan arasında fiili ilişki nedeniyle mirasçı olmayan biri ise, davacı olabilir. Bu nedenle destekten yoksun kalma tazminatında davacı sıfatının tespiti müteveffa ile destek alan arasında ölüm anında var olan fiili desteklik durumuna göre belirlenmektedir. Ancak ölen ölmemiş olsa idi ileride gerçekleşmesi şeklinde farazi desteklik durumu da söz konusu olabilir. Bu kapsamda eşlerin birbirine destekliği, anne ve babanın çocuklara ve çocukların anne ve babaya destekliği karine olarak kabul edilmektedir. Bunların dışındaki kimseler bakımından ise, destekliğin ispat edilmesi gerekir.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Talep Edebilecekler

Kişinin ölümünden sonra, ölüme sebebiyet olan kişilerden destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilme hakkı destekten yoksun kalan kişi veya kişilere aittir. Destekten yoksun kalan kişilerin mirasçı olması şart değildir. Mirasçı olmayıp da kişinin ölümü sonrası desteğinden yoksun kalacak kişiler de destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilirler. Genelde destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilecek kişilere örnek verilecek olursa;

  • Eşin Eşe Destekliği

Eşin eşe destek olacağı karine olarak kabul edilmektedir. Aksini ispat eden ispat ile mükelleftir. Eşin, eşin ölümü nedeni ile destek tazminatı isteyebilir. Eşlerin destek süreleri muhtemel bakiye ömürleri ile sınırlıdır. Bu nedenle desteklik süresi eşlerden hangisinin muhtemel bakiye ömrü kısa ise ona göre belirlenir. Boşanmış eşler de boşanma sonrası birlikte yaşamak şartı ile destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilirler. Ancak boşanan eşler birlikte yaşamıyorlar ise destek tazminatı talep etmeleri yargı uygulamasında sık rastlanmamak ile tartışmalıdır.

Birlikte yaşamıyorlar ise ve ölen destek boşandığı eşine nafaka da ödemiyor ise boşanmış eşin destek talep etme hakkı yoktur. Ancak ölen destek boşanmakla birlikte boşanma ilamı ile diğer eşe nafaka ödeme yükümü altına girmiş ise boşanmış eşin destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı olduğu kabul görmelidir. Çünkü nafaka alan boşanmış eş ölüm sebebiyle nafaka alma imkanını yitirmektedir. Aile Hukuku mevzuatına göre nafaka yükümlüsü, nafakayı ömür boyu ödemekle yükümlüdür. Ancak şartları var ise mahkemeden nafakanın kaldırılmasını veya miktarının düşürülmesini talep edebilir. Dolayısıyla süreli bir borç veya yükümlülük değildir. Ancak nafaka alacaklısı, ölüm olayı nedeni ile ölen eşin eylemli, düzenli ve sürekli olarak ödediği nafaka gelirinden mahrum kalmaktadır. Bu manada ölüm olayı ile bu yoksunluk arasında nedensellik bağının mevcudiyeti ise tartışmasızdır. Bu nedenle boşanan eş ölüm anında nafaka alıyor ise destekten yoksun kalma tazminatı talep etmeye hakkı olduğunun kabulü gerekir.

Bu kapsamda desteğin ölümü üzerine destek tazminatı talep edildiğinde boşanma ilamı getirtilip ilamda nafakaya hükmedilmiş ise tazimatın hesabı ve paylaşımında boşanmış eşin destek payının da hesaba katılması gerekir. Eşin eşe destek payı, çocuksuz eşlerde ½ oranında eşittir. Dolayısıyla desteğin kazancının ½’si kendisine; kalan yarısı sağ kalan eşe verilerek paylaştırılmalıdır. Ancak eşe verilen tazminattan evlenme ihtimali ile doğru orantılı olarak indirim yapılmalıdır. Evlilik dışı ilişki durumunda desteğin varlığı ya da yokluğu uygulamada çok karşılaşılan bir sorundur. Ülkemizde hala karşılaşılmakta olan imam nikahı gibi durumlarda erkeğin kadına düzenli ve sürekli olarak baktığının ispat edilmesi, halinde bu tazminat talep edilebilmektedir. Ancak metres tutma durumunda ahlaka aykırı bir durumun varlığı nedeniyle metresin bu tazminatı talep edemeyeceği kabul edilmektedir.

Desteğin para ile yapılıyor olması zorunlu olmadığı için, yalnızca ev işlerinde yardımcı olan eş de diğeri için destek olarak kabul edilir. Ev işlerinde yardımcı olmanın parasal karşılığının asgari ücretin net tutarı olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu ilişkinin boşanmanın kesinleşmesine kadar varlığını sürdürdüğünün kabul edilir. Ayrıca ev işleriyle meşgul olan bir kadının destek ilişkisinin varlığının sadece kocası ile değil çocuğu ile de bulunduğu göz ardı edilmemelidir.

Nişanlılar birbirleri için destek olacaklarını, evlilik hazırlığı içinde bulunduklarını ispatlayarak ortaya koyabilir ve bu şekilde destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilirler. Destek ilişkisinin varlığı somut olayın özelliklerine göre ortaya konulabilmesi halinde tazminata hükmedilebilir. Ancak eşlerden birisinin ölmesinde de kalan eşin tekrar evlenme ihtimali göz önünde bulundurulup tazminattan indirim yapılmaktadır. Nişanlılardan birinin ölmüş olması halinde diğerinin evlenme ihtimali daha yüksek olduğu için az miktarda bir tazminat alması muhtemeldir.

  • Anne ve Babanın Çocuğa Destekliği

Anne ve babanın çocuğa destekliği, 4721 sayılı TMK’nın “Çocukların bakım ve eğitim giderlerini karşılama” başlıklı 327. maddesinin “(1) Çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır.” şeklindeki hükmünden kaynaklanmaktadır. Ancak bu bakım borcu kanunun 328. maddesinin “(1) Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. (2) Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.” şeklindeki düzenlemesi ile belirli bir süre ile sınırlanmıştır.

Anne ve babanın çocuğa destekliği desteğin muhtemel kalan bakiye ömürleri ile çocukların ise çalışmaya başlama süresi ile sınırlıdır. Dolayısıyla ana babaya yardımda, onların yaşama süreleri; çocuklara yardımda ise, çocukların çalışmaya başlama süresi esastır. Anne ve babanın çocuğa destekliği, çocuğun yaşadığı yöreye, sosyal çevreye, çocuğun özelliklerine, cinsiyetine, ailenin sosyal ve ekonomik durumuna göre değişmektedir. Hakim, her somut olaya göre bunu tespit etmelidir. Bu itibarla çocuklara yapılacak desteğin süresi kız veya erkek olmalarına, yüksek öğrenim yapıp yapmamalarına göre farklılık göstermektedir. Kız çocuklarının çalışmaya başlaması veya evlenmeleri ile destek ihtiyacının ortadan kalktığı kabul edilir. Yerleşik ve kabul gören uygulamaya göre;

  • Kız çocuklarının 22 yaşına kadar,
  • Erkek çocuklarının 18 yaşına kadar,
  • Yüksek öğrenim gören ya da görme ihtimali bulunan çocukların ise 25 yaşına kadar

destek alacağı dikkate alınarak destek tazminatı hesaplanması gerekmektedir. Ancak çocuk engelli ise desteklik durumu destek anne veya babanın muhtemel bakiye ömrü boyunca devam etmektedir. Çocuğun üvey olması ya da evlilik dışı olması durumunda da desteğin varlığı ispat edilirse destek ilişkisinin varlığı kabul edilmelidir.

  • Çocuğun Anne ve Babaya Destekliği

Çocuğun anne ve babaya destekliği karine olarak kabul edilmektedir. Buna karşılık destek çocuğun çalışma yaşı çözülmemiş önemli bir sorundur. Çünkü uygulamada çocuğun hangi yaştan itibaren çalışmaya başladığı hala tam olarak çözülebilmiş değildir. Çocuğun anne ve babaya destekliği, muhtemel bakiye ömürleri boyunca devam etmektedir. Anca anne ve babanın muhtemel bakiye ömürlerinin sonunda desteklik de sona ermektedir.

Destek çocuğun cinsiyeti yani kız veya erkek oluşu desteklik durumunun varlığı veya sürdürülmesi bakımından asla önemli değildir. Destek çocuk ister kız olsun ister erkek, muhtemel bakiye ömrü boyunca anne ve babaya desteklikleri devam edecektir. Ancak destek alan anne ve babanın muhtemel bakiye ömürlerinin daha kısa olduğu unutulmamalıdır. Çalışan ve kazanç elde eden çocuklar, anne ve baba için destek olarak kabul edilirler. Yetişkin çocukların anne ve babalarına destek olmaları konusunda Yargıtay birtakım ilkeler benimsemiştir. Bunlar;

  • Anne ve babanın varlıklı olması destekten yoksun kalma tazminatı istenmesine engel değildir,
  • Destek olma sadece parasal olmak zorunda değildir,
  • Hizmet ve yardım şeklinde de destek olunabilir,
  • Yetişkin bir evladın hiç destek olmayacağı kabul edilemez,
  • Destekten yoksun kalma tazminatı talep eden anne ve babanın başka çocuklarımın olması destekten yoksun kalma tazminatı talep etmelerine engel değildir.

