Vatandaşlığın kaybettirilmesi ve vatandaşlığın kaybı, kişinin iradesi ile vatandaşlıktan çıkma ve yetkili makam tarafından çıkarılma şeklindedir. 5901 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 29 uncu maddesi sayılan eylemlerde bulundukları tespit edilen kişilerin Türk vatandaşlığının yetkili makam kararıyla resen kaybettirilmesidir. Ya da kişilerin bizzat kendilerinin, yurt dışında; dış temsilciliklerimize, yurt içinde; il nüfus ve vatandaşlık müdürlüklerine müracaat ederek vatandaşlıktan çıkmak isteyebilir. Yani vatandaşlığın kaybettirilmesi ve vatandaşlığın kaybı birbirinden farklıdır.
- Vatandaşlığın seçme hakkı ile kaybedilmesi, kanuni şartları haiz olan kişinin vatandaşlıktan ayrılma yönünde irade beyanında bulunmasıdır. Kişinin bu yöndeki irade açıklaması, vatandaşlığın kaybı için yeterli olmakta ve başkaca bir makamın iradesine ihtiyaç duyulmamaktadır.
- Vatandaşlığın kaybettirilmesi ise, kişinin iradesi dışında vatandaşlığın kaybı hallerinde, devlet kendi menfaatlerini ön plana almakta ve kişinin iradesine bakmamaktadır. Aslında vatandaşlığın kaybettirilmesi kanunda sayılan eylemlerde bulundukları tespit edilen kişilerin Türk vatandaşlığının yetkili makam kararıyla resen yapılmaktadır.
Kanaatimizce, vatandaşlığın kaybettirilmesi ve kaybı halleri Türk vatandaşı kişinin farklı bir ülkenin vatandaşlığını da kazanmak istemesi yolunda çifte vatandaşlığı kabul etmeyen ülkelerin işlemlerinden dolayı başvurulan bir yoldur. Bu makalemizde kadim Hukuk olarak vatandaşlığın kaybettirilmesi ve vatandaşlığı kaybetmenin usul ve esasları, şartları detaylı olarak ele alınmıştır.
Vatandaşlığın Kaybettirilmesi Halleri Nelerdir?
Vatandaşlığın kaybettirilmesi, kişinin iradesi dışında vatandaşlığın kaybı halidir. Kişinin iradesi dışında vatandaşlığın kaybı hâllerinde, devlet kendi menfaatlerini ön plana almakta ve kişinin iradesine bakmamaktadır. İrade dışı vatandaşlığın kaybının kabul edilmesindeki temel düşünce, devletin siyasî, sosyal ya da ekonomik nedenlerle kişiyi artık vatandaşlığında istememesidir. İrade dışı vatandaşlığın kaybında ilgili kişi, vatansız da Bu hâl, herkesin bir vatandaşlığı olması gerektiği yönündeki vatandaşlık hukukunun genel prensibine aykırı olmasına rağmen, devletler, menfaatlerinin gerektirdiği durumlarda, bu yolla kişinin vatandaşlığına son verebilmektedirler. Vatandaşlığın kaybettirilmesi, mevzuatımızda iki şekilde düzenlenmiştir. Bunlar;
- Vatandaşlığa Alınma Kararının İptali
- Vatana Bağlılıkla Bağdaşmayan Eylemler
şeklindedir. Vatana alınma kararının iptali, genellikle, yabancıların vatandaşlık başvuru anında yalan beyanda bulunması halinde sonradan bu durumun fark edilmesi veya gerçeğin ortaya çıkması halinde yetkili makam tarafından vatandaşlık verilme kararının iptal edilmesidir. Vatana bağlılıkla bağdaşmayan eylemlerden dolayı ise vatandaşlığın kaybettirilmesi de ülkemize yönelik devlet güvenliğine karşı suçların ya da yabancı ülkeler ile işbirliği içerisinde ülkenin aleyhine davranışlar gösteren türk vatandaşlarına yönelik verilen bir karardır. Makalemizde yetkili makam tarafından vatandaşlığın kaybettirilmesinin hangi durumlarda meydana gelebileceğine yönelik detaylı bilgi aktarılmıştır.
