Komplikasyon Nedir? Malpraktisten Ayrımı Nasıl Yapılır?

komplikasyon nasil anlasilir

Tıbbi anlamıyla komplikasyon; Komplikasyon, bir hastalığın devamı sırasında meydana gelen patolojik olayları, tıbbi rahatsızlığın başka bir rahatsızlığa dönüşmesini ifade etmektedir. Yani komplikasyon, tıbbi uygulamaya ilişkin olarak öngörülemeyen, öngörülse dahi önlenemeyen durumdur. Örneğin parçalı kırığın sinir kesisine yol açması, hijyen kurallarına uyulduğu (hekim kusuru olmadığı) halde ameliyat sonrasında enfeksiyon gelişmesi veya uygulanan ilacın olumsuz bir yan etkisinin ortaya çıkması, tıbbi standartlara uygun olarak gerçekleştirilen ameliyat sonrasında enfeksiyon gelişimi durumu bir komplikasyon örneğidir. Hukuki anlamda kullanıldığında ise gelişen bu bozukluğun (patolojik durumun) hukuki sonuçları bağlamında değerlendirilir.

Komplikasyon, tıp bilimi ve mesleğinin verilerine uygun davranılmasına ve ortaya çıkmaması için gereken önlemler alınmasına karşın, tıbben benzer girişimlerde meydana gelme olasılığı kabul edilen risklerdir. Hekim, tıbbi girişimi tıp bilimi ve mesleğinin kurallarına uygun ve özenle yerine getirdiği takdirde, ortaya çıkan komplikasyondan dolayı sorumlu tutulamaz. Başka deyişle hekimin kusuru bulunmadığı halde komplikasyon olarak ortaya çıkan sonuç hekime isnat edilemez. Komplikasyon dolayısıyla hekimin sorumlu olmadığının kabul edilebilmesi için, öngörülebilen bir komplikasyonun meydana gelmemesi ve gelmesi durumunda da olumsuz neticeyi önlemek amacıyla gereken tedbirlerin alınmasında bir kusurun bulunmaması gerekir.

İlgili Makale: İnfaz Hesaplama

Komplikasyon Nedir?

Komplikasyon “tıbbi açıdan hastanın ya da doktorun elinde olmadan ve istenmeden meydana gelen gelişmeler”, “Bir ilacın ya da bir hastalığın doğuracağı yan etki olarak tanımlanabilir. Komplikasyon, hekim tarafından tıp bili minin güncel standartlarına uygun hareket edilmesine ve gerçekleşmemesi adına her türlü tedbir alınmasına rağmen, önceden önlenmesi mümkün olmayan kaçınılmaz zararlı sonuçlar, tıbbi açıdan benzer müdahalelerde gerçekleşme ihtimalinin bulunduğu kabulüne karşın, hasta yararı gözetilerek tedavi yönteminin uygulanmasının gerekli olduğuna karar verilmesi sebebiyle kabullenilen ve izin verilen riskli durumlar olarak da ifade edilebilir. Komplikasyon kavramı, tıbbi müdahale sırasında hekimin kusuru sonucu gerçekleşmeyen zararlı sonuçları ifade eder.

Hekim tarafından hastaya uygulanacak olan tedavi yönteminin belirli birtakım riskleri bulunmasına karşın, tıp biliminin güncel standartlarına göre tedavi edici özelliği ve hasta yararı gözetilerek uygulanmasının gerekli görüldüğü durumlarda, hastanın yöntemin zararları ve mevcut riskleri konusunda bilgilendirilmesi gerekir. Hastanın aydınlatılması sonrası tıbbi girişime rıza göstermesi ile, tedavi yönteminin riskleri ve bu riskli durumlar sebebiyle gerçekleşme ihtimali bulunan zararlar da göze alınarak kabullenilmektedir. Bu açıdan komplikasyonu, “izin verilen risk” kavramı içerisinde değerlendirmek gerekir. Ancak bu noktada hastanın gerçekleşme olasılığı bulunan komplikasyonlar konusunda yeterli şekilde aydınlatılması gerekliliği bulunmaktadır. Komplikasyon “kaçınılamaz veya öngörülemez” halleri ifade etmektedir. hukuk düzeni hiç kimseyi öngörülemeyen neticelerden sorumlu tutmamaktadır. Öngörülemeyen nedene bağlı zararlardan hekim de sorumlu tutulamaz.

