Suça teşebbüs, bir suç işleme kararını alan failin, suç yolunda ilerleyerek işlemeyi kastettiği suça ilişkin gerekli hazırlıkları yapıp icra hareketlerine başlamasına rağmen elinde olmayan nedenlerden ötürü, işlemek istediği suçu sonuçlandıramamasıdır. Diğer bir tanımla suça teşebbüs, işlenmesi amaçlanan bir suçun kanunda yazılı icra hareketlerine başladıktan sonra failin iradesi dışında suçun tamamlanamamasıdır. Nitekim, Türk Ceza Kanunu (TCK) m.35’te suça teşebbüs kavramı “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.” şeklinde düzenlenmiştir. TCK 35. madde uyarınca suça teşebbüs iki şekilde meydana gelir:
- Fail, icra hareketlerine başlamış fakat elinde olmayan nedenlerle icra hareketleri yarıda kalmış ise suça teşebbüsten cezalandırılır. Örneğin, yaralamak kastıyla ateş eden sanığın polisin olay yerine gelmesi üzerine kaçması durumunda fiil yarıda kaldığından kasten yaralama suçu teşebbüs aşamasında kalmıştır.
- Fail, icra hareketlerini tamamlamasına rağmen failin iradesi dışındaki engel bir nedenden istenen neticenin meydana gelmemesi halinde suça teşebbüs söz konusu olur. Örneğin, bıçak ile mağdurun vücuduna öldürücü bölgeye 5-10 defa bıçak darbesi vurmasına rağmen mağdurun ölmemesi halinde suç teşebbüs aşamasında kalır. Sanık kasten insan öldürmeye teşebbüs suçu nedeniyle cezalandırılır.
Her ne kadar fail tarafından suç gerçekleştirilememiş olsa da suç yolundaki eylemlerin cezasız kalması hukukla ve adaletle bağdaştırılamaz. Zira, teşebbüs halinde suç meydana gelmese bile toplum düzeni üzerinde somut bir tehlike ortaya çıkmaktadır. Kanun koyucu bir eylemin hukuka aykırı olduğunu değerlendirirken, toplumdaki düzeni bozucu nitelik taşıyıp taşımadığına, toplumun korunan hak veya menfaatine zarar verip vermediğini dikkate alır.
Teşebbüs Nedir?
Suça teşebbüs, işlenmesi amaçlanan bir suçun kanunda yazılı icra hareketlerine başladıktan sonra failin iradesi dışında suçun tamamlanamamasıdır. Bir kimsenin davranışlarından dolayı cezalandırılabilmesi için bu davranışların ceza kanununda yasaklanmış olması gerekmektedir. Ceza kanununda yasaklanmayan bir davranışın “suç” olarak nitelendirilmesi kanunilik ilkesine aykırı olacaktır. Suçun varlığı için de kanunda yasaklanan tipik fiilin kusurlu biçimde ihlal edilmesi gerekmektedir. Failin suç işlemek kastıyla hareket etmesine rağmen elinde olmayan nedenlerle suçu gerçekleştirememesi halinde teşebbüsün varlığından bahsedilir. Ancak, teşebbüs derecesinde kalmış bir suçun cezalandırılıp cezalandırılamayacağı ve eğer cezalandırılacaksa cezalandırılabilir bir teşebbüsün başlangıcını ve unsurlarını belirlemek önemlidir.
Failin gerçekleştirmek amacında olduğu suçun icra hareketlerine başlayıp elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaması ya da istediği neticenin gerçekleşmemesi hali suça teşebbüs olarak adlandırılmaktadır. TCK’nın 35/1. maddesinde suça teşebbüs tanımına yer verilmiştir. Bu maddeye göre, suça teşebbüsün cezalandırılması için failin suç işleme kastının bulunması, gerçekleştirdiği hareketin elverişli olması, icra hareketine başlaması, elinde olmayan nedenlerle icra hareketini tamamlayamaması ya da kast ettiği suçun neticesinin gerçekleşmemesi gerekmektedir. Teşebbüs hükmüne genel kısımda yer verildiği ve herhangi bir kısıtlama öngörülmediği için her suç tipi için uygulanabilecek genel hüküm niteliğindedir.