Vatana Bağlılıkla Bağdaşmayan Eylemler
Türk vatandaşlığının kaybı konusuna 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu 23 ve devamı maddelerinde yer verilmiştir. Buna göre Türk vatandaşlığı, yetkili makam kararı ya da seçme hakkının kullanılması ile kaybedilir. TVK’da vatana bağlılıkla bağdaşmayan eylemler olarak düzenlenmiş olan kaybettirme kararının verilebilmesi için, kişinin Kanun’da öngörülen şartları şahsında taşıması ve karar makamı olan Cumhurbaşkanının vatandaşlığı kaybettirme yolunda karar alması gerekmektedir. Kişinin eylem veya işlemleri Kanunda aranan şartları taşıyor olsa da Cumhurbaşkanı, kişi hakkında kaybettirme kararı vermek zorunda değildir. Çünkü Kanun, Cumhurbaşkanına takdir yetkisi tanımıştır. 5901 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 29 uncu maddesi uyarınca:
1. Aşağıda belirtilen eylemlerde bulundukları resmi makamlarca tespit edilen kişilerin Türk vatandaşlığı Bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararı ile kaybettirilebilir.
a) Yabancı bir devletin, Türkiye’nin menfaatlerine uymayan herhangi bir hizmetinde bulunup da bu görevi bırakmaları kendilerine yurt dışında dış temsilcilikler, yurt içinde ise mülki idare amirleri tarafından bildirilmesine rağmen, üç aydan az olmamak üzere verilecek uygun bir süre içerisinde kendi istekleri ile bu görevi bırakmayanlar.
b) Türkiye ile savaş halinde bulunan bir devletin her türlü hizmetinde Bakanlar Kurulunun izni olmaksızın kendi istekleriyle çalışmaya devam edenler.
c) İzin almaksızın yabancı bir devlet hizmetinde gönüllü olarak askerlik yapanlar.
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302 nci, 309 uncu, 310 uncu, 311 inci, 312 nci, 313 üncü, 314 üncü ve 315 inci maddelerinde yazılı suçlar nedeniyle hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen ve yabancı ülkede bulunması nedeniyle kendisine ulaşılamayan vatandaşlar, bu durumun soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı veya kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından öğrenilmesinden itibaren bir ay içinde vatandaşlıklarının kaybettirilmesi amacıyla Bakanlığa bildirilir. Bakanlıkça Resmî Gazete’de yapılan yurda dön ilanına rağmen üç ay içinde yurda dönmemeleri halinde, bu kişilerin Türk vatandaşlıkları Bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla kaybettirilebilir.

a) Yabancı bir devletin, Türkiye’nin menfaatlerine uymayan herhangi bir hizmetinde bulunmak
- Kişi, yabancı bir devletin Türkiye’nin menfaatine uymayan bir hizmetinde bulunmalıdır. Bu hizmetin yapıldığı yerin yurt içi veya yurt dışı olmasının önemi olmadığı gibi, hizmetin resmî ya da özel, askerî veya sivil olmasının da önemi yoktur. Önemli olan, yapılan hizmetin Türkiye’nin menfaatlerine uygun olmamasıdır. Hangi tür hizmetlerin Türkiye’nin menfaatlerine uygun olmadığı kanunda tespit edilmemiştir. Dolayısıyla hangi tür hizmetlerin ülkenin menfaatlerine uygun olmadığına karar verme yetkisi Cumhurbaşkanı’na aittir. Başka bir ifade ile bu hâlde Cumhurbaşkanı’na çifte takdir yetkisi tanınmıştır.
- Hizmetin bırakılması yetkili makamlarca ilgiliye bildirilmiş olmalıdır. İlgiliye bildirim yapılmadan, hakkında kaybettirme kararı verilmesi mümkün değildir. Çünkü ilgili hangi tür hizmetlerin Türkiye’nin menfaatine uygun olmadığını bilecek durumda değildir. Yapmış olduğu hizmetin, Türkiye’nin menfaatlerine uygun olmadığı Cumhurbaşkanı kararı ile tespit edilecek ve bu tespit ilgiliye bildirilecektir. İlgiliye bildirimin, yurt içinde mahalli mülkîye âmirleri, yurt dışında dış temsilciliklerce yazılı olarak yapılması gereklidir.
İlgili, üç aydan az olmamak üzere verilecek süre içinde hizmeti kendi isteği ile bırakmamış olmalıdır. İlgiliye hizmeti bırakması için verilecek süre, kişinin durumu ve hizmeti bırakabilme imkânı dikkate alınarak tespit edilmelidir. İlgili hakkında kaybettirme kararı verilebilmesi için, yapılan bildirime rağmen iradî olarak hizmete devam ediyor olması gerekir. Şayet, ilgili kendi iradesi dışında hizmete devam ettirilmiş ise, bu durumda kişiye kaybettirme müeyyidesinin uygulanması mümkün değildir. Çünkü bu hâlde, kişi kendi iradesi ile değil, cebir veya şiddet kullanılarak hizmete devam ettirilmektedir.
b) Türkiye ile savaş hâlinde bulunan bir devletin her türlü hizmetinde Cumhurbaşkanının izni olmadan kendi istekleri ile çalışmaya devam etmek
- İlgilinin Türkiye ile savaş hâlinde bulunan bir devletin her türlü hizmetinde bulunması kaybettirme kararı verilebilmesi için yeterlidir. Burası bakımından yapılan hizmetin Türkiye’nin menfaati ile çelişiyor olmasının önemi yoktur. Türkiye ile fiilen savaş hâlinde bulunan bir devletin her türlü hizmetinde bulunmak, vatandaşlıkla bağdaşmayan bir eylem olarak kabul edilmiştir.