Hasta Hakları Yönetmeliğinde de açıkça belirtilmiştir.

Hasta Hakları Yönetmeliğinin 15. Maddesine Göre:

“Hastaya;

a) Hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği,

b) Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini süresi,

c) Diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri,

ç) Muhtemel komplikasyonları,

d) Reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri,

e) Kullanılacak ilaçların önemli özellikleri,

f) Sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri,

g) Gerektiğinde aynı konuda tıbbî yardıma nasıl ulaşabileceği, hususlarında bilgi verilir.”

Aynı şekilde, Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının 26. maddesinde de “Aydınlatılmış Onam” başlığı altında doktor tarafından hastaya tedaviye ilişkin risklerin aktarılması gerektiği ifade edilmiştir. Olası komplikasyon durumlarına ilişkin olarak hastanın önceden bilgilendirilmiş olduğu hususunu ispat yükü, hastanenin üzerindedir.

komplikasyon nedir
komplikasyon nedir

Komplikasyonun Sorumluluğa Etkisi Nedir?

Komplikasyon, cerrahi bir operasyon ya da uygulama esnasında ortaya çıkan, kendi içinde kusursuzca oluşan, öngörülebilse dahi önlemenin mümkün olmadığı, hasar verici sonuç ya da kabul edilebilir risk olarak tanımlanır. En basit tanımlamayla, hasta ya da doktor kontrolünde gerçekleşmeyen, oluşması istenmeyen sonuç olarak tanımlanabilir. Doktorların ellerinden gelen her şeyi yapmasına ve gereken özeni tümüyle göstermiş olmasına rağmen komplikasyonlarla karşılaşmak mümkündür.

Komplikasyon durumunda tıbbi girişimde hekime atfedilebilecek bir kusurlu hareketin bulunmadığı kabul edilmelidir. Hastalığın seyrine ilişkin komplikasyonların ortaya çıkmaması için tıbben tedbir alınması mümkün olanlar olabileceği gibi tedbir alınamayan haller de olabilir. Öngörülebilen ve tedbir alınabilir komplikasyonlar için gerekli tedbirin alınmaması hekim kusuru olarak ortaya çıkar. Yine ortaya çıkmaması için tedbir alınması mümkün olmasa dahi, gerçekleşen komplikasyonun hastaya zarar vermemesi amacıyla sürecin yönetilmesi için gerekli tıbbi girişimin yapılamaması da tıbbi kusur olarak nitelenmelidir.

Tedavi yöntemine bağlı olarak komplikasyon gelişmesi de öngörülebilir veya öngörülemez şekilde gerçekleşebilir. Öngörülebilir komplikasyonlar yönünden bu kez muhtemel riske karşın bu tedavi yönteminin uygulanmasının tıbben doğru bir karar olup olmadığı sorusu ortaya çıkacaktır. Bu değerlendirmede, yöntemin hastaya sağlayacağı yarara karşın riskin önemi ve büyüklüğüne göre bir yarar-zarar dengesinin gözetilmesi gerekir. Tıbben sağlayacağı yarar nedeniyle muhtemel komplikasyon riski göze alınabilir deniliyorsa, hekimin bu yöntemi tercih etmesi ve hastaya tavsiye edip rızasını alarak tıbbi gereklerini yerine getirerek uygulamasında kusurlu olduğu söylenemez.

Komplikasyon – Malpraktis Kusur Ayrımı ve Komplikasyon Yönetimi

Hekim kusuru ile komplikasyonu ayırt etmek bakımından, tıbbi standartlara uygun davranılmasına karşın meydana gelmesi olası riskleri komplikasyon; özen yükümlülüğüne aykırılık (ilgisizlik, bilgi ve beceri eksikliği) sonucunda ortaya çıkan zararlı sonuçları ise malpraktis olarak değerlendirmek gerekmektedir.

