Ceza Muhakemesi Kanunu 142. Madde
Tazminat İsteminin Koşulları
- Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.
- İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.
- Tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesine, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bunların belgelerini eklemesi gereklidir.
- Dilekçesindeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda mahkeme, eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi hâlde istemin reddedileceğini ilgiliye duyurur. Süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe, mahkemece, itiraz yolu açık olmak üzere reddolunur.
- Mahkeme, dosyayı inceledikten sonra yeterliliğini belirlediği dilekçe ve eki belgelerin bir örneğini Devlet Hazinesinin kendi yargı çevresindeki temsilcisine tebliğ ederek, varsa beyan ve itirazlarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmesini ister.
- İstemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya hâkimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir.
- (Değişik: 25/5/2005 – 5353/20 md.) Mahkeme, kararını duruşmalı olarak verir. İstemde bulunan ile Hazine temsilcisi, açıklamalı çağrı kâğıdı tebliğine rağmen gelmezlerse, yokluklarında karar verilebilir.
- Karara karşı, istemde bulunan, Cumhuriyet savcısı veya Hazine temsilcisi, istinaf yoluna başvurabilir; inceleme öncelikle ve ivedilikle yapılır.
- (Ek: 15/8/2017-KHK-694/144 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/139 md.) Tazminat davaları nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan nisbi avukatlık ücreti ödenir. Ancak, ödenecek miktar Tarifede sulh ceza hâkimliklerinde takip edilen işler için belirlenen maktu ücretten az, ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için belirlenen maktu ücretten fazla olamaz.
- (Ek: 15/8/2017-KHK-694/144 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/139 md.) Tazminata ilişkin mahkeme kararları, kesinleşmeden ve idari başvuru süreci tamamlanmadan icra takibine konulamaz. Kesinleşen mahkeme kararında hükmedilen tazminat ile vekâlet ücreti, davacı veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirimin yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde ödenir. Bu süre içinde ödeme yapılmaması halinde, karar genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.
Ceza Muhakemesi Kanunu 142. Madde Gerekçesi
Maddenin birinci fıkrasına göre, tazminat davasının açılması, ilgili kişi hakkındaki kararın veya hükmün kesinleşmesiyle olanaklı hâle gelecektir. Kesinleşme, ilgilisine veya varsa vekiline tebliğ edildiğinde, tebellüğden itibaren üç ay içinde dava açılabilecektir. Karar veya hükmün, tebliğ edilememesi veya tebliğinin herhangi bir nedenle gerçekleştirilmemiş bulunması durumunda dava hakkı, karar veya hükmün kesinleşmesinden itibaren nihayet bir yıllık sürenin sona ermesiyle düşecektir. Tazminat istemeye hak sahibi olan kimsenin hakkındaki soruşturma ve kovuşturmanın akıbetini ve kesin sonuca bağlanışını takip ederek dava hakkını gecikmeden kullanması öngörüldüğünden bir yıllık hak düşürücü süre benimsenmiştir. Dava zarara uğrayanın kendisi, yasal temsilcisi veya özel yetkili vekili tarafından açılacak, Devleti temsilen Hazine davalı gösterilecektir. Tazminat davasında yetkili ve görevli mahkeme, davacının oturduğu yer ağır ceza mahkemesidir. Böylece kanuna aykırı işlemden zarar gören kişinin en kolay biçimde ve en masrafsız yöntemle hakkına kavuşabilmesi amaçlanmıştır.
Tazminata konu asıl işlem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesince yapılmış ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi varsa dava o dairede çözülecek, bu hususta Kanunun genel düzenlemesi gözetilip numara itibarıyla izleyen daire yetkili olacaktır.
Tazminatı gerektiren asıl işlem, davacının oturduğu yer ağır ceza mahkemesi tarafından yapılmışsa ve o yerde başka bir ağır ceza dairesi de yoksa, yer itibarıyla en yakın ağır ceza mahkemesi davayı görecektir. Kuşku yok ki, hâkimin çekilmesi veya reddi hususundaki genel kurallar bu dava türünde de geçerliliğini koruyacaktır.
