Adli kontrol kararı, tutuklama nedenlerinin var olmasına rağmen tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığı hallerde, tutuklama tedbirine alternatif olmak üzere şüpheli veya sanık hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen bir veya birden fazla yükümlülüğün uygulanmasıdır. Adli kontrol, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109. ve 115. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kişi hürriyetini ağır bir şekilde sınırlayan tutuklamaya alternatif bir tedbirdir. Fakat uygulamada tutuklamayı tamamlayan, onun devamı niteliğinde olan, hatta bazı yükümlülükler açısından tutuklamadan dahi daha ağır sonuçlara neden olan bir yaptırımdır.
- Yargıtay’a göre adli kontrol kararı; “Yasanın amacı ve tedbirden beklenen netice birlikte değerlendirildiğinde, adli kontrol tedbiri tutuklama tedbirini istisna haline getirmiştir. Amaca daha uygun ve kişi hürriyetini sınırlı bir şekilde kısıtlayan adli kontrol tedbiriyle amaca ulaşma imkanı varsa, tutuklama tedbirine doğrudan başvurulmayacaktır. Adli kontrol tedbiriyle beklenen amaç, tutuklamada olduğu gibi şüpheli veya sanığın kaçmasını ya da delilleri karartmasını engellemek, yargılamayı bu sayede sağlıklı bir şekilde yapmak ve verilen kararın infazını sağlamaktır.”
- Anayasa Mahkemesi’ne göre adli kontrol kararı; “Şüpheli ve sanığın tutuklama koşullarının varlığı halinde, ölçülülük çerçevesinde ve tutuklamayla ulaşmak istenen amaca elverişli olduğu taktirde, kişi kanundan sayılan bir veya birkaç adli kontrol tedbirine tabi tutulabilir.”
Ceza yargılamalarının soruşturma ya da kovuşturma aşamalarında tutuklama şartlarının varlığı halinde, tedbir olarak kişi hakkında tutuklama kararı verilebilmektedir. Ancak tutuklama tedbiri, şüpheli veya sanık hakkında hürriyet yoksunluğu gibi dezavantajları da beraberinde getirmektedir. Kişinin özgürlüğünü sekteye uğratmamak ve aynı zamanda da yargılamanın düzgün bir şekilde yapılabilmesi için tedbir alınabilmesi adına 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Adli Kontrol Tedbiri düzenlenmiştir. Tutuklama tedbiri kadar ağır olmamakla birlikte yargılama için telafisi güç zararların ortaya çıkmasını önlemek ve Anayasa’da bulunan ölçülülük ilkesinin uygulanması adına şüpheli veya sanık hakkında adli kontrol kararı verilebilmektedir.
Adli Kontrol Nedir?
Adli Kontrol, CMK’nın 109 ile 115. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Adli kontrol, tutuklama nedenlerinin varlığı halinde, şüpheli veya sanığın tutuklanması yerine kanunda öngörülen yükümlüklere tabi tutulmasıdır. Adli kontrol, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile düzenlenen bir kurumdur. Adli kontrol kararının tutukluluktan beklenen amaçları karşılayabileceği durumlarda, tutuklama tedbirine başvurulmamalıdır. CMK’nın 109. maddesine göre adli kontrol; “Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınmasına karar verilebilir.” olarak geçmektedir. Tutuklanma yasağının bulunduğu hallerde de adli kontrol tedbiri uygulanacağı CMK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasında geçmektedir.
Adli kontrol, tutuklama nedenlerinin varlığı halinde, tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığı hallerde şüpheli veya sanık hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen bir veya birden fazla yükümlülüğün uygulanması olarak tanımlanabilir. Adli kontrolü düzenleyen maddenin gerekçesinden de anlaşılacağı üzere adli kontrol kurumu, kamu düzeni ile kişi özgürlüğü arasında denge kurmak suretiyle, aynı işleve sahip tutuklama tedbirinin büyük oranda yerini almak amacıyla getirilmiştir. Ceza yargılamasının gecikmeksizin gerçekleştirilebilmesi, maddi gerçeğin ortaya çıkması ve hükmedilen kararların uygulanabilmesini sağlamak amaçlarıyla “ölçülülük ilkesi” uyarınca, tutuklama tedbiri yerine adli kontrol tedbiri uygulanabilir. Tutuklama tedbirinin ölçülü olmayacağı veya tutukluluk sürelerinin dolması halinde alternatif bir koruma tedbiri olarak da adli kontrol tedbiri uygulanır.
Bir Yargıtay kararında belirtildiği gibi; “Yasanın amacı ve tedbirden beklenen netice birlikte değerlendirildiğinde, adli kontrol tedbiri tutuklama tedbirini istisna haline getirmiştir. Amaca daha uygun ve kişi hürriyetini sınırlı bir şekilde kısıtlayan adli kontrol tedbiriyle amaca ulaşma imkânı varsa, tutuklama tedbirine doğrudan başvurulmayacaktır. Adli kontrol tedbiriyle beklenen amaç, tutuklamada olduğu gibi şüpheli veya sanığın kaçmasını ya da delilleri karartmasını engellemek, yargılamayı bu sayede sağlıklı bir şekilde yapmak ve verilen kararın infazımı sağlamaktır.”
Türk Ceza Hukukunda güvenlik tedbirleri CMK 90-134. maddeler arasında düzenlenmiştir. Koruma tedbirlerinde amaç şüphelinin veya sanığın kaçma, delilleri yok etme gibi soruşturma ve kovuşturmanın gidişatını etkileyecek durumların önüne geçmektir. Türk Ceza Hukukunda tutukluluk istisnai bir durumdur, kişinin özgürlüğü elzem durumlar dışında kısıtlanamaz. Tutukluluk kimi zaman telafisi mümkün olmayan zararlara sebep olduğu için Türk Ceza Hukukunda adli kontrol tedbiri daha fazla uygulanmaktadır. Öncelikle adli kontrol kararı altında geçen süreler, şahsi hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilmez. Yani ceza davası sonunda hükmedilen ceza miktarından, adli kontrol altında geçen süre indirilmez. Bunun birlikte adli kontrol tedbiri nedeniyle ileride devlete maddi ve manevi tazminat davası açılamaz.
Şüpheli veya sanık hakkında prensip olarak gıyabında tutuklama kararı verilemezken, kanun koyucu adli kontrol kararı için şüpheli veya sanığın yokluğunda ve savunması alınmadan da karar verilmesinde bir sakınca görmemiştir. Yurtdışına çıkış yasağı gibi adli kontrol kararları ancak bu şeklide verilebilir. Dolayısıyla şüpheli veya sanık mahkemede olmadan da adli kontrol tedbirine karar verilmesine engel yoktur. Savcılık tarafından ifadesi alınan şüpheli hakkında sadece adli kontrol tedbiri istenecekse, şüphelinin mevcutlu olarak mahkemeye gönderilip gönderilmeyeceği hususunda, her ne kadar kanun bir zorunluluk yoktur. Kişinin mahkemeye taleple birlikte gönderilmesi gerekir. Ancak bu zorunlu değildir. Kişi salıverildikten sonra sulh ceza hâkimliğinden adli kontrol talebinde bulunulabilir.