  • Önlem alınmayan komplikasyonlarda; Komplikasyonların bir kısmının ortaya çıkmaması için gereken önlemlerin alınmamış olması kusur sayıldığından, ortaya çıkan istenmeyen neticenin hukuken komplikasyon olarak değerlendirilmemesi gerekir. Örneğin steril araçla yapılan cerrahi bir operasyon sonrasında enfeksiyon gelişmemesi için steril pansuman yapılması ya da uygun dozda antibiyotik başlanmaması, gelişen enfeksiyonun hekim kusuruna dayalı olduğuna işaret eder. Buna karşın hastanın bünyesel özelliklerine bağlı olarak bir ilacın bazı yan etkilerinin ortaya çıkması öngörülebiliyor olsa da önlenme olasılığı bulunmamaktaysa, hekimin alabileceği bir tedbir yoktur.
  • Fark edilemeyen komplikasyonlarda; Komplikasyonun ortaya çıktığının fark edilmesi durumunda önlem alınması olanaklı ise, özensizlik dolayısıyla fark edemeyip önlemsiz kalmasına neden olmak da hekim kusuruna yol açabilir. Örneğin katarakt ameliyatı sonrasında göz içi basıncında yükselme bir komplikasyondur. Ancak hekim göz içi basıncı ölçümünü düzenli yapmadığı için bu komplikasyonu fark etmezse, malpraktise dönüşebilir Başka bir örnekte, cerrahi operasyon sırasında anestezi uygulamasına (anestezi ilacına) bağlı olarak kardiakarrest (kalbin pompalama işlevinin durması) gelişmiş, ancak anestezi uzmanının vital bulgu (nabız, solunum vb.) takibini yeterince yapmaması nedeniyle ölüm önlenemediğinden hekim kusurlu görülmelidir. İyi yönetilmeyen komplikasyonlar. (komplikasyon yönetiminde kusur)

Uygulanan tedavi yöntemine bağlı olarak ortaya çıkan komplikasyonun hastaya en az zararla ortadan kaldırılması için gerekenin yapılması konusunda da hekimin sorumluluğu bulunmaktadır Böyle bir durumda hekim komplikasyon nedeniyle sorumlu tutulamaz ise de, komplikasyonun etkilerinin giderilememesinde kusuru varsa sorumlu olacaktır. Böylece komplikasyon sürecinin iyi yönetilmemesi, vakayı malpraktise dönüştürmektedir. Hatta, komplikasyonun sonuçlarını gidermek için gereken tıbbi yardımı bilerek yapmayan hekim, kasten veya yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi (TCK m. 83, 88) suçlarından sorumlu tutulabilecektir.

Tipik örnek olarak, cerrahi operasyon sonucunda enfeksiyon gelişimini önlemeye yönelik tedbir alınmaması gösterilebilir. Bu nedenle, öngörülen bu komplikasyonun meydana gelmemesi için gerekli önlemler alınmamış, tedbirsiz davranılmışsa, hekim zararlı sonuçtan dolayı bilinçli taksir nedeniyle sorumlu olur Örneğin kabızlık ve karın ağrısı şikayetiyle gelen hastada başka bir neden tespit edilemeyince gerekli görülerek uygulanan kolonoskopi sonucunda rektumda perforasyon (delinme) oluşmuş ve hasta ertesi gün kaybedilmiştir Bu olayda Adli Tıp raporunda komplikasyon değerlendirilmesi yapılmış ise de AYM (https://www.anayasa.gov.tr/tr/anasayfa/) tarafından komplikasyon yönetimiyle ilgili iddiaların derece mahkemesi kararında tartışılmaması nedeniyle ihlal kararı verilmiştir. Diğer bir olayda safra kesesinin çıkarılması ameliyatında ortaya çıkan organ-doku kesiklerinin takibinin gerektiği gibi yapılmaması nedeniyle hekim kusurlu görülmüştür.

Komplikasyon Nedenleri Nelerdir?

  • İlaç Kullanımına Bağlı Komplikasyonlar

İlacın reçetelendirilmesi veya kullanımına bağlı hekim kusurunun var olup olmadığı araştırılmalıdır. Uygun ilacın verilmemesi veya kullanımla ilgili önemli hususlarda hastanın bilgilendirilmemesi hekim kusuru niteliğindedir. İlacın kullanılmasıyla ilgili bir kusur bulunmamasına karşın hastanın bünyesinde yan tesir yapmışsa komplikasyon söz konusu olmaktadır. Özellikle kemoterapi ve radyoterapi uygulamalarında hasta bünyesinde ciddi yan etkiler ortaya çıkabilmektedir. Yan etkilerine karşın, yararları nedeniyle bu yönteme başvurulması gerekli ise, hasta bu konuda bilgilendirilmelidir.