Yetkili ağır ceza mahkemesi, inceleme ve değerlendirmesini duruşma yapmaksızın dosya üzerinde tamamlayacak ve davayı öncelikle ve ivedilikle karara bağlayacaktır. Davanın dosya üzerinden yürütülmesi davacıya önemli sorumluluk yüklemekte, dava dilekçesine açık kimliğini ve oturduğu yer adresini, Devlet Hazinesinin davalı olduğunu, zarara uğramasına ve tazminata hak kazanmasına hangi soruşturma veya kovuşturmanın neden olduğunu, maddî veya manevî zararının nitelik ve niceliğini açık biçimde yazması gerekmektedir.
Davacı, gözaltı veya tutuklamayla ilişkili dosyada belgelenenler dışında, her türlü zararını ispat belgelerini de dilekçesine ekleyecektir. Dilekçe ve ekindeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda mahkeme, eksikliğinin neden ibaret olduğunu ve duyuru tarihinden itibaren bir ay zarfında tamamlanıp mahkemeye ulaştırılmadıkça davanın reddedileceğini, davacıya veya davayı açan temsilci veya vekiline duyuracaktır. Bu duyuruda esas alınacak adres dilekçede belirtilen adres olup, bu adresin yetersizlik yahut yanlışlığı veya bildirilmeyen adres değişliği nedeniyle tebliğin yapılamaması hâllerinde mahkemece adres araştırılmasına girişilmeyecektir. Duyurulan yahut belirtilen nedenle duyurulma olanaksızlığından dolayı giderilmemiş olan eksiklik karşısında dava dilekçesi mahkemece Cumhuriyet savcısının yazılı görüşü alınarak reddedilecektir. Bu karara karşı itiraz olunabilecektir.
Dilekçe ve eki belgelerin yeterliliği durumunda mahkeme, gözaltı veya tutuklamayla ilişkili dosyayı getirtip inceleyecek, sıfat, işlem ve süre itibarıyla davanın görülebilir olduğunu öncelikle saptayacak, olumlu sonuca vardığında davacı tarafın sunduğu dilekçe ve belge örneklerini davalı Devlet Hazinesinin kendi yargı çevresindeki temsilcisine tebliğ edecek, varsa beyan ve itirazlarını duyurudan itibaren otuz gün içinde bildirmesini isteyecektir. Devlet Hazinesi temsilcisinin illerde defterdarlık, ilçelerde mal müdürlüğü olduğu gözetilecektir. Mahkeme, istemin ve delil niteliğindeki belgelerin ve davalı Devlet Hazinesinin karşı bildirimlerinin değerlendirilmesinde ve verilecek maddî ve manevî tazminatın saptanmasında, gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya, hatta bilirkişi incelemesi yaptırmaya yetkilidir.
Dosya üzerindeki her türlü inceleme ve değerlendirmeyi mahkeme, dilerse heyet hâlinde yapacak, dilerse başkanı veya üyelerinden birini görevlendirerek, Cumhuriyet savcısının yazılı görüşünü aldıktan sonra heyet hâlinde karara bağlayacaktır.