Adli Kontrol Şartıyla Serbest Bırakıldı
“Adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı” cümlesi kişinin tutuklanmadığını ama adli kontrol kararı verildiği anlamına gelir. Ceza soruşturmasına maruz kalan her insan bu cümlenin iyi veya kötü yanları olduğunu bilir. İyi tarafını tutuklanmadığını yani serbest bırakıldığı, kötü tarafı ise adli kontrol kararı ile bir yükümlülüğe tabi tutulduğudur. Adli kontrol, bir tutuklama sebebinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine başvurulabilecek bir tedbirdir. Yine bu tedbire, kanunda tutuklama yasağı öngörülen hallerde de başvurulabilir. Kanunlarda öngörülen tutukluluk sürelerinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında da adli kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir. Adli kontrol olarak uygulanacak tedbir türleri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109/3. maddesinde açıkça sayılmıştır.
Şüpheli, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hakimliğinin kararıyla, soruşturma evresinin her aşamasında adli kontrol altına alınabilir. Hakim, Cumhuriyet savcısının istemiyle, adli kontrol uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülük altına koyabilir, kontrolün içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir.
Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremediği 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16/3. maddesi uyarınca tespit edilen şüpheliler ile gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren 6 ay geçmemiş bulunan kadın şüphelilerin tutuklanmaları yerine adli kontrol altına alınmalarına da karar verilebilir. Kanun koyucu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda bu tedbire yer vermekle, “kişi hürriyeti” ile “adli makamların yürüttüğü sürecin amacına ulaşmasının gerekliliği” arasında mükemmel bir denge kurmuştur. Tutuklamanın kişi hürriyetini en ağır şekilde kısıtlayan koruma tedbiri olduğu ve hürriyeti kısıtlanan şüphelinin yargılama sonucu suçsuz bulunabileceği hususları dikkate alınarak, şartlar oluştuğu takdirde şüpheli hakkında tutuklama yerine adli kontrol talebinde bulunulmasında yarar vardır. Bu sebeple müdafi de yapacağı savunma kapsamında yasal şartların varlığı halinde şüphelinin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınmasını talep etmelidir.
Adli Kontrol Tedbirine Kim Karar verir?
CMK’nın 110. maddesinin ilk fıkrasına göre adli kontrol kararı soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hakimi tarafından verilebilir. Şüpheli hakkında, Cumhuriyet Savcısının istemi ve sulh ceza hakiminin kararı ile soruşturma evresinin her aşamasında adli kontrol kararı verilebilir. Adli kontrol kararı verilmesi hususunda, Cumhuriyet savcısı sadece istemde bulunabilir, doğrudan adli kontrol kararı veremez. Hakim, savcının istemiyle, adli kontrol kararı verirken şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülük altına alabilir; adli kontrol kararının içeriğini oluşturan yükümlülükleri tamamıyla veya kısmen kaldırabileceği gibi değiştirebilir ve şüpheliyi vermiş olduğu adli kontrol kararlarına uymaktan bağışık tutabilir. Ancak tutukluluğa itiraz veya tutukluluk incelemesinde sulh ceza hakimi savcının talebi olmadan resen tutukluluk kararını kaldırarak adli kontrole karar veremez.
Aynı maddenin üçüncü fıkrasına göre kovuşturma aşamasında davaya bakan hakim veya mahkeme resen adli kontrol kararı verebilmektedir. Adli kontrol kararı sadece soruşturma evresinde değil, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da kovuşturma evresinin her aşamasında uygulanabilir. Uygulamada taraflardan birinin istemi üzerine de hakim adli kontrol kararı verebilmektedir. Hakim adli kontrol yaptırımlarından birinin veya birkaçının birden uygulanmasına karar verebilir. Yani;
- Soruşturma aşamasında: Savcının talebi ile Sulh Ceza Hakimi tarafından verilir. Soruşturma evresinde adli kontrol kararı verilmesi için üç tane şart gerçekleşmelidir. Bunlardan birincisi şüpheli şahsın işlediği iddia edilen fiilin CMK m. 100’e göre tutuklamayı gerektirecek bir suç olması gerektiğidir. Diğer şartlar ise Cumhuriyet savcısının istemde bulunması ve sulh ceza hakiminin karar vermesi gerektiğidir.
- Kovuşturma aşamasında: Ağır Ceza Mahkemesi veya Asliye Ceza Mahkemesi tarafında resen verilir. Yine kovuşturma safhasında savcının ya da diğer tarafların talebi ile de mahkeme adli kontrol tedbirini uygun görebilir. Kovuşturma safhası istinaf ve temyiz kanun yolları da kapsar. Bu nedenle bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay da adli kontrol kararı verebilir.
CMK 110. maddesinin dördüncü fıkrasına göre adli kontrol yükümlülüğünün devam edip etmeyeceği en geç dört ay aralıklarla soruşturma Cumhuriyet savcısı istemi üzerine sulh ceza hakimi, kovuşturma evresinde resen mahkeme tarafından belirlenir. Şüpheli veya sanık hakkında gıyabında tutuklama kararı verilemezken, adli kontrol kararı için şüpheli veya sanığın yokluğunda ve savunması alınmadan da karar verilmesinde kanun koyucu tarafından bir sakınca görülmemiştir.
Yurtdışına çıkış yasağı gibi adli kontrol kararları, gıyabında verilebilir. Dolayısıyla şüpheli veya sanık mahkemede olmadan da adli kontrol tedbirine karar verilmesine engel yoktur. Savcılık tarafından ifadesi alınan şüpheli hakkında sadece adli kontrol tedbiri istenecekse, şüphelinin mevcutlu olarak mahkemeye gönderilip gönderilmeyeceği hususunda kanun bir zorunluluk yoktur. Kişinin taleple birlikte mahkemeye gönderilmesi zorunlu değildir. Kişi salıverildikten sonra sulh ceza hakimliğinden adli kontrol talebinde bulunulabilir.
Adli Kontrol Kararı Şartları
CMK madde 109’a göre “Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.” denilmektedir. Adli kontrol tedbiri, tutuklama tedbirine alternatifi olması nedeniyle, öncelikle tutuklamaya ilişkin aranan şatların mutlaka bulunması gerekir. Buna göre kişinin tutuklanmasına yetecek kadar kuvvetli suç şüphesi gerekmektedir. CMK 100. maddesinin dördüncü fıkrasına göre sadece adli para cezası verilen veya vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar hariç üst sınırı 2 yılı aşmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez denmektedir fakat aynı durumlarda şüpheli veya sanık için adli kontrol tedbirleri uygulanabilecektir. Adli kontrol tedbiri, kişinin tutuklanması gibi ağır bir sonuç doğurmadığından suç sınırlaması getirilmemiş olup tüm suçlar açısından adli kontrol tedbirine başvurulabilir.
