Ceza Muhakemesi Kanunu 116. Madde
Şüpheli veya Sanıkla İlgili Arama
Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.
Ceza Muhakemesi Kanunu 116. Madde Gerekçesi
116 ile 121. maddeler, insan haklarının en önemlilerinden birisini oluşturan özel hayatın dokunulmazlığı ile çok ilgili olan bir usul işleminin, aramanın koşullarını belirlemektedir.
Maddeye göre arama:
- Suç işlediği sanılan, şerik oldukları veya yataklık ettiği düşünülen kişilerin konutlarında, adı geçenlere ait diğer yerlerde, üstlerinde veya bunlara ait eşyada,
- Suç işlediği sanılan kişinin yakalanması, suçun delil, iz, eser ve emarelerinin bulunması, suçla ilgili eşyanın elde edilmesi için, yapılabilir.
Yukarıda belirtilen yerlerde arama yapılabilmesi için, buralarda aramanın amacının gerçekleşebileceğinin sanılması ve doğal olarak bu sanıyı haklı kılacak durumların var olması gerekir. Ayrıca aramanın yapılabilmesi için kişinin özellikle şüpheli veya sanık statüsüne girmiş bulunması da gerekmez; tahmin yeterlidir. Madde, aramada kamusal yarar ile kişisel haklar arasındaki dengeyi bu suretle kurmaya çalışmaktadır.
- İlgili Makale:
- 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) Tam Metin:
Ceza Muhakemesi Kanunu 116. Madde Şüpheli veya Sanıkla İlgili Arama Emsal Kararlar
Yargıtay 11. Ceza Dairesi E:2018/3576, K:2020/4969
- Ceza Muhakemesi Kanunu 116. Madde
- Şüpheli veya Sanıkla İlgili Arama
Sanık hakkında sahte sürücü belgesi düzenleyip kullanmak suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği iddiasıyla açılan kamu davasında, 27.06.2014 tarihli tutanağa göre, devriye görevini ifa eden polislerce şüphe üzerine durdurulup kendisinden kimliği istenen ve adına düzenlenen gerçek nüfus cüzdanını ibraz eden sanığın, yapılan kaba üst aramasında suça konu sürücü belgesinin ele geçtiği olayda; mesleki tecrübelerinden ve içinde bulundukları durumdan çıkardıkları izlenimden kaynaklanan makul sebebe dayalı olarak sanığı durdurma hak ve yetkisi bulunan kolluk görevlilerinin, PVSK’nın 4/A maddesinin verdiği yetkiye dayalı olarak sanığın üzerini yoklama biçiminde kontrol ettiklerinde pantolonun arka cebinde suç konusu sürücü belgesinin ele geçirildiği, görevlilerce gerçekleştirilen yoklamanın arama işlemi olarak değerlendirilemeyeceği, şüphe üzerine durdurulan sanığın nüfus cüzdanını ibraz ettiği ana kadar açık kimlik bilgilerine ilişkin herhangi bir tespit olmadığından, CMK’nın 116 ve devamı maddeleri uyarınca arama kararı ya da yazılı arama emri ile bunların talebini gerektirecek bir durumun bulunmadığı, görevlilerce sanığın üzerinin kontrol edilmesinin önleyici nitelikte bulunduğu, adli nitelik taşımadığı, gerçekleştirilen kontrollerin haklı ve ölçülü olduğu, sahte sürücü belgesini kullanma fiilinin temadi eden bir suç olması ve suça konu belgenin sanığın hakimiyetinde bulunduğu ana kadar kullanma fiilinin devam etmesi nedeniyle, “suçüstü” hâlinin bulunduğu, kolluk görevlilerinin CMK’nın 90/4. maddesi ile PVSK’nın 13/1-A ve Ek 6. maddelerinin verdiği yetkiye dayanarak, suç delillerinin kaybolmaması için derhâl gerekli tedbirleri alıp suça konu belgeyi muhafaza altına aldıktan sonra, uyguladıkları tedbirler ile somut olay hakkında Cumhuriyet savcısına bilgi verdikleri ve müteakiben emirleri doğrultusunda soruşturma işlemlerinin sürdürüldüğü, yine PVSK’nın Ek 6. maddesini açıklayıcı nitelikte olan Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin 8. maddesinin (f) bendindeki düzenlemeye göre de; suçüstü hâlinde arama emri ya da karar alınmasına gerek bulunmadığı, dolayısıyla sanıktan ele geçirilen, suçun delili ve konusunu oluşturan sürücü belgesinin muhafaza altına alınmasının hukuka