Enjeksiyon nõropatisi (düşük ayak) sıkça karşılaşılabilen nedenlerdendir. Enjeksiyonun yapılmasına ilişkin bir kusurun tespit edilememesi durumunda bilirkişi raporlarında ilaçların doku içi yayılımı ile de sınır hasarına neden olabileceği ve bu durumun komplikasyon olduğu belirtildiğinden Yargıtay da bu durumda hekim ve uygulayan hemşirenin sorumlu tutulamayacağına karar vermektedir. Başka bir örnekte ise hemşirenin sedyeye uzanmakta zorluk çeken hastaya oturduğu tekerlekli sandalyede iken öne eğilmesi sağlanarak, başka deyişle uygun pozisyon verilmeden enjeksiyon yapılması nedeniyle hemşirenin kusurlu davrandığı kabul edilmiş ve taksirle yaralamadan sorumlu tutulmuştur.

  • Cerrahi Girişimler

 komplikasyonların en yoğun görüldüğü tıbbı müdahalelerdendir. Bazı cerrahı girişimlerde hassas alanlardaki çalışma zorluğu nedeniyle, en başarılı cerrah da olsa bir sinir veya damar kesisine yol açılması riski tıbben komplikasyon olarak nitelenebilmektedir. Gerçekleştirilen operasyonun özelliği ve hastanın bünyesine bağlı nedenlerle istenmeyen bir sonuç da ortaya çıkabilmektedir. Bununla birlikte somut olayda cerrahi girişime bağlı bu istenmeyen kesinin beceri yetersizliğine dayanması durumunda komplikasyon olarak nitelenemeyeceği açıktır. Yine, ameliyatta hasta vücudunda gazlı bez vb. cisim unutmak gibi tıbbi kusurların belirli bir istatiksel orana ulaşması, bu tür hataların komplikasyon olarak kabul edilmesini gerektirmez.

komplikasyon
komplikasyon

Komplikasyon Yargı Kararları 

Yargıtay 13. HD., E. 2007/12837 K. 2007/13884 T. 20.11.2007

Davalı doktorların davcıyı mevcut cinsel sorunu nedeniyle ameliyat ettiklerinde,ameliyat sonrası cinsel organında gelişen komplikasyonlar nedeniyle bu organının kangren olduğunda ihtilaf yoktur.İhtilaf,meydana gelen zarardan davalı doktorların sorumlu olup olmayacakları noktasında toplanmaktadır.Mahkemece,her ne kadar 7.6. 2006 tarihli Adli Tıp Kurumu raporundaki ’’Penis protez ameliyatını takip eden komplikasyonlar(penis enfeksiyonu ve nekrozu) sonucu geliştiği,bu komplikasyonların adı geçen ameliyattan sonra literatürde tanımlandığı(1,2,3)gibi gelişebilecek komplikasyonlardan olduğu,istenilmeyen şekilde sonuçlanabileceği,hastanın Almanya’ya erken dönmesinin de anılan komplikasyonlara neden olabileceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de,rahatsızlığı nedeniyle doktora başvuran hastanın amacı,rahatsızlığından kurtulmak ve bir an önce sağlığına kavuşmaktır. Doktor işin başarı ile neticelenmesini garanti etmez ise de, seçilen tedavi yöntemi, bu yöntemin riskleri ameliyat sonrası doğabilecek komplikasyonlar ve tedavinin süreci ve kontrolü ile ilgili hastanın aydınlatılmış rızasını almak zorundadır. Her ne kadar davalılar,davacıya bu yönde açıklayıcı ve aydınlatıcı bilgi verdiklerini savunmuşlarsa da bu konuda savunmalarını doğrulayıcı dosya içerisinde bir bilgi ve belgeye rastlanılmamıştır.Bu yönün ispatı davalılara düşer.Hal böyle olunca davalılar meydana gelen zarardan sorumludurlar. Öyle ise mahkemece,tazminat hesabı yaptırılmalı,sonucuna uygun bir karar verilmelidir.Bu yönün gözetilmemiş olması,usul ve yasaya aykırı olup,bozmayı gerektirir.


