İdare hukukunda kamu görevlisine rücu, bir borcun ödemesini yapan kamu idaresinin ödediği miktarı ödeme yapılmasına neden olan kamu görevlisinden talep etme hakkıdır. İdare hukukunda kamu görevlisine rücu yapılabilir. Bunun için belli şartların varlığı gereklidir. İdari işlem bir idare kurumunun kamu hukukuna dayalı olarak gerçekleştirdiği ve hukuki sonuçlar doğuran eylem ve işlemlerdir. İdari işlemler; kamu görevlileri tarafından kamu hukukuna dayalı olarak gerçekleştirilir. Kamu görevlisi ise kamusal faaliyetleri yürütmede kamu gücünü kullanarak aracılık yapan kişilerdir. Bu işlemlerin yapılmasında ise belirli zararlar meydana gelebilir ve kamusal faaliyetten yararlanan kişiler zarara uğrayabilir.
İdarenin kamu görevlisine karşı rücu hakkını kullanabilmesi için, öncelikle idare bakımından bir kusur sorumluluğunun mevcut olması ve zarara yol açan bu hâle kamu görevlisinin kusurlu davranışının sebep olması gerekmektedir. Bu sebeple, idarenin kusursuz sorumluluğunun söz konusu olması hâlinde, rücu yoluna başvurulamaz. Kişilerin ve vatandaşların kamusal faaliyetler nedeniyle uğradığı zararları devletten talep etmesi mümkündür. Bu nedenle, devlete karşı bir tazminat davası açılır ve devlet kusursuz olduğunu ispat edemezse bu zararı ödemekle yükümlüdür. Ancak devamında devlet bu zararı meydana getiren kamu görevlisine karşı rücu ederek ödemiş olduğu tazminatı kamu görevlisinden alır. Kadim Hukuk ve Danışmanlık olarak bu yazımızda İdare hukukunda kamu görevlisine rücudan bahsedeceğiz.
İdarenin Kamu Görevlisine Açtığı Rücu Tazminat Davası
Kamu idaresinin kusurlu eylem veya işlemiyle bir zararın meydana gelmesi halinde bu zararın meydana gelmesinde kusuru olan kamu görevlisine hem anayasal düzenlemeler hem de yasal düzenlemeler bağlamında rücu hakkı söz konusudur. İdare hukukunda rücu, idarenin vazife verdiği kamu görevlisine kamu hizmeti gerçekleştirmesi maksadıyla sunduğu yetkilere uygun olarak, bu yetkilerin kullanılması neticesinde doğan zararları kendisine rücu etmesidir. İdarenin belirli bir kurumda gerçekleşen zararı tazmin etmesi için kamu görevlisinin aleyhine bir rücu davası açılabilir. Bu davalar her ne kadar taraflardan biri idarenin kendisi olsa da idari yargıda değil adli yargıda açılır. Somut olay açısından idarenin biz hizmet kusuru olduğu takdirde kamu görevlisine mali bir yaptırım yüklenir. İdare bu davalarda şartları resen araştırır ve resen davanın kabulüne ya da reddine karar verir. Nitekim bunun için belirli şartların bulunması gerekmektedir. İdare hukukunda kamu görevlisine rücu şartları şu şekildedir:
- İdarenin kamu hizmeti olmalıdır.
- Kamu hizmetinden doğan bir kusur olmalıdır.
- Kamu hizmetinden doğan bir zarar olmalıdır.
- Dava süresi içinde açılmalıdır.
- Zarar gören zararını ispat etmelidir.
Bu şartların sağlanması halinde kişi tarafından rücu davası açılabilir. İdare tarafından ödenen tazminat neticesinde idare zararı meydana getiren kamu görevlisine karşı rücu davası açabilir. Böylece meydana gelen zararı ödeyen yine kamu görevlisi olacaktır. Zararın doğrudan kamu görevlisinden değil de idareden tazmin edilmesinin amacı idarenin zararı daha hızlı ödeyecek olmasıdır. Kişiler kamu görevlisinden bu kadar hızlı tazminat alamayacağından önce idareden sonrasında ise idarede kamu görevlisinden rücu ile tazminatı alacaktır.
İdarenin Rücu Etmesi Ne Demektir?
Kamu kurumunda, kurumun bir kişiye verdiği zararın giderilmesi için idare tarafından kişiye ödenen tazminat tutarı, idare tarafından kamuda çalışan kişiden rücu edilebilir. Nitekim bu husus 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda da hüküm altına alınmıştır. Yasa maddesine göre; “Devlet memurlarının kasıt, kusur, ihmal veya tedbirsizliği sonucu idare zarara uğratılmışsa, bu zararın ilgili memur tarafından rayiç bedeli üzerinden ödenmesi esastır. Zararın ödettirilmesinde bu konudaki genel hükümler uygulanır” hükmüne haizdir. İdare hukukunda kamu görevlisine rücu etmesi idari yargıda ödediği tazminatı, bu tazminata sebep olan memurundan almasıdır.