Adli kontrol kararı tutuklama kararı kadar ağır bir tedbir olmamakla birlikte, bir bakımdan yine kişinin hak ve hürriyetlerini kısıtlamaktadır. Bu nedenle sanık ya da şüpheli hakkında adli kontrol tedbiri verilebilmesi için, tutuklama tedbirindeki gibi kuvvetli suç şüphesi olması gerekmektedir. Tutuklama kararı istisnaidir. Adli kontrol kararın yetersiz kalacağı kanaatine varılırsa tutuklama kararı verilmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararı verilirken neden adli kontrol tedbiri yerine tutuklama tedbiri uygulandığı gerekçeli bir şekilde kararda belirtilmelidir. Son olarak madde 100/4’te “Sadece adli para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez” şeklinde belirtilmiştir. Yani tutuklama kararı verilemeyen durumlarda adli kontrol verilebilir. Bu çerçevede adli kontrol kararı verilmesinin şartlarını üç başlık altında toplamak mümkündür;
- Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması,
- Bir tutuklama nedeninin (CMK m.100/f.2) bulunması,
- Tutuklama tedbirinin somut olayda orantısız olması
Adli Kontrol Tedbirleri
Adli kontrol tedbiriyle kişi hürriyeti tam olarak sınırlandırılmadığı gibi, kişi tamamen serbest de bırakılmamaktadır. Bu sebeple adli kontrol tedbiri de tutuklama tedbirinde olduğu gibi, Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca ancak kanunda düzenlenmelidir. Yani kanunda olmayan bir tedbir, adli kontrol tedbiri olarak uygulanamaz. Bu nedenle kanunla hangi tedbirlerin adli kontrol tedbiri olarak uygulanacağı açıkça yazılmıştır. CMK madde 109/3 de adli kontrol tedbiri olarak, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını öngörmüştür. Sulh ceza hakimi bu tedbirlerden birine hükmedeceği gibi, ölçülülük kapsamında kalmak kaydıyla, amaca ulaşmak için soruşturma ve kovuşturma konusuna da dikkate alarak birden fazla tedbire de hükmedebilir. Bu tedbirler;
- Yurt dışına çıkmamak (CMK 109/3)
- Hakim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak (CMK 109/3)
- Hakimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde mesleki uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak (CMK 109/3)
- Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek (CMK 109/3)
- Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi ve muayene tedbirlerine tabi olmak ve bunları kabul etmek (CMK 109/3)
- Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok ödeme süreleri, cumhuriyet savcısının isteği üzerine hakimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak (CMK 109/3)
- Silah bulundurmamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silahları makbuz karşılığında adli emanete teslim etmek (CMK 109/3)
- Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hakim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere ayni veya kişisel güvenceye bağlamak (CMK 109/3)
- Aile hükümlülüklerini yerine getireceğine ve adli kararlar gereğince ödemeye mahkum edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek (CMK 109/3)
- Konutunu ter etmemek (6352 sayılı Kanun m.98)
- Belirlenen yer ve bölgelere gitmemek (6352 sayılı kanun m.98)
- Belirlenen yer ve bölgelere gitmemek (6352 sayılı kanun m.98)
- Belirlenen çevre sınırları dışına çıkmamak (ÇKK 20.madde)
- Belirlenen bazı yerlere gidememek veya ancak bazı yerlere gidebilmek (ÇKK 20.madde)
- Belirlenen kişi ve kuruluşlarla ilişki kurmamak (ÇKK 20.madde)
şeklinde sıralanmıştır. Şüpheli/sanık hakkında verilecek olan adli kontrol tedbir kararı yukarıda belirtilen tedbirlerden biri olabileceği gibi birden fazla tedbir kararı aynı anda da verilebilmektedir.
Yurt Dışına Çıkmamak
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109/3-a maddesinde düzenlenmiştir. Bu tedbirin amacı, şüpheli veya sanığın yurt dışına kaçmasını engellemektir. Yargılama sonunda hükmedilecek muhtemel cezanın infazının işlevsiz bırakılması amacıyla şüpheli veya sanık yurt dışına kaçabilir. Buna engel olmak amacıyla kanun koyucu tarafından böyle bir düzenleme yapılmıştır.
Hâkim Tarafından Belirlenen Yerlere, Belirtilen Süreler İçinde Düzenli Olarak Başvurmak
Kanunun 109/3-b maddesinde düzenlenmiştir. Soruşturma aşamasında sulh ceza hakimi, kovuşturma aşamasında yargılamayı yapan mahkeme tarafından, şüpheli veya sanığın belirtilen sürelerde belirtilen yerlere başvurması şeklinde karar verilebilir. Uygulamada genellikle, şüpheli veya sanığın ikametgahına en yakın kolluk birimine imza atması şeklinde tedbir verilmektedir. Bu tedbirin amacı da şüphelinin kaçmasının önüne geçmektir. Söz konusu bu tedbir uygulanırken, ölçülü bir süre ile uygulandığına dikkat etmek gerekecektir. Adli kontrol kararının içerik ve süresinin tutuklama gibi kişilerin hürriyetinden yoksun bırakılma sonucunu doğurabilecek nitelikte olmaması gerekir.
Hakimin Belirttiği Merci veya Kişilerin Çağrılarına ve Gerektiğinde Mesleki Uğraşlarına İlişkin Veya Eğitime Devam Konularındaki Kontrol Tedbirlerine Uymak
Bu fıkra kapsamında özellikle şüpheli veya sanık hakkında eğitim tedbirine hükmedilmektedir. Örneğin hırsızlık yapan bir şüpheli hakkında, hırsızlık suçunun cezası ile bu suçun mağdur ve şüpheli üzerindeki olumsuz etkileri konusunda bilinçlenmesi için, konusunda uzman bir kişiden eğitim alması konusunda adli kontrol tedbiri verilebilir. Hatta mesleği olmayan şüpheli hakkında meslek edindirme kurslarına devam etmesi şeklinde adli kontrol tedbirine hükmedilebilir.
Her Türlü Taşıtları veya Bunlardan Bazılarını Kullanamamak ve Gerektiğinde Kaleme, Makbuz Karşılığında Sürücü Belgesini Teslim Etmek
Özellikle taksirli yaralama suçlarında, kusur durumu ağır olan şüpheli hakkında uygulanan bir tedbirdir. Şüphelinin taksirli eylemi basit düzeyde ve geçimini araç kullanarak sağlıyor ise bu tedbire hükmetmek ölçülü olmayacaktır. Örneğin ticari taksi şoförlüğü yapan kişinin basit taksiri ile meydana gelen ölümlü trafik kazasında, bu tedbirin uygulanması ölçülü olmayacaktır. Ancak aşırı derece alkollü ve hızlı ise, bu tedbirinin uygulanmasının ölçülü olacağı kanaatindeyiz. Kanunun 109/5 maddesi de, Hakim veya Cumhuriyet Savcısının, bu tedbire ilişkin olarak, şüphelinin mesleki uğraşlarında araç kullanmasına sürekli veya geçici izin verebileceği düzenlenmiştir. Kişiye her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanmama ya da kaleme makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etme yükümlülüğüne dair adli kontrol tedbiri verilmesi halinde, kişinin ekonomik olarak zor durumda kalacağı anlaşılırsa, hakim veya cumhuriyet savcısı, kişiye geçici veya sürekli izin verebilir.