Destek çocuk engelli ise doğal olarak destekliğinden bahsedilemez. Bu durumda destek çocuk özel bakımı gerektirecek derecede sakat veya iyileşmeyen bir hastalığa yakalanmış ise ya da ayırtım gücünden yoksun, akıl ve sinir hastası olarak hem kazanç elde edemeyen hem de anne ve babaya ekonomik karşılığı olan bir yardım sağlayacak durumda değil ise destekliğinden söz edilemeyecektir. Ancak kazanç elde edememek ile yaptığı işler itibariyle yerine aynı işi yapacak birinin ikamesi halinde, ödenmesi gereken bir bedel var ise destekliği söz konusudur.

Farazi destek ilişkisinde ilk akla gelen küçük yaştaki çocukların ileride anne ve babalarına destek olmalarıdır. Bu durumda anne ve babanın, sosyal ve ekonomik durumları ve çocuğun özellikleri göz önünde bulundurularak ortaya konulmalıdır. Ancak küçük yaşta ölen bir çocuğun ileride anne ve babasına destek olması kadar, evlenip çocuk sahibi olması ve bu nedenle destek miktarının azalması da muhtemeldir. Bu nedenle tazminatın belirlenmesinde bu husus da göz önünde bulundurulur.

Destek çocuğun bekar ya da evli olması destek payının belirlenmesinde oldukça önemlidir. Çocuğun evli ve bekar olmasına göre ihtimaller karşımıza çıkmaktadır. Bu ihtimaller;

  • Birinci ihtimalde, destek çocuk bekardır, anne ve baba ile birlikte yaşamaktadır. Destek çocuk bekar olarak anne ve babayla birlikte yaşamakta ise bu dönemde anne ve babaya sağlanacak destek payı fazladır. Destek çocuk, anne ve babasıyla birlikte yaşarken, kazancından önemli bir bölümüyle aile bütçesine katkı sağlamakta, ortak giderlere katılmaktadır.

Bu zorunluluk 4721 sayılı TMK’nın 359/2 maddesinde “Çocuğun evde ana ve babasıyla birlikte yaşaması halinde, ana ve baba ondan kendisinin bakımı için uygun bir katkıda bulunmasını isteyebilirler.” şeklinde ifade edilmiştir. Bu hüküm çerçevesinde bekar, anne ve babası ile yaşayan çocuğun anne-babasına katkısını kazancının %50’si (annenin payı %25, babanın payı %25) olarak kabul etmek gerekir. Ancak bu ihtimalde de destek çocuğun belirli bir yaştan sonra evleneceği, eşi ve en az iki çocuğu olacağı varsayılarak paylaşım yapılmalıdır. Ancak destek çocuk bekar, anne ve babayla birlikte yaşayan, müzmin bir bekar ise bu ihtimalde hiç evlenmeyeceğinden söz edilememek ile birlikte yaş ilerledikçe de evlenme şansının düşeceği göz önünde bulundurularak daha geç evleneceği nazara alınarak hesap yapılmalıdır.

  • İkinci ihtimalde, destek çocuk bekar olup anne ve babadan ayrı yaşamaktadır. Bu ihtimalde destek çocuğun anne ve babaya destek payı doğal olarak birlikte yaşadığından daha düşük olur. Bu ihtimalde anne ve babanın payını %25 olarak (annenin payı %12,5 babanın payı %12,5) kabul etmek gerekir. Ancak bu ihtimalde de desteğin bir süre sonra evleneceği, eşi ve en az iki çocuğu olacağı varsayımı ile paylaşım yapılmalıdır.
  • Üçüncü ihtimalde, destek çocuk evlidir ve henüz çocuğu yoktur. Bu ihtimalde destek ölmemiş olsaydı normal bir evlilikte ne kadar süre sonra çocukları olacağı (asgari iki) nazara alınarak kazancın varsayımsal olarak paylaşılması gerekir. Ancak somut olayın özeliğine göre eşlerin çocuk yapma özellikleri olmadığı sabit ise bu durumda varsayımsal olarak çocuklara pay ayırmaya gerek yoktur.
  • Dördüncü ihtimalde, destek çocuk evli ve bir veya daha fazla çocuğu vardır. Bir çocuğu var ise bir süre sonra ikinci çocuğunun olacağı, zaten iki ve daha fazla çocuğu var ise mevcut duruma göre paylaşım yapılmalıdır.
  • Kardeşin Kardeşe Destekliği

Kardeşin kardeşe destekliği kural olarak kabul edilmemektedir. Bu nedenle kardeşin kardeşe destekliğinin TMK’nın 364. maddesi kapsamında çok özel koşulların varlığı ile ispat edilmiş olması gerekir. Nitekim TMK’nın “Nafaka Yükümlüleri” başlıklı 364. maddesi ile ancak refah içinde bulunan kişiler, üst soyu, alt soyu ve kardeşlerine ancak yardım etmediğinde yoksulluğa düşecek durumda iseler nafaka vermekle yükümlü tutulmuşlardır. Eş ve çocuklar ile ana-babanın borçları bunlardan azade tutulmuştur. Bu nedenle kardeşin kardeşe destekliği için destekten yoksun kalma tazminatının eylemlilik, düzenlilik ve süreklilik unsurları dışında destek kardeşin hali refahta olması ve destek kardeşin yardımı olmadığında destek alan kardeşin yoksulluğa düşeceğinin dosya kapsamı ile ispat edilmiş olması gerekir. Refah, bir kimsenin geleceği için kaygı duymadan toplumun lüks kabul ettiği ihtiyaçları da dahil olmak üzere, bütün ihtiyaçlarını karşılayabilmesi halidir. Sonuç olarak refah söz konusu değilse, nafaka takdir edilmesi usul ve yasaya aykırı olur. Geliri, çevresine ve sosyal durumuna göre lüks sayılabilecek şeyleri sağlamaya elverişli olan ve normal gereksinimleri dışında her şeyi elde edebilecek bir bolluk ve zenginlik içinde bulunan kimse varlık (refah) halinde sayılır.

Ancak destek tazminatı isteyen kardeş, özel bakımı gerektirecek derecede sakat veya iyileşmeyen bir hastalığa yakalanmış ise ya da ayırtım gücünden yoksun, akıl ve sinir hastası ise bunların dışında anne ve baba ölmüş ve çok yoksulluk içinde bulunuyor ise bu durumların özel olarak destek isteyen lehine değerlendirilmesi gerekir. Kardeşlerin birbirine destek olarak kabul edilmesi bu durumun varlığının ispatlanması halinde mümkündür. Kardeşler gibi eğer destek ilişkisinin varlığı ispatlanırsa dede, nine, dayı, teyze gibi akrabalar da destek olarak kabul edilebilir. Örneğin, annesi ve babası ölmüş olan torunlarına bakan dede ve nine torunları için destek olarak kabul edilecektir.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatının Kapsamı

  • Manevi Tazminat

Maddi zarar kişinin maddi varlığındaki iradesi dışında yaşanan eksilmeyi ifade ederken manevi zarar ise zarar görenin kişilik unsurlarında iradesi dışında meydana gelen eksilmeyi ifade etmektedir. Öyleyse manevi tazminat zarar görenin kişilik unsurlarında meydana gelen bu eksilmenin zarar veren olay meydana gelmeden önceki haline iadesi amacıyla ödenmesi gereken tazminatı ifade etmektedir. TBK m. 58’e göre kişilik hakkı hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kişi, uğradığı bu zarara karşılık manevi tazminat olarak bir miktar paranın ödenmesini isteyebilmektedir.

Esasında TBK m.58 kişilik haklarının zedelenmesi nedeniyle manevi tazminatı, TBK m. 56 ise bedensel bütünlüğün zedelenmesi nedeniyle manevi tazminatı düzenlemektedir. Destekten yoksun kalma maddi tazminat davasıyla birlikte, ayrıca manevi tazminat da talep edilebilir. TBK m. 56/2’de “Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” hükmü bulunmaktadır. Manevi tazminatın amacı olay nedeniyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi olduğundan manevi tazminat miktarı belirlenirken; kaza tarihi, olayın meydana geliş şekli, kusur durumu ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları birlikte dikkate alınmalıdır.

Manevi tazminat talebinde bulunabilecek kişiler ölenin yakınlarıdır. TBK m. 56’ya göre ölen kişinin yakınları manevi tazminat talep edebilirler. Burada bahsedilen yakınlar, geniş anlamda bir yakınlık değil dar anlamda yakınlıktır. Yakınlıktan kasıt aile kavramı ile de sınırlı değildir. Bu kişiler; eş, çocuklar, anne ve baba, kardeşler ve çok kısıtlı hallerde torunlar ve dede ninelerdir. Ölenin yakınlarının ölüm nedeniyle talep ettikleri manevi tazminat bizzat kendilerinin uğramış olduğu manevi zararların karşılığıdır. Bu nedenle bu kişilerin ölüm nedeniyle elem ve ıstıraba maruz kalan kişiler olmaları ve bunu ispatlamaları gerekir.