Suça teşebbüsün cezalandırılmasının nedeni, failin gerçekleştirmiş olduğu fiille hem suç işleme iradesini ortaya koyması hem de icra hareketine başlayıp tamamlayamadığı ya da neticeyi gerçekleştiremediği halde fiiliyle kanunun koruduğu hukuki menfaati tehlikeye sokmasıdır. Herhangi bir fiile dönüşmeyen suç işleme fikri ve kararı esas itibariyle cezalandırılmamaktadır. Zira fail, herhangi bir fiile dönüşmeyen suç işleme fikir ve kararından her an dönebilir. İcra hareketinden önce yapılan hazırlık hareketleri kanunda ayrıca suç olarak düzenlenmemişse cezalandırılmamaktadır. Suça teşebbüste hazırlık hareketinin bittiği ve icra hareketinin başladığı anın tespiti, temel hak ve özgürlüklerinin korunması için de önem taşımaktadır. Kanundaki yeni düzenlemeyle teşebbüs nedeniyle indirim oranı belirlenirken fiilin doğurduğu zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınmaktadır.
Suça Teşebbüsün Koşulları
Teşebbüs aşamasında kalan eylemler ile suçun kanuni tanımındaki eylemler yerine getirilmiştir; ancak netice kısmı eksik kalmaktadır. Bu nedenle teşebbüsü cezalandırmanın nedeni tamamlanmış suçları cezalandırmakla aynı nedene dayanmaktadır. Teşebbüs aşamasında fail, işlemeyi kastettiği suçu tamamlamak istediği sonuca ulaşmak amacıyla icra hareketlerine başlamaktadır; ancak elinde olmayan nedenlerle icra hareketlerini tamamlayamamakta ya da icra hareketlerini tamamlamasına rağmen istenilen sonuç meydana gelmemektedir.
- Suç İşleme Kastının Bulunması, Teşebbüsten söz edilebilmesi için failin her şeyden önce belirli bir suçu işlemeye kastetmesi zorunludur. Kanunun 35 maddesinde “işlemeyi kastettiği bir suç” sözcükleriyle bu husus açıklanmıştır. Diğer taraftan, maddedeki tanımda da görüldüğü üzere işlenmesine kastedilen suçun, doğal olarak kasıtı olması gerekmektedir. Taksirli bir suçun işlenmesine kastedilmesi olanaklı değildir. Bu nedenle, taksirli suçlarda suça teşebbüsten söz edilemez.
- Suçun İcrasına Başlanılması, Suç işlemeye kasteden failin bu suçu işlemeyi zihninde tasavvur etmesinden başlayarak suçun tamamlanmasına kadar geçen süreç, farklı aşamalar halinde incelenebilir. Suç teorisinde bu aşamalar, düşünce aşaması, hazırlık hareketleri, icra hareketleri, suçun meydana gelmesi, olarak sıralanmaktadır.
- Elverişli Hareketlerin Varlığı, Suçun doğrudan doğruya icrasına başlamış olmak, teşebbüsün oluşumu için yeterli değildir. Ayrıca, icraya elverişli hareketlerle başlanmış olunması da zorunludur. Kanunda suçun doğrudan doğruya icrasına elverişli hareketlerle başlanılması koşulu getirilmiştir. Eğer icrasına başlanılan hareketler, elverişli değilse, icraya başlama koşulu da gerçekleşmemektedir.
- Suçun Elde Olmayan Nedenlerle Tamamlanamaması, Suçun teşebbüs aşamasında kalması, tamamlanamamasından kaynaklanmaktadır. Kanun, suçun tamamlanmamasının failin elinde olmayan nedenlere bağlı olmasını aramıştır Bu nedenle, failin icra hareketlerini tamamlamaktan iradi olarak vazgeçmesi durumunda teşebbüs değil, gönüllü vazgeçme gerçekleşmiş olur.
Suça Teşebbüs – TCK Madde 35
- Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.
- Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.