- Hizmete devam, kişinin kendi isteği ile olmalıdır. Kanun, kişiye hizmeti bırakması hususunda bir bildirim yapılmasını gerekli görmemiştir. Kişi, hizmetinde bulunduğu devlet ile Türkiye arasında fiilî savaş hâlinin ortaya çıkmasıyla birlikte, herhangi bir bildirim yapılmasını beklemeden hizmeti kendiliğinden bırakmak zorundadır. Kişinin hizmete devamı, iradesi dışında gerçekleşiyor ise, hakkında kaybettirme kararı verilemez.
- Hizmete devam hususunda Cumhurbaşkanı izin vermemiş olmalıdır. Kişi, Türkiye ile fiilen savaş hâlinde bulunan bir devletin hizmetinde bulunmaya Cumhurbaşkanının izni ile devam ediyor ise, bu hâlde kaybettirme kararının verilmesi mümkün değildir. Kişiye savaş çıkmasından önce çalışma izni verilmiş olmasının önemi yoktur. Cumhurbaşkanının vereceği iznin kaybettirme kararına engel olabilmesi için, fiili savaş hâlinin çıkmasından sonra verilmiş olması gereklidir. Savaş çıkmadan önce verilen çalışma izni, kaybettirme kararının verilmesine engel değildir.
c) İzin almaksızın yabancı bir devlet hizmetinde gönüllü olarak askerlik yapmak
Bu fikra esas itibarıyla (a) bendinde yer alan düzenlemeden başka bir şey değildir. Bu fikra kapsamında kaybettirme kararı verilebilmesi için;
- İlgili yabancı bir devletin hizmetinde askerlik yapmalıdır.
- Askerlik hizmetini yapması gönüllü olmalıdır. Kişi iradesi dışında veya bir zaruretin gereği olarak askerlik yapıyor ise kaybettirme sebebi olarak kabul edilemez.
- İlgilinin yabancı devlet hizmetinde askerlik yapması izinsiz olmalıdır. Kişinin, yabancı devletin hizmetinde askerlik yapmasına Cumhurbaşkanı izin vermiş ise, bu hâlde ilgili hakkında kaybettirme kararının verilmesi mümkün değildir.
Bu hükme dayalı olarak kaybettirme kararı verilebilmesi bakımından, Türk vatandaşlığının yanında başka ülke vatandaşlığına da sahip olan kişilerin durumunun ele alınmasında fayda vardır. Çifte vatandaşlığa sahip olan kişi, vatandaşlık bağı ile bağlı olduğu diğer ülkede askerlik görevini yapar ise, bu kaybettirme sebebi olarak kabul edilebilir mi? Fıkrada çifte vatandaşlığa sahip olanlara yönelik bir açıklık getirilmediği için kafa karışıklığına sebep olabilecektir. Ancak hükmün amacı, çifte vatandaşlığa sahip olan Türk vatandaşlarının, vatandaşlığına sahip oldukları diğer ülkede askerlik ya da onun yerine geçen kamu görevini ifa etmelerine engel olmak değil, vatandaşlık bağı ile bağlı olmadıkları ülkede gönüllü askerlik yapılmasına engel olmaktır. Hükmün gerekçesinde atıf yapılan AVS, kişinin vatandaşlık bağı ile bağlı olmadığı bir ülke için gönüllü askerlik yapmaktan bahsetmektedir. Dolayısıyla, Türk vatandaşlığının yanında yabancı bir ülke vatandaşlığına sahip kişilerin, vatandaşlık bağı ile bağlı oldukları diğer ülkede askerlik ya da onun yerine geçen bir kamu yükümünü yerine getirmeleri, kaybettirme sebebi olarak kabul edilemez.
d) Devletin Güvenliğine ve Anayasal Düzene Karşı Suç İşlemek
“26.09.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302 nci, 309 uncu, 310 uncu, 311 inci, 312 nci, 313 üncü, 314 üncü ve 315 inci maddelerinde yazılı suçlar nedeniyle hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen ve yabancı ülkede bulunması nedeniyle kendisine ulaşılamayan vatandaşlar, bu durumun soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı veya kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından öğrenilmesinden itibaren bir ay içinde vatandaşlıklarının kaybettirilmesi amacıyla Bakanlığa bildirilir. Bakanlıkça Resmi Gazetede yapılan yurda dön ilanına rağmen üç ay içinde yurda dönmemeleri halinde, bu kişilerin Türk vatandaşlıkları Cumhurbaşkanı kararıyla kaybettirilebilir.” (m.29/2). Hükümden de görüldüğü gibi, TCK’da dördüncü bölümde yer alan “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar” ve beşinci bölümde yer alan “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar” başlığı altında hüküm altına alınmış olan suçlardan bir kısmını işleyenlerin Kanun’da öngörülen şartların gerçekleşmesi hâlinde Cumhurbaşkanı kararı ile haklarında Türk vatandaşlığını kaybettirme kararı verilebilecektir. Maddenin uygulanabilmesi için gerekli şartlar;
- İlgilinin, Kanun’da öngörülen suçlardan birini işlediği yönünde bir soruşturma veya kovuşturma açılmış olmalı,
- İlgili yurt dışında olmalı,
- Soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcılığı, kovuşturma aşamasında mahkemelerce ilgilinin yurt dışında olduğu öğrenilmiş olmalı, Bakanlıkça, Resmî Gazete aracılığı ile ülkeye dön çağrısı yapmış olmalı,
- Çağrıya üç ay içinde icabet edilmemiş olmalı,
- Cumhurbaşkanının kaybettirme kararı vermiş olması gereklidir.