uygun olduğu ve hukuka aykırı bir delilden söz edilemeyeceği anlaşıldığından tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasında, Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Yargılamanın hukuka uygun olarak yapıldığı, iddia ve savunmada ileri sürülen hususların gerekçeli kararda gösterilip tartışılarak değerlendirildiği, fiilin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, suç vasfının doğru biçimde belirlendiği, cezanın kanuni takdir sınırlarında uygulandığı, incelenen dosyaya göre kurulan hükümde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış, sanık ve müdafinin temyiz nedenleri yerinde görülmediğinden hükmün onanmasına, 24.09.2020 tarihinde arama işleminin hukuka uygun olup olmadığına dair ön sorun yönünden üye …’ın karşı oyu ile oy çokluğu ile diğer yönlerden ise oy birliğiyle karar verildi.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi E:2015/334, K:2015/19161
- Ceza Muhakemesi Kanunu 116. Madde
- Şüpheli veya Sanıkla İlgili Arama
Davacı vekili, 09.10.2013 tarihli dilekçe ile, müvekkili davacının 08.07.2013 günü saat 18:45 sıralarında gözaltına alındığını, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/ 96961 sayılı soruşturma dosyası kapsamında, … Sulh Ceza Mahkemesinin 09.07.2013 tarih ve 2013/ 333 değişik iş sayılı kararı ile müvekkilinin de aralarında bulunduğu 5 kişi hakkında arama ve el koyma kararı verildiğini, bu karar uyarınca müvekkilinin evinin 09.07.2013 tarihinde arandığını, arama kararına hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz ettiklerini, itiraz üzerine … Asliye Ceza mahkemesinin 11.07.2013 gün ve 2013/141 sayılı kararı ile arama kararında aramanın nedenini oluşturan fiilin açıkça gösterilmediği gerekçesiyle ve…Asliye Ceza Mahkemesinin 11.07.2013 tarih 2013/109 değişik iş sayılı kararı ile; “aramanın nedenini oluşturan fiil olarak sadece 2911 sayılı yasanın gösterildiği, bunun dışında ne tür bir ihbar ve şikayet olduğunun ortada ne tür bir makul şüphe olduğunun gösterilmediği” gerekçesiyle arama kararın kaldırılmasına karar verildiğini, arama kararının Kanun’da belirtilen nitelikleri taşımadığını, gerekçeden yoksun olduğunu, arama işleminin de usul ve yasaya uygun olarak yapılmadığını, müvekkiline isnat edilen fiilin 2911 sayılı Kanuna muhalefet ve görevli memura direnme olması nedeniyle bu suçlamalara ilişkin delillerin fiilin gerçekleştiği yerde aranması gerekmesine rağmen, evde yapılan arama ile delil arandığını, arama işlemi sırasında soruşturma ile ilgisi olmayan kişilerin odalarının ve özel eşyalarının arandığını, zorunluluk ve ölçülülük kriterlerinin açıkça ihlal edildiğini belirterek, mahkeme tarafından kaldırılan arama kararı ve bu karara istinaden yapılan arama işlemi nedeniyle 20.000 TL manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinde “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür. ” hükmüne yer verilip, şüpheli veya sanıkla ilgili aramanın düzenlendiği CMK’nın 116. maddesinde “Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, iş yeri veya ona ait diğer yerler aranabilir” hükmüne yer verilmiş, 119. maddesinde arama kararı ile ilgili hususlar belirtilmiş, 134. maddesinde ise, bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koymanın şartları ile yöntemleri ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
CMK’nın 116. maddesinde belirtilen makul şüpheden neyin anlaşılması gerektiği ise; Adli ve Önleme Arama Yönetmeliğinin 6. maddesinde, “hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphe” şeklinde açıklanmış, maddenin 3. fıkrasında ise makul şüphede, ihbar veya şikâyeti destekleyen emarelerin bulunması gerektiği belirtilmiştir.