Her ne kadar ortada bir idari işlemin iptali ya da zararın tazmini söz konusu olsa da, devlet kişiye ödediği tazminatı zararı meydana getiren kamu görevlisinden tahsil edecektir. Devletin kamu görevlisine karşı açacağı bu dava da rücu davasıdır. Ancak rücu davası devletin ödediği tutarın tahsil edilmesi için açıldığından adli yargı davası olarak görülmelidir. Çünkü ortada bir alacağın tahsili vardır.
İdarenin hizmet kusuru nedeniyle açılacak olan tazminat davalarında; zarara uğradığını iddia eden kişi tarafından meydana gelen zararın ispatlanmasına gerek yoktur. Bu nedenle zarara uğradığını iddia eden kişi ne kamu görevlisinin kusurunu ne de kamu görevlisinin kim olduğunu ispat etmek zorunda değildir. Önemli olan işlemin kusur sonucu yapıldığı ya da hiç yapılmadığının ispatlanmasıdır. Hakim rücu davalarında kamu hizmetinde bir kusur olup olmadığını inceler. İnceleme yaparken yargı kararlarından ya da yasa hükümlerinden faydalanır. Nitekim somut olayın özelliklerine göre de bir değerlendirme yapılır. İdare bu hususta kamu hizmetinde bir kusuru olmadığını işlemin gereği gibi yerine getirildiğini ispatlamak zorundadır. İspatladığı takdirde kişiye karşı bir tazminat ödemek zorunda kalmaz böylece kamu görevlisine karşı da rücu etmek zorunda kalmaz.
İdare Hukukunda Kamu Görevlisine Rücu Mekanizmasının İşleyişi
İdari yargıda hükmedilen ödeme miktarını davacıya ödeyen yapan idare, 2 yıl içinde yazılı bir belge ile ödediği tazminatı ve yargılama giderleri toplamını, kamu görevlisine yazılı olarak bildirir ve belirttiği IBAN numarasına ödemenin yapılmasını talep eder. İdare hukukunda kamu görevlisine rücu için 2 yıl süresi vardır. Kamu görevlisi bu aşama ilgili rücu talebine cevap verme ve eğer kusuru olmadığını düşünüyor ise talebi reddetme hakkı vardır. Aynı zamanda gelen yazıyı ilgili sigorta şirketine de bildirmelidir, zira ödeme yapacak olan sigorta şirketi olup sigorta şirketinin muvafakatı olmadan kamu görevlisine bir ödeme yapmamalıdır. İdare hukukunda kamu görevlisine rücu sigortası varsa sigortadan yapılır.
Kamu görevlisinin rücu talebini reddetmesi halinde ilgili Bakanlık tarafından Asliye hukuk mahkemesinde kamu görevlisi aleyhine rücu davası açılır. Rücu davasında kamu görevlisi kusur durumu araştırılacak eğer varsa kusur oranı belirlenecektir. Zira kamu görevlisi kendi kusuruna karşılık gelen kısımdan sorumlu tutulması gerekecektir. Genelde idareler, organizasyondan kaynaklanan kusurlarını göz önünde bulundurmadan, ödenen tazminat miktarının tamamını kamu görevlisinden talep etmek istemektedirler. Bu yaklaşım hatalıdır ve mahkemelerce yapılan incelemede reddedilmektedir. Ayrıca Mahkemeler, olayın oluşu ve dosya kapsamındaki diğer olgular gözetilerek rücu edilecek tazminat miktarı belirleyerek 6098 sayılı TBK’nın 52. maddesi uyarınca “hakkaniyet indirimi” yapılmalıdır.
Aynı yasanın (TBK) 51. maddesinde hâkimin takdiri yetkisi vurgulanmıştır. Anılan maddede “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” düzenlemesi mevcuttur.
İdarenin rücu yoluna başvurup başvurmasında takdir yetkisi vardır. Çünkü idarenin bu konuda takdir yetkisine sahip olması ve bu takdir yetkisi gereğince rücu hakkını kullanmaması durumunda kamusal zarar söz konusu olur. İdarenin rücu hakkını kullanıp kullanmama yönünde takdir yetkisinin bulunmadığına dair birçok Danıştay kararı vardır.
Anayasa’nın 129’uncu maddesinin beşinci fıkrasında; “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir” şeklinde ifade edilen hüküm gereğince, kamu görevlisinin kişisel kusurunun ya da hizmet kusuruyla beraber kişisel kusurun mevcut olması durumunda idarenin kusurlu davranışta bulunan kamu görevlisine rücu hakkı mevcuttur.