Görüldüğü gibi, öngörülen fiilleri işlediği iddiası ile başlatılan soruşturma veya kovuşturma aşamasında kişinin yurtdışında olduğunun öğrenilmiş olması, kaybettirme kararı verilebilmesi için yeterli görülmüştür. Öngörülen diğer şartlar esasa yönelik olmayıp, usûle ilişkindir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, kişinin iddia edilen fiili işleyip işlemediği henüz kesin değildir. Diğer bir ifade ile kişi, Kanun’da öngörülen suçlardan birisini işlediği iddiası ile karşı karşıyadır. Ancak kişinin fiili işleyip işlemediği yargı kararı ile sabit değildir. Dolayısıyla kişinin Türk vatandaşlığının kaybettirilebilmesi salt isnada dayanmaktadır.
Kişinin iradesi dışında vatandaşlığın kaybının kabulü için AVS’deki ifadesi ile fiilin, devletin menfaatleri ile bağdaşmıyor olması ya da KHK ile TVK’ya ilave edilen şekli ile devletin güvenliğine ve anayasal düzene karşı bir fiil işlenmiş olması gereklidir. Bu tür fiiller sebebi ile kişiye vatandaşlık hukuku bağlamında bir müeyyide uygulanabilmesi için, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde kabul edilen “keyfi” olmama şartının yerine gelmiş olması gereklidir. KHK ile getirilen hüküm “keyfi” olmama şartı bağlamında ciddi eleştirileri beraberinde getirecek niteliktedir. Zira yukarıda da ifade edildiği gibi, salt bir isnada dayalı olarak kişiye, vatandaşlığının kaybettirme müeyyidesi uygulanmaktadır.

Vatandaşlığa Alınma Kararının İptali
Vatandaşlığa alınma kararının iptali, vatandaşlığı yetkili makam kararı ile sonradan kazanmış kişiler bakımından uygulama alanı bulacaktır. Vatandaşlığı aslen kazanmış kişilerin vatandaşlığının iptali söz konusu olamaz. Vatandaşlığa alınma kararının iptaline neden olan hâller dikkate alındığında, kişinin, yetkili makamların vatandaşlığa alma yolundaki iradesinin oluşumuna temel teşkil eden, bir kısım bilgi veya belgelerde hile yapması söz konusudur. Dolayısıyla, vatandaşlığa alınma kararının iptali müessesesi, bir anlamda kişinin iradesinin sonucudur. Zira kişi vatandaşlığa alınırken “kanuna karşı hile” yapmaktadır. Kanuna karşı hile de kanun tarafından korunmaz. Vatandaşlığa alınma kararının oluşumuna etki edebilecek nitelikli yalan beyan veya önemli hususların gizlenmesi tespit edildiğinde, kişinin vatandaşlığına iradesi dışında son verilebileceği Türk Vatandaşlık Kanunun’da düzenlenmiştir.
5901 sayılı TVK’da “Türk Vatandaşlığının İptali” kenar başlığını taşıyan hükme göre, “Türk vatandaşlığını kazanma kararı; ilgilinin yalan beyanı veya vatandaşlığı kazanmaya esas teşkil eden önemli hususları gizlemesi sonucunda vuku bulmuş ise kararı veren makam tarafından iptal edilir.” Hükümden de anlaşıldığı gibi, vatandaşlığa alınma kararının iptalinden bahsedebilmek için, iptal edilebilecek bir “karar”ın olması gereklidir. Bir karara dayalı olarak Türk vatandaşlığının kazanılması yetkili makam kararı ile kazanma hâllerinde söz konusudur.