Bu ilkeler ve belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, hakkında yapılmakta olan bir soruşturma ve kovuşturmanın bulunması veya suç ihbarı üzerine işin esası araştırılıp şüpheli veya sanığın yakalanması veya suç delillerinin bulunduğu hususunda “makul şüphe” değerlendirmesi ve başka suretle delil elde edilme imkânının bulunup bulunmadığı ve buna ait somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle, arama kararı verilmesi gerekirken davacı hakkında 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkında kanuna muhalefet etme suçu kapsamında başlatılan soruşturmada, suçun mahiyetiyle ilgili hiçbir araştırma ve inceleme yapılmadan, başka deliller de toplanmadan kolluğun talep yazısı üzerine CMK’nın 160. maddesi gereğince yetkili Cumhuriyet savcılığınca suç delillerinin neler olduğu belirtilmeden, ortada makul şüphe olduğuna dair bir delil de sunulmadan, davacının gözaltına altına alınması üzerine verilen arama kararına dayalı olarak evinde arama yapıldığı ve arama kararının AİHM kararlarındaki ölçütlere ve ilkelere ve ulusal mevzuata uygun olmadığı, dolayısıyla hukuka aykırı olduğu anlaşılan bu karara istinaden yapılan aramanın tazminatı gerektireceği anlaşılmakla;
Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince, isteme aykırı olarak bozulmasına, 10.12.2015 tarihinde sonuç yönünden oybirliğiyle bozma nedenleri yönünden oyçokluğuyla karar verildi.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi E:2013/21972, K:2015/14834
- Ceza Muhakemesi Kanunu 116. Madde
- Şüpheli veya Sanıkla İlgili Arama
5271 sayılı CMK’nın “şüpheli veya sanıkla ilgili arama” başlıklı 116. maddesinde “Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir”; “Arama Kararı” başlıklı 119. maddesinin 1. fıkrasında “Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk amirinin yazılı emri ile yapılan arama sonuçları Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilir.” şeklinde; “Delillerin Ortaya Konulması ve Reddi” başlıklı 206. maddesinin 2. fıkrasının a bendinde “kanuna aykırı olarak elde edilmiş delilin reddedilmesi gerektiğine,” “Delilleri Takdir Yetkisi” başlıklı 217. maddesinin 2. fıkrasında ise “yüklenen suçun, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebileceğine” ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır.
Somut olaya gelince, 22.06.2009 tarihli “Koli Açma Tutanağı” ile aynı tarihli “Muhafaza Altına Alma Tutanağı”nda haber merkezine gelen ihbarda .. Kargo’ya … adına paket içerisinde kaçak cep telefonu geleceğinin bildirilmesi üzerine ekip olarak … Kargo’ya gidildiği, gönderiyi almaya gelen …’in yakalanarak paketlerle birlikte büroya intikal ettirildiği, yapılan görüşmede şahsın koli içerisinde ne olduğunu bilmediğini beyan etmesi üzerine, kendisi ve babası …’in rızaları ile koli açıldığında, koli içerisindeki poşetlerden paketler halinde dava konusu eşyanın ele geçirildiği yönünde bilgilerin bulunduğu, sanıkların üzerine atılı suçlamayı kabul etmeyerek, dava konusu cep telefonlarının kendilerine gönderilme nedenini bilmedikleri anlamına gelecek şekilde savunmalarda bulundukları anlaşılmaktadır.
Bu tespitlere göre, yasanın emredici hükümlerine uyulmadan yapılan arama sonucu elde edilen deliller ve bu kapsamda el konulan eşyanın ve eşya üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucu ulaşılan bilgilerin hukuka aykırı olarak elde edilmiş delil niteliğinde olması nedeniyle hükme esas alınamayacağı ve dosya içeriğinde, başkaca sanıkların cezalandırılmalarına yeterli yasal delillerin bulunmadığı gözetilerek, atılı suçtan sanıkların beraati yerine, delillerin takdirinde yanılgıya düşülmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Yasaya aykırı, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca bozulmasına 29/04/2015 gününde oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay 14. Ceza Dairesi E:2012/9348, K:2014/6943
- Ceza Muhakemesi Kanunu 116. Madde
- Şüpheli veya Sanıkla İlgili Arama
CMK’nın 116. maddesi: Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.