Özellikle Uyuşturucu, Uyarıcı veya Uçucu Maddeler İle Alkol Bağımlılığından Arınmak Amacıyla, Hastaneye Yatmak Dahil, Tedavi veya Muayene Tedbirlerine Tabi Olmak ve Bunları Kabul Etmek
Şüpheli veya sanık, uyuşturucu veya alkol bağımlısı ise, bu bağımlılıklardan kurtulmak amacıyla tedavi tedbirine tabi tutulabilir. Özellikle kullanmak amacıyla uyuşturucu bulundurmak suçlarında uygulanabilecek bir tedbirdir. Bu tedbir kapsamında, tedavide geçirilecek süre, verilecek cezadan mahsup edilecektir.
Güvence Miktarını Yatırmak
Kanun koyucu bu tedbire Cumhuriyet Savcısının talebi üzerine hakim tarafından karar verileceğini belirtmiştir. Buradan Cumhuriyet Savcısının talebi olmadan hakim tarafından res’en karar verilemeyeceği düzenlenmiştir. Tutuklamaya sevk edilen şüpheli hakkında, hakim tutuklama talebinin reddine karar vererek bu tedbirin uygulanmasına karar verebilecektir. Güvence miktarı belirlenirken şüphelinin ekonomik durumu göz önünde bulundurulacaktır. Miktarı ve bir defada yada birden çok taksitler halinde ödenip ödenmeyeceği de hakimce belirlenecektir. Kanunun 109/3-f, h ve i maddeleri gereğince hükmedilecek güvence tedbirlerine ilişkin olarak kanunun 113, 114 ve 115 maddelerinde özel düzenlemeler yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere hakimin güvenceye hükmedebilmesi için mutlaka Cumhuriyet Savcısının istemi olması gereklidir. Hükmedilecek güvencenin hangi ödemeleri karşılaması gerektiği kararda açıkça belirtilmelidir. Şüphelinin rızası dahilinde, güvence miktarından, mağdurun haklarını karşılayan tutar, nafaka borcuna ilişkin kısım önceden ödenebilir. Bunun için hakim, mahkeme veya Cumhuriyet Savcısının emri gereklidir. Takipsizlik ve beraat kararı verilmesi üzerine, güvence miktarı şüpheliye iade edilir.
Silah Bulunduramamak veya Taşıyamamak, Gerektiğinde Sahip Olunan Silâhları Makbuz Karşılığında Adli Emanete Teslim Etmek
6136 Sayılı Kanun kapsamında kalan silahların bulundurulması ve taşınması yasaktır. Bu silahlar ancak ruhsatlı olarak satılır ve bulundurulur. Silah bulundurması veya taşıması, şüphelinin kendisi veya başkası için tehlike oluşturuyorsa, şüphelinin bu madde kapsamında silah taşıması ve bulundurması tedbiren yasaklanabilir. Özellikle silahlı yaralama ve tehdit suçlarında uygulanabilecek bir tedbirdir. Bu tedbirin uygulanması için şüphelinin silah bulundurmak veya taşımak noktasında yetki ve görevi bulunması gereklidir. Bu nedenle silah bulunduran kolluk görevlilerinin, silahı amacı dışında kullanması halinde bu tedbire başvurulması yerinde olabilecektir.
Belirlenecek Parayı Suç Mağdurunun Haklarını Güvence Altına Almak Üzere Ayni Veya Kişisel Güvenceye Bağlamak
Kanunun 109/3-f maddesinde sadece güvence tutarı yatırılması düzenlenmişken, bu fıkra hükmüne göre yatırılacak güvence, suç mağdurlarının haklarını güvence altına almak amacıyla olmalıdır. Bu güvence ayni veya kişisel olabilir. Örneğin şüphelinin kendi aracını güvence olarak gösterebilir. Özellikle dolandırıcılık ve hırsızlık suçlarında suç mağdurlarının haklarını güvence altına almak açısından bu tedbire karar verilebilir. Kanunun 109/3-1, h ve i maddeleri gereğince hükmedilecek güvence tedbirlerine ilişkin olarak kanunun 113, 114 ve 115 maddelerinde özel düzenlemeler yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere hakimin güvenceye hükmedebilmesi için mutlaka Cumhuriyet Savcısının istemi olması gereklidir. Hükmedilecek güvencenin hangi ödemeleri karşılaması gerektiği kararda açıkça belirtilmelidir. Şüphelinin rızası dahilinde, güvence miktarından, mağdurun haklarını karşılayan tutar, nafaka borcuna ilişkin kısım önceden ödenebilir. Bunun için hakim, mahkeme veya Cumhuriyet Savcısının emri gereklidir. Takipsizlik ve beraat kararı verilmesi üzerine, güvence miktarı şüpheliye iade edilir.
Aile Yükümlülüklerini Yerine Getireceğine ve Adli Kararlar Gereğince Ödemeye Mahkum Edildiği Nafakayı Düzenli Olarak Ödeyeceğine Dair Güvence Vermek
Özellikle aile içi şiddet olaylarında bu tedbirin uygulanması yerinde olacaktır. Aile olmanın verdiği yükümlülüğü yerine getirmeyen şüpheliler hakkın da bu şekilde tedbir kararı verilebilir.
Konutunu Terk Etmemek
Tutuklama tedbirine yakın bir tedbirdir. Kanaatimizce en ağır adli kontrol tedbiridir. Bu tedbir ile şüpheliye elektronik kelepçe takılarak konutunu terk etmesi amaçlanmaktadır. Tedbirin amacı şüphelinin kaçması ve aleyhine olan delilleri karartma şüphesidir. Anayasa Mahkemesi 19.01.2022 tarihli ve 2020/14085 başvuru nolu kararında, Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceğini, konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin tutuklamaya alternatif olma niteliği gereği bu tedbirin yalnızca Anayasa’da öngörülen bu amaçlarla verilebileceğini, anılan tedbirin niteliği ve özellikleri dikkate alındığında bunun bilhassa şüpheli veya sanıkların kaçmalarını engellemeye yönelik adli bir önlem olarak değerlendirilmesinin mümkün olduğunu, 5271 sayılı Kanun’un 109. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde, kişinin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınmasına karar verilebileceğini, dolayısıyla adli kontrol tedbirinin devam ettirilmesinde de bu nedenlere dayanılması ve bu nedenlerin devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Belirli Bir Yerleşim Bölgesini Terk Etmemek
Özellikle yeniden ifadesine başvurulması gereken şüphelileri veya kaçmasından şüphe edilen şüpheliler hakkında uygulanabilir. Hatta mağdurun bulunduğu bölgeye gitmemesi amacıyla da bu tedbir uygulanabilir. Zira mağdur üze- rinde baskı kurma tehlikesi her zaman şüpheli için vardır.