Eşlerden birinin ölümüyle diğer eşin desteğinden yoksun kalmanın yanı sıra aynı zamanda manevi olarak da büyük bir eksikliğin içine düşmektedir. Bu eksiklik sevgi ve saygıdan öte aile birliğinin sürdürülmesi ve karşılıklı görevlerin yerine getirilmesi şeklinde geniş yorumlanmalıdır. Eşler açısından destekten yoksun kalma tazminatı hükmedilirken tazminattan o eşin tekrar evlenme oranına göre bir indirim yapılır. Bu indirim kalan eşin yaşına göre artar. Manevi tazminat hesaplanırken ise kalan eşin genç olmasına göre yeniden evlenme ihtimali göz önünde tutularak bir indirim yapılamaz.

Ölenin ardından manevi tazminat talebinde bulunabilecek diğer bir grupta ölenin çocuklarıdır. Ölenin yetişkin olan çocuklarının ölüm nedeniyle duyacağı acı ve ıstırap tartışılamaz. Ancak bu çocukların bilinç düzeyi gelişmemiş, ölümü anlayamayacak yaşlarda olmaları nedeniyle manevi tazminat talebinde bulunamayacakları kabul edilir. Zira bu çocuklar yetişkinlik döneminde bu acı ve ıstırabı hissedeceklerdir. Yargıtay yetişkin çocukların üzüntülerini daha çabuk bastırabilecekleri gerekçesiyle daha az manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği yönünde kararlar vermektedir. Zihinsel engelli çocuklar hususunda doktrinde bir tartışma olsa da anne veya babalarının ölümünden dolayı az ya da çok bir boşluk hissedecekleri için bu kişiler de manevi tazminat talep edebilirler.

Anne veya babalarını yitiren çocukların manevi tazminatı talep hakları bulunduğu gibi çocuklarını kaybeden anne veya baba da manevi tazminat talebinde bulunabilirler. Aynı zamanda kardeşlerin de ölenin ardından manevi tazminat talep etme hakları bulunmaktadır. Anne ve babaların çocuğun ölümünden sonra destekten yoksun kalma tazminatı talep etmesi halinde çocuğun 18 yaşından sonra destek olacağı kabul edilip, bu miktardan yetiştirme giderleri düşüldükten sonra bulunan miktar bugüne iskonto edildikten sonra hükmedildiği için çok düşük değerler çıkmaktadır. Kardeşlerin ise destekten yoksun kalma tazminat talepleri çok nadir durumlarda kısıtlı miktarlarda kabul edilmektedir. Bu nedenle bu kişilerin manevi tazminatlarının hesaplanmasında daha esnek davranılır ve daha yüksek miktarlara hükmedilir. Nişanlıların, dede, nine ve torunların manevi tazminat talepleri de durumun şartları değerlendirilerek bazı durumlarda kabul edilebilir.

Manevi tazminat sorumluluğu bir kusur sorumluluğu olup sorumlunun sorumlu olduğunun söylenebilmesi için kusurlu olması şarttır. TBK m. 56’da kusurun varlığından bahsedilmemiş olması manevi tazminata hükmedilebilmesi için kusurun zorunlu olmadığı anlamına gelmez. Zira TBK m. 49’da haksız fiilden doğan borç ilişkilerinde kusur sorumluluğun bir şartı olarak açıkça belirtilmiştir.

  • Maddi Tazminat

Destekten yoksun kalma tazminatı, bir maddi tazminat türü olup, zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler (TBK m.50). Zarar görenin kusurlu davranışı ile zararın ortaya çıkmasına veya artmasına sebebiyet vermesi halinde maddi tazminat miktarının indirilmesi gerekir. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişiler, ölenin tüm çalışma hayatı süresi boyunca kendilerine sağlayacağı destekten mahrum kalmaları nedeniyle oluşan her türlü maddi zararlarının tazmin edilmesini isteyebilirler. Ölen kişinin destek süresi boyunca yakınlarına sağlayabileceği maddi karşılık hesaplanarak yakınlarına destekten yoksun kalma tazminatı olarak verilmelidir.

Destek Payları Kavramı ve Hesap Yöntemi

Destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken ilk olarak destek olunan kişi ile destek olan yani ölen kişinin maddi durumları göz önünde bulundurulmalıdır. Hakim ölen kişinin destek olunan kişiye yaptığı desteğin miktarını belirlemelidir. Destek olunan kişi birden fazla ise hepsi için ayrı ayrı destek miktarları belirlenmelidir. Destek payı kavramı, destek yaşıyor olsa idi kazancını destek olduğu kişiler arasında oransal olarak ne şekilde pay etmesi ile ilgili bir kavramdır. Bu nedenle destek payının mirasçılık sıfatı veya mirasçılık payı ile alakası yoktur. Paylaştırma oranın belirlenmesinde esas ölçü desteğin ölüm öncesindeki paylaştırma oranıdır. Bu nedenle desteğin kazancı öyle bir oranda paylaşılmalıdır ki bu paylaşım desteğin sağlında yaptığı paylaşıma denk ya da en yakın oranda olmalıdır.

Bu denklik yaşam gerçeğinin oluşturduğu bir oransallıktır. Bu yönü ile paylaşımda esas alınan oranların miras payı ile de bir ilişkisi yoktur. Destekten yoksun kalma tazminatı ile ölenin mirası arasında bir bağ kurulamaz. Ölen desteğin gelirinin destek görenler arasında paylaştırılmasında miras hisselerinden yaralanarak çözüme gitmek doğru değildir. Bu manada destek tazminatı payının sosyal güvenlik kurumlarınca bağlanan gelir payı ile de bir ilgisi yoktur. Bu nedenle sosyal güvenlik kurumlarının gelir bağlama oranları destek tazminatının paylaşımında esas alınamaz. Ancak bazen kimi bilirkişiler bugün yürürlükten kalkmış bulunan 506 sayılı yasanın 23. maddesindeki ölenin gelirinin %30’nu ölene sabit bir şekilde ayrıldıktan sonra kalan %70’ni geride kalan hak sahiplerine dağıtmaktadır. Bu yanlıştır. Şöyle ki;

  • Destekten yoksun kalma tazminatındaki hak sahipleri, SGK tarafından bağlanan gelirin hak sahipleri aynı değildir. Destek tazminatındaki hak sahipleri SGK tarafından bağlanan gelirin hak sahiplerinden daha fazladır. SGK tarafından bağlanan gelirin hak sahipleri yasada öngörülmüş sınırlı sayıda kişilerdir.
  • SGK’nın gelir bağlama oranları üzerinden desteğin kazancının %30’u desteğe ayrıldıktan sonra kalan %70’in yarısı sağ kalan eşe verildiğinde sağ kalan eş toplam kazancın %35’ini almış olmaktadır ki bu oran desteğin kendine ayrılan paydan %5 fazladır.
  • Geride sadece eş kaldığında %70 kazancın 2/3’si yani %46,6’sı eşe verildiğinde destek eşin kazancının 23,4’ü açıkça kalmaktadır ki bunun hukuki bir dayanağı yoktur.
  • Kaldı ki mülga 506 sayılı yasanın 23. maddesinde öngörülen paylaşım oranları kendinden sonra çıkan sosyal güvenlik yasalarınca da benimsenmiş değildir.
  • Yargıtay birkaç kararında 506 sayılı yasanın 23. maddesinde öngörülen paylaşım oranlarını esas alarak uygulama yapmış ise de yerleşik kararları bulunmamaktadır.

Bu nedenle sosyal sigortalar kanununca kabul edilen bu oranların destekten yoksun kalma tazminatı bakımından dikkate alınması doğru değildir. Tüm bu sakıncaların ortadan kaldırılması için desteğin kazancı 100 pay kabul edilerek ölen desteğe iki, eşe iki ve her çocuğa bir pay ve eğer anne ve baba var ise onlara da birer pay vermek sureti ile paylaşım yapılması en doğru yöntemdir. Çocuksuz durumda destek, desteğin gelirini eşi ile ortak paylaşacağı varsayımına dayalı olarak, gelirden desteğin %50 ve eşin %50 pay alacağı kabul edilmektedir. Çocukların eş ile birlikte destek payı alacağı durumunda ise desteğin gelirden eşi ile birlikte 2 şer pay alırken çocuklara birer pay verileceği yine eş, çocuklar ile ana babanın pay alacağı durumlarda desteğe 2 pay eşe 2 pay çocukların her birine 1 pay ana ve babaya birer pay ayrılarak böylece gelirin tamamının dağıtılacağı esasına dayanılır.

Destek payları belirlenirken kişilerin davada taraf olup olmadıklarına bakılmazsın payları hesaplanmalıdır. Desteğin geliri desteklenenler arasında bölüştürülürken davacı olup olmadıkları, davacı olup da davalarını takip edip etmediklerine bakılmaksızın her birinin payı ayrı ayrı hesaplanıp öyle pay edilmelidir. Hak sahiplerinin dava açmamış olanlar ile davalarını müracaat bırakmış olanların payları hüküm dışı bırakılarak karar verilmelidir. Dava açmamış olanın payı başkasına dağıtılamaz.