CMK’nın 119. maddesi: 1- Hakim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısının, cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama, hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk amirinin yazılı emri ile yapılan arama sonuçları Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilir. CMK’daki düzenlemeler Anayasada düzenlenen temel hak ve özgürlüklerin dolaylı teminatı rolünü taşımaktadır. Ceza yargılamasında soruşturma ve kovuşturma evrelerinde görev alanları bu haklara saygılı davranmaya zorlamaktadır. Tüm bu düzenlemeler, temel hak ve özgürlüklere ilişkin yorum yapılırken daraltıcı yorumun yapılamayacağı kuralı birlikte değerlendirildiğinde; arama kararı olmaksızın üst araması yapılamayacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Hakim bu hakların teminatıdır. Bu görevini kolluğa devredemez, aksi görüş herkesin üstünün denetimsiz olarak kollukça sınırsızca aranabilmesi sonucunu doğuracaktır.4Hukukumuzda kanuna aykırı delillerin delil değerine ilişkin en önemli düzenleme Anayasanın 38/6. maddesi olup düzenleme; “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez” biçimindedir.
Hakim için uygulamadaki zorluk, görülmüş bir delilin görülmemiş gibi yapılması gerekliliğidir. Hukuka aykırı delil kurumu ile her ne kadar sanık lehine, toplum aleyhine bir sonuç doğuyor gibi görülse de, kişi onurunun korunması ile elde edilecek devlete güven duygusu, neticesi itibariyle toplumun lehine olmaktadır. Bu konudaki soruşturma hatası diğer soruşturmalarda düzeltilecek, olumsuz gibi görünen durum olumlu sonuçların nedeni olacaktır. Hukuk, hukuka aykırılığa değil hukuka aykırılık hukuka evirilecektir. Somut olayda; sanık hakkında ruhsatsız silah taşıdığı yönünde yapılan çalışma uyarınca olay günü sabahı durdurulan sanığın usulüne uygun alınmış arama kararı olmaksızın yapılan üst aramasında ancak yapılacak incelenme ile 6136 sayılı Kanun kapsamına girip girmediği anlaşılabilecek olan iki adet tabancanın ele geçirildiği ve bu husus dışında sanık aleyhine başkaca delilin de bulunmadığı dosya içeriğinden anlaşıldığından, sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi;
Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’un 321. maddesi uyarınca bozulmasına, 26.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi E:2013/ 24450, K: 2014 / 938
- Ceza Muhakemesi Kanunu 116. Madde
- Şüpheli veya Sanıkla İlgili Arama
Şüpheli veya sanıkla ilgili aramanın düzenlendiği CMK’nın 116.maddesinde “Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, iş yeri veya ona ait diğer yerler aranabilir” hükmüne yer verilmiştir. Tazminat talebinin dayanağını oluşturan arama kararı bu açıdan değerlendirildiğinde, somut delile dayanmayan, içinde makul şüpheyi barındırmayan, sadece bir telefon ihbarı üzerine davacının evinde arama yapıldığı anlaşılmakta olup, talep açısından ayrıca maddenin öngördüğü “makul şüphe” kavramı üzerinde de durulması gerekmektedir. Kanunun “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde “makul şüphe” nin tanımı yapılmamış ise de, Adli ve Önleme Arama Yönetmeliğinde makul şüphe “hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphe” şeklinde tanımlanmış, tanımın yapıldığı 6. maddenin 3. fıkrasında makul şüphede, ihbar veya şikâyeti destekleyen emarelerin olması gerektiği belirtilmiştir.
Bu ilkeler ve belirlemeler ışığında değerlendirme yapıldığında, hakkında yapılmakta olan bir soruşturma ve kovuşturmanın bulunması veya suç ihbarı üzerine işin esası araştırılıp şüpheli veya sanığın yakalanması veya suç delillerinin bulunduğu hususunda “makul şüphe” değerlendirmesi, başka suretle delil elde edilme imkanının bulunup bulunmadığı ve buna ait somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle, davacının konutunda “uyuşturucu maddelerden olan esrar maddesi ve yasak niteliğe haiz iki adet kaleşnikof silah bulunduğuna” ilişkin isimsiz telefon ihbarı üzerine, CMK’nın 160. maddesi gereğince, yetkili Cumhuriyet savcılığınca işin gerçeği araştırılmaya başlanmadan, ortada makul şüphe olduğuna dair bir delil ve başka kişi veya olaylar hakkında yapılan bir soruşturma da bulunmadığı dikkate alındığında, yapılan aramanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarındaki ölçüt ve ilkelere uygun olmadığı dolayısıyla hukuka aykırı olduğu anlaşılan arama kararı nedeniyle, davacı lehine makul miktarda bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi, kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak bozulmasına, 20.01.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.