İdari Yargılama Usulü Kanunu 18. Madde
Duruşmalara İlişkin Esaslar
- Duruşmalar açık olarak yapılır. Genel ahlakın veya kamu güvenliğinin gerekli kıldığı hallerde, görevli daire veya mahkemenin kararı ile, duruşmanın bir kısmı veya tamamı gizli olarak yapılır.
- Duruşmaları başkan yönetir.
- Duruşmalarda taraflara ikişer defa söz verilir. Taraflardan yalnız biri gelirse onun açıklamaları dinlenir; hiçbiri gelmezse duruşma açılmaz, inceleme evrak üzerinde yapılır.
- Danıştay’da görülen davaların duruşmalarında savcının bulunması şarttır. Taraflar dinlendikten sonra savcı yazılı düşüncesini açıklar. Bundan sonra taraflara son olarak ne diyecekleri sorulur ve duruşmaya son verilir.
- Duruşmalı işlerde savcılar, keşif, bilirkişi incelemesi veya delil tespiti yapılmasını yahut işlem dosyasının getirtilmesini istedikleri takdirde, bu istekleri görevli daire veya kurul tarafından kabul edilmezse, işin esası hakkında ayrıca yazılı olarak düşünce bildirirler.
İdari Yargılama Usulü Kanunu 18. Madde Açıklaması
İdari yargıda kural duruşmaların açık olarak yapılmasıdır. Bu kuralın istinasını düzenleyen 18. maddenin 1. fıkrasının 2. cümlesine göre, genel ahlakın veya kamu güvenliğinin gerekli kıldığı hallerde, görevli daire veya mahkemenin kararı ile duruşmanın bir kısmi veya tamamı gizli olarak yapılır. Duruşmaları başkan (Mahkeme Başkanı/Daire veya Kurul Başkanı) yönetmektedir (m. 18/2). Tek hâkimle görülen davalarda ise duruşma hâkim tarafından yönetilir.
18.maddenin 3. fıkrası gereğince duruşmalarda taraflara ikişer defa söz verilir. Uygulamada duruşmanın gidişatına göre ikişerden fazla söz verilmesi de öz konusu olabilmektedir. Taraflardan yalnız biri gelirse onun açıklamaları dinlenir; hiç biri gelmezse duruşma açılmaz, inceleme evrak üzerinde yapılır. İlk derece aşamasında duruşmada öncelikle davacıya söz verilirken, kanun yolundaki duruşmalarda ilk söz temyiz veya istinaf yoluna başvuran tarafa verilmektedir.
- İlgili Makale:
- 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) Tam Metin:
İdari Yargılama Usulü Kanunu 18. Madde Duruşmalara İlişkin Esaslar Emsal Kararlar
Danıştay 8.Dairesi E: 2000/3916 K:2001/22
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 18. Madde
- Duruşmalara İlişkin Esaslar
Uyuşmazlık, davacının ifadesi ve temsili yetersiz olduğu gerekçesiyle polis okulu öğrenci adayı olamayacağına ilişkin İstanbul İl Değerlendirme ve Seçme Kurulunca verilen işlemden doğmuştur.
Aynı usul Yasasının 17. maddesinde düzenlenen duruşma ise, yazılılık ve belge üzerinden inceleme ilkesini ortadan kaldırmamaktadır. Duruşmanın idari yargıdaki işlevi, uyuşmazlığın davanın taraflarınca açıklanmasıyla sınırlıdır. Duruşmanın, idari işlemin hukuka uygun olup olmadığının saptanmasına ilişkin bir kanıt aracı olmadığında ise kuşku bulunmamaktadır. Duruşmada; kimlik saptama zorunluluğunun olmaması, bir kez yapılması, sorgulama ve soruşturma yöntemleri öngörülmemesi ve tutanak tutma zorunluluğunun bulunmaması gibi ilkeler sözlü açıklamanın sınırlarına ve işlevine ilişkin belirlemelerin göstergeleridir.
Öte yandan, anılan usul yasasında, dosya dışı inceleme yöntemleri 31. maddede sayılmış ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yollama yapılmıştır. Yargıcın, kendi bilgi ve yetenekleri dışındaki belirlemeler için o madde de sözü edilen kanıt araçlarını değerlendirmesi gerektiğinde duraksama yoktur. Hukuksal durumun bu özelliklerine karşın, davacının anlatım ve temsil yeteneğini belirleme için davanın duruşmaya konması, duruşma evresindeki konuşmasına, görünümüne ve davranışlarına bakılarak, sözü edilen konularda davacının yetersizliğinin bulunmadığı kanısına varılması; idari yargılamada ayrıksı nitelikte olan duruşmadan beklenen amacın dışına çıkılması sonucunu verecektir. Dahası, içlerinde doktor ve güvenlik görevlilerinin bulunduğu bir kurulun, ilgilinin değerlendirme sırasındaki davranışlarına göre ulaştığı sonucun; bu kez hakim tarafından ve işlemden sonraki bir süreç ve ortam içinde kimlik bile saptanmadan yeniden belirlenmesi durumunu ortaya çıkaracak, bu olgu ise idari işlem oluşturulmaması ilkesiyle çelişecektir.