Belirlenen Yer veya Bölgelere Gitmemek
Uygulamada, mağdurun veya tanığın bulunduğu ortamlara gitmemek şeklinde adli kontrol kararı verildiği görülmektedir. Hatta bazı hallerde şüphelinin çocuk parklarına, Alışveriş merkezlerine gitmemesi şeklinde adli kontrol tedbiri uygulandığı da görülmektedir. Örneğin pedofili hastası olan şüphelinin bu yerlere gitmemesi şeklinde tedbire hükmedilebilecektir.
Çocuklar İçin Adli Kontrol Tedbirleri
Çocuk Koruma Kanunun 20. maddesi suça sürüklenen çocuklar için ayrıca farklı koruma tedbirleri öngörmüştür. Suça sürüklenen çocuklar hakkında soruşturma veya kovuşturma evrelerinde adli kontrol tedbiri olarak CMK 109/3 de düzenlenen adli kontrol tedbirlerine ek olarak Çocuk Koruma Kanununda sayılan aşağıdaki tedbirlere de karar verilebilir;
- Belirlenen çevre sınırları dışına çıkmamak
- Belirlenen bazı yerlere gidememek veya ancak bazı yerlere gidebilmek
- Belirlenen kişi ve kuruluşlarla ilişki kurmamak
Suç şüphesi altında bulunan çocuklar için tutuklama yasağı bulunan durumlarda gerektiği halde adli kontrol kararı verilebilir. Bu karar verilirken, Çocuk Koruma Kanunu’nda ön görülen tedbirler de göz önünde bulundurulur.
Kefalet ile Tahliye Nedir?
CMK madde 109 hükmünün 3/f bendinde şüpheli tarafından şahsın parasal durumu göz önünde bulundurulduğu takdirde Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimin belirlediği bir güvence miktarı yatırılabileceği düzenlenmiştir. Bu para miktarı, paranın ödenme süresi ve tek seferlik mi yoksa taksit mi olacağı hâkim tarafından belirlenir. Güvenceler şüpheli ya da sanığın tüm aşamalarda hazır bulunması içi verilir. Yani bütün usulü işlemlerde hükmün infazında ve diğer yükümlülüklerin yerine getirilmesinde şüpheli ya da sanık hazır olmadığı takdirde güvence hazineye gelir olarak kaydedilir.
Şüpheli ya da sanık için güvence yükümlülüğü getirildiği takdirde tutuklama yerine adli kontrol kararının verilmesi mümkün hale gelir. Şüpheli ya da sanık hakkında güvence yükümlülüğü getirildiği takdirde adli kontrol kararında güvencenin ne için getirildiği ve ne miktarda verildiği belirtilmelidir. Bunun dışında güvencenin karşılayacağı kısımlar da ayrı ayrı belirtilmelidir. Güvence için öncelik sırası şu şekilde belirlenmiştir:
- Katılanın yaptığı masraflar, suçun neden olduğu zararların giderilmesi, eski hale getirme, şüpheli ya da sanığın nafaka borçlarını ödememeleri halinde kovuşturuluyorsa nafaka borçları,
- Kamusal giderler,
- Para cezalarının karşılığı.
Adli Kontrol Altında Geçirilecek Süre
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda adli kontrol altında geçirilecek süreler ağır ceza mahkemesinin görevine girenler ve girmeyenler olarak ikiye ayrılmıştır. CMK 110/A’nın ilk fıkrasına göre ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen hallerde adli kontrol süresi iki yıldır fakat gerekli görüldüğü yerlerde bir yıl uzatılabilir. Kovuşturma aşamasında nihai karar ile birlikte adli kontrolün kaldırılması talep edilmelidir. Aksi durumda mahkeme hüküm kurarken bu durumu gözden kaçırabilir. Bu durumda adli kontrol uygulanmaya devam eder.
CMK 110/A’nın ikinci fıkrasında ağır ceza mahkemesinin görevine giren halleri düzenlemiştir. Buna göre adli kontrol süresi 3 yıldır fakat gerekli görüldüğü yerlerde 3 yıl daha uzatılabilir. Bu uzatma süresi 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kapsamına giren suçlarda en fazla 4 yıl olarak belirlenmiştir Adli kontrol süresi çocuklar için yukarıda belirlenen sürelerin yarısı kadar uygulanabilir.
Adli kontrol altında geçen süre, kişisel özgürlüğü sınırlama nedeni sayılarak kişi hakkında verilecek cezadan mahsup edilemez. Ancak bu husus, uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tabi olmak ve bunları kabul etmek biçimindeki adli kontrol yükümlülüğünde uygulanmaz.
Adli Kontrol Kararına İtiraz
Müdafi, sulh ceza hâkimliğince şüpheli hakkında verilen adli kontrol kararına itiraz edebilir. Adli kontrol tedbirine ilişkin kararlara her zaman itiraz edilebilir. İtiraz, şüpheli/sanık, müdafii, yasal temsilcisi ve eşi tarafından öğrenme tarihinden itibaren 7 gün içinde, kararı veren sulh ceza hakimliğine verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Kararına itiraz edilen hakim, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir, böylece şüpheli derhal serbest bırakılır; yerinde görmezse en çok 3 gün içinde itirazı incelemeye yetkili olan merciye gönderir.
CMK Madde 267/1 ‘’ Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.’’ denmektedir. CMK 111. maddenin ikinci fıkrasına göre adli kontrol kararına karşı itiraz kanun yoluna açıktır. İtirazı değerlendirecek olan mahkeme adli kontrol kararını veren mahkemenin bir üst mahkemesidir. Adli Kontrol Tedbirine ilişkin kararlara itirazları soruşturma ve kovuşturma safhası olarak 2 ayrı şekilde incelemek mümkündür.
- Soruşturma safhasında: Cumhuriyet savcısı adli kontrol tedbirinin uygulanmasına ilişkin talebi reddedildiği takdirde bu karara itiraz edebilir. Aynı şekilde suçtan zarar gören de karara itiraz edebilir. Ayrıca, şüpheli de adli kontrol kararının kaldırılması için bulunduğu talep reddedildiği takdirde itiraz edebilir. Adli kontrol kararının kaldırılmasına ilişkin taleplerinin reddi halinde şüphelinin müdafisi, yasal temsilci veya eşi de itiraz edebilir.
- Kovuşturma safhasını: inceleyecek olursak soruşturma evresinden farklı olarak Cumhuriyet Savcısı veya katılanın adli kontrol kararının kaldırılması kararına itiraz edemeyeceklerdir.
