Sanık hakkında aynı fiil nedeniyle önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, duruşma sona erdirilerek “davanın reddi” kararı verilir. Uluslararası ceza hukukun en önemli ilkelerinden birisi de, non bis in idem kuralıdır. Bu ilkeye göre aynı fiilden dolayı aynı kişi hakkında birden çok dava açılmaması veya hüküm verilmemesi gerekir. Ceza muhakemesi yapılabilmesi için bir takım “olmazsa olmaz” (sine qua non) şartlar aranır. Bu bağlamda muhakeme yapılabilmesinin şartlarından birisi de “Non bis in idem” olarak ifade edilen, aynı fiilden dolayı verilmiş bir hükmün veya açılmış bir davanın bulunmamasıdır.
“Non bis in idem” ilkesi evrensel hukukun temel ilkelerinden biri olup, doktrinde de kabul edildiği gibi yazılı kural haline getirilmemiş olsa bile uygulanması gereken bir kuraldır. “Non bis in idem” ilkesine uluslararası sözleşmelerde de yer verilmiş olup, konu İnsan Haklan Avrupa Sözleşmesinin 7 numaralı Ek Protokolünün “Aynı suçtan iki kez yargılan- mama ve cezalandırılmama hakkı” başlıklı 4. maddesinin ilk fıkrasında; “Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkum edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkum edilemez” şeklinde ifade edilmiştir. Bu ilkenin iç hukuktaki yansıması olarak CMK’nın 223/7. maddesinde “Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, davanın reddine karar verilir.” hükmüne yer verilmiştir. CMK’nin 223. maddenin 7. fıkrası ile hüküm çeşitleri arasında sayılmış olan davanın reddi, aynı fiil nedeniyle aynı sanık hakkında daha önceden verilen bir hüküm ya da açılmış bir dava olup olmadığının tespitine ilişkin bir karardır. Bu yönüyle davanın reddi kararlarının davanın esasını çözen bir karardır.
Davanın Reddi Kararı Hukuki Düzenlemesi
CMK’nın 223/7. maddesine göre,
- Aynı fiil nedeniyle,
- Aynı sanık hakkında,
- Önceden kesin olarak verilmiş bir hüküm veya
- Açılmış bir dava,
olması durumunda davanın reddine karar verilir.
Burada iki dava bulunmaktadır, birincisi önceden açılmış bir dava veya verilmiş bir hüküm, ikincisi daha sonra açılmış bir davadır, ret kararı verilecek dava da ikinci davadır. Davanın reddine karar verebilmek için, öncelikle önceden açılmış dava veya verilmiş hükmün, aynı sanık hakkında olması veya verilmesi gerekir. İsimleri aynı olmakla birlikte farklı kimseler hakkında, örneğin kardeşler, anne-baba-çocuk arasında aynı kimselik söz konusu olmadığından, red kararı verilemez. Bazen mahkemeler karıştırmakta ve aynı isimli kimseler hakkında ret kararı vermektedir.
İkinci olarak, ret kararı verebilmek için, önceden açılmış dava veya verilmiş hükmün, aynı sarığın “aynı fiili” nedeniyle olması gerekir. Aynı fiilden anlaşılması gereken ise, aynı sanığın, aynı tarihte ve hatta aynı anda gerçekleştirdiği ve aynı nitelikteki eylemidir. Örneğin fail A, 19.07.2011 tarihi saat 23’de mağdur B’nin evine girerek oradan TV’yi çalmıştır, bu bir fiildir, bu fiilden dolayı yeniden dava açılması durumunda ret kararı verilmelidir. Bazen de devam eden eylemler bulunmaktadır, bunların da aynı fiil içinde değerlendirmek gerekir. Örneğin yukarıdaki örnekte A, önce TV’yi getirip kamyona koymuş, hemen akabinde içeri girip bilgisayarı almış, daha sonra araya fasıla girmeden eve girip halıyı almıştır, bunlar arasında aynı fiillik sıfatı bulunmaktadır.