Dolayısıyla, vatandaşlığa alınma kararının iptali, ancak yetkili makam kararı ile Türk vatandaşlığını kazanan kişiler bakımından uygulama alanı bulacaktır. Yetkili makam kararı ile vatandaşlığa alınan kişiler, alınmalarına esas teşkil eden bilgi veya belgelerde yalan beyanda bulunmuşlar veya önemli hususları gizlemişlerdir. Başka bir ifade ile kişi vatandaşlığa alınma kararının verilmesine etken olan bilgi ve belgelerde idareyi aldatmak amacı ile “kasıtlı olarak gerçeğe aykırılık oluşmasını sağlamıştır. Kişinin idareyi aldatma kastı başarıya ulaşmış ve kişi hak etmediği hâlde vatandaşlığa alınmıştır. Kişiyi vatandaşlığa alan makam, iradesini sakatlayarak vatandaşlığı kazanmış olan bu gibi kişilerin vatandaşlığa alınma kararını iptal edecektir.
Vatandaşlığa Alınma Kararının İptal Edilmesi Şartları Nelerdir?
Vatandaşlığa alınma kararının iptalini düzenleyen hükümden hareket edildiğinde, iptal kararının verilebilmesi için iki önemli şartın varlığı aranmaktadır. Kanun’da tespit edilen şartların varlığı hâlinde, iptal kararını vermeye yetkili makam vatandaşlığa alınma kararının iptali yönünde karar verecektir. Kanun, iptal kararı bakımından, kararı vermeye yetkili makama takdir yetkisi tanımamıştır. Kişinin vatandaşlığa alınmasını sağlayan işlemi tekemmül ettiren makam, yani İçişleri Bakanlığı veya Cumhurbaşkanıdır. Dolayısıyla, kişiyi vatandaşlığa alan makam, vatandaşlığa alma kararında Kanun’da öngörülen şartların gerçekleşmesiyle, vatandaşlığa alma kararını da iptal edecektir. Vatandaşlığa alınma kararının iptali verilebilecek haller şu şekilde sayılabilir;
- İlgilinin yalan beyanda bulunması veya önemli hususları gizlemesi
- İlgilinin aldatma kastının bulunması,
şeklindedir. Yetkili makam kararıyla Türk vatandaşlığını kazanan kişinin, vatandaşlığı kazanma anından sonra ne kadar süre geçmiş olursa olsun iptal için öngörülen şartların varlığı halinde, kişinin Türk vatandaşlığına alınma kararı iptal edilecektir. Vatandaşlığa alınma kararının iptal edilebilmesi için bu şartların gerçekleştiği İçişleri Bakanlığınca yapılacak soruşturma sonucunda tespit edilir ise, kişinin vatandaşlığa alınmasına karar veren makam, vatandaşlığa alınma kararının iptaline de karar verecektir. Zira Kanun, karar makamına takdir yetkisi tanımamıştır.
Vatandaşlığın Kaybettirilmesi Usulü Nedir?
TVK ve TVKUY’de kaybettirme kararının usulü hususunda kapsamlı düzenleme bulunmamaktadır. Yönetmelikte ifadesini bulan “Bakanlıkça yapılan inceleme ve araştırma” (m.56) ifadesinden hareketle, 403 sayılı ETVK’nın yürürlükte olduğu dönemdeki gibi, hazırlanan dosya İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünce incelenir ve varsa eksiklikler tamamlatılır. İlgilinin aile kayıt örneği de dosyaya eklenir. Kayıp işlemi için öngörülen maddenin bütün unsurlarının tamam olduğu anlaşıldıktan sonra ilgiliye tebligat yapılmalıdır. İlgiliye yapılacak tebligat, tebligat mevzuatına uygun olmalıdır. Tebligat, ilgilinin bilinen yurt içi ve yurt dışı adreslerine gönderilecek bir yazı ile yapılmalıdır.
Kanun, kaybettirme kararını verme yetkisini Cumhurbaşkanı’na vermiştir. Ancak, (a) bendi kapsamında kaybettirme kararı verilebilmesi için, kişinin yaptığı işin Türkiye’nin menfaatine uygun olmadığı yetkili makamca tespit edilmiş ve kendisine işi bırakması için yurt içinde mülki idare amirleri; yurt dışında ise dış temsilcilikler aracılığı ile bildirim yapılmış olmalıdır. Bildirimde ilgiliye işi bırakması için üç aydan az olmamak üzere makul bir süre verilmelidir. Kişi verilen sürede işi bırakmaz ise, kişi hakkında kaybettirme kararı verilebilmesi için ilgili bakanlıkça dosya hazırlanmalıdır. (c) bendi kapsamında kişi hakkında kaybettirme kararı verilebilmesi için Millî Savunma Bakanlığı tarafından dosyanın hazırlanması isabetli olurdu.