Adli kontrol kararlarına itirazda usulen izlenecek prosedür CMK 268. Madde ve devamında belirtilmiştir. Söz konusu maddelere göre, şüpheli/sanık, müdafii, yasal temsilcisi ve eşi öğrenme tarihinde itibaren, yedi gün içinde adli kontrol kararını veren makama karşı itirazlarını bildirmelidir. İtirazın haklı bulunması halinde karar düzeltilecektir.
Şüpheli ya da sanığın istemi üzerine, Cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra hakim veya mahkeme 5 gün içinde adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına karar verebilir. Tedbirin kaldırılması yerine, adli kontrolün yükümlülüklerinin tamamen veya kısmen kaldırılmasına, değiştirilmesine veya şüpheli ya da sanığın bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutulmasına da karar verilebilir. Adli kontrol tedbirinin kaldırılması ve değiştirilmesi talebi kovuşturma aşamasında da her zaman talep edilebilir. Mahkeme tarafından her duruşmada adli kontrol tedbirinin kaldırılması veya değiştirilmesi taleplerine ilişkin olumlu veya olumsuz bir karar verilmelidir. Bu karar karşı da itiraz yolu açıktır.
Adli Kontrol Kararı Kaldırılması ve Değiştirilmesi
Sulh ceza hakimi, Cumhuriyet savcısının istemiyle, adli kontrol tedbiri olarak şüpheliyi bir veya birden çok yükümlülük altına koyabilir, adli kontrol kararının içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir (m.110/2). Sulh ceza hakiminin kendiliğinden adli kontrol kararını kaldırmaya, değiştirmeye yetkisi yoktur. Ancak savcılığın talebiyle bir karar verecektir. Fakat mahkeme savcılığın talebiyle bağlı değildir. Adli kontrol kararını kaldırmaya ve değiştirmeye yetkili makam;
- Soruşturma evresinde Sulh Ceza Hakimidir.
- Kovuşturma evresinde ise Ağır Ceza Mahkemesi veya Asliye Ceza Mahkemesidir.
Hakkında adli kontrol tedbiri kararı verilen şüpheli veya sanık, kararının kaldırılması veya tedbirin değiştirilmesini talep edebilir. Şüpheli veya sanık böyle bir talepte bulunursa eğer, kararı vermeye yetkili makam talebe ilişkin kararını 5 gün içerisinde vermelidir. Soruşturma aşamasında savcı adli kontrol kararını resen kaldırabilir. Şüpheli veya sanığın istemi üzerine, Cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra hakim veya mahkeme CMK 110’uncu maddenin ikinci fıkrasına göre beş gün içinde karar verebilir (m.111/1). Yani şüpheli ve sanık da her zaman adli kontrol kararının değiştirilmesini, kaldırılmasını veya yükümlülüklerden bazılarından geçici olarak muaf tutulmayı isteyebilir.
Şüpheli adli kontrol kararının değiştirilmesine ilişkin dilekçesini doğrudan mahkemeye göndermişse, soruşturma aşamasında dosyasına eklenip, mütalaası verilmek üzere savcılığa gönderilir. Cumhuriyet savcısının sözlü veya yazılı mütalaası alındıktan sonra en geç beş gün içinde karar verilmelidir. Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı adli kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak olursa, şüpheliyi re’sen serbest bırakır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde şüpheli serbest kalır (m.103/2). Bu durumda takipsizlik kararı verildiğinde, daha önceden hükmedilen adli kontrol kararı hükümsüz kalır ve tutuklamada olduğu gibi, adli kontrol tedbiri de kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Sulh ceza mahkemesi, savcılığın talepte bulunduğu adli kontrol tedbirinden başka bir tedbire hükmedecekse, verdiği kararında somut olarak yürütülen soruşturma açısından uygulanabilir ve amaca hizmet edecek bir adli kontrol kararı vermesi gerekir. Uygulanması mümkün olmayan ya da soruşturmaya hiçbir fayda sağlamayan bir karar vermemelidir. Bunun dışında tutukluluğa itiraz veya tutukluluk incelemesinde sulh ceza hakimi savcının talebi olmadan resen tutukluluk kararını kaldırarak adli kontrole karar veremez.
Adli Kontrol Kararı Nasıl Uygulanır?
Adli kontrol tedbirinin uygulanması ve denetlenmesi gerekir. Hakkında adli kontrol tedbiri hükmedilen şüpheli veya sanığın denetimi 5402 Sayılı Kanun uyarınca “Denetim Serbestlik Müdürlükleri” tarafından yapılmaktadır. Adli kontrol tedbirleri ancak Denetim Serbestlik Müdürlükleri tarafından uygulanır ve takibi sağlanır. Her ağır ceza mahkemesi sınırları ve yetki alanı içinde görevli Denetim Serbestlik Müdürlükleri kurulmuştur.
Şüphelinin adli kontrol altına alınmasına karar verilmesi için sorgusunun yapılması kanunda açıkça şart koşulmamış olup, uygulamada adli kontrol tedbirlerinin kimi zaman hazır edilen şüphelinin sulh ceza hâkimliğine sevk edilmesi kimi zaman da dosya üzerinden talep edilmesi suretiyle uygulama alanı bulduğu gözlemlenmektedir. Cumhuriyet savcısı tarafından sulh ceza hâkimliğine hitaben tanzim edilecek adli kontrol talebine ilişkin yazıda;
- Soruşturma numarası,
- Şüphelinin açık kimlik ve adres bilgileri,
- Şüphelinin üzerine atılı suç,
- Suç tarihi ve yeri,
- Uygulanması istenen tedbir veya tedbirler,
- Tedbirin gerekliliğine ilişkin açıklama,
- Talep tarihi ve saati,
- Cumhuriyet savcısının imzası, yer almalıdır.
Sulh ceza hâkimliğince adli kontrol talebinin kabul edilmesi halinde buna ilişkin karar, gereği yapılmak üzere Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezi Şube Müdürlüğüne ve yurt dışına çıkış yasağı öngörülen sanık yönünden ayrıca emniyet müdürlüğünün ilgili birimine gönderilmek suretiyle infaz edilir.
Hakim, şüphelinin istemi üzerine ve Cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasına karar verebilecektir. Adli kontrol tedbiri, tutuklama tedbirinde olduğu gibi, Cumhuriyet savcısınca da re’sen kaldırılabilmektedir. Şartların oluşması üzerine tedbirin kaldırılmasına UYAP üzerinden karar verilmesi yeterli olup, bu karar gereği yapılmak üzere ilgili birimlere doğrudan ulaşmaktadır.