Ancak bazen peşpeşe yapılsa bile aynı fiil kapsamında değerlendirilemez, çünkü eylemler farklıdır, örneğin yukarıdaki olayda, failin halıyı mağdura cebir tehdit kullanarak alması veya failin mağdura önce hakaret edip sonra tehdit etmesi durumunda ortada aynı suç olmadığından kanaatimizce aynı fiilden de söz edilemeyecektir. Aynı fiilden söz edebilmek için mağdurun da aynı olması gerekir, peşpeşe yapılan eylemlerden birisi mağdur B’ye karşı, diğeri ise mağdur C’ye karşı gerçekleştirilmiş ise, bu durumda aynı fiilden söz edilemeyecektir. Yine zincirleme olarak işlenen suçlarda aynı fiillikten söz edilemez, bu durumda daha sonra açılan dava hakkında ret kararı verilmeyecek, her iki davanın birleştirilmesine karar verilecektir. Örneğin, belediye ruhsatsız olduğundan bahisle A’nın benzinliğini mühürlemiş, A gelip mührü bozmuş, bunu fark eden belediye ertesi gün gelip tutanak tutup yine mühürleme yapmış, A yine mührü bozmuştur, burada aynı fiil değil, zincirleme olarak işlenmiş bir suç olduğundan ret kararı verilemeyecektir.
Roma Hukuku döneminden günümüze gelen Latince bir hukuk terimidir. Latincede anlamı “aynı şey için iki kez değil” demektir. Aynı dava nedeniyle iki kez yargılama yapılamayacağına dair yasal doktrin olarak dünya hukukuna yerleşmiş hukuki bir ilkedir. Non bis idem ilkesinin çıkış felsefesi‚ Demokles’in kılıcının sürekli olarak bir ceza tehdidi ile kişinin üzerinde asılı durmasının doğuracağı acıyı ortadan kaldırmasından gelmektedir. Bu ilke “ geçmişte yapılan yargılama neticesinde verilen hüküm‚ geleceğe karşı bir güvence işlevine sahiptir.” ilkesini temel almaktadır.
İlkenin öngörülebilirlik‚ hukuksal güvenlik ve aşırılığın önlemesi (ölçülülük) ilkelerine hizmet etmesi söz konusudur. Mükerrer cezalandırma yasağı suçta ve cezada kanunilik ilkesi‚ suç ve cezaların geçmişe yürütülememesi‚ masumiyet karinesi‚ şüpheden sanık yararlanır ilkesi‚ cezalandırmada şahsilik ilkesi ve cezalarda orantılılık ve belirlilik ilkesi gibi çekirdek ceza hukuku güvenceleriyle beraber hem suçlarda hem de kabahatlerde uygulama alanı bulmaktadır. Adil yargılanma hakkının bir gereği olarak evrensel bir kural olarak kabul edilir. Uygulamada Anayasa Mahkemesi “non bis idem” ilkesini kabul etmiş ancak bu prensibi anayasa ile güvence altına almamıştır. Sonuç itibariyle bu prensibe uygun hareket edip etmemenin kanun koyunun takdirine bırakıldığı sonucuna varılmıştır. Kaldı ki Anayasa 2. Maddesi ile hukukun evrensel ilke ve esaslarını kabul ettiğini belirtmiştir.
Bu prensip 1982 anayasasında yer almamaktadır. Ancak suçların içtimaını (toplanmasını) düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun Fikri İçtima başlıklı 44. Maddesine yansıdığını görebiliriz. Bu maddeye göre “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır.” Anayasada yer verilmemiş olmasına rağmen hukukun bu evrensel ve önemli prensibinin kanun tarafından korunduğuna dair bir diğer emare ise Ceza Muhakemesi Kanununun 223. Maddesinin 7. Fıkrasıdır. Bu hükme göre “Aynı fiil nedeniyle aynı sanık için‚ önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.”