Esasa ilişkin karara karşı Cumhuriyet savcısı, davacı veya davalı Devlet Hazinesi, kararın kendilerine tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde istinaf yoluna başvurma hakkını kullanabilecektir. İnceleme öncelikle ve ivedilikle yapılacaktır. (5353 sk değ.)5271 sayılı Kanunun 142 nci maddesinin yedinci fıkrası değiştirilmiş ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ile uyum sağlanmıştır. 11.7.2002 tarihli Göç/Türkiye kararında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, sekize karşı dokuz oyla, çelişmeli yargılamanın gerektirdiği duruşma hakkı garanti edilmediği için Sözleşmenin 6/1. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Hâkim önüne çıkarılmadan iki gün süreyle gözaltında tutulan başvurucunun 466 sayılı Kanun uyarınca Ağır Ceza Mahkemesinde (ve temyiz aşamasında Yargıtay’da) görülen davada, başvurucuya, durumunu sözlü olarak anlatma fırsatı verilmemiştir. Oysa tazminat miktarını belirlerken dikkate alınan davacının sosyal, ekonomik konumu ve gözaltında çektiği acı gibi kişisel durumlar duruşmayı gerekli kılmaktadır.
- İlgili Makale:
- 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) Tam Metin:
ceza muhakemesi kanunu 142 madde cmk
Ceza Muhakemesi Kanunu 142. Madde Tazminat İsteminin Koşulları Emsal Kararlar
Yargıtay 12. Ceza Dairesi E:2014/6505, K:2015/2182
- Ceza Muhakemesi Kanunu 142. Madde
- Tazminat İsteminin Koşulları
Davacı vekili 02/08/2013 havale tarihli dilekçe ile davacı müvekkilinin silahla işyerinde yağma suçundan yapılan soruşturma sonucunda sevk edildiği 1. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından tutuklandığını, açılan kamu davası neticesinde 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/44 esas, 2012/142 sayılı kararı ile beraatine hükmedildiğini müvekkilinin haksız şekilde tutuklu kaldığını, bu nedenle 16.590 TL maddi, 5.000 TL manevi tazminata faizi ile birlikte hükmedilmesini dava ve talep etmiş olup;
Tazminat talebinin dayanağı olan 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/44 esas, 2012/142 karar sayılı ceza dava dosyasında, davacı (sanık) hakkında silahla işyerinde yağma suçundan kamu davası açıldığı sanığın (davacının) bu suçtan 04.03.2012 tarihinde gözaltına alınıp, 05.03.2012 tarihinde tutuklanarak 14.11.2012 tarihinde tahliye edildiği ve yapılan kovuşturma sonucunda aynı tarihte beraatine hükmedildiği, hükmün 22.11.2012 tarihinde kesinleştiği, kesinleşmiş beraat hükmünün talep üzerine 19.08.2013 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, davanın ise, 02/08/2013 tarihinde açıldığı tespit edilmiştir. ‘’Yerel mahkeme yaptığı inceleme sonucunda, 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/44 esas ile 2012/142 sayılı kararın davacı (sanık) ve müdafinin yüzüne karşı verildiği, kararda CMK’nın 141/1-e ve 141/2 maddeleri gereği sanığa (davacıya) tazminat isteme hakkı olduğunun bildirilmesine” şeklinde haklarının hatırlatıldığı aleyhe temyiz olmaması nedeniyle kararın 22/11/2012 tarihinde kesinleştiği, davacının 27/12/2012 tarihinde adli emanetteki eşyalarının iadesi için dilekçe verdiği, mahkemece ek kararla davacı (sanık) hakkındaki beraat hükmünün kesinleştiği ve bu hususta daha önce karar verilmediğinden bahisle talebi kabul ettiğini, bu kararın 11/01/2013 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, bu nedenle beraat kararının kesinleştiği bilgisinin en geç bu tarihte davacıya ulaştığı, 28/01/2013 tarihinde davacının gerekçeli kararı talep ettiği, 29/01/2013 tarihinde CMK’nın 141/1-e ve 141/2 maddeleri gereğince haklarının hatırlatılmış olduğu gerekçeli beraat kararının kesinleşme şerhi olmaksızın davacıya tebliğ edildiği 02/08/2013 tarihinde ise, davacı vekilinin dava dilekçesini verdiği, bu nedenle en geç gerekçeli kararın tebliği tarihi olan 29/01/2013 tarihinden itibaren dahi CMK142/1 maddesindeki 3 aylık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesi ile davanın CMK’nın 142/1. maddesi delaleti ile CMK’nın 142/7 maddesi gereğince 6100 sayılı yasanın 115/2 maddesinin 1. cümlesine göre usulden reddine’’ karar verilmiş ise de;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlığı altındaki 40. maddesinin ikinci fıkrası gereğince; “Devlet, işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmü ile bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını sonuna kadar arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlamayı amaçlamış, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerinin belirtilmesini, hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından belirtilen hususların verilen kararlarda gösterilmesi konusunda zorunluluk getirilmiştir. Bu temel ilkenin kaynağını yalnız Anayasa değil, 5271 sayılı CMK ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi de oluşturmaktadır.