Anayasa’nın 40’ıncı maddesinde yer alan “Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.” ifadeleri ile de idarenin rücu hakkının mevcudiyeti belirtilmiştir.
Konu hakkında cari olan bir diğer düzenleme olan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13’üncü maddesinde, “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar… Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır.” şeklinde yer alan hüküm de idarenin rücu hakkını düzenlemektedir.
Anayasa ve 657 sayılı Kanunda mevcut olan bu düzenlemelerin işlediği sistem “güvence sistemi” kavramıyla isimlendirilmektedir. Güvence sistemi, fertlerin maruz kaldığı zararların tazmin edilmesinde kamu görevlisini ve zarara maruz kalan fertleri korumayı hedeflemektedir. Zararın kamu görevlisine rücu edilebilmesinin temel şartı kamu görevlisinin kişisel kusurunun bulunmasıdır. Öğreti ve içtihatlarda, görev esnasında olmakla birlikte kabul edilmesi beklenemeyen derecede ağır nitelikte olan kusurlar “kişisel kusur” sayılır. Danıştay bir kararında, “…Öte yandan Anayasanın 129. maddesine ve 657 sayılı yasanın 13. maddesine göre idarenin, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan dolayı ödemek zorunda kaldığı tazminatı yasal yollara başvurarak sorumluluğu saptanan görevlilerden tahsil etmesi gerekmektedir. Olayda davacı hakkındaki suçlamaların ortaya çıkışı aşamasında ve sonraki aşamada görevlilerin „ağır kusurları‟ söz konusu olduğundan, hükmolunan tazminatı ödeyecek olan idarenin, sorumluluğu saptanan görevlilere yasal yollar çerçevesinde rücu etmesi Anayasa ve yasa hükmü gereği bulunmaktadır.” ifadeleriyle bu hususa ışık tutmuştur.
İdare Hukukunda Kamu Görevlisine Rücu Durumunda Sorumluluk
İdarenin kamu görevlisine rücu davası açabilmesi için belirli şartların gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu şartlardan en önemlisi kusur sorumluluğudur. Kusur sorumluluğu kamu görevlisinin söz konusu idari işlemde meydana gelen zarardan dolayı bir sorumluluğunun bulunması zorunluluğudur. Bununla birlikte arada bir illiyet bağı bulunmalıdır. İlliyet bağı kamu görevlisinin eylemi ile meydana gelen zarar arasındaki nedensellik bağına verilen isimdir. Bu durumda kamu görevlisine karşı rücu davası açılabilecek ve idare söz konusu tazminatı kamu görevlisinden tahsil edebilecektir.
Zarar gören kişinin ise idari eylem ya da işlem üzerinde herhangi bir kusuru olmamalıdır. Nitekim zarar gören kişinin de kusuru olduğu takdirde kamu görevlisinin sorumluluğu bu denli olmayacak ve zararın tamamı da kamu görevlisinden tahsil edilmeyecektir. Bu nedenle rücu davalarında devlet ve kamu görevlisi müteselsil sorumlu olacak kişi öncelikle devletten tazminatını alacaktır. Akabinde devlet kamu görevlisinden rücu ile ödediği tazminatı tahsil edecektir.
İdari Dava Kesinleşmeden İdare Kamu Görevlisinden Rücu Edilir mi?
Rücu davalarına ilişkin olarak kamu görevlileri tarafından sıkça yöneltilen sorulardan bir de; idare mahkemesindeki tazminat kararı kesinleşmeden yani henüz dava Danıştay incelemesi aşamasındayken, idarenin kamu görevlisi rücu etmesi uygun mudur?
Bu konuyu Bakanlıkların uygulaması ile açıklamak gerekmektedir. Bakanlıkların uygulaması şu yöndedir; davacı lehine verilen bir tazminat kararı Bakanlığına iletildiğinde kararın kesinleşmesi beklenmeden ödenmektedir. Zira kararın kesinleşmesi yani istinaf ve Danıştay incelemesinden geçmesi oldukça uzun zaman almakta ve faiz yükü de düşünüldüğünde tazminat miktarı artmaktadır. İdare, tazminat kararı yazıldığı ve davacı tarafından talepte bulunulduğu an ödeme yaptığından faiz yükü ile karşılaşmamaktadırlar.
Ödenen tazminatın rücu edilmesi ise Türk Borçlar Kanunu (TBK) madde 73’de düzenlenmektedir. Buna göre;” Rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki yılın ve herhâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.” şeklinde düzenleme mevcut olduğundan, idare hastaya ödeme yaptığı tarihten itibaren en geç 2 yıl içinde kamu görevlisine rücu talebi iletmektedir.