Uluslararası Hukukta No Bis İdem İlkesi
Birleşmiş Devletler‚ Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü‚ İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi bu ilkeyi kabul edenler arasındadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 7 numaralı protokolünün 4. Maddesine non bis idem ilkesine yer verilmiştir. Bu maddede “Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanmaz veya mahkûm edilemez” hükmü düzenlenmiştir. Anılan bu hüküm bireyin aynı suça ilişkin iki kez cezalandırılmama hakkı‚ beraat kararı olsa dahi iki kez yargılanmama veya yargılanmaya tabi olmama haklarını da kapsayacak şekilde üç farklı güvenceye sahiptir. 1966 tarihinde kabul edilen Birleşmiş Milletler ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi‚ iki farklı devletin yapacağı bazı yargılamaları istisna tutarak çifte yargılama tehlikesinden kurtulma hakkını garanti etmektedir.
Sözleşmeye göre “Hiç kimse bir ülkenin yasalarına ve ceza usulüne göre daha önce kesin olarak mahkûm olmuş ya da beraat etmişse‚ aynı fiil için yeniden yargılanamaz veya cezalandırılamaz.” İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ise istisnasız bir şekilde aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmamayı insan hakkı olarak kabul etmiştir. 7. Ek Protokolü ile olağanüstü hallerde dahi bu güvenceye aykırı hiçbir tedbir ve kısıtlamaya gidilemeyeceğini kararlaştırmıştır. 22 Kasım 1984 tarihinde kabul edilen bu ek protokol Türkiye’de 1 Ağustos 2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu protokole göre;
Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı
- Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkûm edilemez.
- Yukarıdaki fıkra hükümleri, yeni veya yakın zamanda ortaya çıkarılan delillerin veya önceki muamelelerde davanın sonucunu etkileyebilecek esaslı bir kusurun varlığı durumunda, ilgili devletin ceza yargılaması usulü ve yasasına uygun olarak davanın yeniden açılmasını engellemez.
- Sözleşme’nin 15. Maddesi çerçevesinde bu madde ile derpiş olunan yükümlülüklere aykırı hiçbir tedbir alınamaz.”
Davanın Reddi Nedir?
Kişinin aynı suçtan ötürü bir kez yargılanması mümkündür. Yargılanmanın yenilenmesi hali bu durumun istisnasını oluşturur. Eğer ki sanık hakkında aynı suç nedeniyle daha önceden verilen bir hüküm ya da açılmış dava bulunuyorsa davanın reddi yönünde bir karar verilmesi gerekmektedir. Duruşma sona erdiğinde hüküm açıklanır. Beraat‚ mahkûmiyet‚ güvelik tedbirine hükmedilmesi‚ davanın düşmesi kararı ve davanın reddi hükümdür.
Aynı suç nedeniyle iki defa cezalandırılma yasağı olarak da bilinir. Non bis idem ilkesinin bir sonucu olarak meydana gelmiştir. Uygulamada aynı sanık hakkında aynı suçtan iki dava açılmış ve ilk dava dosyasının derdest (açık) olması halinde‚ davanın reddi kararı vermek yerine dosyaların birleştirilmesi yolunun tercih edildiği de görülmektedir. Önceden açılmış kamu davasının ya da verilmiş hükmün aynı fiile ilişkin olması yeterli olup‚ nitelendirmenin farklı olmasının bir önemi yoktur. Buna göre örneğin aynı fiil nedeniyle dolandırıcılık suçundan mahkûm olan sanık hakkında görevi kötüye kullanma suçundan yeni bir kamu davası açılması halinde de davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Davanın Reddi Kararı Şartları
Hakim ilkeler kapsamında hukukumuzda mükerrer yargılama yasaktır. Bir yargılamada mükerrerlikten bahsedilebilmesi için bazı şartların mevcut olması gerekir:
- Dava konusu fiilin aynı olması: Bir dava kapsamında verilen mevcut hükmün olması noktasında söz konusu suça ilişkin tekrar yargılama yapılarak yeniden bir hüküm verilmesi kanuna ve temel hukuk kurallarına aykırılık teşkil edecektir. Yine aynı şekilde yasal mevzuat kapsamında hala devam etmekte (derdest) olan bir yargılama konusu fiile ilişkin tekrar bir dava açılması a mümkün değildir. Derdestlik olumsuz bir dava şartı olarak kabul edilebilir. Dava açılabilmesi için derdestlik durumunun mutlaka olmaması gerekir. Sonuç olarak yargılamaya ilişkin konuyla ilgili daha önce mevcut hükmün olması veya hala devam etmekte olan başka bir yargılamanın mevcut olması durumunda davanın reddi hükmünün verilmesi gerekir.