Hak sahibi anne veya babadan birinin ölmesi sonucu destek almaktan çıkması durumunda ise destekten çıkanın payı diğerininkine eklenmelidir. Paylar arasında aktarım yapılmalıdır. Dolayısıyla hak sahibi anne veya babanın destekten çıktığı dönem için, payının destek görmeye devam eden diğer hak sahibi anne veya babaya aktarılarak payının artırılması gerekir. Ancak yürüyen zaman içinde destekten çıkanların payları destek almaya devam edenlerin payına eklenmelidir. Bilindiği üzere destek süreleri genel olarak erkek çocukları için 18 ve kız çocukları için 22 olarak kabul edilmektedir. Öğrenim görmekteler ise 25 yaşa kadar çıkmaktadır. Dolayısıyla çocuklar destek almaktan çıktıkça geride kalan eş ve çocukların yapı artacaktır. Tüm çocuklar çıktığında eşin payı 1/2 olmaktadır. Bu kuralın istisnası eşin evlenmesidir. Aktarma kuralının istinası eşin evlenmesidir. Çünkü eş evlendiğinde tazminat alamayacak olan eşin payı ötekilerine aktarılmamaktadır. Keza anne ve baba öldüğünde annenin payı babaya, babanın payı anneye aktarılmaktadır. Her ikisi de öldüğünde payları eş ve çocuklara aktarılmaktadır.

Muhtemel Bakiye Ömrün Tespiti

Desteğin yardım miktarı belirlendikten sonra destek süresi belirlenmelidir. Destek süresi belirlenirken hem destek olan kişinin çalışma süresi hem de destek olunan kişinin yaşam süreleri hesaplanmalıdır. Buradaki amaç destek olan kişi ölmemiş olsaydı ne kadar süre daha destek olunana yardım edeceğinin hesaplanmasıdır. Yargıtay destek olanın aktif yaşam süresini genel olarak 60 yaş kabul etmektedir. Ancak somut olayda bu kural kesin olarak kabul edilmemeli kişinin yaptığı işin niteliğine göre değerlendirme yapılmalıdır.

Muhtemel bakiye ömür, zarar görenin ölüm tarihinden itibaren ne kadar yaşayacağının varsayımsal olarak tespitidir. Bu nedenle ilk yapılması gereken şey hak sahibinin yaşının belirlenmesidir. Bunun için hak sahibinin nüfus kayıtları getirtilip ölümün meydana geldiği olay tarihi itibariyle kaç yaşında olduğu saptanmalıdır. Hak sahibinin yaşının belirlenmesinde nüfus kayıtları resmi belge niteliğinde kesin delildir. İkinci yapılması gereken şey yaşı belirlenen hak sahibinin ölümün meydana geldiği olay tarihinden itibaren muhtemel bakiye ömrünün hesaplanmasıdır. Hesaplanacak tazminatın zaman bakımından sınırı muhtemel bakiye ömürdür.

Destek süresi belirlenirken ikinci husus ise destek olunan kişinin yaşam süresi ya da destek olunan kişi çocuk ise desteğin ne zamana kadar devam edeceğinin tespit edilmesidir. Çocuklara yapılan yardım süresi hesaplanırken çocuğun cinsiyeti, sağlık durumu, yetenekleri göz önünde bulundurularak her somut olaya göre ayrı ayrı değerlendirme yapılmalıdır. Yargıtay bu konuda kural olarak;

  • Erkek çocukların 18 yaşına kadar,
  • Kız çocuklarının kırsal bölgelerde 18 kentte ise 22 yaşına kadar anne ya da babanın desteğine muhtaç olduğunu,
  • Ortaöğrenim gören erkek çocuklar ise 20 yaşına,
  • Yüksek öğrenim gören tüm çocuklar ise 25 yaşına kadar anne ve babalarının desteğine muhtaç olduğu,
  • Çocukların özürlü olması durumunda ise desteğin ömür boyu sürecek olması kabul edilmektedir.

Kız çocukları için eğer yukarıda belirtilen yaşları geçmiş olsalar bile eğer evlenmemişlerse ve anne babalarıyla birlikte oturdukları ortaya konulabiliyorsa yine destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilebilir. Bura- da bu desteğin sonu olarak evlenme şansına göre bir süre belirlenmesi gerekir. Küçük yaştaki çocukların anne ve babalarına destekliğinde ise uygulamada çocukların destek olmasının başladığı yaşı 18 olarak kabul etmekte ve bu miktardan yetiştirme giderlerinin düşülmesi suretiyle destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmaktadır.

Kalan eşin dava sırasında evlenmiş olması halinde destekten yoksun kalma tazminatı evlenme tarihine kadar hesaplanır. Yargıtay evlenmenin resmi evlenme olması şartını aramaktadır ve evlilik dışı birlikteliğin kalan eş için bir güvence olduğunun kabulü uygun olmadığı için bu tarihe kadar tazminat hesaplanmasını hukuka uygun bulmamaktadır. Kalan eşin dava sırasında hala evlenmemiş olması halinde kalan eşin tekrar evlenme ihtimali göz önünde bulundurularak kalan eşin yaşlı ya da genç olma ihtimaline göre tekrar evlenme ihtimali somut olayın özelliklerine göre ayrı ayrı değerlendirilir ve bu şekilde belirlenen bir süre için destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilir. Kalan eşin kısa bir süre içerisinde tekrar evlenmiş olması durumunda tazminatın kalan kısmının iadesi istenememektedir. Sağ kalan eşin evlenme ihtimali uygulamada genel olarak hazır tablolar kullanılarak belirlenmektedir.

Yaşam Tabloları

Gerek sürekli iş göremezlik tazminatının gerekse de destekten yoksun kalma tazminatının hesabında ileriye dönük muhtemel bir hesaplama yapılır. Sürekli iş göremezlik hesabında da destekten yoksun kalma tazminatının hesabında da ilgili kişilerin muhtemel yaşam süreleri önemlidir. Muhtemel bakiye ömür, kişinin mutlaka yaşayacak olduğu bir ömür değildir. Fakat yaşama ihtimali olan ömürdür. Doğal olarak bunun kesin olarak saptanması mümkün değildir. Bu tür imkansızlık hallerinde hukuk çaresiz kalmamak için varsayıma başvurulmaktadır.

Bu kapsamda hak sahibinin muhtemel bakiye ömrünün PMF 1931 Tablosu veya TRH 2010 Kadın-Erkek Hayat tablosuna göre saptanması gerekir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları (HGK. 1989/4-586 esas, 1990/199 K) doğrultusunda uzunca bir zamandan beri zarar görenlerin muhtemel bakiye ömrü Fransa’dan alınan Population Mascline et Feminine isimli ve kısaca P.M.F. (Yaşam Tablosu – 1931) tablosu olarak ifade edilen tabloya göre belirlenmektedir. Bu uygulama doğrultusunda trafik kazalarından kaynaklanan tazminat davalarına temyiz dairesi olarak bakan Yargıtay 17. Hukuk Dairesi desteğin ve zarar görenin muhtemel bakiye ömrünün Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu’na göre belirlenmesi gerektiğini kabul etmektedir. Uygulamada gelir bağlama işlemlerinde yaşam süreleri hesaplanırken PMF-1931 (Population Masculine et Feminine) Fransız yaşam tabloları esas alınır. Bu tabloalrın uygulanmasının yasal dayanağı ise 5510 sayılı kanun geçici m. 3’e göre diğer düzenlemeler yürürlüğe girinceye kadar mevcut düzenlemelerin bu kanuna aykırı olmayan kısımlarının uygulanmaya devam edeceğine dair hükümdür. Bu nedenle yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar 506 sayılı Kanunun 22. maddesine dayanılarak uygulanan bu tablonun uygulanmasına devam edilmesi gerekmektedir.

Ancak zarar gören, işleten ve sürücü ile ZMMS sigortacısı aleyhine iş göremezlik veya destekten yoksun kalma tazminatı davası açmış ise ZMMS sigortacısının sorumluğunun ZMMS G.S. A.6.0 maddesinin “o-) Bu Genel Şart ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler.” Şeklindeki hükmü, EK 2 ve EK 3 kapsamında belirlenmesi gerektiğinden, malulün desteğin ve hak sahibinin bakiye ömrünün TRH 2010 tablosuna göre hesaplanması gerekir. Burada, madem ZMMS sigortacısının sorumluğu TRH 2010’a göre hesaplanıyor, karışıklığa sebep olmamak için, o zaman işleten ve sürücünün sorumluluğu da TRH 2010’a göre hesap edilsin denebilir. Aslında doğrusu da budur. Çünkü TRH 2010’un uygulanması zarar görenlerin de lehine olduğundan Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin aslında bu uygulamadan dönmesi gerekir.

SGK’nın 25.09.2012 tarihli 32 sayılı genelgesinde TRH-2010 (Türkiye Kadın-Erkek Hayat) tabloları yer almış ve bu yaşam sürelerinin buna göre hesaplandığı bildirilmişse de Yargıtay hala PMF-1931 tablosunu esas almaktadır. İş kazaları konusunda yer alan bu tartışma genel olarak trafik kazalarındaki tazminatın hesabında da söz konusudur. Yargıtay’ın değişik daireleri değişik yaşam tablolarını kullanmaktadır. İlk başlarda sadece Yargıtay 13. Hukuk Dairesi TRH-2010 tablosunu kullanmakta iken bu sayı az da olsa artış göstermektedir. Ancak bu konuda hakim anlayışın PMF-1931 tablosunun kullanılması olduğu söylenebilir.