Adli Kontrol Tedbirlerine Uymama
Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezi Şube Müdürlüğü adli kontrol kararı verilen şüpheli veya sanığın adli kontrol tedbirlerine uyup uymadığını denetler. CMK 112. maddenin birinci fıkrasında adli kontrol tedbirlerine uyulmamasının sonuçları düzenlenmiştir. Buna göre adli kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen kişi hakkında yetkili mercii tarafından tutuklanma kararı verilebilir. Burada takdir yetkisi yetkili merciindir ve şüpheliye verilecek hapis cezasının süresi önemli değildir. Adli kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii şüpheli hakkında derhal tutuklama kararı verebilir. CMK 112. maddesinin ikinci fıkrasında azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle verilen adli kontrol tedbirinin ihlali hâlinde de birinci fıkranın uygulanabileceği belirtilmiştir. Tutuklama süresi ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde en fazla dokuz ay diğer işlerde en fazla üç ay olarak düzenlenmiştir.
Burada önemli husus şudur. Hapis cezasının süresi ne olursa olsun adli kontrol kararına uyulmazsa tutuklama kararı verilebilir. Hatta adli para cezasını gerektiren suçlar bakımından da tutuklama kararı verilebilir. Tutuklamanın üst sınırı burada uygulanmaz. Adli kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı verebilir. Bu noktada şüpheli ya da sanığa verilecek olan hapis cezasının süresi dikkate alınmaz. Adli kontrol kararının şüpheli/ sanık tarafından yerine getirilmemesi halinde verilecek olan tutuklama kararı, azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle verilen adli kontrol tedbirinin ihlali hâlinde de uygulanabilir. Ancak, bu durumda tutuklama süresi ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde dokuz aydan, diğer işlerde iki aydan fazla olamaz.
Şüpheli iradesi dışında bir nedenle adli kontrol tedbirini ihlal etmişse, örneğin rahatsızlığı nedeniyle imza atmaya gidememişse, Cumhuriyet savcılığınca veya ilgili Denetim Serbestlik Müdürlüğünce mazeretin bildirilmesi üzerine yapılacak bir değerlendirme ile tutuklanma tedbiri ön görülmüyorsa, adli kontrol tedbirinin devamı karar verilir. Bu şekilde karar verilebilmesi için kişinin geçerli bir mazeret bildirmesi gerekir. Adli kontörlün devamına kararını dosyaya bakan Cumhuriyet savcısı verir.
Adli Kontrol Altında Geçen Sürelerin Mahsubu
Adli kontrol altında geçen süre, şahsi hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilmez. Bu hüküm, maddenin üçüncü fıkrasının (e) bendinde belirtilen hallerde uygulanmaz (CMK m.109/6). TCK 63’üncü maddesinde ön görülen mahsuba ilişkin hükümler adli kontrol tedbiri için geçerli değildir. Ancak şüpheliye uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak tedbiri verilmişse, bu işlemler sırasında şüphelinin hürriyeti kısıtlandığından, burada geçen süreler alınan cezadan mahsup edilecektir. Yani tutuklulukta geçen süre, şahsi hürriyeti sınırlama sebebi sayıldığından cezadan mahsup edilmektedir. Ancak şüpheli veya sanık hakkında uygulanan adli kontrol tedbiri, verilecek cezadan mahsup edilmeyecektir. Kanun koyucu buna iki istisna getirmiştir. Bunlar;
- CMK’nun 109/3-e bendinde belirtilen “Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.” adli kontrol tedbiri ile,
- CMK’nun 109/3-j bendinde belirtilen, “Konutunu terk etmemek” adli kontrol tedbiridir.
Şüpheli veya sanık hakkında, uyuşturucu veya alkol bağımlılığından arınmak amacıyla hastaneye yatmak şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmış ise, hastanede yatırılan süre cezadan mahsup edilecektir. 8/7/2021 tarihli ve 7331 sayılı Kanunun 15 inci maddesiyle, CMK’nun 109/6 maddesinde ekleme yapılarak, konutu terk etmemek şeklindeki adli kontrol tedbirininde cezadan mahsup edileceği düzenlenmiştir. Ancak yükümlülük altında geçen her iki gün, cezanın mahsubunda bir gün olarak dikkate alınacağı belirtilmiştir.
Adli Kontrol Kararında Güvence Gösterilmesi
Adli kontrol tedbirinin özel bir hali olan teminat diğer adıyla güvence CMK 109/1-(f) ve (h) bentlerinde “parasal, ayni ve kişisel” güvenceler olarak düzenlenmiştir. İlgili maddede hangi hususların güvence altına alındığı, hangi amaçla güvence istenildiği ve alınan güvencenin nasıl değerlendirileceği düzenlenmiştir. Güvencede, şüpheliye veya sanığa yüklenen teminatı bırakarak kaçmayacağına güvenilir ve şüpheli özgürlüğü kısıtlanmadan hareket edebilir.
Teminat istenilmesi soruşturma aşamasında ancak Cumhuriyet savcısının “açık talebi” ile olur. Bu nedenle teminat talebinde bulunan Cumhuriyet savcısı, hangi hususlara ilişki olarak ne kadar teminat istediğini açıkça belirtmek zorundadır. Teminat istenilmesinde suç ayrımı yapılmamıştır. Örneğin taksirle yaralama veya ölüme sebep olma eylemlerinde teminat istenmektedir. Teminatın amacı, soruşturma işlemlerini tamamlamak ve suç mağdurunun haklarını güvence altına almaktır. Teminat yatıran ve ihlal durumunda kendisine yatırdığı teminat iade edilmeyeceğini bilen şüpheli buna göre hareket edecektir. Şüpheli veya sanık tarafından gösterilecek güvence, aşağıda yazılı hususların yerine getirilmesini sağlar;
- Şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya altına alınabileceği diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunması
- Aşağıda gösterilen sıraya göre ödemelerin yapılması,
- Katılanın yaptığı masraflar, suçun neden olduğu zararların giderilmesi ve eski hale getirme; şüpheli veya sanık nafaka borçlarını ödememeleri nedeniyle kovuşturuluyorlarsa nafaka borçları,
- Kamusal giderler,
- Para cezaları, için güvence alınmaktadır (m.113/1).
Güvencinin öncelikli amacı, önceden alınan parasal bir teminatla şüpheli ve sanığı yargılama aşamalarında hazır bulundurmak, hükmün infazını ve diğer usulü işlemlerin yapılmasını sağlamaktır. Bunun yanısıra katılanın masraflarını karşılamak, eski hale getirme giderleri, nafaka borçları, kamusal giderler ve para cezalarının ödenmesini sağlamaktır. Şüpheli veya sanık hakkında teminat yatırmasına dair verilen kararda, güvencenin karşıladığı kısımlar ayrı ayrı gösterilir. Teminat yatırılana kadar şüphelinin tutuklanmasına da karar verilebilir. Teminat mal müdürlüğüne yatırılarak, yatırılan miktarı gösterir makbuz dosyasına konulur.
Teminatın Önceden Ödenmesi
Hakim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı, şüpheli veya sanığın rızasıyla güvencenin mağdurun haklarını karşılayan veya nafaka borcuna ilişkin bulunan kısımlarının, istedikleri takdirde, mağdura veya nafaka alacaklılarına verilmesini emredebilir. Bu durumda ödemenin yapılması için;
- Alacaklının talepte bulunması
- Şüpheli veya sanığın buna rıza göstermesi gerekir.