Danıştay 10. D., E. 2019/5545 K. 2022/4873 T. 31.10.2022

Dosya içerisindeki bilirkişi raporlarının ve tıbbi belgelerin incelenmesi sonucunda, davacının annesinin tüp mide ameliyatında meydana gelen mide perforasyonu nedeniyle hayatını kaybettiği, meydana gelen mide perforasyonunun ise yapılan ameliyatın bir komplikasyonu olduğu ve bu nedenle mide perforasyonu oluşmasında davalı idarenin herhangi bir hizmet kusurunun bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Ayrıca, mide perforasyonunun hizmet kusuru sonucunda meydana gelmediği, yapılan ameliyatın komplikasyonu olarak ortaya çıktığı davacı tarafından da kabul edilmektedir. Davacının iddiası, meydana gelen komplikasyon sonrasındaki tedavi sürecinin davalı idarenin kusurlu eylemleri sonucunda iyi yönetilememiş olması nedeniyle zararlı sonucun (ölüm) oluşmasına sebebiyet verildiğidir.

Dosyanın incelenmesinden; davacının annesinin 15/09/2015 tarihinde tüp mide ameliyatı olduğu ve takipleri devam ederken postoperatif (ameliyat sonrası) 3. gün olan 18/09/2015 tarihinde CRP değerinin yüksek bulunması üzerine çekilen grafide kaçak izlenmediğine yönelik yorum yapıldığı, postoperatif 4. gün olan 19/09/2015 tarihinde çekilen USG’de serbest sıvı tespit edilmesi üzerine durumun bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesinin önerildiği, postoperatif 5. gün olan 20/09/2015 tarihinde saat 14.00’da çekilen bilgisayarlı tomografide ise “sol hemitoraksta en derin yerinde 3 cm plevral sıvı, konsolide parankim dokusu ve bilateral atelektazik band formasyonları ile mide distal seviyeden başlayıp karaciğer komşuluğuna ve subdiyafragmatik alana uzanan oral kontrast maddenin batına geçtiği, pelvik bölgede derinliği 3 cm ulaşan serbest sıvı izlendiği” rapor edildiği, postoperatif 6. gün olan 21/09/2015 tarihinde saat 19.00’da (kaçak olduğu raporlandıktan 29 saat sonra) kaçak şüphesiyle operasyona alındığı, operasyonda antrumda (midenin bir bölümü) kuş gözü büyüklüğünde perforasyon tespit edildiği ve saat 22.00’da gelişen bradikardi ve kardiyak arrest nedeniyle yapılan resüsitasyona cevap vermeyerek hayatını kaybettiği görülmektedir.

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. … tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda, “klinik takipler değerlendirildiğinde 3. günden itibaren hastada kaçağı düşündürecek klinik tablonun (febril ve subfebril ateş, taşikardi, nötrofili) gelişmeye başladığı, 4. gün yapılan abdominal ultrasonografik değerlendirmede dalak komşuluğunda ve sol parakolik alanda serbest sıvı saptandığı ve hastanın tedavisine yönelik antibiyotik eklenmek dışında herhangi bir değişiklik ve müdahale yapılmadığı, takipne ve solunum sıkıntısı gelişmesi üzerine nazal oksijen ve bronkodilatör başlanmasına rağmen hastanın kliniğinde düzelme olmadığı, bu aşamada literatür bilgisi ve standart algoritmalara göre oral opaklı abdominal bilgisayarlı tomografi yapılması gerekirken yalnızca oral opaklı düz grafi çekildiği ve opak ekstravazasyonu görülmemesi üzerine hastanın oral beslenmesine başlandığı, oral beslenme sonrasında hastanın genel durumunda giderek bozulma olması üzerine ancak postoperatif 5. gün oral opaklı abdominal bilgisayarlı tomografi çekildiği ve kaçak olduğunun raporlandığı, bu rapora rağmen hastanın bu rapordan 29 saat sonra postoperatif 6. gün kaçak şüphesiyle operasyona alındığı, hasta kayıtlar incelendiğinde bu esnada ciddi bir solunum sıkıntısı, hipokalsemi, hipoalbuminemi hipoksi gelişmiş olduğu ve bu tablonun kaçağa bağlı septik tablo ve adult respiratuar distres ile açıklanabileceği, yoğun bakımda postoperatif takiplerinde de derin hipoksi, asidoz ve gelişen bradikardi sonucunda hastanın arrest olduğu, otopsi kayıtlarının (akciğerlerde ödem) ise hastanın kaçağa sekonder sepsis ve buna bağlı olarak gelişen adult respiratuar distres sonucu hayatını kaybettiği görüşünü desteklediği” yorumu yapılmış ve sonuç olarak “hastanın cerrahi girişime (laparoskopik sleeve gastrektomi) bağlı sekonder gelişen mide perforasyonu ve ortaya çıkan septik tablo nedeniyle kaybedildiği, bu durumun ameliyat sonrası görülebilen komplikasyonlar arasında olduğu, ancak komplikasyon yönetiminde yeterince dikkatli davranılmadığı, zamanında gerekli müdahalelerde bulunulmadığı, temel sorunun ortaya çıkan komplikasyonun zamanında anlaşılıp gerekli önlemlerin ameliyat dahil alınmamış olduğu, bu nedenle hastanın takibinde, erken komplikasyonun teşhisinde ve yönetiminde gecikme olduğu” değerlendirilmiştir.