Yargıtay’ın TRH-2010 tablosuna göre hazırlanmış bilirkişi raporlarının hükme esas alınamayacağına yönelik kararı da bulunmaktadır. Ancak son zamanlarda Yargıtay’ın TRH-2010 tablosunu esas alarak vermiş olduğu kararlara da rastlanmaktadır. Çünkü vücut tamlığının ihlali halinde zararın tespitinde TBK’nın 60. maddesi gereği şayet bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa ve zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe hakim, zarar görene en iyi giderim imkanı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar vermekle yükümlüdür. (TBK. m. 60) Bu nedenle zarar gören lehine hukuki sebeplerin yarışması ilkesi gereği zararın, zarar görenin lehine olan yöntem ile hesaplanması hakimin yasal görevidir.

Ancak iş kazalarından kaynaklanan cismani zarar ve destek tazminatı davalarına temyiz mahkemesi olarak bakan Yargıtay 10. Hukuk Dairesi Sosyal Güvenlik Kurumunun 2012/32 Sayılı Genelgesi ile ilk peşin sermaye değerlerinin hesabında, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmalarıyla hazırlanan Ulusal Mortalite Tablosu kısaca TRH 2010 tablosu olarak adlandırılan tablonun uygulanmasına karar verdikten sonra, bakiye ömrün tespiti için TRH 2010 tablosunun uygulanması gerektiğinin içtihat etmiştir.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatının Hesabı

  • Hesaba Esas Kazanç

Kural olarak bu kazanç ölen desteğin kaza anındaki veya varsayımsal olarak kazanılacağı kabul edilen kazancıdır. Destekten yoksun kalma tazminatında, ölen desteğin gerçek kazancının ispat edilmesi gerekir. Bu manada destek tazminatı isteyenler, ölenin kaza anındaki kazancını yahut sonradan kazanması muhtemel kazancını ispat ile yükümlüdür. Doğal olarak bu da ölen desteğin yaptığı veya yapması muhtemel işin ispatı ile mümkündür. Dolayısıyla tazminata esas kazanç ile yapılan iş arasında ayrılmaz bir ilişki bulunmaktadır.

Vücut tamlığının ihlali sonucu ölen desteğin işi ve kazancı somut olarak ispat edilmiş ise kazancın tespiti bakımından varsayıma başvurulamaz. Çünkü varsayım somuta yakın sonuca ulaşmak için başvurulan bir yöntemdir. Bu itibarla, hüküm gününe en yakın verilerin nazara alarak rapor tanzim gününe kadar gerçekleşen zararın somut olarak hesaplanması gerekir. Bu husus “gerçek belirli iken varsayıma gidilemez” ilkesinin de gereğidir. (HGK. 01.11.1995 tarih 1995/9-679 E. ve 1995/898 K.)

Vücut tamlığının ihlali sonucu bir kişinin ölmesi veya yaralanması ile bir işletmenin faaliyetinin işletilememesi nedeni ile dava açılmış ise işletmenin geliri değil vücut tamlığı ihlal olan kişinin işletme faaliyetinin yürütülmesine sağladığı kişisel katkı karşılığı elde ettiği kazanç tazminatın tespitinde esas alınmalıdır. Bu miktar da aynı işletmenin faaliyetini yürütmek için ölen ya da yaralanan kişinin yerine aynı nitelikleri haiz biri çalıştığında o kişinin kazanacağı gelirin para olarak karşılığıdır.

Vücut tamlığı ihlal edilen kişinin vaki olay nedeniyle halihazırdaki kazancından yoksun kalması yanında gelecekte gerçekleşmesi olası kazancından yoksun kalmış ise gelecekteki durum da nazara alınır. Bu manada vücut tamlığının ihlali sonucu ölen üniversite öğrencisi ise mezuniyet sonrası yapacağı mesleğine göre kazancı hesaplanmalıdır. Mağdurun öğrenci olduğu veya olacağı yönünde bir iddia var ise bu mutlaka araştırılmalıdır.

Yerleşik içtihatlara göre tazminata esas kazancın kişinin giydirilmiş net ücrreti üzerinden hesaplanması gerekir. Giydirilmiş kazanç tespit edilirken zarar görenin çıplak ücreti üzerine daimilik arz eden sosyal hak ve ödemeler dahil edilmelidir. Giydirilmiş ücret hesaplanırken, çıplak aylık ücret, ikramiye, prim, gece zammı, vardiya tazminatı gibi gelir kalemleri toplanarak bulunan kazançtır. Bu şekildeki giydirilmiş ücret yasal kesintiye tabi brüt aylıktır. Bu aylık bulunduktan sonra öncelikle %15 oranında sigorta primi düşülür ki bu durumda ortaya çıkan bakiye vergi matrahıdır. Bulunan vergi matrahından %15 gelir vergisi ve binde 6 damga vergisi tenzil edildikten sonra bulunan kazanç kişinin somut aktif dönemde tazminata esas alınacak net kazancıdır. Tenzil edilecek sigorta primi hesaplanırken sigorta tavan miktarının, gelir vergisi tenzili yapılırken vergi dilimlerinin, damga vergisi ve sendika aidatı tenzilinin giydirilmiş günlük ücret üzerinden hesaplanmasına dikkat edilmelidir.

Kişi günlük ücret almakta ise örneğin 20 gün üzerinden sigortalı gösterilmiş ise kişinin aylık geliri 20 güne bölünüp çıkan sonuç 30 ile çarpıldıktan sonra aylık net kazanç ve aylık net kazanç da 12 ile çarpıldıktan sonra yıllık net kazanç bulunmalıdır. Yargıtay kazançlarda yıllık artırımın %10 olacağını kabul etmektedir.

Ancak vücut tamlığının ihlali sonucu ölen kişinin ne iş yaptığı ve somut olarak elde ettiği geliri ispat edilemiyor ise kazancı ülkemizdeki cari asgari ücret üzerinden hesaplanmalıdır. Vücut tamlığının ihlali sonucu ölen destek 18 yaşından küçük ve çalışmıyor ise kazancı hangi yaştan itibaren neye göre belirlenecektir. Bu durum uygulamada karşılaşılan en temel sorunlardan biridir. Bu hususta Yargıtay’ın zaman zaman fiili çalışmayı ve kazanç elde etmeyi şart gören hatta ölen veya destek öğrenim görmekte ise öğrenim sürecinin bitmesi gerektiğine ilişkin kararlarına rastlanmaktadır.

  • Kazanç Dönemleri (Aktif / Pasif dönem)

Kazancı tazminata esas alınan müteveffanın bakiye ömrü ile paralel olarak kazanç dönemleri de aktif dönem ve pasif dönem kazancı olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu ayrım insan yaşamının doğasından kaynaklanmaktadır. Kazanç tespiti yapılırken kişinin çalışması esas alınmaktadır. Bu manada kişi doğduğu günden itibaren çalışmaya başlamamaktadır. Çünkü insanın çalışabilmesi için belirli bir fiziki güce kavuşması gerekir. Doğal olarak bu da ilerleyen yaşlarda mümkün olmaktadır. Kişi ancak bu yaştan sonra aktif olabilmekte ve kazanç elde etmektedir. Aynı şekilde insan, belirli bir yaştan sonra çalışmak için gerekli olan fizik gücünü kısmen kaybetmekte veya kaybettiği varsayılmaktadır. Bu şekilde insanın yaptığı işe göre çalışma gücünü kısmen yitirdiği veya yitirdiği kabul edile yaştan sonraki dönemi ile ölümü arasındaki dönemi pasif dönem olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle aktif çalışma yaşının başlangıcı ile sonunun tespiti, bakiye ömrünün tespiti kadar önemlidir. Yukarıda da açıklandığı üzere Yargıtay uygulaması itibariyle erkek ve kadınlar için aktif çalışma yaşının başlangıcı konusunda bir netlik yoktur.

Yargıtay’ın aktif çalışma yaşının başlangıcı konusunda netleşen bir uygulaması olmadığı halde aktif çalışma yaşının sonu konusunda netleşen uygulaması çerçevesinde kural olarak 60 yaşı erkek ve kadın ayrımı olmaksızın bu dönemin sonu olarak kabul etmektedir. Hak sahibinin muhtemel bakiye ömrünün 60 yaşına kadar olan bölümü aktif dönemi; 60 yaş ile muhtemel bakiye ömrünün sonu arasındaki dönemi ise pasif dönemi teşkil etmektedir. Ancak bu faraziyeye rağmen bazı meslek mensupları için yasa ile öngörülmüş daha geç bir emeklilik yaşı var ise aktif ve pasif yaşam sürelerinin bu düzenlemeye göre belirlenmesi gerekir. Örneğin devlet memurluğunda aktif çalışma yaşı 65’tir. Dolayısıyla memur bir kişinin ölümünden ötürü istenecek cismani zarar tazminatlarında kişinin aktif dönemi 65 yaşına göre hesaplanmalıdır. Polis veya asker gibi yıpranma oranları yüksek işlerde çalışan kişilerin aktif dönemleri ise mevzuatlarına uygun olarak daha kısa olarak tespit edilmelidir. Özel durumlar aktif ve pasif hayat sürelerinin 60 yaş faraziyesinden farklı olarak değerlendirilmesini gerektiriyor ise ona dikkat edilmelidir. Kişi zaten 60 yaşından önce emekli olmuş ise emekliye ayrıldığı yaştan sonraki dönemin pasif dönem olarak değerlendirilmesi gerekir.