Devletin güvenliğine ve anayasal düzene karşı suç işlediği gerekçesine dayalı kaybettirme kararı verilebilmesi için, soruşturma aşamasında soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısınca ve kovuşturma aşamasında kovuşturmayı yapan mahkemece ilgilinin yurtdışında olduğunun öğrenilmesinden sonra, bir ay içinde durum İçişleri Bakanlığına bildirilecektir. İçişleri Bakanlığı, ilgilinin üç ay içinde yurda dönmesi için Resmî Gazete ile çağrıda bulunacaktır. Verilen süre içinde yurda dönmeyenler hakkında İçişleri Bakanlığınca maddede öngörülen şartların gerçekleştiğine dair dosya hazırlanıp Cumhurbaşkanına sunulması gerekir. İlgili, yapılan tebligatın gereğini yerine getirmez, yani ülkeye dönmez ya da Türkiye aleyhine yaptığı faaliyeti iradî olarak sonlandırmaz ise, Cumhurbaşkanı, ilgili hakkında takdir yetkisini de kullanarak olumlu veya olumsuz bir karar verecektir. Buradaki tebligatın amacı, ilgilinin bir anlamda savunmasını yapabilmesine imkân sağlamaktır.
Vatandaşlığa Alınma Kararının İptal Edilmesinin Hüküm ve Sonuçları Nedir?
Kaybettirme kararı, cezaî mahiyette olduğu için şahsî sonuç doğurur. Dolayısıyla, ilgilinin eş ve çocuklarına etki etmez (TVK m.30). Hakkında kaybettirme kararı verilen kişiye etkilerini, şahsî ve malî sonuçlar ile ülkeye gelebilme olmak üzere üç başlık altında ele almak mümkündür.
- Şahsi Sonuçları
Kaybettirme kararının ilgili açısından doğurduğu en doğal sonuç, kişinin Türk vatandaşlığının sona ermesi ve yabancı statüsüne tâbi olmasıdır. Bu anlamda hakkında kaybettirme kararı verilen şahıs, kararın Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihten itibaren yabancı muamelesine tâbi olacaktır. Dolayısıyla, Türkiye’de yabancıların sahip olabileceği kadar haklara sahip olabilecektir. Hakkında kaybettirme kararı verilen kişinin eski Türk vatandaşı olması, ona bir ayrıcalık tanınmasına neden olmayacaktır. Çünkü, TVK’nın 28’inci maddesinde öngörülen istisnaî haklardan yararlanma imkânı eski Türk vatandaşlarından, yalnızca yetkili makamlardan in alarak Türk vatandaşlığından çıkan kişilere tanınmıştır.
- Eş ve Çocuklara
Türk Vatandaşlığı Kanunu 32. maddesinde “İptal kararı, karar tarihinden itibaren hüküm ifade eder. İptal kararı ilgili kişiye bağlı olarak Türk vatandaşlığını kazanan eş ve çocuklar hakkında da uygulanır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Bu hükümden anlaşılması gereken, ilgili kişi ile birlikte onun türk vatandaşı olmasını sağlayan ve iptal kararına konu işleme bağlı olarak Türk vatandaşlığı kazanmış kişilerin vatandaşlığı iptal kararından etkilenecektir. İptal kararından etkilenecek eş ve çocuklar da yabancı muamelesine tâbi tutulacaklardır. Kapsamlı iptal kararı verilmiş olsa dahi, bu karar sonucunda eş ve çocukların malları tasfiyeye tâbi olmayacaktır. Çünkü malların tasfiyesi cezaî mahiyette bir müeyyidedir. Bu nedenle, yalnızca ilgili hakkında hüküm doğurur. Ona bağlı olarak vatandaşlık kazananlar hakkında herhangi bir etkisi olmaz. İptal kararından etkilenen çocuklar, yabancıların Türkiye’de sahip olabilecekleri kadar haklara sahip olabilirler. Tabii ki, iptal kararından etkilenen eş ve çocuklar, yabancıların sahip olabileceğinden fazla haklara sahip iseler, bu fazlalık yabancı muamelesine tâbi olmanın tabii sonucu olarak tasfiyeye tâbi tutulacaktır.
- Mali Sonuçları
Kanun’da hakkında kaybettirme kararı verilen kişinin Türkiye’de bulunan malları ile ilgili açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle kaybettirme kararına bağlı olarak, ilgilinin Türkiye’de bulunan mallarına yönelik bir tasfiye işleminden bahsedebilme imkânı yoktur. Dolayısıyla, Türkiye’de yabancıların sahip olabilecekleri kadar malî haklara sahip olacaklardır. Hakkında kaybettirme kararı verilen kişinin Türkiye’de bulunan gayrimenkullerinin tasfiyesi söz konusu olabilir mi? Bu soruya cevap vermeden önce ilgilinin sahip olduğu gayrimenkullerin miktarının ve bulunduğu yerin tespit edilmesi gereklidir. Şayet ilgilinin sahip olduğu gayrimenkuller, yabancıların Türkiye’de gayrimenkul sahibi olabileceği alanlarda ise ve miktar itibarıyla da yabancıların sahip olabileceği miktarı aşmıyor ise, tasfiye işleminden bahsetmeye imkân yoktur.