Oysa, ilgili yargı yeri, olarak mahkeme; idari işlemin nedeni olan ifade ve temsil yeteneğinin değerlendirme gününe özgü bir durum olmadığı, idarenin kendiliğinden gerçeğe aykırı olarak bu sonucu oluşturduğu ve durumun somut olarak belirlenebilecek bir olgu olduğu sonucuna vardığında, değerlendirmeyi yapan kurulun deneyim ve becerisindeki uzmanlardan oluşan bilirkişiye inceleme yaptırabilecek ya da iptal nedenleri kapsamında işlemi denetleyebilecektir.
Öte yandan, davacının Devlet memuru olması, kişilik ve yapı olarak ayrı özellikler gerektiren polis memuru olabileceği sonucunu vermeyeceği gibi, polislikte rastlanan temsil yeteneğinin farklı bir nitelik gerektirdiği de diğer bir gerçektir.
Yukarıdan beri açıklanan saptamalar karşısında, duruşma sırasındaki belirlemelere ve davacının memur olması gerekçesine dayalı temyize konu kararın, idari yargılama usulü gereklerine uyulmamış ve idari işlemin yasaya aykırılığının ortaya konamamış olması yönlerinden hukuka aykırılık taşıdığı açıktır.
Danıştay 5.Dairesi E: 2004/ 291 K: 2004 / 3370
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 18. Madde
- Duruşmalara İlişkin Esaslar
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 18.maddesinde duruşmalara ilişkin esaslar düzenlenmekte, maddenin 3’üncü bendinde de, “Taraflardan yalnız biri gelirse onun açıklamaları dinlenir” hükmüne yer verilmektedir. Duruşmada hazır bulunan tarafa, savunma hakkı tanınacağı, savunma hakkının duruşmayı yöneten başkan tarafından, mahkeme heyetinde belirlenecek makul bir süreyle sınırlanabileceği; duruşmada hazır bulunan taraf vekillerinden yalnızca birine söz hakkı tanınması yoluna gidilemeyeceği açıktır.
8.7.1982 gün ve 17748 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemelerinin İdari İşleri ile Kalem Hizmetlerinin Yürütülmesi Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin “Tutanaklar” başlıklı 49. maddesinde; duruşmalara ait tutanaklara, taraf ve vekillerinin iddia ve savunmaları ile duruşma safahatına ait kısa bir özet ve varsa ara kararlarının yazılacağı belirtilmiştir.
Dosya esas numarası yazılıp düzenlenen, “Duruşma Tutanağı” başlığını taşıyan, matbu olduğu anlaşılan tarihsiz tutanakta; davacı vekillerinin geldikleri davalı idare temsilcinin gelmediğinin görüldüğü, taraflara usulüne göre söz verildiği, davacı vekilinin dava konusu işlemin iptal edilmesi gerektiğini, idare temsilcisinin davanın reddi gerektiğini ileri sürdüğü, kararın tebliğ edileceğinin taraflara bildirildiği ve duruşmaya son verildiği belirtilmektedir. Tutanak Mahkeme başkanı ve iki üye tarafından imzalandıktan sonra, tutanağın altına “Davacı vekillerine davalı idare temsilcisinin gelmediği belirtilerek birer kez söz hakkı verileceğinin belirtilmesi üzerine Av …’ın bu hususun usule aykırı olduğunu öne sürerek şikâyetçi olacağını belirtmesi üzerine savunma yapmayarak duruşma salonundan ayrılmışlardır.” şeklinde imzasız tarihsiz bir not düşülmüştür. Bu itibarla, İdare Mahkemesince, duruşma evresi usulüne uygun biçimde tamamlanıp sağlıklı biçimde tutanağa bağlanmadan, davacı vekili Av. …’ın Mahkeme heyetinin huzurunda sözlü olarak dile getirdiği şikayetin, reddi hakim istemini de kapsayıp kapsamadığı belirlenmeden davanın karara bağlanmasında hukuki isabet görülmemektedir.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi ile “Hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi ” konusunda atıfta bulunulan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 34. maddesinde; “Hakimin reddi sebebini bilen tarafın ret isteğini en geç ilk oturumda bildirmesi gerekir. Taraf, ret sebebini davaya bakıldığı sırada öğrenmiş ise, en geç ondan sonraki ilk oturumda yeni bir işlem yapılmadan önce bu isteğini hemen bildirmek zorundadır. Belirtilen sürede yapılmayan ret isteği dinlenmez.” hükmü yer almaktadır.