Kişi ilgili mevzuatına göre 60 yaşından önce emekli olmuş ve emekli olduktan sonra fiilen bir iş yapmaya başlamış ise bu ihtimalde yoksun kalınan kişinin kazancını, emeklilikten sonra fiilen başladığı tarih ile 60 arası için fiilen çalıştığı işteki kazancına göre tespit etmek gerekir. Çünkü somut bir durum varken varsayıma başvurulamaz. Maddi gerçeklik ortada iken varsayıma başvurulamaz. Bu husus “gerçek belirli iken varsayıma gidilemez” ilkesinin de gereğidir. (HGK 01.11.1995 tarih 1995/9-679 E. ve 1995/898 K.)

Muhtemel bakiye ömrün pasif çalışma dönemi ise kişinin aktif çalışma döneminin sonu ile saptanan muhtemel bakiye ömrü arasındaki kısımdan ibarettir. Muhtemel bakiye ömrü 70 yıl olan bir kimsenin pasif çalışma dönemi kural olarak 10 yıldır. Kişinin ömrünün son 10 yılını emeklilikte geçireceği varsayılmaktadır. Pasif devre zararının hesaplanması sırasında esas alınan ücret, bir çalışmanın karşılığı değil, ekonomik bir değer taşıyan yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinin karşılığıdır. Hal böyle olunca da ücretle fiilen çalışanlara uygulanmak için getirilen asgari geçim indiriminin ücretli bir çalışmanın söz konusu olmadığı pasif dönem (devre) zararının hesaplanmasında dikkate alınamayacağı açıktır. Zira asgari geçim indirimi (agi) ücretin eki olmadığından, tazminat alacaklarının hesaplanmasında esas ücrete dahil edilemez.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Görevli ve Yetkili Mahkeme

Görev dava şartı olduğundan resen dikkate alınır ve davanın her aşamasında görevsizlik kararı verilebilir. Destekten yoksun kalma tazminatı hakkı, vücut tamlığının ihlalinden kaynaklanan cismani zarar olup şahıs varlığına ilişkin bir haktır. 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi ile de dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın şahıs varlığına ilişkin davalarda Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olduğu kabul edilmiştir.

2918 sayılı yasadan kaynaklanan sorumluluk kapsamında vücut tamlığının ihlalinden kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı zararına; işleteni veya sahibi Devlet, diğer kamu kuruluşları olan araçlar sebep olmuş olsa bile adli yargı yerleri görevlidir. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasına engel değildir. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da aynı esas geçerlidir. (2918 s. KTK. m.110/1)

Bu nedenle vücut tamlığının ihlalinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davalarında, ayrıca başka bir düzenleme yok ise görevli mahkeme kural olarak Asliye Hukuk Mahkemesidir. Ancak ayrıksı bir düzenleme var ise görevli mahkemeyi ona göre belirlemek gerekir. Bu nedenle özellikle Asliye Ticaret Mahkemesi ile İş Mahkemesinin görev alanına girip girmediğine bakılması gerekir.

  • Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevi 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde düzenlenmiştir. İlgili kanun maddesine göre her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın TTK’da öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava kabul edilmiştir. Bu düzenleme kapsamında Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevi belirlenirken ticari işin değil ticari işletmenin esas alındığı görülmektedir. Bu nedenle her ticari işten kaynaklanan uyuşmazlık ticari dava olarak kabul edilemez. Bu kapsamda Mali Mesuliyet Sigortası TTK’da düzenlen ticari iş niteliğinde olduğundan Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası nedeni ile sigorta şirketleri ve Güvence Hesabı aleyhine açılan davalarda Asliye Ticaret Mahkemesi görevlidir.
  • Hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işverenler arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuki uyuşmazlık bakımından ise İş Mahkemeleri görevli kabul edildiğinden hizmet sözleşmesi nedeni ile vücut tamlığının ihlalinden kaynaklanan iş göremezlik ve destekten yoksun kalma tazminatı davaları bakımından İş Mahkemesi görevlidir.

Vücut dokunulmazlığının ihlalinden kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı davalarında HMK’nın 6. maddesi kapsamında genel yetkili mahkeme, davalı gerçek kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri veya davalı tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesidir. Davalının birden fazla olması halinde davada HMK 7. madde gereği davalılardan her birinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir. Ancak vücut tamlığının ihlalinin kaynaklandığı hukuki ilişkiye göre yetkili mahkeme değişebilir. Şöyle ki;

  • Vücut tamlığının ihlali sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanmış ise HMK’nın 6. maddesi kapsamında davalı gerçek kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleșim yeri veya davalı tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi hatta HMK m. 10 anlamında sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesi de yetkilidir. HMK m. 10 ve bu kapsamda 6098 sayılı TBK’nın 89. maddesi iş kazalarından kaynaklanan davalarda uygulama bulmaktadır.
  • Vücut tamlığının ihlali haksız fiilden kaynaklanmış ise HMK m. 16 gereği haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir. Haksız fiil faili ile sigorta sözleşmesi nedeni ile sigorta şirketi aleyhine dava açılacak ise dava sigorta şirketinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi, HMK m. 15 gereği rizikonun gerçekleștiği yer mahkemesi, HMK m. 14 gereği sigorta şirketinin şubesinin bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir.
  • Paralel bir şekilde 2918 s. KTK m.110/2. ile motorlu araç kazalarından kaynaklanan hukuki sorumluluğa ilişkin davalarda sigortacının merkez veya şubesinin bulunduğu yer mahkemesi dışında sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemesi ve kazanın vuku bulduğu yer mahkemesi de yetkilidir. Bu kapsamda özellikle sigorta bölge müdürlüğünün bulunduğu yerlerde dava açılması halinde sigorta bölge müdürlüğünün şube olup olmadığı nedeni ile yetki itirazında bulunulması halinde, ticaret sicil müdürlüğünden bölge müdürlüğünün şube olarak kayıt görüp görmediği sorulup, kayıtlı ise mahkemenin yetkili olduğu kabul edilerek yargılama sürdürülmelidir. Kayıtlı değil ise yetkisizlik kararı verilmelidir.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Zamanaşımı

Destekten yoksun kalma tazminatı isteminin zamanaşımı süresi, haksız fiilden kaynaklı zararlarda TBK m. 72 gereği, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren 2 yıldır. Haksız fiillerde zarar, her zaman olay anında ortaya çıkmamaktadır. Mesela, bir iş kazası, trafik kazası veya doktor hatası nedeniyle ölüm halinde, ölene zarar veren eylem nedeniyle yıllarca tedavi gördükten sonra olay nedeniyle vefat etmesi mümkündür. Bu durumda destekten yoksun kalma tazminatı nedeniyle zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi ölüm tarihi olarak kabul edilecektir.

TBK m. 72 gereği, tazminat yükümlüsü veya zarar sonradan öğrenilse bile, her halükarda destekten yoksun kalma nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı 10 yılda zamanaşımına uğrar. Destekten yoksun kalma tazminatına konu fiil aynı zamanda suç teşkil eden bir fiil ise, suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi içinde tazminat davası açılabilmesine kanun koyucu tarafından yine haksız fiillerde zamanaşımını düzenleyen TBK m.72’de müsaade edilmiştir.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Yargıtay Kararları

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 12.9.2022 Tarih, 2021/3509E. 2022/5778K. Sayılı kararı

  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
  • Türk Medeni Kanunu 53. Madde

Davacılar vekili, davalılardan … adına kayıtlı olan … plakalı aracın 24/12/2004 tarihinde …’un sevk ve idaresinde iken tek taraflı meydana gelen kazada uçurumdan yuvarlandığını, araç içerisinde bulunan müvekkillerinin murisi …’nın hayatını kaybettiğini, araç sürücüsü …’un tam kusurlu olduğunu, kazada hayatını kaybeden …’nın henüz 12 yaşında ve 5. sınıfa giden başarılı bir öğrenci olduğunu, bu olay nedeni ile vefat eden …’nun anne ve babası ve kardeşlerinin …’nun her türlü desteğinden yoksun kaldıklarını, büyük bir üzüntü yaşadıklarını ileri sürerek …’nun vefatı nedeni ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile babası … için 2.500.-TL, annesi … için 2.500.-TL, kardeşleri … için 500.-TL, … için 500.-TL olmak üzere toplam 6.000.-TL destekten yoksun kalma tazminatının sigorta şirketlerinin limitleri ile sınırlı olmak kaydıyla faizi ile tahsiline, ayrıca babası … için 15.000.-TL annesi … için 15.000.-TL, kardeşleri … için 7.500.-TL ve … için 7.500.-TL olmak üzere toplamda 45.000.-TL manevi tazminatın araç sürücüsü … ve araç maliki ve işleteni …’tan faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacılar vekili 20/11/2007 tarihli ıslah dilekçesi ile davacı … ve … için açmış olduğu destekten yoksun kalma tazminatının davacı … yönünden 5.988,77 TL Rukiye yönünden 7.268,67 TL arttırmak suretiyle faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı … Sigorta A.Ş vekili, davanın reddini talep etmiştir.