Çünkü bu hâlde hakkında kaybettirme kararı verilen kişi, yabancı sıfatı ile Türkiye’de bu gayrimenkulleri edinebilme hakkına sahiptir. Ancak gayrimenkuller, yabancıların sahip olabileceği alanlarda değilse veya yabancıların sahip olabileceği miktarı fazla miktarın tasfiyeye tâbi tutulması gerekmektedir. Çünkü ilgili, hakkında kaybettirme kararının verilmesinden sonra yabancı muamelesine tâbi tutulmaktadır. Bu nedenle, Türkiye’de ancak yabancıların sahip olabilecekleri kadar haklara sahip olabilecektir. Hakkında kaybettirme kararı verilen kişi, yabancıların sahip olabilecekleri haklardan fazla haklara sahip ise, bu fazlalığın tasfiyeye tâbi tutulması gereklidir. İlgilinin eski Türk vatandaşı olması ona diğer yabancılara göre bir ayrıcalık tanınmasını gerektirmeyecektir. Burada yapılan tasfiye, ilgilinin kaybettirme kararının sonucu olarak ortaya çıkmamakta, aksine, yabancı muamelesine tâbi tutulmasının tabii sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Şayet, böyle olmasaydı Kanun koyucu TVK’nın 28’inci maddesinde kendi istekleri ile Türk vatandaşlığından ayrılan eski Türk vatandaşları lehine istisnaî bir hükme yer verme gereği duymazdı.
- Ülkeye Gelebilme
Haklarında kaybettirme kararı verilen kişilerin ülkeye girebilmeleri ile ilgili olarak TVK’da özel bir hüküm yer almamaktadır. Ancak haklarında kaybettirme kararı verilen kişilerin ülkeye girişinin, TVK’nın 29’uncu madde hükmünden hareket edildiğinde, yabancıların ülkeye girişte tâbi oldukları şartlara tâbi olması gerekir. Bu nedenle, haklarında kaybettirme kararı verilen kişiler, genel hükümlere göre, yani Pasaport Kanunu’na göre ülkeye girebileceklerdir.
- Yeniden Vatandaşlığa Alınma
Hakkında kaybettirme kararı verilen kişiler, 5901 sayılı Kanuna göre ikamet şartlı yeniden vatandaşlığa alınma imkânına sahiptirler (TVK m.14). Bu gibiler, millî güvenlik bakımından engel teşkil edecek bir hâli bulunmamak ve Türkiye’de üç yıl ikamet etmek şartı ile Cumhurbaşkanı kararı ile Türk vatandaşlığını yeniden kazanabileceklerdir.
Seçme Hakkı İle Türk Vatandaşlığın Kaybı
Seçme hakkı ile Türk vatandaşlığının kaybının önemli özelliklerinden birisi, vatandaşlığın iradî olarak kaybı sonucunu doğurmasıdır. Kanun’un seçme hakkı ile vatandaşlıktan ayrılma hakkı tanıdığı kişi gruplarına dâhil olanlar, öngörülen sürede, Türk vatandaşlığından ayrılma yönündeki irade beyanının yetkili makamlara ulaşmasıyla Türk vatandaşlığından ayrılacaklardır. Seçme hakkı ile Türk vatandaşlığından ayrılma hakkına sahip kişi grupları;
- Ana veya babadan dolayı soy bağı nedeniyle doğumla Türk vatandaşı olanlardan yabancı ana veya babanın vatandaşlığını doğumla veya sonradan kazananlar
- Ana veya babadan dolayı soy bağı nedeniyle Türk vatandaşı olanlardan doğum yeri esasına göre yabancı bir devlet vatandaşlığını kazananlar
- Evlat edinme yolu ile Türk vatandaşlığını kazanan çocuklar
- Toprak (doğum yeri) esasına göre Türk vatandaşlığını kazananlar
- Türk vatandaşlığını sonradan kazanmış ana veya babalarına bağlı olarak Türk vatandaşı olan çocuklar şeklindedir.
Seçme Hakkından Yararlanmanın Şartları Nelerdir?
Küçük çocukların seçme hakkından yararlanarak Türk vatandaşlığından ayrılabilmeleri ” ergin olmalarından itibaren üç yıl içinde” mümkündür. Bu düzenlemeye göre, küçük çocukların seçme hakkından yararlanarak Türk vatandaşlığından ayrılabilmeleri iki şartın varlığına bağlanmıştır. Bu şartlar;
- Ergin olmak
Seçme hakkını kullanacak olan kişilerin ergin olup olmadıkları genel Türk vatandaşı olduğuna göre, ergin olup olmadığı da millî hukukuna, yani Türk Medenî Kanunu’na göre tespit edilecektir. Evlenme veya hâkim hükmü ile kişi ergin olmuş ise, seçme hakkını kullanarak Türk vatandaşlığından ayrılmak için aranan “erginlik” şartını gerçekleştirmiştir. Çünkü Kanun’da seçme hakkının kullanılabilmesi için kişinin ergin olması yeterli görülmüştür. Dolayısıyla, erginliği sağlayan bütün hâller me hakkının kullanılabilmesi için yeterli olacaktır. Kanun’da seçme hakkını kullanacak kişinin ergin olmasından bahsedilmiş, ayırt etme yeteneğine sahip olmasından bahsedilmemiştir. Kanun’da bu konuda açık bir hüküm olmaması bir eksiklik olmasına rağmen, seçme hakkını kullanarak Türk vatandaşlığından ayrılacak kişinin ayırt etme yeteneğine sahip olmasını aramaya engel yoktur.