Bir suçun işlenmesine kast etmek, o suçun kanuni tanımındaki öğeleri bilme ve istemeyi içerir. Ayrıca failin kastının, işlemeyi tasavvur ettiği suçu tanımlamak amacına yönelik bulunması gerekir. Bir suçu işlemeye teşebbüs kastından bahsedilemez. Ancak bir suçu işlemeye yönelik kastın başka bir suçu da kapsayıp kapsamadığı kimi olaylarda tartışmalı olabilmektedir. Örneğin, fail tehdit maksadıyla mağdura bıçağını doğrultup üzerine yürümüş ise, bu eyleminin yaralama veya öldürme kastını kapsayıp kapsamadığını tayin etmekte güçlük çıkabilmektedir. Bu durumda fail ile mağdurun olaydan önceki davranışları, ilişkileri, husumetlerinin olup olmadığı, olay sırasındaki hareketlerin niteliği gibi çeşitli verilerden hareketle suç kastı belirlenmelidir.
İcra hareketlerine başlama, teşebbüsün oluşmasını sağlayan pozitif unsurlardan biridir. Kanun koyucu tarafından suçun işlenmesi maksadıyla yapılan tüm eylemler cezalandırılmamıştır. Bu kapsamda icra hareketleri cezalandırma sınırları içindedir. Bu durumda bir eylemin hazırlık hareketi mi yoksa icra hareketi mi olduğu sorusu önemlidir. Hazırlık hareketleri aşamasında fail, suçu işlemek için hazırlanmaktadır; işleyeceği suça uygun suç aletini satın almaktadır, onun hakkında bilgi sahibi olmaktadır, suçu işlemeye yönelik gerekli eylem planını hazırlamaktadır.
Suçun doğrudan doğruya icrasına başlamış olmak, teşebbüsün oluşumu için yeterli değildir. Ayrıca, icraya elverişli hareketlerle başlanmış olunması da zorunludur. Nitekim, Kanunumuz da suça teşebbüsün varlığı için, suç işlemeye elverişli hareketin varlığı şart koşmaktadır. Failin icra hareketi istenilen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmalıdır. Elverişli vasıta, elverişli hareket kapsamına alınmaz; nitekim vasıta terimi hareketsiz bir şeyi ifade etmektedir.
İcra hareketlerinin tamamlanamaması, teşebbüsün oluşmasını sağlayan negatif unsurlardandır. Bu durumda fail suç yolunda ilerlerken, elinde olmayan nedenlerle icra hareketlerini tamamlayamamaktadır. Failin elinde olmayan neden maddi veya manevi nitelikte olabileceği gibi üçüncü bir kişini fiiliyle de gerçekleşebilir; her ne olursa olsun dış etmenler tarafından engellenmiş olacaktır. Aksi takdirde, failin özgür iradesiyle icra hareketlerini tamamlamaması durumunda gönüllü vazgeçme söz konusu olur. İcra hareketlerinin tamamlanamaması engelleyici etmenler suç tamamlanmadan önce ortaya çıkmalıdır. Failin icra hareketlerini tamamlamasına rağmen istediği sonuca ulaşamaması durumunda da suçu tamamlayamamaktadır.
TCK m.35’in lafzından da anlaşılacağı üzere teşebbüs sadece kasten işlenebilen suçlarda mümkün olur. Nitekim, TCK m. 21/1’de “Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.” Şeklindeki düzenleme ile kast ifade edilmiştir. Bu bakımdan tamamlanmış suça özgü nitelikleri taşımaktadır. Teşebbüs aşamasında kalmış suçtaki kast, tüm unsurlarıyla birlikte tamamlanmış suçu işlemek isteğinden ibarettir. Kısacası, fail tarafından suçu işlemeye elverişli davranışları gerçekleştirmek bilinç ve iradesi ortadadır. Nitekim Yargıtay kararlarınca da failin kastının suçu tamamlamaya yönelik olduğunu ve teşebbüs için ayrı bir kasttan söz edilemeyeceği ifade edilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun T. 14.12.1999-1/278-308 kararında failin kastı belirlenirken “failin olay öncesi ve sonrası davranışları, fail ile mağdur arasındaki husumetin sebebi ve niteliği, failin suçta kullandığı suç aletinin mahiyeti, atış veya darbe sayısı ile mesafesi, mağdurun vücudunda meydana gelen yaraların yerleri ile nitelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, olayın akış ve sebebi, failin işlemeyi kastettiği suçun iradesi dışında engel bir halinin olup olmadığı” değerlendirilmektedir.