Bu hükme paralel olarak 5271 sayılı CMK’nın 34. maddenin 2. fıkrasında, “Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.” Aynı Kanunun 231. maddenin ikinci fıkrasında, “Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.” Üçüncü fıkrada “Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hal varsa bu da bildirilir.” amir hükmü yer almaktadır. Kanunun 232/6. maddesinde ise; “Hüküm fıkrasında, 223’üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Yasal düzenlemelere bakıldığında; gerek yüze karşı verilen, gerekse yoklukta verilen hükümlerde tazminat talebine ilişkin, yasa yolunun, süresinin, merciin ve şeklinin belirtilmesi ve bu hususların karara yazılması zorunlu kılınmıştır.
Somut olayda tazminat istemine esas beraat hükmünde, her ne kadar sanığa (davacıya) tazminat talep etme hakkı olduğu hatırlatılmış ve 02.01.2013 tarihli ek kararda tazminat talebinin dayanağı olan beraat hükmünün 22.11.2012 tarihinde kesinleşmiş olduğu açıkça belirtilmiş ve gerekçeli beraat hükmü tebliğ edilmiş ise de, hüküm fıkrasında, tazminat hakkına ilişkin kanun yolunun süresi, kanun yoluna başvuru şekli ve başvurunun hangi makama yapılacağının yasal düzenlemelere uygun bir biçimde gösterilmemiş olması nedeniyle, davacı vekilinin 02/08/2013 tarihinde dava dilekçesi vererek beraat hükmünün kesinleşme tarihinden itibaren yasal bir yıllık sürede dava açtığının anlaşılması nedeniyle, davanın kabulü yerine yazılı gerekçe ile süre yönünden reddine karar verilmesi, isabetsiz olup, davacının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak bozulmasına, 09.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi E:2020/9723, K:2021/8576
- Ceza Muhakemesi Kanunu 142. Madde
- Tazminat İsteminin Koşulları
Tazminat talebinin dayanağı olan (Kapatılan) 1. Sulh Ceza Mahkemesi 1998/1127 Esas – 1999/1284 Karar sayılı ceza dosyası kapsamında, davacının üç yerden hırsızlık suçundan 25.07.1998 – 23.09.1998 tarihleri arasında 60 gün tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda beraatine hükmedildiği, beraat hükmünün 28.03.2012 tarihinde kesinleştiği, tutuklama tarihi itibariyle davanın yürürlükte bulunan 466 sayılı Kanuna tabi olduğu anlaşılmakla;
Davacının 5.000 TL maddi, 5.000 TL manevi tazminatın ödenmesi talebine ilişkin söz konusu davada, yerel mahkemece, her ne kadar davacı … 03/03/2016 tarihli dilekçesiyle haksız tutuklanma nedeniyle tazminat talebinde bulunmuş ise de; tazminat davasına konu davacı hakkında verilen tutuklama kararı ile yine davacının beraatine ilişkin (Kapatılan) 1. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından verilen 17/06/1999 tarih, 1998/1127 Esas-1999/1284 sayılı kararın 5271 sayılı CMK’nın yürürlüğe girdiği 01/06/2005 tarihinden önce verildiği, bu nedenle 5320 sayılı Yasanın 6/2. maddesi gereğince tazminat isteminin 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun hükümlerine göre değerlendirilmesi gerektiği, bu kapsamda, tazminat isteminin koşullarını düzenleyen 466 sayılı Yasanın 2. maddesinde düzenlenen “…verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilirler.” hükmü dikkate alındığında, mahkemesince gerekçeli kararın tebliğinin ve dolayısıyla kesinleşme işleminin zamanında yapılmamasının Yasada belirtilen süre içerisinde dava açma hakkını ortadan kaldırmayacağı, bu durum dışında ayrıca Dairemizin 07/05/2014 tarih ve 2013/27760 Esas-2014/11104 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, hiçbir hakkın sonsuza