- Vatansız kalmamak;
Seçme hakkını kullanarak Türk vatandaşlığından ayrılmak isteyen kişinin, bu hakkını kullanmasının önşartı vatansız kalmamasıdır. Her ne kadar, Kanun’da seçme hakkına sahip olan kişiler nazara alındığında, seçme hakkının kullanılması sonucunda vatansız kalma ihtimali bulunmuyor ise de Kanun koyucu kişinin vatansız kalma ihtimalinin söz konusu olması hâlinde, bu hakkın kullanılamayacağını hükme bağlamıştır.
Seçme Hakkı İle Vatandaşlıktan Ayrılmanın Sonuçları Nelerdir?
Seçme hakkını kullanarak Türk vatandaşlığından ayrılan kişi, seçme hakkının kullanılmasına dair şartların varlığının tespitine ilişkin karar tarihinden itibaren Türk vatandaşlığından ayrılmış, yabancı statüsüne geçmiş olur (TVK m.35/1). Dolayısıyla yabancıların Türkiye’de sahip olabileceği kadar haklara sahip olabilecektir. Ancak tabii ki, seçme hakkı ile Türk vatandaşlığından ayrılma hakkına sahip olanlardan doğumla Türk vatandaşlığını kazanmış olanlar, seçme hakkını kullanmadan önce vatandaşlıktan çıkma talebinde bulunmuş ve yetkili makamlardan çıkma izni almış olabilirler. Bu hâlde, seçme hakkı ile Türk vatandaşlığından ayrılan kişiler de TVK m. 28’de bahsi geçen haklardan yararlanabilecektir. Seçme hakkı ile Türk vatandaşlığından ayrılmanın eş ve çocuklara et- kisi hususunda 27’nci maddeye atıf yapılmıştır. (TVK m.35/2). Çıkmanın eşe olan etkisi TVK m.27/2’de açık olarak düzenlenmiştir. Buna göre, eşlerden birinin seçme hakkını kullanmak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybetmesi diğer eşin vatandaşlığına etki etmez.
Türk vatandaşlığından çıkan ana veya babaya bağlı olarak küçük çocukların Türk vatandaşlığını kaybetmelerinde basit bir yöntem kabul edilmiştir. Ana veya babadan birinin Türk vatandaşlığından çıkması hâlinde, çıkan tarafın talepte bulunması ve diğer eşin muvafakati ile çocuklar da Türk vatandaşlığını kaybeden ana veya babaya bağlı olarak Türk vatandaşlığını kaybedeceklerdir. Diğer eşin muvafakat vermemesi hâlinde, hâkim kararına göre işlem yapılacaktır. Ancak hâkim neye göre karar verecektir? Kanun’da çocuğun küçük olmasından bahsedilmediği gibi, Türk vatandaşlığını kazanan ana veya babaya bağlı olarak Türk vatandaşlığını kazanacak çocuklarla ilgili düzenlemede olduğu gibi, velayetten de bahsedilmemektedir (TVK m.20/2). Hal böyle olunca, seçme hakkını kullanmak suretiyle Türk vatandaşlığından çıkan ana veya babanın küçük çocukları onlara bağlı olarak Türk vatandaşlığını kaybedebileceklerdir.
Çocukların küçük olup olmadıkları Türk Medenî Kanun’una göre tespit edilecektir. Çünkü çocuklar hâlihazırda Türk vatandaşıdırlar. Her ne kadar Kanun’da çocukların küçük olmasından bahsedilmiyor ise de diğer eşin muvafakat vermesi ancak küçük çocuklar bakımından aranabilir. Çünkü yalnızca küçük çocukların velayeti ana veya babada ya da her ikisindedir. Çocuğun seçme hakkını kullanarak Türk vatandaşlığından ayrılan ana veya babaya bağlı olarak Türk vatandaşlığından çıkması için, çocuğun velayetinin Türk vatandaşlığından çıkan ana veya babada olmasına gerek görülmemiştir. Dolayısıyla, velayet hakkı kendisinde olmayan ana veya babanın Türk vatandaşlığından seçme hakkını kullanarak çıkması hâlinde, diğer eş muvafakat eder ise çocuk da Türk vatandaşlığını kaybedecektir.