Adli Tıp Kurumunun hükme esas alınan ve yukarıda özetlenmiş olan bilirkişi raporunda ise;

1) Postoperatif 3. günden itibaren kaçağı düşündürecek klinik tablonun gelişmeye başlayıp başlamadığı, kaçağı düşündürecek klinik tablo gelişmeye başlamışsa komplikasyon yönetiminde yeterince dikkatli davranılıp davranılmadığı ve zamanında gerekli müdahalelerde bulunulup bulunulmadığı, aynı gün çekilen grafide kaçak izlenmediği belirtilmiş olduğundan çekilen bu grafinin şikayetlere ve klinik tabloya yönelik teşhis koymaya yeterli bir tetkik olup olmadığı, şikayetlere ve klinik tabloya göre teşhis koymaya yeterli bir görüntüleme yöntemi değilse böyle bir grafi çekilmiş olmasının komplikasyon yönetimi açısından kusurlu bir tıbbi uygulama olup olmadığı ve zamanında gerekli tetkikin yapılmamış olması nedeniyle komplikasyon yönetiminde gecikme yaşanıp yaşanmadığı, bir gecikme mevcutsa bu durumun zararlı sonucun ortaya çıkmasındaki etkisinin ne olduğu,

2) Doç. Dr. … tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda postoperatif 4. gün oral opaklı düz grafi çekilmesinin uygun olmadığı belirtildiğinden, anılan bu görüntüleme yönteminin şikayetlere ve klinik tabloya yönelik teşhis koymaya yeterli bir tetkik olup olmadığı, şikayetlere ve klinik tabloya göre teşhis koymaya yeterli bir görüntüleme yöntemi değilse böyle bir grafi çekilmiş olmasının komplikasyon yönetimi açısından kusurlu bir tıbbi uygulama olup olmadığı ve zamanında gerekli tetkikin yapılmamış olması nedeniyle komplikasyon yönetiminde gecikme yaşanıp yaşanmadığı, bir gecikme mevcutsa bu durumun zararlı sonucun ortaya çıkmasındaki etkisinin ne olduğu,

3) Postoperatif 4. gün çekilen USG’de serbest sıvı tespit edilmesi üzerine durumun bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesinin önerildiği görüldüğünden, bilgisayarlı tomografinin postoperatif 5. gün çekilmiş olmasının komplikasyon yönetimi açısından kusurlu bir tıbbi uygulama olup olmadığı ve zamanında gerekli tetkikin yapılmamış olması nedeniyle komplikasyon yönetiminde gecikme yaşanıp yaşanmadığı, bir gecikme mevcutsa bu durumun zararlı sonucun ortaya çıkmasındaki etkisinin ne olduğu,

4) Postoperatif 5. gün çekilen bilgisayarlı tomografide kaçak olduğu raporlandığından, yapılan bu görüntülemenin üzerinden 29 saat gibi uzunca bir süre geçtikten sonra, ancak postoperatif 6. günde kaçak şüphesiyle ameliyat yapılmasının komplikasyon yönetimi açısından kusurlu bir tıbbi uygulama olup olmadığı ve zamanında gerekli müdahale (kaçak şüphesiyle ameliyat) yapılmamış olması nedeniyle komplikasyon yönetiminde gecikme yaşanıp yaşanmadığı, bir gecikme mevcutsa bu durumun zararlı sonucun ortaya çıkmasındaki etkisinin ne olduğu,

5) Ayrıca, Doç. Dr. … tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda gerekli önlemlerin ameliyat dahil alınmamış olduğu belirtildiğinden, kaçak şüphesiyle postoperatif 6. gün yapılan ameliyatın tıbbi kurallara ve komplikasyon yönetimine uygun gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği, bir tıbbi kusur mevcutsa bu durumun zararlı sonucun ortaya çıkmasındaki etkisinin ne olduğu, değerlendirilmemiştir.