Soruşturma ve kovuşturmanın konusunu oluşturan olaylar nedeniyle, mağdur veya nafaka alacaklısı lehinde bir yargı kararı verilmiş ise, şüpheli veya sanığın rızası olmasa da ödemenin yapılmasına da emredilebilir. Bu kapsamda şüpheli veya sanığın rızasına bakılmaksızın ödemeler yapılır.
Hükümlü, madde 113/1-(a) bendinde yazılı bütün yükümlülükleri yerine getirmişse, güvencenin 113/1-(a) bendini karşılayan ve aynı maddenin ikinci fıkrasına göre verilecek kararda belirtilen kısmı kendisine geri verilir. Güvencenin, suç mağduruna veya nafaka alacaklısına verilmemiş olan ikinci kısmı, kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararları verildiğinde de şüpheli veya sanığa geri verilir. Aksi takdirde, geçerli mazereti dışında, güvence Devlet Hazinesine gelir yazılır. Hükümlülük halinde güvence madde 113/1- (b) bendinde yer alan hükümlere göre kullanılır, fazlası geri verilir. Bu halde mahkeme dosyasına bakılır ve masraflar, ödemeler alındıktan sonra kalan kısım için maliyeye müzekkere yazılarak güvencenin iadesi sağlanır.
Adli Kontrol Kararına İtiraz Dilekçesi
Adli kontrol kararına itiraz edilirken itiraz dilekçesi, itirazı değerlendirecek olan merciiye gönderilmek üzere kararı veren merciiye hitaben yazılmalıdır. Bu noktada itiraz talebini değerlendirecek olan mahkeme, kararı veren mahkemenin bir üst mahkemesidir. Örneğin; Ankara 4. Sulh Ceza Hakimliği’nce şüpheli hakkında verilen herhangi bir adli kontrol tedbirinin kaldırılması için itiraz dilekçesi Ankara 4. Sulh Ceza Hakimliği’ne gönderilmek üzere Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliği’ne başlığı ile yazılmalıdır. Adli kontrol kararı kovuşturma aşamasında verilmiş ise yine aynı şekilde; örneğin; İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmek üzere İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başlığı ile yazılmalıdır. Verilecek olan adli kontrol tedbirleri birbirinden farklı olduğu için her bir tedbir kararına itiraz için verilmesi gereken dilekçe farklı olup örnek dilekçe şablonu şeklinde verilmesi mümkün değildir.
ANKARA 4. SULH CEZA HAKİMLİĞİ’NE
Gönderilmek Üzere
ANKARA 3. SULH CEZA HAKİMLİĞİ’NE
Sorgu No : 2024/… Sorgu
Adli Kontrole İtiraz Eden
(Şüpheli) : İsim – Soyisim – Tc
Müdafi : Av. Umur Yıldırım
Konu : Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin …/…/2024 tarih ve 2024/… Sorgu numaralı adli kontrol tedbiri kararına ilişkin itirazlarımızın sunumudur.
Açıklamalar :
- Müdafii bulunduğum şüpheli hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2024/… soruşturma sayılı dosyası kapsamında, Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliği tarafından …/…/2024 tarih ve 2024/… sorgu sayılı kararıyla haftada bir gün imza atma yükümlülüğü şeklinde adli kontrol kararı verilmiştir. Söz konusu karar hukuka aykırı olup itirazen kaldırılarak, şüphelinin koşulsuz serbest bırakılması gerekmektedir. Şöyle ki; Şüpheli gerek savcılıkta verdiği ifadesinde gerekse de sulh ceza hakimliğindeki sorgusunda samimi bir şekilde beyanda bulunmuş ver gerçekleri anlatmıştır. Şüpheli hakkında suç unsurlarının oluşmadığı, soruşturmaya konu suçun şüpheli tarafından işlenmediği açıkça ortadadır.
- Kanunumuza göre adli kontrol kararı verilebilmesi için öncelikle CMK 100. Maddesinde sayılan tutukluluk şartlarının gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Ancak dosyanın incelenmesiyle de anlaşılacağı üzere CMK 100’deki koşullar oluşmamıştır. CMK m.100’e göre tutuklama nedeni olarak kabul edilebilecek koşullar “Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların varlığı; şüpheli veya sanığın davranışları, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma, hususlarında kuvvetli şüphe oluşturmasıdır.” Nitekim, sayılan bu koşullar oluşmamıştır. Şüphelinin kaçma şüphesi yoktur; sabit ikametgâh sahibidir. Şüpheli delilleri karartamaz; deliller adli makamlara intikal etmiştir.
- Adli kontrol kararı bir tedbir olarak verilmektedir. AİHS 5. Maddesi ve Anayasamızın 19. Maddesi gereğince güvence altına alınan Kişinin Özgürlük ve Güvenlik hakkı göz önünde bulundurulduğunda, koşulları oluşmadığı halde verilen söz konusu kararın, artık bir tedbir olmaktan çıkıp, şüpheliye verilen bir ceza olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Bu durum usule, yasaya ve hatta hakkaniyete aykırıdır.
- Ortada, şüpheli müvekkil hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren hiçbir olgu mevcut değildir. Verilen Adli Kontrol Kararı haksız ve de çok ağırdır; müvekkili ağır yükümlülükler altına sokmakta, müvekkilin itibarını zedelemektedir. Bu durum müvekkili ve hatta ailesini ileride telafisi güç olacak durumlar içine sokmaktadır.
- Adli kontrol kararı ile getirilen yükümlülükler, müvekkilin gündelik yaşantısını ve iş hayatını oldukça zora sokmaktadır. Bu yönden dahi adli kontrol kararı hem müvekkil hem de geçimini sağladığı ailesi bakımından tedbir olmaktan çıkıp, ceza haline gelmektedir; usule ve yasaya aykırıdır.
- Ayrıca şüphelinin yerleşim yeri sabit olup kaçma ihtimali bulunmamaktadır. Şüphelinin delilleri karartma tehlikesi de bulunmaması da göz önüne alındığında şüpheli hakkında hükmedilen haftada bir gün imza atma şeklindeki adli kontrol yükümlülüğü müvekkilimizin mağduriyetine sebep olmaktadır. Bu sebeplerle şüpheli hakkında hürriyeti sınırlandıran bir tedbir olan imza atmak suretiyle adli kontrol tedbiri aşırı bir tedbir olup itirazen kaldırılmasını talep etme gereğimiz hasıl olmuştur.
Sonuç ve İstem :
Yukarıda açıklanan nedenlerle, şüpheli hakkındaki adli kontrol tedbirinin İTİRAZEN KALDIRILMASINA ve şüphelinin koşulsuz serbest bırakılmasına karar verilmesini saygılarımızla vekaleten arz ve talep ederiz.
Şüpheli Müdafi
Av. Umur Yıldırım