Kasten Öldürmeye Teşebbüs Suçu ve Cezası
TCK 81. maddede düzenlenen kasten insan öldürme suçu, insan öldürülmesiyle oluşan ve suça teşebbüse elverişli bir suçtur. Uygulamada işlenen fiilin “kasten adam yaralama suçu” mu yoksa “kasten insan öldürmeye teşebbüs suçu” mu olduğu konusunda çoğu zaman mahkemeler tarafından hatalı kararlar verildiği görülmektedir. Bu iki suç tipi arasında çok fazla hapis cezası farkı vardır. Fiilin kasten insan öldürmeye teşebbüs suçu kapsamında olması durumunda ceza yaralamaya göre 2-3 kat daha fazla olmaktadır.
Kasten yaralama suçu ile kasten insan öldürmeye teşebbüs suçu arasındaki ayırıcı temel nokta suçun manevi unsurunun farklılığından kaynaklanır. Kasten öldürmeye teşebbüs, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak değerlendirilir. Yargıtay, bir fiilin kasten öldürmeye teşebbüs olup olmadığının şu şartlar dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini belirlemiştir (YCGK-K.2008/184):
- Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,
- Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı,
- Mağdurdaki darbe sayısı ve şiddeti,
- Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı,
- Failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği,
- Olay sonrası mağdura yönelik davranışları, başka bir anlatımla olayın kendine özgü tüm özellikleri dikkate alınarak saptanmalıdır.
TCK 81. maddede düzenlenen kasten insan öldürme suçunun teşebbüs aşamasında kalması durumunda cezası, müebbet hapis cezası yerine 9 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıdır.
Bazı Suçlar Bakımından Suça Teşebbüs
Taksirli Suçlar ve Teşebbüs
Taksir, TCK madde 22/2’de “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” olarak tanımlanmaktadır. Taksirli suçlar nitelikleri gereği teşebbüse elverişli değildir. Çünkü, taksirli suçlarda bir suç işleme kararı ve iradesi yoktur. Basit taksir veya bilinçli taksir ayrımının bir önemi bulunmamaktadır.
İhmali Suçlar ve Teşebbüs
İhmal, hukuk düzeni tarafından yapılması istenen bir hareketin yapılmamasıdır. İhmal suçlarında fail hareketsiz kalarak ihmalin gerçekleşmesiyle suç tamamlandığından, ilgili suç bakımından teşebbüsün mümkün olup olmadığı doktrinde tartışmalıdır. İhmal suretiyle icra suçlarında icrai bir şekilde işlenebilen bir suçun ihmali hareketle gerçekleşmesi halinde söz konusu olur. İhmal suretiyle icra suçlarında, failin ihmali bir davranışla gerçekleşmesi amacıyla hareketsiz kalması, ancak neticenin bu hareketsizliğe rağmen failin iradesi dışında doğan bir nedenden dolayı gerçekleşmemesi durumunda da teşebbüs mümkündür. Örneğin, hastaya gerekli tedaviyi yapmayarak ihmali davranışta bulunan doktorun davranışına karşılık, başka bir doktorun gerekli müdahaleyi yaparak hastayı kurtarması durumunda, ihmal suretiyle icra suçuna teşebbüs söz konusu olur.
Olası Kast ve Teşebbüs
Olası kast, TCK madde 21/2’de “Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır.” olarak tanımlanmaktadır. Olası kastta fail, gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte, riski göze alarak hareketlerine devam etmektedir. Bu nedenle olası kastla işlenen suçların teşebbüse elverişli olup olmadığı doktrinde tartışmalıdır. Yargıtay da olası kastı neticenin belirleyeceği düşüncesinden hareketle, öngörülen ve fakat gerçekleşmeyen tali netice açısından teşebbüsün oluşmayacağı görüşünü benimsemiştir.
Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suçlarda Teşebbüs
Neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlarda gerçekleşen netice kast edilenden daha ağır olmaktadır. Teşebbüs ancak kasıtlı suçlarda gerçekleşebileceğinden neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlardaki sonuç failin kast ettiği ve istediği sonuç değildir. TCK madde 23’te “Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir.” ifadesi ile netice sebebiyle ağırlaşmış suç için taksirle hareket edileceği açıktır. Taksirli suçlarda teşebbüs mümkün olmadığından neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlarda teşebbüs mümkün değildir.