dek dava konusu yapılamayacağı, özel hukuk kapsamında değerlendirilmesi gereken bu talebin de makul bir süre içinde dava konusu edilmesi gerektiği, dava süresi açısından en lehe kabul ile bu itibarla Borçlar Kanununun 60. maddesindeki sürenin kabulünün gerektiği ve her koşulda davanın 10 yıllık süre içinde açılması gerektiği kabul edilmekle kanun dışı yakalanan veya tutuklananlar hakkında beraat hükmünün verilmesinden itibaren 10 yıl dolduktan sonra 466 sayılı Kanuna göre tazminat istenemeyeceği, şeklindeki ilamı da dikkate alınarak, davanın süre yönünden reddine karar verildiği anlaşılmakla;
Dava, 466 sayılı Kanun hükümlerine dayalı tazminat istemine ilişkin olup; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.05.2019 tarih, 2017/12-535 Esas, 2019/422 ve 2017/12-536 Esas, 2019/423 Karar sayılı kararlarında vurgulandığı üzere 466 sayılı Kanuna tabi olan tazminat davalarında dava açma süresinin kesinleşmiş kararın davacıya tebliğ edilmediği ve davacının haberdar olduğuna ilişkin bir belgeye rastlanılmadığı durumlarda, davacının yokluğunda verilmiş kararın kesinleştiğinin davacıya tebliğinden itibaren 3 ay ve her halükarda kararın verilmesinden itibaren 10 yıllık sürenin geçmesi sonucu dava açma hakkının kaybedileceğinin belirtilmesi karşısında, 17.06.1999 tarihinde davacının yokluğunda verilen beraat hükmüne karşı 17.09.2009 tarihine karar açılması gereken tazminat davasının 03.03.2016 tarihinde açılması nedeniyle, 466 sayılı Kanun gereğince her halükarda kararın kesinleşmesinden itibaren bu 10 yıllık süre geçtiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi E:2021/1820, K:2021/7685
- Ceza Muhakemesi Kanunu 142. Madde
- Tazminat İsteminin Koşulları
Tazminat talebinin dayanağı olan 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/188 Esas – 2015/143 Karar sayılı ceza dosyası kapsamında, davacının Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren ıskat veya vazife görmekten menetmeye teşebbüs suçundan 26.08.2011 – 19.06.2014 tarihleri arasında 2 yıl 9 ay 24 gün tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda beraatine hükmedildiği, beraat hükmünün 08/06/2015 tarihinde kesinleştiği, davanın tutuklama tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK’nın 142. maddesinde öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye açıldığı ve dava için kanunda öngörülen yasal şartların oluştuğu,
Davacının 850.000,00 TL manevi 114.291,21 TL maddi tazminatın tutuklama tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile ödenmesi talebine ilişkin söz konusu davada, yerel mahkemece 17.331,41 TL maddi, 400.000,00 TL manevi tazminatın tutuklama tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine hükmedilmesi üzerine Dairemizce yapılan incelemede; tutuklandığı tarihte ve halen Deniz Kuvvetleri Komutanlığında görev yapan davacının rütbe maaş farkları, eksik ödenen maaş miktarları ve Oyak nema kaybının koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davasında zarar kapsamında değerlendirilemeyeceği dikkate alınarak, davacının maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi, Yargıtay’ın görevi ülke genelinde uygulama birliğinin sağlanması ve benzer olaylarda aynı çözüm tarzının oluşturulmasıdır. Bu görev yerine getirilirken hukukun genel ilkeleri, ülkedeki pozitif hukuk normları ve uluslararası temel insan haklarına ilişkin kural ve kabullere uygun bir yorum ve uygulama benimsenmelidir. Bu ilke yalnızca denetim mahkemeleri