Öte yandan, Adli Tıp Kurumunun hükme esas alınan ve yukarıda özetlenmiş olan bilirkişi raporunun incelenmesinden, ön inceleme kapsamında alınmış olan ve davalı yanında müdahil olan …’e açıkça kusur atfeden Doç. Dr. … tarafından düzenlenen bilirkişi raporunun da değerlendirilmediği görülmüştür.

Hal böyle olunca, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı … İhtisas Kurulundan alınan … tarih ve … karar sayılı bilirkişi raporunun hükme esas alınmaya elverişli olmadığı açıktır.

Bu durumda, Adli Tıp Kurumunun ilgili üst kurulundan veya üniversitelerin (Antalya ili dışında) tıp fakültelerinin bünyesinde kurulmuş olan adli tıp anabilim dalı başkanlıkları tarafından oluşturulan ve uyuşmazlığa konu olayla ilgili öğretim üyelerinin de katılımının sağlandığı bir kuruldan, ceza yargılaması kapsamında alınmış olan ve işbu dava dosyası içerisinde bulunmayan Yüksek Sağlık Şurası kararı ve tüm tıbbi evrak da getirtilmek ve davacı tarafın tüm iddia ve itirazlarını karşılayacak şekilde, yukarıda maddeler halinde belirtilmiş olan eksikliklerin giderilmesine yönelik araştırılma ve inceleme içeren yeni bir bilirkişi raporu alınmak suretiyle, davalı idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı tespit edilerek davanın esası hakkında karar verilmesi gerekmekte iken; hükme esas alınamayacak nitelikte bulunan bilirkişi raporu uyarınca verilen davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararına karşı davacı tarafından yapılan istinaf başvurusunun reddine yönelik temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.


Yargıtay 6. HD., E. 2023/1864 K. 2024/4484 T. 28.11.2024

Taraflar arasında düzenlenen sözleşme 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi niteliğindedir. Sözleşme ile davacıya estetik müdahalelerde bulunulması kararlaştırılmıştır. Davacı ile davalı arasındaki sözleşmenin niteliği itibariyle hekim ile hasta arasındaki tedaviye ilişkin sözleşmeden farklı olduğu ve eser sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerektiği anlaşılmaktadır. Eser sözleşmesini düzenleyen TBK’nın 470. maddesi uyarınca yüklenicinin edimi bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin edimi ise, karşılığında bedel ödemeyi üstlenmesidir. Eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici sonucu garanti etmektedir. Komplikasyonlarda ise aydınlatma yükümlülüğü ve komplikasyon yönetiminin doğru yapılması yine yüklenicinin (hekimin) sorumluluğundadır.

Davacı, yüz gerdirme ve çene altı yağ aldırma gayesiyle yani estetik amaçla davalıya başvurmuş olduğuna göre, estetik ameliyat yapılmak suretiyle istenilen ve kararlaştırılan amaca uygun güzel bir görünüm sağlanmasının taraflar arasındaki eser sözleşmesinin konusu olduğu açıktır. Burada sözleşme yapılmasının nedeni belli bir sonucun ortaya çıkmasıdır. Eser yüklenicinin sanat ve becerisini gerektiren bir emek sarfı ile gerçekleşen sonuç olup, yüklenici eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmek yükümlülüğü altındadır.

Mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi heyetince düzenlenen raporda cerrahi yanlış uygulama olmadığı, hastanın cerrahi sonuçtan beklentisinin gerçekçi olmadığı, bahsi geçen yanaklarda devam eden his kusurlarının literatürde tarif edilmiş, gelişebilecek komplikasyonlar arasında yer aldığı, 6-12 ay içerisinde kendiliğinden geçtiği; bazı olgularda ise kalıcı his kusuru oluşabileceğinin bilindiği belirtilmiş ise de, dosya kapsamından davacının geçirdiği operasyon ile kararlaştırılan amaca uygun bir görünüm sağlanmadığı gibi, operasyondan sonra gelişen yanaklarda hissizlik durumunun literatürde tarif edilmiş, gelişebilecek komplikasyonlardan olmasına rağmen 07.11.2013 tarihli onam formunda yer almadığı, tahsili talep edilen maddi ve manevi tazminatın miktarı da dikkate alındığında davanın davacının tüm talepleri bakımından kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

X
kadim hukuk ve danışmanlık