Sırf Hareket Suçlarında Teşebbüs
Bir suçun tamamlanması için neticenin gerçekleşmesine gerek olmaması durumunda sırf hareket suçları/neticesiz suç meydana gelir. Örneğin, hakaret, tehdit, yalan yere yemin ve iftira suçlarında icra hareketleri tamamlandığı an suç da tamamlanmaktadır. Hareketin yapılmasıyla suç tamamlandığından kural olarak bu suçlara teşebbüs mümkün değildir. Ancak, sırf hareket suçları birden çok icra hareketiyle gerçekleşiyorsa yani icra hareketleri ayrılabiliyorsa bu durumda teşebbüs mümkün olur. Örneğin, fail tarafından yazılan mektubun hakaret içerdiğini fark edemediği için kabul eden PTT memurun, üçüncü bir kişi nedeniyle mektubu göndermesinin engellemesi veya PTT dağıtıcısının hakaret mektubunu mağdura iletmemesi halinde teşebbüsün olabileceği kabul edilmektedir.
Tehlike Suçlarında Teşebbüs
Tehlike suçu bakımından korunan varlık veya menfaatin sadece tehdit edilmiş olması yeterlidir. Dolayısıyla zararın doğma ihtimalinin bulunması tehlike suçları için yeterlidir. Bu husus bakımından teşebbüsün mümkün olup olmayacağı tartışmalı olmakla birlikte, bir tehlike suçu olan tehdit suçu bakımından teşebbüs mümkündür.
Kalkışma Suçlarında Teşebbüs
Kalkışma suçlarında suçun tamamlanması öne alınmıştır. Kanun koyucu tarafından hukuki koruma konusu varlığa zarar vermeyen davranışlar ile suç tamamlanmış kabul edilmektedir. Dolayısıyla suçun tamamlanmış veya teşebbüs aşamasında kalmış olmasının bir önemi kalmamaktadır; teşebbüse elverişli değildir. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, Anayasayı ihlal gibi suçlar kalkışma suçlarındandır.
Kesintisiz Şekilde İşlenen Suçlarda Teşebbüs
Kesintisiz şekilde işlenen suçlarda suçun varlığı için ihlalin zaman içinde bir süre devam etmesi gerekmektedir. Bu süre zarfında suç tamamlanıncaya kadar teşebbüs mümkün olur. Örneğin bir kişinin hürriyetinden yoksun bırakılmak amacıyla araca bindirilmeye çalışıldığı bir durumda, mağdurun direnç göstererek kendini kurtarması durumunda suç teşebbüs aşamasında kalmış olur.
Şahısta Hata ve Hedefte/İsabette Sapma
Şahısta yanılma halinde, kişi eylemi işlemeyi kastettiği bir hukuki konu yerine başka bir konuya yönelik olarak işlemektedir. Başka deyişle, eylemi icraya geçtiği sırada hedefinde olan hukuki konunun, kastettiği konu olduğu hususunda yanılmaktadır. Dolayısıyla, fiili işlediği sırada kastettiği hukuki konu orada değildir veya hedefinde değildir. Bu durumda eylem başka bir hukuki konu üzerinde gerçekleştiğine göre, yine tamamlanmış bir suç gerçekleştiğinden, teşebbüs uygulanamaz. Örneğin hasmı zannedip ateş ederek öldürdüğü kişi aslında başka bir şahıstır. Buna karşın, hasmı zannedip ateş etmesine ve hedefine isabet ettirmesine rağmen öldüremeyip yaralamış ise, eylem isabet alan kişiyi öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturur. İsabette sapma halinde, örneğin hasmına ateş etti, sapma sonucu seken mermi hedefi yerine başka kişiyi yaraladı ise, isabet alan kişi yönünden kasten veya taksirle yaralama suçu oluşurken, isabet almayan hedef kişi yönünden öldürmeye teşebbüs suçunun gerçekleştiği kabul edilmektedir.