için değil, hüküm mahkemeleri için de geçerlidir. Hukuk devletinin en belirgin özelliği hiçbir kurum ve makam ayrımı gözetilmeden herkesin hukuk kurallarına uymasıdır. Dairemizin yerleşik kararlarında da vurguladığı üzere, nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminat miktarının davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre, tazminat davasının kesinleşeceği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle, hakkaniyet ölçüsünü aşmayacak bir şekilde, hak ve nesafet kurallarına uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, davacı lehine hükmolunan manevi tazminat miktarının bu ölçütlere uymayacak ve emsal uygulamaların da üzerinde olacak şekilde fazla tayini, davacının tutuklandığı tarih olan 26/08/2011 tarihinden itibaren faize hükmolunması gerekirken, 28/08/2011 tarihinden itibaren faize hükmedilmesi, gerekçesi ile hükmün bozulması üzerine yerel mahkemece duruşma açılıp, maddi tazminat isteminin koşulları oluşmadığından reddine; 320.000,00 TL manevi tazminatın tutuklanma tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verildiği anlaşılmakla;
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre;
Dairemizin yerleşik kararlarında da vurguladığı üzere, nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlar ile tazminat davasının kesinleşeceği tarihe kadar faizi ile birlikte elde edeceği parasal değer gözetilmek suretiyle, hak ve nesafet ilkelerine uygun, makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, belirlenen ölçütlere uymayacak ve emsal uygulamaların da üzerinde olacak şekilde fazla manevi tazminata hükmolunması, kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak bozulmasına, 08.11.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi E:2019/2039, K:2020/73002
- Ceza Muhakemesi Kanunu 142. Madde
- Tazminat İsteminin Koşulları
Davacının 3.000,00 TL manevi tazminatın gözaltına alınma tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile ödenmesi talebine ilişkin söz konusu davada, yerel mahkemece;
Emniyet Müdürlüğünün 18.03.2014 tarihli yazısına göre davacı …’nın 12.03.2015 günü yakalandığı, mevcutlu olarak sevk edilmiş olduğu Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığınca 2015/2773 soruşturma numarasına kayden tevkif olunduğu, 2015/2773 soruşturma dosyasının hırsızlık suçuna ilişkin bir soruşturma olduğu, 13.03.2015 tarihinde hırsızlık suçundan tutuklandığı, Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği iddianame ile sanık hakkında …Asliye Ceza Mahkemesine 2015/385-571 sayılı dosyada açılan kamu davasında sanık (davacı) …’nın hırsızlık suçundan mahkumiyetine karar verildiği, mahkûmiyet kararının kesinleştiği, buna göre davacının beraat ettiği Karşıyaka 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/172 Esas 2015/784 karar sayılı dosyasına ilişkin infaz görmüş bir gözaltı kararı olmadığı gerekçesiyle reddetmesi gerekirken davacının göz altında kaldığı sürenin …ASCM’nin 2015/385 Esas – 2015/571 Karar sayılı dava dosyasında davacının aldığı mahkumiyet kararının mahsubunda kullanıldığı ve davacının tazminat isteminin koşullarının oluşmadığı gerekçesi ile reddine karar verilmesi, ret kararı sonucu itibarı ile doğru olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davacının davanın kabulünün gerektiğine ve sair nedenlere ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme uygun olarak onanmasına, 21.12.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.