Davalılar … Sigorta A.Ş. ve … Sigorta A.Ş. davaya yanıt vermemişlerdir.

Mahkemece, Dairemizin bozma ilamı ve tüm dosya kapsamına göre, ölen küçüğün kardeşleri olan diğer davacıların kural olarak kardeşleri ile destek verme, destek alma ilişkisi olmadığından ve desteğe ilişkin somut olayda özel bir durum ileri sürülüp ispatlanmadığından bu davacıların destekten yoksun kalmaya ilişkin davalarının reddine, davalı … Sigorta AŞ tarafından limiti ile birlikte dava tarihinden önce ödeme yapıldığından bu davalı yönünden karar verilmesine yer olmadığına, ancak bu sigorta şirketinin ödemelerinin hüküm altına alınan destekten yoksun kalma tazminatlarından oransal olarak indirildiği gerekçesi ile davacıların manevi tazminat davalarının kısmen kabulü ile davacı … için 9.000.-TL, Rukiye için 9.000.-TL, … için 5.000.-TL,… için 5.000.-TL manevi tazminatın olay tarihi olan 24.12.2004 tarihinden işleyecek ticari faizi ile davalılar … ve …’tan müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, davacılar … ve … tarafından açılan destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin davanın reddine, davalı … Sigorta A.Ş’ye açılan destekten yoksun kalma tazminatı ile ilgili davada şirket tarafından dava tarihinden sonra limiti ile tazminat ödendiğinden karar verilmesine yer olmadığına, davacılar … ve …’nın destekten yoksun kalma tazminatı davasının kabulüne, sigorta şirketleri tarafından yapılan ödemeler bilirkişiler tarafından hesaplanan tazminattan eşit olarak indirildikten sonra davacı … için 6.588,77 TL, davacı … için 7.868,67 TL tazminatın davalılar … Sigorta A.Ş yönünden dava tarihi olan 26.01.2005 tarihinden, diğer davalılar … ve … yönünden olay tarihi olan 24.12.2004 tarihinden işleyecek ticari faizi ile davalılar … Sigorta A.Ş,… Sigorta A.Ş, … ve …’tan tahsili ile davacılara verilmesine, davalı … Sigorta A.Ş.’ye yönelik açılmış olan davanın reddine karar verilmiştir.


Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 25.3.2021 Tarih, 2021/87E. 2021/3332K. Sayılı kararı

  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
  • Türk Medeni Kanunu 53. Madde

BK gereği, ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde, onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir. Yasa metninden de anlaşılacağı gibi destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların, desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Destekten yoksun kalma tazminatının mahiyeti ve amacı, ölenin eylemli yardımını alanların, desteğin ölümünden sonra da bu yardımdan mahrum kalmaması olduğuna göre; destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilebilmesi için, her şeyden önce, destek alma hakkı olan kişinin destek alma ihtiyacının devam etmesi gerekir.

Bu itibarla; ölenden eş sıfatıyla destek alan kişinin yeniden evlenmesi halinde, evlenen eşin, desteğinden yararlandığı kişinin yardımından yoksun kaldığından bahsedilemeyeceği ve desteği olan (eski)eşinden dolayı destek tazminatına hak kazanamayacağı açıktır.

Somut olaya bakıldığında; davacı eşin dava devam ederken (19.09.2018 tarihinde) yeniden evlenmiş olduğu, mahkemenin hükme esas aldığı hesap raporunda ise, davacı …’in muhtemel bakiye ömür süresinin tamamı için tazminat hesabı yapıldığı anlaşılmaktadır.

Oysa, destekten yoksun kalma tazminatının yukarıda ifade edilen amaç ve kapsamı karşısında; somut gerçeğin bulunduğu durumda varsayımlara dayalı hesaplama yapılamayacağı; destek alacaklısı olan davacının ancak eşinin ölüm tarihi ile kendisinin yeniden evlendiği tarih aralığı için tazminata hak kazanabileceği gözetilip hesaplama yapılmalıdır.


Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 04.02.2021 Tarih, 2020/12014E. 2021/715K. Sayılı kararı

  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
  • Türk Medeni Kanunu 53. Madde

Somut olayda, dosya kapsamından, desteğin anne ve babasının hayatta bulunduğu anlaşılmakta olup hükme esas alınan hesap raporunda ise anne ve baba için destek payı ayrılıp ayrılmadığı hususu belirtilmeksizin hesaplama yapıldığı, desteğin gelirinin davacılar eş ve çocuklar dışında kalan payının kime ayrıldığı hususu müphem bırakıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece, bilirkişiden ek rapor alınarak, desteğin anne ve babasının da hayatta olduğu gözetilmek suretiyle hükme esas alınan 30.03.2015 havale tarihli bilirkişi ek raporunda desteğin anne ve babasına pay ayrılıp ayrılmadığı hususu açıklığa kavuşturularak şayet anne ve babaya pay ayrılmadı ise anne ve babaya da pay ayrılarak davacıların destek paylarının yeniden değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.


Yargıtay 17. HD. 24.04.2018 tarih 2015/9639 E. ve 2018/4455 K.

  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
  • Türk Medeni Kanunu 53. Madde

Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Davacıların, ölen yakınlarının mevcut ve gelecekteki muhtemel desteğinden yoksun kalmaya ilişkin zarar talebi, davacıların henüz doğmamış ve geleceğe ilişkin zararı olduğundan, desteğin ve zarar giderim talebinde bulunan davacıların muhtemel yaşam sürelerinin usul ve uygulamaya uygun olarak belirlenmesi önem kazanmaktadır.

Somut olayda; hükme esas alınan 12.06.2014 tarihli bilirkişi raporunda, davacıların ve ölenin muhtemel bakiye yaşam sürelerinin, TRH 2010 Kadın-Erkek Hayat tablosuna göre belirlendiği, görülmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4- 586 esas, 1990/199 sayılı kararı ve Dairemizin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak desteğin ve davacıların muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu durumda mahkemece, desteğin ve destek alan davacıların muhtemel bakiye ömür sürelerinin PMF Yaşam Tablosu’na göre belirlenmesi suretiyle tazminatın hesaplanması konusunda ek rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, hatalı hesap içeren bilirkişi raporuna göre yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.


Yargıtay 17. HD. 08.05.2018 tarih 2015/6469 E. ve 2018/4738 K.

  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
  • Türk Medeni Kanunu 53. Madde
  1. Bir insanın ölümü hukukî anlamda bir zarar olmamakla beraber, bu yüzden yine de bazı zararlar meydana gelmiş olabilir. İşte BK’nın 45/II. maddesinin (6098 sayılı TBK m. 53) öngörmüş olduğu hal, ölüm sonucu vukua gelen bir kısım zararların tazminini hükme bağlamaktadır. Destekten yoksun kalma tazminatı Borçlar Kanununun 45/II. maddesinde düzenlenmiş olup “ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir” şeklinde hükme bağlanmıştır. Yasa metninden de anlaşılacağı gibi destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Yani haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK’nın 45/II. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Destekten yoksun kalma tazminatının doğması için, ölen kişinin üçüncü kişiye yardımda bulunması destek olması gerekir. Bu anlamda destek, tazminat hakkı bulunan kişiye fiilen, düzenli ve sürekli bir şekilde bakan veya bakması kuvvetle muhtemel kişi olmalıdır. Desteğin, ölüm halinde fiilen mevcut olması şart değildir. İlerde destek olunması mümkündür. Çocukların anne-babaya destek olmaları ise hayatın olağan akışına uygun bir durumdur. Nitekim, Yargıtay kararlarında açıkça, evladın ileride ana-babasına destek olacağı kabul edilmiştir. Bunun aksini iddia eden, ispat etmek zorundadır. Kaldı ki somut olayda destek Özkan Yornuk ile davacı annesi Şükriye’nin aynı evde ikamet ettikleri de tanık beyanları ile sabittir. Bu durumda mahkemece, davacı anne yönünden dava dilekçesinde talep edilmiş olan maddi zarar kalemleri yönünden, deliller toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hatalı gerekçe ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Yargıtay 17. HD. 17.05.2018 tarih 2016/18089 E. ve 2018/5186 K.

  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
  • Türk Medeni Kanunu 53. Madde

Dava trafik kazası nedeni ile destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Desteğin bir işi ve kazancı yoksa, bedensel varlığıyla “yardım ve hizmet ederek destek olacağı; yaşlı kişilerin de emeklilik günlerinde “yardım ve hizmet ederek yakınlarına destek sağlayacakları kabul olunarak, bu kişilerin desteğinden yoksun kalanların tazminatı yasal asgari ücretler üzerinden hesaplanmalıdır. Aynı biçimde ev kadınlarının ev hizmetlerinden yoksunlukta da hesap unsuru yasal asgari ücretler olmalıdır.