İşlenemez Suç
Sonucun gerçekleşmemesi, kullanılan vasıtaların ve dolayısıyla hareketin elverişsiz olmasından veya suçun maddi konusunun bulunmamasından kaynaklanıyorsa bu durumda işlenemez suç söz konusudur. Burada fail suçu gerçekleştirmek için hareket etmekte ancak sonucu gerçekleştirememektedir. Her ne kadar kullanılan vasıtanın ve dolayısıyla yapılan hareketin elverişsiz olması veya suçun maddi konusunun bulunmaması halinde suç işleme kararının icrasına başlansa da, işlenmek istenen suçun icrasına başlamaktan ve cezalandırılabilir bir teşebbüsten söz edilemeyeceğinden, fail cezalandırılmayacaktır. Dolayısıyla teşebbüsten söz edilemez.
Gönüllü Vazgeçme
Suça teşebbüs ile gönüllü vazgeçme genelde birbirine karıştırılmaktadır. Fail, suç tamamlanmadan icra hareketleri sırasında suç yoluna son vererek veya icra hareketlerinden sonra da neticenin meydana gelmesini önleyerek suç işleme kararından vazgeçebilir. Bu durumda önleme failin iradesiyle olmalıdır. Ancak suça teşebbüs halinde, suça konu olan eylem failin elinde olmayan sebepler dolayısıyla tamamlanamamaktadır. Bir diğer anlatımla, failin iradesi dışında gerçekleşen nedenlerden ötürü kastedilen eylem gerçekleştirilemez.
TCK madde 36’da “Fail, suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini önlerse, teşebbüsten dolayı cezalandırılmaz; fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluşturduğu takdirde, sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır.” ifadesi ile gönüllü vazgeçme düzenlenmektedir. Bu halde gönüllü vazgeçmede fail cezalandırılmayacaktır. Failin gönüllü olarak vazgeçmesi durumunda fail teşebbüsten dolayı cezalandırılamaz; ancak fail gönüllü vazgeçene kadar tamam olan kısım esasen bir suç oluşturduğu takdirde, sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır.
Kabahatlerde Teşebbüs
Teşebbüs halinin cezalandırılması, ceza sorumluluğunu genişletmektedir. Bu nedenle haksızlık içeriği daha az olan kabahatler bakımından teşebbüs kurallarının uygulanması gerekli görülmeyebilir. Nitekim 765 sayılı TCK sisteminde teşebbüs hükümlerinin cürümlere uygula nacağı fakat kabahatlerde teşebbüsün geçerli olmayacağı kabul edilmişti. 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 13. maddesinde de, kural olarak kabahatlerde teşebbüs hükümlerinin uygulanamayacağı, ancak kabahatle ilgili özel bir hükmün bulunması durumunda TCK hükümlerinde yer alan teşebbüs ve gönüllü vazgeçmeye ilişkin kuralların bu tür kabahatler için de uygulanacağı ifade edilmiştir. Bu nedenle ilgili kanun hükmünde aksi yönde bir düzenleme bulunmadığı takdirde kabahatlerde teşebbüs hükümleri uygulanamaz.
Teşebbüste Cezanın Belirlenmesi
Teşebbüs halinde önce temel ceza tayin edilmelidir. Bu maksatla, önce teşebbüs edilen suça ilişkin normdaki temel cezanın 61/1. madde uyarınca belirlenmesi ve aynı maddenin 2. ila 4. fıkraları gereği cezayı artıran veya indiren nedenlerin tatbikinden sonra 5. fıkra uyarınca teşebbüs dolayısıyla 35, maddenin uygulanması icap eder. Bu yönteme göre ceza miktarı saptandıktan sonra elde edilen rakama, teşebbüs dolayısıyla indirim uygulanmaktadır. Örneğin 61/1-4. madde ve fıkralar uyarınca tayin edilen hapis cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis niteliğinde ise, bunun yerine teşebbüs nedeniyle 13 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası, tayin edilen müebbet hapis cezası yerine teşebbüs nedeniyle 9 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer cezalarda ise 61/1-4. madde ve fıkralara göre tayin edilen ceza miktarından ¼ ila ¼ oranları kadar indirim yapılabilir. Başka deyişle bu son halde en az indirim oranı ½, en çok indirim oranı ¼ olmaktadır.