Davacı avukatlarının duruşmadan hemen sonra 5.11.2003 günü saat:14.25’te reddi hakim istemine ilişkin dilekçelerini Mahkemeye vermeleri, davanın incelenmeksizin reddi yolunda aynı gün alınan kararın da, usulde öngörülmemesi nedeniyle hangi saatte alındığının belli olmaması karşısında; olayın akışı dikkate alınarak, reddi hakim isteminin duruşmadan hemen sonra ve karardan önce verildiğinin kabulü, adil yargılama ilkesinin gereğidir. Dolayısıyla karardan sonra verildiği kanıtlanamayan reddi hakim istemli dilekçenin, karar öncesi verildiği kabul edilip, istemin incelenmesi gerekirken, Ankara Bölge İdare Mahkemesince istemin reddi yolunda alınan karar da yerinde bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, Ankara 1. İdare Mahkemesi’nin 5.11.2003 gün ve E:2003/774, K:2003/1431 sayılı kararının ve Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 19.11.2003 gün ve E:2003/3506, K:2003/4133 sayılı reddi hakim isteminin reddine ilişkin kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/b. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın reddi hakim istemi karar bağlanmak üzere öncelikle Ankara Bölge İdare Mahkemesine gönderilmesine, Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nce reddi hakim isteminin yerinde görülmesi halinde 2577 sayılı Yasa’nın 57. maddesinin 4. fıkrası uyarınca işin esasının da karara bağlanmasına, reddi hakim isteminin yerinde görülmemesi halinde ise dosyanın karar verilmek üzere Ankara 1. İdare Mahkemesi’ne gönderilmesine, 29.09.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Danıştay 15.Dairesi E: 2017/3851, K:2018/3238
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 18. Madde
- Duruşmalara İlişkin Esaslar
Dava konusu düzenlemelerin kaynağını teşkil eden Ek-13 sayılı liste, Dairemizin E:2016/1236 sayılı dosyasında değerlendirilerek 17.10.2017 tarih ve K:2017/5625 sayılı kararı ile düzenlemede hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de söz konusu karar, davanın tarafları açısından kesin hüküm sonucunu doğuracağından, bu haliyle anılan ret kararı mutlak kuvvette olmadığından ve işbu davada bağlayıcı olmayacağından dava konusu düzenlemelerin yeniden değerlendirilmesi sonucunda dava konusu Ek-13 sayılı listede ve bu listenin yollamada bulunduğu düzenlemelerde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, 25.09.2010 tarih ve 27710 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1. maddesiyle Yönetmeliğe eklenen 7. maddenin 2. fıkrasındaki “bu Yönetmelikte tanımlanan tıbbi işlemlerin yapılabildiği” ibaresinin, 3. Maddesiyle eklenen 38. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendinin, 4. maddesiyle eklenen Ek-1/d’nin 1.fıkrasındaki “ve Ek-13 te yer alan işlemlerden hangilerinin yapılacağını” ibaresinin, 5. maddesiyle eklenen Ek-6/a’nın “Hizmet Birimine Esas Bilgiler” başlıklı 2. bölümünün 5. satırının, 5. maddesiyle eklenen Ek-13 sayılı “Muayenehanede Yapılabilecek Tıbbi İşlemler Listesi” nin iptaline karar verilmiştir.
Danıştay 7.Dairesi E: 2006/ 2873 K: 2007 / 1778
- İdari Yargılama Usulü Kanunu 18. Madde
- Duruşmalara İlişkin Esaslar
Dosyanın incelenmesinden; aynı gün keşifle görevli olması sebebiyle, yerine, 20.3.2006 gününde yapılan duruşmaya katılmak üzere, İdari Yargı Adalet Komisyonunca, İstanbul Birinci Vergi Mahkemesinin üyesi …’in yerine katılması uygun görülen üye …’in, sözü edilen duruşmada bulunmamış olmasına ve dava hakkında 24.3.2006 gününde yapılan görüşmelere kadar, delillerin toplanması yönünde veya başka bir nedenle herhangi bir karar da verilmemiş olmasına karşın, kararın oluşumuna katılarak tutanağı ve yazılan kararı imzaladığı anlaşılmıştır.
Duruşmada hazır bulunmayan üyenin, bu duruşmanın görüşmelerine ve bu görüşmelerde verilen karara katılması, Yargılama Hukuku açısından uygun bulunmadığından; bu şekilde verilen kararda isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne ve mahkeme kararının bozulmasına, bozma kararı üzerine, Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 16.04.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.