- Dava konusu suçun işlendiği tarih ile önceden yapılan yargılamaya sebebiyet veren suçun işlendiği tarihin aynı olması: Yargılamaya ilişkin suç ile tekrar yargılanması istenen suçun meydana geldiği tarihin aynı olması durumunda davanın reddi hükmünün verilmesi gerekir.
- Her bir davanın taraflarının aynı olması: Mükerrer yargılamanın gerçekleşmesi için söz konusu iki yargılamada da taraflar aynı olmalıdır. Ancak bu şekilde davanın reddi kararına hükmolunabilir.
Ceza Hukuku Kapsamında Davanın Reddi
5771 sayılı Ceza Hukuku Muhakemeleri Kanunumuzun “Duruşmanın sona ermesi ve hüküm” başlıklı bölümünün 223. Maddesinde ceza hukukunda davanın reddi düzenlenmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu davanın sona ermesiyle birlikte hüküm verileceğini ifade eder. İlgili madde kapsamında 6 farklı hüküm düzenlenmiştir. Davanın reddi bir hüküm çeşididir. Ceza Muhakemesi Kanununca davanın reddi haricinde beraat‚ ceza verilmesine yer olmadığı kararı‚ mahkûmiyet kararı‚ güvenlik tedbirlerine hükmedilesi‚ davanın düşmesi gibi hükümler verilebilir. İlgili madde uyarınca davanın sonunda hüküm verilirken aynı fiil nedeniyle aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya dava varsa davanın reddine karar verilir.
Maddeye göre “Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür…” (CMK m. 223) demektir. Yine aynı maddeye göre “ Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.” (CMK m.223/7) Mükerrer bir davadan bahsedebilmek için önceki davanın açılmış olması şarttır. Aynı fiil nedeniyle daha önce kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi, mükerrer kamu davası açılması şartının oluştuğunu göstermez. Çünkü kovuşturmaya yer olmadığına dair karar soruşturma aşamasında savcılığın kamu davası açmamasını ifade eder. Ortada açılmış bir kamu davası olmadığından aynı fiil için sonradan açılan kamu davasında davanın reddi kararı verilemez.
Davanın Reddi Kararına Karşı İtiraz
Savcılığın kararlarına karşı şüpheli veya sanığın itiraz hakkına “Hukuki çare” denilir. Mahkeme ve hakim kararlarına itiraz hakkına ise “İtiraz kanun yolu” denir. Kanun yolu şüpheli veya sanığa daha geniş koruma ve güvence sağlayan bir ceza muhakemesi aracıdır. İtiraz kanun yolu ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu bir kararın aynı derecede yer alan başka bir mahkemece değerlendirilmesi için öngörülmüştür. İtiraz süresi öğrenme ve tebliğden itibaren 7 gündür.
İtiraz kanun yoluna başvurulması‚ aleyhine başvurulan kararın kesinleşmesini önler. İtiraz kanun yolu ile ilgili genel hükümler Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 267-271 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Davanın reddi kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulamaz. Davanın reddi kararına karşı yapılabilecek itiraz yolları temyiz ve istinaftır. Yani davanın reddi hükmü bakımından ilk derece mahkemesinin kararına ilişkin olarak aynı derecedeki başka bir mahkemeye başvuru imkânı tanınmamıştır.