5237 sayılı TCK ile tam ve eksik teşebbüs ayrımı kabul edilmemiş ve bu nedenle de cezanın tayininde hâkime geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır. Ancak bu takdir yetkisinin somut olayın özelliğine göre ve kanunun amacına uygun biçimde kullanılması zorunludur. Kanunda takdir yetkisinin kullanılmasında neyin ölçü alınacağı açıklanmıştır. Cezanın tayininde; meydana gelecek zarar veya tehlikenin ağırlığı ölçü alınmalıdır. Suç gerçekleşmemekle birlikte, teşebbüs hali de suç konusun ihlal edilmesi tehlikesi gerçekleşmiş olmaktadır. Bu nedenle, suç tipine göre zarar ya da tehlikenin ağırlığı gözetilmek suretiyle indirim oram veya indirilmesi gereken ceza miktarının saptanması gerekir. Örneğin, hasmını öldürmek için ateş eden failin isabet ettirememesi ile, ateş etmesinin başkalarınca önlenmesi olaylarında tehlikenin ağırlığı farklıdır. Buna karşın, hasmına ateş edip hayati bölgesinden isabet ettirmesine karşın ölüm neticesinin doğmaması durumunda, mağdurun yaşam hakkına yönelik tehlikenin ağırlığı diğer iki olaya göre çok daha fazladır.
Teşebbüsün Cezalandırılması
TCK madde 35/2’de “Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.” denmektedir. Suça teşebbüs ceza hukuku bakımdan önemli bir kurumdur.
Teşebbüs aşamasında kalan bir suç nedeniyle ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı asıl suçun tamamlanması halinde meydana gelecek zarar ve tehlikenin ağırlığına göre daha azdır. Bu nedenle kanun koyucu tarafından, suça teşebbüs bakımından asıl suça bağlı olarak daha az bir cezai yaptırımı öngörmüştür. Kanun hükmünün düzenlenişinden açıkça anlaşılacağı üzere teşebbüs halinde faile verilecek ceza miktarı belirlenirken, failin teşebbüs aşamasında kalan eyleminin meydana getirdiği zarar ve tehlikenin ağırlığı dikkate alınacaktır. Buna göre;
- Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on üç yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası,
- Müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası,
- Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilip,
yaptırım uygulanır.
Görevli ve Yetkili Mahkeme: CMK madde 12/2’de “Teşebbüste son icra hareketinin yapıldığı, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği yer mahkemesi yetkilidir.” denmektedir. Buna göre teşebbüste son icra hareketinin yapıldığı yer mahkemesi yetkili mahkemedir. Görevli mahkeme bakımdan ise; ağır ceza mahkemesinin kapsamına giren suçlarda Ağır Ceza Mahkemesi, asliye ceza mahkemesinin kapsamına giren suçlarda Asliye Ceza Mahkemesi görevli mahkemedir.
Suça Teşebbüs – TCK 35. Madde Yargıtay Kararları
CGK 03.04.2018, 2017/7-735-2018/143
- Suça Teşebbüs
- TCK 35. Madde
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili bir değerlendirme yapılabilmesi failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna “subjektif unsur” denir. Failin davranışı ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini tespit edebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi teşebbüs aşamasında kalan suçlarda da, işlenmek istenen suç tipindeki tüm unsurlar fail tarafından bilinmelidir.
CGK 21.11.2017, 2015/6-258-2017/486
- Suça Teşebbüs
- TCK 35. Madde
… mağdura ait iş yerine girip ziynet eşyasını yağma yoluyla almak için en uygun zamanı kollayan ve bu imkanı elde ettikten sonra iş yerine giren sanığın, içeride bulunan tanıklar Penbe ve Esra’yı kendisine müdahale edilmesini önleyecek şekilde tehdit ettikten sonra ziynet eşyasını almak için vitrin camını açmaya çalıştığı sırada, tanık Penbe’nin alarm düğmesine yöneldiğini fark edip panikleyerek yakalanacağı korkusuyla icrai hareketlerini sonlandırarak hiçbir şey alamadan olay yerinden kaçması karşısında, suç yolunda katedilen mesafe, somut bir zararın oluşmaması ve meydana gelen tehlikenin ağırlığına göre, eylemi teşebbüs aşamasında kalan sanık hakkında yerel mahkemece TCK’nın 35. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 1/2 oranında indirim yapılması dosya kapsamı itibarıyla yerinde olup hak ve nasafete uygundur.