Somut olayda davacıların desteğinin kaza tarihinde herhangi bir işte çalışmadığı ev hanımı olduğu dosya kapsamı ile sabittir. Mahkemece hükme esas alınan aktüer raporunda desteğin ev hanımı olduğu ve asgari ücret düzeyinde gelir elde edeceği kabul edilerek hesaplama yapılması yerindedir. Ancak anılan raporda ücretin netleştirilmesi sırasında asgari geçim indiriminin dikkate alınması hatalı olmuştur. Davacıların zararının hesaplanması sırasında esas alınan asgari ücret, bir çalışmanın karşılığı değil ekonomik bir değer taşıyan yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinin karşılığıdır. Hal böyle olunca da ücretle fiilen çalışanlara uygulanmak için getirilen asgari geçim indiriminin, ücretli bir çalışmanın söz konusu olmadığı ev hanımı desteğin ölümü nedeni ile uğranılan zararın hesaplanması sırasında dikkate alınamayacağı açık ve seçiktir.

Gerçekten 01.01.2008 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 5615 Sayılı Yasa’nın 2. maddesiyle değişik 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun asgari geçim indirimi başlıklı 32. maddesine göre “Ücretin gerçek usulde vergilendirilmesinde asgari geçim indirimi uygulanır. Asgari geçim indirimi; ücretin elde edildiği takvim yılı başında geçerli olan ve sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgari ücretin yıllık brüt tutarının; mükellefin kendisi için %50’si, çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eşi için %10’u, çocukların her biri için ayrı ayrı olmak üzere; ilk iki çocuk için %7.5 diğer çocuklar için %5’idir. Gelirin kısmi döneme ait olması halinde, ay kesirleri tam ay sayılmak suretiyle bu süreye isabet eden indirim tutarları esas alınır. Asgari geçim indirimi, bu fıkraya göre belirlenen tutar ile 103. maddedeki Gelir Vergisi Tarifesi’nin birinci gelir dilimine uygulanan oranın çarpılmasıyla bulunan tutarın, hesaplanan vergiden mahsup edilmesi suretiyle uygulanır. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.


Yargıtay 17. HD. 30.01.2018 tarih 2016/11898 E. ve 2018/386 K.

  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
  • Türk Medeni Kanunu 53. Madde

Dava trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.

Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında, destek payları doğru belirlenerek, destekten yoksun kalanlara müteveffanın sağlığında sağlamış/sağlayacak olduğu yardımın miktarı da doğru şekilde hesaplanmalıdır. Somut olayda, dosya kapsamından, desteğin 2004,2007 ve 2011 doğumlu üç küçük çocuğu bulunduğu anlaşılmakta olup, hükme esas alınan 10.02.2015 tarihli hesap raporunda ise çocuklar için destek payı ayrılmadan desteğin gelirinin davacılar eş, anne ve baba yönünden paylaştırılmak suretiyle hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece, bilirkişiden ek rapor alınarak, desteğin üç küçük çocuğunun olduğu gözetilmek suretiyle davacıların destek paylarının yeniden değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.


Büyük HGK. 22.06.2018 tarih 2016/5 E. 2018/ K. sayılı İBK.

  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
  • Türk Medeni Kanunu 53. Madde

Anne-babanın çocuğunun haksız fiil ve/veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, desteklik ilişkisinin varlığının ispatı için Sosyal Güvenlik Kurumundan gelir bağlanması şartının aranmayacağı, çocukların anne ve babaya destek olduklarının karine olarak kabulünün gerektiği.


HGK. 18.04.2007 tarih 2007/4222 E. ve 2007/222 K.

  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
  • Türk Medeni Kanunu 53. Madde

Burada önemle belirtmek gerekir ki destek olacak çocuk konusunda kesinlikle bir cinsiyet ayrımı söz konusu değildir. Dava konusu olayda mahkemenin davacıların ölen kızlarının yaşı sosyal durumu, toplumdaki çalışan kadınların azlığı, kızların evlendiklerinde gelirlerini kendi evi ve çocuklarına vakfettikleri, anne ve babaya destek olmalarının pek muhtemel görünmediği gerekçesine somut olaya ne de hayatın gerçeklerine uygun bulunmamaktadır. Davacıların, ölen kızlarının desteğine muhtaç olacakları karine olarak kabul edilip sonucuna göre bir hüküm kurulması…


Yargıtay 17. HD. 27.03.2018 tarih 2017/3596 E. ve 2018/3349 K.

  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
  • Türk Medeni Kanunu 53. Madde

Somut olayda mahkemece hükme esas alınan hesap bilirkiși raporunda hesaplamada davacı için asgari geçim indirimli asgari ücret esas alınmış, aktif- pasif dönem ayrımı yapılmamıştır. Oysaki yukarıdaki açıklamalar ışığında olay tarihinde 42 yaşında olan davacı için aktif-pasif dönem ayrımı yapılarak, pasif dönem zararının, asgari geçim indirimi olmaksızın asgari ücret üzerinden hesaplanması gerekmektedir.


Yargıtay 17. HD. 26.04.2018 tarih 2018/821 E. ve 2018/4567 K.

  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
  • Türk Medeni Kanunu 53. Madde

Dava haksız fiilden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Bilindiği gibi, asliye mahkemeleri, Asliye Hukuk ve Asliye Ticaret Mahkemeleri olarak ikiye ayrılır. Asliye Ticaret Mahkemeleri, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevine giren ticari davaların çözümlendiği mahkemelerdir. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevine giren işler dışında kalan tüm uyuşmazlıklar Asliye Hukuk Mahkemesi’nce çözümlenir. Hangi davaların ticari dava olduğu TTK’nın 4. maddesinde sayılmıştır. Bundan başka, bir yerde ticaret mahkemesi varsa, Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevi içinde bulunan ve bu kanunun 4. maddesi hükmünce ticari sayılan davalarla hususi hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek işlere Asliye Ticaret Mahkemesi’nde bakılacağı düzenlenmiştir. TTK’nın 4. maddesinde, bu kanundan doğan hukuk davalarının, ticari dava sayıldığı, aynı Kanunun 5/2. maddesinde, bir yerde ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu kanunun 4. maddesi hükmünce ticari sayılan davalara, ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları düzenlenmiştir. TTK’nın 3. maddesinde, “bu kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir” hükmü getirilmiştir.

Bir hukuki işlemin veya fiilin TTK kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen, bu kanunda düzenlenen hususlarla, bir ticari işletmeyi ilgilendiren bir hukuki işlemin veya fiilin olması gerekir.

Somut olayda; davacı Ego Genel Müdürlüğü ve davalı Türk Telekomünikasyon A.Ş. TTK anlamında tacir olduğu gibi, dava tarafların ticari işletmeleri bünyesinde gerçekleşen haksız fiile dayalı ticari dava niteliğinde olduğundan uyuşmazlığın Asliye Ticaret Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetilmesi gerekir. Bu durumda mahkemece, uyuşmazlığın Asliye Ticaret Mahkemesinin görevine girdiği dikkate alınarak, dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu biçimde işin esasına girilerek hüküm kurulması doğru değildir.


Yargıtay 17. HD. 23/11/2017 tarih 2016/15406 E. ve 2017/10929 K.

  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
  • Türk Medeni Kanunu 53. Madde

Dava, trafik kazası sonucu uğranılan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. 5521 sayılı İş Kanunu’nun 1’inci maddesi uyarınca yasaya göre işçi sayılan kişilerle işveren arasındaki iş akdinden kaynaklanan uyuşmazlıklara bakmakla İş Mahkemesi görevlidir. Davacı ile diğer davalılar arasında aynı ilişkinin bulunmaması görevi etkilemez. Ancak; somut olayda, mahkemece İş Mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesi ile dava dilekçesinin görev yönünden reddine dair karar verilmiş ise de; davacıların desteği ile davalılar arasında işçi-işveren ilişkisinin bulunmadığı ve davanın haksız eyleme dayalı olarak açıldığı, bu nedenle davanın genel görevli mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir.


Yargıtay 17. HD. 28.5.2015 tarih 2014/1224 E. ve 2015/7942 K.

  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
  • Türk Medeni Kanunu 53. Madde

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde, özellikle davanın davalının bölge müdürlüğünün bulunduğu Adana’da açılmış bulunmasına, oluşa uygun olarak düzenlenen aktüerya bilirkişisi raporunda belirtilen destek tazminatına ilişkin hesaplamanın hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına, davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıklarına, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağına; dolayısıyla araç sürücüsünün tam kusurlu olmaları halinde, desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceğine; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’na göre, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı davalı sigorta şirketi, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığına ve olayda sürücü tam kusurlu olsa bile, destekten yoksun kalan davacılar da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğundan, davalı sigorta şirketinin sorumlu olacağına (HGK’nın 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 esas-411 karar, HGK’nın 22.2.2012 gün 2011/17-787 esas 2012/92 karar, HGK’nın 16.1.2013 gün ve 2013/17- 1491 Esas 2013/74 Karar sayılı ilamları uyarınca) göre davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA.

X
kadim hukuk ve danışmanlık