Davanın Reddi Kararına Karşı İstinaf Başvurusu
İlk derece mahkemelerinin vermiş olduğu kararlar hatalı veya eksik olabilir. Taraflar bu durumda verilen kararın incelenmesini ve hukuka uygunluğunun denetimini isteyebilirler. İstinaf, mahkûmiyet kararını hem maddi olay yönünden hem hukuki yönden denetleyen kanun yoludur. İstinaf denetimi, üst dereceli bir mahkeme olan istinaf mahkemesi (bölge adliye mahkemesi) tarafından yerine getirilir. Davanın reddi hükmüne karşı istinaf kanun yolu başvurusu yapılarak maddi olayın yerinde değerlendirilip değerlendirilmediği, hükmün hukuka uygun olup olmadığına ilişkin denetim yapılması sağlanır.
İlk derece mahkemelerinin kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Ancak on beş yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hükümler bölge adliye mahkemesince re’sen incelenir. Hükümden önce verilip hükme esas teşkil eden veya başkaca kanun yolu öngörülmemiş olan mahkeme kararlarına karşı da hükümle birlikte istinaf yoluna başvurulabilir. İstinaf ilk derece mahkemesinin kararlarına ilişkin olarak başvurulacak öncelikli kanun yoludur. İstinaf aşamasında verilen kararlara ilişkin itirazda bulunmak istenirse ve kanunen tanınmış bir hak varsa temyize başvurulur.
Davanın Reddi Kararına Karşı Temyiz Başvurusu
İstinaf mahkemesinin vermiş olduğu bozma kararı dışındaki kararlarına karşı olarak hükümlerinin hukuki yönden yeniden incelenmesi için yapılan kanun yoluna temyiz denir. Bir nevi mevcut durumun üst mahkemeye taşınmasıdır. Taraflar başvurusunu gerçekleştirmeleri ardından istinaf mahkemesinin kararının değiştirilmesinin veya bozulmasının talebinde bulunurlar. Başvurunun gerçekleştiği zaman dosyayı incelemeye yetkili olan mercii Yargıtay’dır. Davanın reddinde öncelikle istinaf başvurusu yapılır.
İstinafın vermiş olduğu kararlar da hatalı veya eksik olabilir. İstinaf mahkemesinin başvuru adına karar vermesinden sonra istinaf mahkemesinin kararı aleyhine temyize başvurulur. Temyiz süresi CMK uyarınca istinaf mahkemesi kararının öğrenilmesi veya tebliğinden itibaren 15 gündür. Bunun yanı sıra Cumhuriyet Savcısının sanığın lehine veya aleyhine temyiz başvurusunda bulunabilme hakkı vardır. Ancak CMK uyarınca; Cumhuriyet Savcısı sanığın lehine olan usul kurallarına aykırılık sebebiyle temyiz başvurusunda bulunamaz.
Davanın Reddi Durumunda Yargılama Gideri ve Vekalet Ücreti
Mükerrer olarak açılmış ikinci dava, sarığın veya mağdurun kendi kusuru ile değil, tamamen soruşturma makamlarının insiyatif ile açılmış olduğundan sanığa veya katılana yargılama gideri yükletilemeyecektir, bu durumda davanın reddi kararı verildiğinde, yargılama giderinin hazine üzerinde bırakılmasına karar verilecektir.
Davanın reddi kararı, mahkemenin dosyadan elini çektiği son karar olmasına karşın, daha önceden kesin hükümle birlikte vekalet ücretine hükmolunduğundan veya açılmış bir dava nedeniyle ret kararı veriliyor ise, birinci davada hükmolunacak olduğundan, ret kararı verilen bu ikinci davada vekalet ücretine hükmolunmayacaktır, aksi bir durum, taraflara bir olaydan dolayı iki defa vekalet ücreti yüklenmesi sonucunu doğuracaktır.